kırk dokuz

Selamün aleyküm bacımsular

Biliyorum uzun zamandır bölüm atmıyorum. Ramazana girdiğimiz ilk hafta iki bölüm birden atmıştım ki hedeflerim de öyleydi zaten. Her hafta iki bölüm atacaktım ama maalesef yolunda gitmeyen bazı şeyler oldu diyelim buraya girmeye bile fırsat bulamadım. Neyse hayırlısı buymuş diyelim.

Nesquik Bağımlısı keyifli okumalar diler...

* * *

İnanamıyorum ya nasıl unutabilirdim? Beynim mi yok olmuştu? Yoksa aklımı peynir ekmekle mi yemiştim. Delirecektim ya. Resmen daha yeni haberim oluyordu.

BEN BUNU NASIL UNUTABİLİRDİM? BEN NASIL BİR GERİZEKALIYDIM?

Öğretmenin verdiği ve 100 kişiyle röportaj yapmam gereken ödevi unutmuştum. Şaka gibi değil mi? Ama değil işte...Hepsi gerçek arkadaşlar.

Acı ama gerçek.

Peki sorun bakalım kaç gün kalmışken ödevinin olduğunu hatırladı bu insansı varlık? Durun söylüyorum. Hazır mısınız?

İKİ.

Evet yanlış duymadınız iki gün kaldı. Bugünle birlikte iki gün kaldı.

Ödevim olduğunu nasıl mı hatırladım? Ahahah o kadar zekiyim ki ödeve iki gün kala bir hatırlatma kurmuşum telefonuma. Şu üstün zekaya bakar mısınız? Bu zeka kimde var söyleyin bana? Harcanıyorsun kızım sen buralarda.

Yatakta yatmış kendimi yastıkla boğmaya çalışırken sinirle ağzıma tıkadığım yastığa bağırdım. Şimdi çıldıracaktım.

Ben yapmak yüz kişiyle röportaj? Yapmak ben röportaj yüz kişiyle?

Sinir bozukluğuyla kahkaha atarken telefonuma gelen bildirim sesiyle uçuş hızında yataktan kalkıp masanın üstündeki telefonumu almak için koştum. Fakat o kadar hızlı kalkmıştım ki aniden başımın dönmesi ve gözlerimin kararmasıyla telefona ulaşamadan yere çöküp kalmıştım.

An itibariyle vitamin eksikliği ve kansızlık online.

Bir iki dakika öylece oturup kendime gelmeyi bekledikten sonra bu sefer yavaşça ayağa kalktım ve masamdaki telefonumu alıp sağ salim yatağıma geri oturdum.

Telefonu açıp bildirimin kimden geldiğini görmemle birlikte yüzümde oluşan sırıtmaya engel olamadım.

Asaf mesaj atmıştı.

Nikah kıyılmadan önce hiç konuşmamıştık. Sadece bir kere görüşmüştük. O da beni istemeye geldiklerinde ben ve Asaf'ın birbirimize merak ettiklerimizi sormamız ve karar vermemiz içindi. İkimiz de utançtan pek fazla konuşamamıştık ama fikirlerimizin ve zevklerimizin bu kadar uyumlu olması ikimizi de etkilemişti sanırım. Sonrasında ise ben annemle konuşup cevabımın olumlu olduğunu söylemiştim ve ardından da kız isteme, söz olmuştu. Geri kalanını zaten biliyorsunuz.

Mesaja girdiğimde yine gereksiz yere heyecanlanmıştım.

Asaf: Selamün aleyküm

Ne yapıyorsun mümin bayan?

Mesajı okumamla yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü. Daha ne kadar büyüyecekse artık? Kendi düşüncelerime göz devirip mesaja cevap verme kararı kılabilmiştim sonunda.

Ben: Aleyküm selam

Yapmadığım proje ödevi aklıma geldi, kendimle tartışıyorum

Sen ne yapıyorsun mümin beyefendi?


