Bölüm 4


💅

Arkadaşlar merhaba, rica etsem birkaç kişiyi buraya etiketler misiniz? Belki okumak isterler. 

Hastaneye doğru yol alırken hem yaptığım gelişigüzel planı onara anlatıyor hem de kendim idrak etmeye çalışıyordum. Bunu yapacaktık ama emin miydik? Risk çok fazlaydı. 

Hepimiz bir arabaya sıkışmıştık. Kemer takmamak stres altında kalmama neden oluyordu. Üstelik araç sekiz kişilikti, arka koltuklar birbirine doğru dönüktü. Sanırım aşırı heyecandan dolayı pek düşünemiyorduk.

"Bakın şimdi..." Ellerimi iki yana doğru açtım. "Aslında yapacağımız şeyler çok basit." 

Dolunay arabaya bindiğinden beridir gözlerini camdan dışarı dikmişti, bizim aksimize oldukça sessiz biriydi. O yüzden ne zaman konuşsa herkes ona dikkat kesiliyor, özenle dediklerini dinliyordu. 

Tahmin edeceğiniz üzere konuşan ve herkesi sessizliğe boğan kişi Dolunay'dı. "Ben çığlık atmayı bilmiyorum, araştıranlar arasında olmalıyım." 

Grubu üçe ayırmıştım: Henüz kimin ne görev alacağına karar vermemiştik gerçi. Birinci grup doktorları ve hastaları oyalayacaktı, öyle bir çığlık atmalılardı ki herkesin dikkati onlarda toplanmalıydı. 

İkinci grup ise sahte yakalanma yapmalıydı. Yani tam olarak belgelerin tutulduğu odaya girmek üzereyken görevliler tarafından yakalanmalıydı. Böylece güvenlik görevlilerinin tüm dikkati onlar da toplanacaktı. 

İç çektim. "İkinci grup yakalandığında yabancı numarası yapabilir, tuvalete filan gittiklerini söylerler. Ha bir de suç atılmış gibi aralarından biri ağlarsa daha inandırıcı olur." 

Araba aniden durduğunda Alp, Burak'ın üstüne yuvarlandı. Birkaç romantik bakışma yapmışlardı. "KALKSANA BE!" Burak kenara sıyrılmış, korkmuştu. 

Çoktan dışarı çıkmıştık, bahçenin tam ortasındaydık. Şoförümüz bizi beklemek için park alanına gitmişti. Hava kararmaya başlamıştı, telefonumun ekranına baktım. Hiçbir yeni bildirim vb. gelmemişti. 

Annemlerin bizi merak edeceğini biliyordum. O yüzden iyi olduğumuzu kanıtlamalıydık. "Hey! Fotoğraf çekilmeliyiz!"

Ne alaka dercesine yüzüme bakmışlardı. Teker teker açıklamış, triplerini çekmiştik. Sanki fotoğraf çekilmeye muhtaçtım. İşimizin ortasında bizi aramamaları için yapıyordum. Hem çekilmek istesem onları mı tercih ederdim?

Gerçi tüm kardeşleri oldukça yakışıklıydı, internette yakışıklı çocukların çektiği videolar saniyeler içinde viral oluyordu. Prim kasarak onlarla birlikte resim paylaşma fikri aklımdan bir an olsun çıkmıyordu. 

Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimden uzaklaştım. Dolunay hemen arkamda, Alp onun yanında olacak şekilde fotoğrafı çekmiştim. Ya herkes aşırı derece de gülümsemişti ya da somurtuyordu. 

Gülümsememiz gerçek bir gülümseme olmadığı için silah zoruyla gülümsetiyorlarmış gibiydik. Zaten somurtan kişilerin dünya umurunda değildi. Resmi annemlere gönderip dondurmacıya gideceğimizi, biraz geç geleceğimizi söyledim. 