Asaf: ben de bugün teslim etmem gereken projenin son kontrollerini bitirdim az önce :D

Projen neyle alakalı yardımcı olabilirim istersen?


Yazdığı mesajı okumamla birlikte gülmem bir olmuştu. Salak acaba duyunca da böyle diyebilecek miydi? Sırıtarak ellerimi tuşların üzerinde gezindirmeye başladım ve mesajını yanıtladım.


Ben: Söylediğimde de hala bu fikrinin arkasında duruyor olacak mısın? Pek sanmam jshcdguwfgu


Asaf: Gönder gelsin reis


Ben: 100 kişiyle röportaj yapmam gerekiyor.


Asaf: Bismillah

Peki tamam halledebiliriz. Problem yokk motivasyonumuz düşmesin

Korkarak soruyorum ama projenin teslim tarihi ne zaman? :D


Ben: İki gün sonra :D

Hatta bugünü saymazsak bir gün...

(görüldü 11.38)

(yazıyor...)

(çevrimiçi)

(yazıyor...)

(çevrimiçi)

(son görülme 11.43)

Tam beş dakika boyunca ekran karşısında cebelleştiğini görürken kahkahalara boğuluyordum ama şu an uygulamadan çıkmasıyla birlikte yüzümdeki gülüş de aniden solmuştu. Suratım asık bir şekilde ekrana baktım bir süre. İşin altından kalkamayacağını anlayınca kaçmıştı tabii. Öyle olsun Asaf efendi. Senden de görüldü yemedik demeyiz.

Ben moralim bozuk bir şekilde yataktan kalktıktan sonra içeride oturan annemin yanına gittim.

"Anne benim bir proje ödevim vardı. Belli bir yaş aralığındaki çocuklarla röportaj yapmam gerekiyordu şimdi onun için dışarı çıkabilir miyim? " dedim karşısına geçip hayattan bezmiş bir halde.

"Tamam kızım da tek başına mı çıkacaksın? Endişelenirim ben. İti var kopuğu var laf atsalar ne yapacaksın. Çok uzaklaşma buralardan olur mu?" dediğinde başımı salladım.

"Tamamdır anooğ. Sen merak etmiyesen. Hemen halledip gelirim Allah'ın izniyle."

Yani umarım öyle olurdu yoksa hapı yutardım.

Annem de beni onayladıktan sonra koltuğun üstünde oturup bebekleriyle oynayan, ama ben gelince oynamayı kesip meraklı gözlerle bana bakan yeğenim Hicran'a göz kırptım ve yanından geçerken tombul yanağından bir makas aldım.

Odama gidip üzerime siyah bir kot pantolonla kısa kollu tişört giydikten sonra üstüme feracemi giyindim. Feracenin altında kimse görmediği için kısa kollu giymek çok rahat oluyordu. Dolabımdan siyah şalımı çıkarıp ütüledikten sonra şalımı da yaptım ve yanıma ufak sırt çantamı aldım. Minikti ama iş görürdü. İçine kulaklıklarımı, küçük bir su şişesi birkaç kalem ve cüzdanımı koymuştum. Çantamı sırtıma astıktan sonra elime notlarımı tutmak için lazım olacak dosyayı ve telefonu almıştım.

Röportaj yaparken ses kaydına alacaktım garanti olsun diye ama yine de not almam gereken şeyler de olabilirdi. Her şeyi aldığıma emin olduktan sonra son kez aynanın karşısına geçip, düzgün olan şalımı (!) tekrar düzelttim. Çünkü bu bir alışkanlık haline gelmişti ve elimde değildi.

Gözlerim aniden aynada parmaklarımdaki yüzüğe takıldı. Bakışlarım orada sabit kalırken bir daha bakıştım parmağımdaki yüzükle. Şaka gibiydi ama ben evliydim. Ciddi ciddi evlenmiştim ve bunların ne ara olduğu hakkında bir fikrim yoktu.

Daha fazla vakit kaybetmemem gerektiğini hatırladığımda aynadan uzaklaştım ve evin kapısına yönelirken anneme seslendim.

"Annee ben çıkıyorum."

"Kız dur dur. Şu aşağıdaki araba Asaf'ların değil mi, yoksa ben mi yanlış görüyorum?" diye annemin de içeriden bağırmasıyla anın şokuyla "Ne?" diyebilmiştim. Ardında hızlı adımlarla oturma odasına gittim ve annemin yanına geçip camdan baktım. Gerçekten de Asaf'tı ve şu an arabada telefonuyla bir şeyler yapıyordu. Telefonu kulağına götürdüğünde kimle konuşacağını merak etmiştim. Tam o sırada elimdeki çalan telefonu görünce anlamıştım.

Telefonu açıp annemin yanından biraz uzaklaştım. Yanımda birileri varken telefonda konuşmak beni çok geriyordu. Hele ki ailemden biri varsa..

"Efendim?" diyerek açtım telefonu. Şu an yanımda annem olmasa çoktan yüzümde bir gülümseme oluşmuştu ama şu an gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Selamün aleyküm." diye doldurdu kulaklarımı sesi.

"Aleyküm selam." dedim ben de.

"Aşağıdayım, bekliyorum. Daha fazla zaman kaybetmeye gerek yok. Proje ödevinizi yetiştirmek istiyorsanız acele etmelisiniz hanımefendi." deyip ufak bir gülüşü geldi bu sefer kulaklarıma. Hey, sakinim tamam mı? Şu an hiç kendimle savaşmıyorum içeride aynen.

"Bekle anneme sormam gerek." deyip mikrofonu sessize aldım ve annemin ve yengemin bana merakla bakan suratlarına döndüm.

"Anne Asaf ödevime yardım etmek için gelmiş beni çağırıyor. Gideyim mi?" dediğimde ikisi de bıyık altından gülüyordu.

"Olur tabii annem. Benim de aklım kalmaz hem. Akşama geç kalma ama. Akşam ezanından önce evde ol tamam mı?" dediğinde başımı salladım.

Hicran aniden bacaklarıma sarılınca ona baktım.

"Halaa Asaf abi mi geldiiiğ? Ben de gelsem olur mu? Lütfeen." dediğinde yine o vazgeçilmez çizmeli kedi bakışlarından atıyordu. Hayır hayır kapılmamalıydım. Başımı kaldırıp yardım istercesine yengeme baktım. Yengem durumu anladı ve olaya hemen el attı.

Yengem eğilip Hicran'ı yanına çekti ve "Kızım halan işe gidiyor seni götüremez şimdi ama sonra siz gidersiniz tamam mı?" dediğinde üzülse de belli etmemeye çalışarak "Tamam." dedi ve bebeklerine yöneldi. Bu haline dayanamayıp sevindirmek için "Gelirken sana en sevdiğin çikolatan alacağım söz." dediğimde hemen bana sevinçle baktı. Heyacanla ellerini çırparken göz kırptım ve annemgile el sallayarak odadan çıktım.

"Hadi ben kaçtım Allah'a emanet olun." dedikten sonra hızla ayakkabılarımı giydim ve asansörün gelmesini bekleyemeden merdivenlerden indim telaşla. Binanın kapısını açtıktan sonra arabada oturup telefonuna bakan Asaf aniden bakışlarını bana çevirmiş ve gülümsemişti. Yapma çocuk, kalpten gideceğim şimdi.

Elim ayağım birbirine dolanıp da saçmalamazdım umarım. Arabaya doğru ilerledim ve beynimin içinde ön koltuğa mı yoksa arka koltuğa mı oturacağım konusunda bir savaş verirken Asaf sanki düşüncelerimi duymuş gibi uzanıp ön koltuğun kapısını açtı oturmam için. Düşüncelerimin arasındaki savaşa son verdiğin için ne kadar minnettarım bilemezsin.