Cenk aramızdaki en iyi yalancıydı. "Aslında benim hem birinci grupta hem de ikinci grupta yer almam gerekir. Neyse... Sanırım ikinci grup daha iyi. Birinci grupta Burak yer alsın, olay çıkarmada oldukça iyidir." 

Telefon kameramla çaktırmadan bazı görüntüler alıyor, olabildiğince anı kaydediyordum. Telefonumdaki yerin dolmaması için dua ediyordum. Minik adımlarla içeri doğru yürümeye başlamıştık. 

"Tamam o zaman Dolunay'da Burak'la olsun."

Beş kişi olduğumuz için araştırmayı yapan kişi olmam daha mantıklıydı. Bir grup tek kişiden oluşmalıydı. "Ben üçüncü grupta tek olmalıyım sanırım." 

"O zaman ben de Alp olarak ikinci gruptayım." dedi kendi ismini ezberletmek istercesine. 

Açıkçası hepimizin görevi berbattı, işimizi yüzümüze bulaştırma ihtimalimiz çok yüksekti. Yine de durmayacaktık. Hepimize aynı evde yaşama fikri daha berbat geliyordu. Kabuslarımızdan kurtulmalıydık.

Annemler bizim kasıtlı olarak değiştirildiğimizi öğrenirse fikirlerinden vazgeçerlerdi, işin peşine düşer ve hastaneye bile dava açarlardı. Saraçoğul'larının da geride kalmayacağını düşünüyordum, birlik olup savaşırlardı. 

Kısacası bizim aynı evde yaşamamız gerektiğini unuturlardı. Kamerayı birkaç saniye kendime doğru çevirdim, artık tamamen içeri girmiştik. Hastanenin içinde bir oraya, bir buraya gidiyorduk. 

Nelerin nerede olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Arşiv odasının yanından geçtiğimizde birbirimize baktık. Herkesin aklında o soru vardı: Kilitli miydi?

Dolunay ve Burak aramızdan çoktan ayrılmıştı, iki zıt kutup olarak kavga etmemeleri çok tuhaftı. Üstelik oldukça da güzel iş yapıyorlardı. Alp ve Cenk'ten biraz uzaklaştım, güvenlik görevlisi bakışlarını üzerimizde toplamıştı. 

Başıboş gezen bir genç grubu tabi ki herkesin dikkatini çekerdi. Onlarla beraber değilmişim gibi davranıyordum. Önce Cenk ve Alp işine başlamış, sanki odaya gireceklermiş gibi yapmışlardı. 

Görevlinin gözünün içine bakmış, hemen ardından da kapıya doğru koşarak kolu yoklamışlardı. İlk birkaç saniye açamıyormuş gibi yaparak güvenlik görevlisinin buraya gelmelerine neden olmuştular. 

Tam o esna da da Dolunay'lar işe başlamış kendilerini küçük çocuk gibi yere fırlatarak çığlıklar içinde bağırmaya başlamışlardı. Güvenlik görevlisi hemen buraya gelmeli ve kardeşlerimi almalıydı yoksa planımız suya düşecekti.

Bir çuval inciri mahvetmek istemiyordum. Güvenlik görevlisi hakaretler edip iki kardeşimi de kulağından yakaladığında başka hiçbir şeyi umursamadan gitmiştiler. Alp bana bakıyor, devam et işareti yapıyordu. 

Aslında hiç gitmek istemiyordum, evet başta basit bir eylemmiş gibi gelmişti ancak iş uygulamaya geldiğinde hiç te kolay olmadığını fark etmiştim. Kalbim deli gibi atıyordu. 

Bir şeyleri zorunlu olduğum için yapmaktan nefret ederdim. Bana eski günlerimi hatırlatıyordu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissediyordum, elimi göğsüme koydum. Annemin zorla bale kursunda yaptırdığı hareketler aklımdan çıkmıyordu.

"Bunu yapabilirim!" dedim kendi kendime. 

💅


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top