Çekinerek ön koltuğa oturduktan sonra selam verdim ve arabanın kapısını kapatıp yerleştim. Çantamı önüme alırken aşırı gergindim. En ufak bir hareketimde rezil olacakmış gibi bir his vardı. Bu yüzden en iyisi çok hareket etmemekti.

"Aleyküm selam. Konuşmayalı nasılsın?" deyip göz kırptı.

Bir dakika ya o rahat davranırken ben neden bu kadar geriliyordum.

"İyidir aslanım. Gelmene gerek yoktu ben tam evden çıkıyordum zaten hallederdim kendim." dedim büyük bir özgüvenle.

"Kesin öyledir." deyip güldükten sonra arabayı çalıştırdı ve bana döndü.

"Rotamız neresi kaptan?" dediğinde durup düşünmeye başladım.

"Kafana göre takıl çünkü kaptan da bilmiyor." dediğimde başını salladı büyük bir ciddiyetle ve yola koyulduk.

On beş dakika geçmişti ki aynı eski günlerdeki gibi kadınların kaldırım taşına oturduğu, çocukların sabahtan akşama kadar top oynadığı cıvıl cıvıl bir mahalleye gelmiştik.

"İşte burası, çocukluğumun geçtiği ve hala aynı kalan tek yer." diyerek manidar bir gülüş yerleştirdi yüzüne. Bu gülüşün içinde anılar vardı, kahkahalar vardı, kahkahalarının ardına saklanan bir çocuk vardı, kırılmışlıklar ve özlemler vardı. Hissetmiştim.

Benim de yüzüme buruk bir gülümseme yerleşirken aniden arabadan indi ve bana eliyle hadi dercesine kalkmamı işaret etti.

"Vaktimiz az, oyalanmaya fırsat yok. Hadi bakalım kaptan. Bu arada projenin konusu neydi?"

Arabadan inip sorusunu cevapladım.

"Aslında hoca o kısmı bize bıraktı. Yan istediğimiz bir konu hakkında 8 ve 16 yaş arasındaki çocuklarla konuşmamız gerekiyor. Benim aklıma gelen tek soru 'Anne babanızdan sakladığınız şeyler var mı, varsa neden saklıyorsunuz?" Sence nasıl?" deyip merakla suratına baktım.

"Mükemmel fikir bence. Derin cevaplar çıkabilir diye düşünüyorum. Benim ne yapmam gerek?"

"Önce ben bir başlayayım. Birkaç kere beni izlersen konuyu kaparsın herhalde. Ondan sonra da sen ayrı olarak yaparsın. Telefona ses kaydı alacağım, not alınması gerekenler ise konuştuğumuz kişinin yaş cinsiyet gibi bilgilerini yazmak. Ardından ben ses kayıtlarını dinleyerek ortaya kısa bir özet çıkarırım." dediğimde başını salladı.

Bize en yakındaki eve gittim ve kapıyı çalıp beklemeye koyuldum. Asaf da yanımda meraklı gözlerle bekliyordu. Küçük bir çocuğun heyecanı vardı sanki ama belli etmemeye çalışıyordu. Kapıyı otuzlu yaşlarında genç bir kadın açtı. Siyah eteği ve oyalı başörtüsüyle genç olduğu her halinden belli oluyordu.

"Buyurun?" dedi kadın gülümseyerek.

"Merhaba öncelikle rahatsız ettiğim için özür dilerim ama çocuklarla röportaj yapıyorum. 8 ve 16 yaş aralığında bir çocuğunuz varsa ona iki soru soracağım müsaade ederseniz." dedim ve gülümsedim.

Kadın anlayışla gülümsedi ve bir dakika deyip kapıyı biraz kapattı. Ardından içeriye yöneldiğini görmüştüm. Biz sakince beklerken kadının "Ahmeeeğğht!" diye haykırmasıyla Asaf'la ikimiz ağzımız açık birbirimize bakakaldık. Az önce bizimle kibar kibar konuşan kadın bu olamazdı kesinlikle.

Biz gülmemek için kendimizi tutarken kapının aralanmasıyla bakışlarım o tarafa döndü. Asaf biraz daha geride duruyor ve kadına bakmıyor. yerleri izliyordu. Bu hareketiyle gönlümü fethettiğinden bi' haberdi.

Kapıyı açan kadın sanki az önce bağıran kendi değilmiş gibi nazik nazik gülümseyip çocuğunu getirdi. Ben de kadına gülümsedim ve ardından çocuğa eğildim.

"Merhaba ufaklık. Sana iki soru sormak istiyorum müsaadenle?" dedim.

"Olur tabii abla." deyip güldüğünde elimle biraz ileriyi işaret ettim ve "O zaman şuraya otur bakalım." dediğimde ikiletmeden oraya geçti ve oturdu. Annesi de hala kapıda bekliyordu ama çocuk şu an annesini görmüyor, arkası dönük oturuyordu. O yüzden rahat konuşacağını düşünüyordum.

"Tamam. İlk sorum geliyor. Kaç yaşındasın Ahmet?"

"On yaşındayım abla." dediğinde bir elimle dosyaya not almaya çalışırken bir yandan da ses kaydı almaya çalışıyordum. Tam yazmaya çalışıyordum ki Asaf elimden kalemi ve dosyayı aldı. Ardından hiç ses çıkarmadan devam etmem için işaret etti.

Öncelikle bismillahirrahmanirrahim.

Şu an kalemi çenesine yaslamış ve bir elinde de dosyayı tutarken not almak için hazır bekliyordu. Tamam projeye odaklanalım. O tarafa bakma.

"Anne ve babandan sakladığın bir sırrın var mı?" dediğimde çocuk önce bir afalladı. Sonra öksürmeye başladı ve kendine gelince beni yanıtladı. Ne saklamış olabilirsin ki bu yaşta çocuk adam?

"Abla aramızda kalsın ama annemin haberi yokken bazen bakkala gidip dondurma alıyorum ve görmeden yiyip öyle geliyorum." dediğinde bir kahkaha patlattım. Asaf da kenardan hafiften gülüyordu.

"Peki. Neden saklıyorsun bunu annenden?" dedim gülmemi durdurabildiğimde.

"Kızıyor çünkü. Bir keresinde sırf dondurma yedim diye tokat attı bana." dediğinde yüzümdeki gülüş yavaş yavaş soldu ve içimin sızlamasına engel olamadım. Sonra birden ciddileşip çocuğa daha çok yaklaştım annesi bizi duymasın diye.

"Seni hep dövüyor mu yoksa?" dediğimde başını hayır anlamında salladı. Sadece çok sinirlendiğinde birkaç kez yaptı o kadar. Yoksa ben annemi çok severim ama keşke dondurma yememe de bu kadar kızmasa. Yav dondurmasız hayat mı olur abla?" dediğinde içime biraz olsun su serpilmişti.

"Olmaz tabii ablacım. Sen en iyisi saklı gizli yemek yerine annenden izin almaya çalış olur mu? Öğrenirse daha çok kızar çünkü." dediğimde başını salladı.

"Tamamdır teşekkür ederim bana vakit ayırdığın için. Kendine iyi bak." dediğimde el salladı ve gülümseyerek yanımdan uzaklaştı. Çömeldiğim yerden ayağa kalktığımda Asaf'ın gülerek beni izlediğini fark ettim. Benim ona baktığımı fark ettiğinde hemen kendini toparladı ve boğazını temizledi.

"Biraz daha seri olmamız lazım. İstersen ben de yapayım röportaj ne dersin?" dediğinde başımı sallayarak onayladım. Ardından hem o hem de çocuklarla röportaj yapmaya başlamıştık.

En son konuştuğum kızla yaptığım konuşma beni çok etkilemişti. Kız on üç yaşındaydı ve bana ailesinin onu hedeflediği meslek konusunda desteklemediklerini anlattı.

"Onlara hiç belli etmiyorum ama gerçekten çok zoruma gidiyor. Resim yapma konusunda ne kadar yetenekli olduğumdan haberleri yok çünkü onlar her gün doktor olacağım hakkında konuşuyorlar. Ne diyebiliyorum ki? Hiç bir şey. Grafik tasarımcısı olmak istediğimi söylersem eminim ki onlar için utanç kaynağı olacağım. Bu yüzden bunu onlardan saklıyorum." demişti. Çok zordu. Onu o kadar iyi anlıyordum ki. Onların istediğinden farklı bir hedefin olduğu zaman ailen tarafından başarısız evlat damgası yiyordun. Ne kadar başarılı olursan ol, onların istediğini yapmadığın için bir hiçtin ne yazık ki. Halbuki arkanda durup "Kızım biz her zaman yanındayız. Seninle gurur duyuyoruz. Beraber şunları yapalım." deseler her şey ne kadar güzel olurdu.

Ben hem yorgunluktan, hem de yaptığım son röportajdan etkilendiğim için kaldırıma otururken telefondan saatime baktım. Saat beşe geliyordu ve ben kırk sekiz kişiyle röportaj yapabilmiştim. Benim oturduğumu gören Asaf da beş dakika sonra yanıma gelip oturdu ve " Ne oldu neye moralin bozuldu?" dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm.

"O kadar belli oluyor mu ya?" dediğimde başını salladı hafiften tebessüm ederek.

Kızın durumunu anlattıktan sonra bana döndü bakışları ciddi bir şekilde.

"Peki burada seni etkileyen neydi? Veya sana seni hatırlatan neydi?" dediğinde dudaklarımdan histerik bir gülüş çıktı.

"Sence? Lise hayatımı berbat eden, bütün okula rezil olduğum, en yakın arkadaşımın gerçek yüzünü gördüğüm ve aileme en çok ihtiyacım olduğunda ailemin yanımda olmaması çok zoruma gitti. Yıllar geçse de onları affedemiyorum içimde." dedim gün batımına çevirirken bakışlarımı.

"Ben sana inanıyordum. Senin öyle bir şey yapmayacağına en az adım kadar emindim ama maalesef yanında olamadım. Uzaktan izlemek düştü bana. Senin yanında olamamak da benim çok zoruma gitmişti." dediğinde dolan gözlerimi ona çevirdim.

"Ailen sana ne yaptı ki yıllar geçse bile unutamıyorsun? Anlatmak istersen dinlerim." dediğinde gözümden düşen bir damla yaşı sildim ve gülümsedim.

"Abim," diye konuşmaya girdim ama hıçkırıklarım buna engel olmuştu. Ellerimi yüzüme kapatıp bir süre sakinleşmeyi bekledikten sonra devam ettim.

"Abim, o gün eve gider gitmez daha beni dinlemeden tokat attı. İnanabiliyor musun sormadı bile..." dediğimde sustu ve iç çekti. Devam ettim.

"Ve daha aradan zaman geçmeden gece ben sessizce odamda oturmuş yaşadıklarımı sindirmeye çalışırken aniden odama girdi ve boğazıma yapıştı. Kardeşi değil düşmanıydım sanki. Ben o gözlerindeki nefreti ve öfkeyi unutamıyorum Asaf." dediğimde gözümden bir damla daha yaş düştü.

"Ve en zorlarından birisi de kardeşim dediğim dostumun bana inanmamasıydı. Gerçi ailem bile inanmazken, dostumun inanmasını beklemek çok saçma olurdu."

Cebinden mendil çıkarıp bana uzattı ve;

"Ey insanlar! Sizi birbirinize imtihan yaptık. Bakalım sabredecek misiniz? Rabbin ise hakkıyla görendir. (Furkan-20)"

Okuduğu ayet... O gün ben okulda ağlarken yanıma gelip mendil verdiğinde okuduğu ayetti.

Yüzümdeki oluşan gülümsemeyle birlikte elindeki mendili aldım ve göz yaşlarımı sildim. Benim gülmemle birlikte o da tebessüm etmişti.

Orada bir süre daha oturduktan sonra on kişiyle daha röportaj yapmıştık ve işte tamam. Sonunda bitirebilmiştik. "Şuradaki marketten soğuk içecek alalım mı ne dersin? Hak ettik bence?" dediğinde gülümseyerek başımı salladım ve markete gittik.

Markete girip içecekler bölümüne ilerlerken koluma dokunan bir elle hızla arkama döndüm.

Gördüğüm kişiyle birlikte donakalırken Melike aniden kollarını bana dolayıp ağlamaya başladı. Her şey o kadar hızlı gerçekleşmişti ki onu kendimden uzaklaştırmaya fırsat bile bulamamıştım. Melike hıçkıra hıçkıra ağlarken öylece kaldım hareket edemedim. Gözlerim doldu engel olamadan. Asaf ise biraz ilerimizde olanları anlamaya çalışıyordu garibim.

Sonra kendime gelebildiğimde Melike'yi kendimden uzaklaştırdım donuk bir yüz ifadesiyle. Onun ise gözlerinden yaşlar boşanmaya devam ediyordu.

"Zümra seni o kadar özledim ki anlatamam. Çok pişmanım yaptıklarım için. Gerçekten çok özür dilerim. Biliyorum özür dilemem hiçbir şeyi değiştirmez biliyorum ama sana yaptığım haksızlıkların bedelini misliyle ödedim emin olabilirsin. Hakkını helal et ne olur. Çocuktum, hata ettim. Sonradan sana çok ulaşmaya çalıştım ama bir türlü ulaşamadım.." dediğinde birkaç saniye yüzüne bakmadım önce. Çökmüştü, berbat bir haldeydi ve onu bu halde görmek beni mahvetmişti. Bunu beklemiyordu.

"Benim seni affetmem ne değiştirir, affetmek Allah'a mahsustur. Eğer için rahatlayacaksa hakkım sana helal olsun. O konuda hiçbir sıkıntın olmasın. Ne yaşadın bilmiyorum ama inşallah en yakın zamanda atlatır, mutlu olursun. Kendine iyi bak Melike. Ben sana aynı kötülüğü yapamayacağım.." dediğimde tekrar sarılmak için yeltendi ama izin vermedim.

"Allah'a emanet ol." dedim yüzüne son kez bakarak. İçim parçalanıyordu. Ben ondan daha kötü bir haldeyken o benim yüzüme bile bakmamıştı ama maalesef ben onun kadar merhametsiz ve acımasız olamıyordum.

"Sen de." dedikten sonra Asaf yanıma geldi ve omzumdan tutarak beni oradan uzaklaştırdı. Melike'nin bir Asaf'ın elindeki yüzüklere, bir de benim elimdeki yüzüklere şaşkınlıkla baktığını görmüştüm en son.

Affetmiştim, ya da kendimi kandırıyordum. Bazıları salaklık diyebilirdi belki bu yaptığıma ama olsun. Ben onu affettim ve içimdeki o öfkeyi yüreğimden kovmuştum. Sadece geriye kırgınlıklarım kalmıştı. Ona karşı bitmek bilmeyen ve içimi yiyen o öfke artık yoktu...


* * *

Ve bir bölüm sonu daha...

Sanırım hayatımda yazdığım en uzun bölümdü geceden beri bunu yazmak için uğraşıyorum ve saat şu an sabahın yedisi.

Umarım uzun zamandır beklediğinize değecek bir bölüm olmuştur. Bir bölümde ne kadar çok şey yaşanabilirse o kdr şey yaşandı jdhuhfuge

Yorumlarda buluşalım ;D

Diğer bölümlerde görüşmek üzere

Allah'a emanet, seviliyorsunuz<3




Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top