Bölüm 3
🎨
Herkes iç çekmiş, gözlerini kaçırmıştı. Kimse Dolunay'ın sorusuna net bir cevap veremiyordu. İlk kabul eden kişi bendim, hemen ardımdan da Alp gelmişti, benim gibi dayak yemekten bıktığı kesindi. Sırayla herkes buna dahil olmuştu, en sona kalan ise Burak'tı. Neyse ki kuzu psikolojisine uyarak kabul etmişti, işbirliği yapabilirdik.
Kaşlarımı çattım. "Peki şimdi ne yapacağız?"
Burak öylece bir etrafa baktı, ardından hızla ayağa fırladı. "Misafir odaları nerede?"
"Ev L şeklinde ya hani..." Parmağımla doğu tarafını işaret ettim. "Sağ tarafında, üst kat-"
"EN BÜYÜK ODA BENİM!"
Hiç kimseyi beklemeden, hatta kendi öz kardeşlerini iterek önümüze geçti. Çok geçmeden bağrışmaları, minik kavgaları mahallenin her yerinden duyulur olmuştu. Oysaki televizyonda onları izlediğim kadarıyla oldukça medeni bir ilişkileri vardı.
Yine de birbirlerine zarar vermekten çok, eğleniyor gibi gözüküyorlardı. Dolunay hala gitmemişti, o kısık gözleri ekstra çekici gözükmesine neden oluyordu. Tiktok, İnstagram gibi platformlarda sırf yakışıklı olduğu için hesabını ilk açığı günden binlerce takipçi kazanacak tiplere benziyordu.
Giyim tarzı da oldukça hoştu, sade giyinmesine rağmen hayran kalacağınız türden giyiniyordu. Eline taktığı gümüş yüzükler mükemmel şekilde parlıyordu, gümüşe benzer mavi gözleriyle uyumluydu.
İki kaşını da yukarı kaldırdığında çene hatlarının ne kadar mükemmel olduğunu fark ettim. Oluşan kargaşayı izliyordu. "Eğ sen neden gitmedin hala?"
"Hım..." Konuşurken vişne rengi dudaklarını hiç aralamıyordu bile. "Birinin kardeşlerimin pisliğini temizlemesi lazım."
"Kolay gelsin. Ya da bol şans mı demeliyim?"
Konuşmayı orada bitirerek eve doğru ilerlemeye başladım. Olanlar umurumda değildi, dağınıklığı kesinlikle ben temizlemeyecektim. Zaten evdeki hizmetçiler sürekli etrafı temizliyordu.
Yanından geçerken benim odamı dağıtmamış olmalarını ümit ediyordum, aksi halde mal gibi kalacaktım. Evin içine girdiğimde ise korktuğum şey başıma gelmişti.
Merdiven basamaklarını çıktıkça ağzım daha da çok açılıyordu. Fenalık geçiriyordum. Ayrıca üvey olan anne ve babam gitmişti. Öz olanlarla baş başa kalmıştım diyebilirim.
İşte ilk defa o an bunları Youtube videosu olarak çekmeye karar vermiştim, zaten çektiğim kitap videolarından dolayı belirli bir kitlem vardı. Onlar destek olursa her şeyi yapabilirdim.
"Sizi hayvanat bahçesinden çıkma domuz maymunlar! Biraz yavaş olun, evi yıkmaya çalışmıyoruz değil mi? Sadece odalara yerleşeceğiz."
Dediklerim karşısında ağzımı sıkıca kapattım, elimi de bastırmıştım. İlk kez böyle kaba konuşmuştum. Ben Aksoy ailesinin en kibar kızı olarak kalmalıydım, hayatımın çoğunu prensesler gibi eğitim alarak geçirmiştim.
Bale, resme giriş, diksiyon, nezaket, duruş dersleri almıştım. Hayatım boyunca hiç elimle bir şey yediğim, hatırlamıyorum, yemeye kalktığımda sanki o şey zehirliymiş gibi geliyor.
Ailemi çok seviyorum ama bu kadar çok kafaya takık olmaları korkmama neden oluyor, şu ana kadar hiç ayrı düşüncelere sahip olmadım. Olmakta istemem. Açıkçası beni vermeyi kabul etselerdi bile sesimi çıkaramazdım.
"Umarım yerleşmeniz bitmiştir."
Başımı öne eğdim, kendi kendime konuşuyordum. Aslında karıştırılan çocuk olma sorunum bunlar hakkında düşünmeme neden olmuştu. Gerçekten ailemi seviyor muydum?
Küçükken ayak tırnaklarımın kırılmasına, birbirlerine girmesine rağmen beni göndermeye devam etmişlerdi. Ağlamamı, yalvarışlarımı umursamamışlardı.
Evet, hala da o kurslara gidiyorum. Acıya alıştım demek isterim ancak alışmadım, alışacağımı da sanmıyorum. Sadece belirli bir süre sonra ses çıkarmamayı öğreniyorsunuz.
En üzüldüğüm nokta ise canımın acıması değil, ruhumun ve kalbimin acıması. Hem aşırı derece de umursanırken hem de nasıl bu kadar çok umursanmam?
Belki de tek düşündükleri kendi onurları, medyaya yansıyışlarıdır. Üst kata geldiğimde tüm duvarı kaplaya aynalara bakarak kendimi izledim, berbat gözüküyordum.
Hiç fark etmememe rağmen gözlerim kızarmıştı. Sola saparak kendi odama doğru gittim, burada ben ve eskiden öz sandığım kardeşlerimin odaları vardı. Odam her daim güneş ışığı alan, oldukça sevimli bir yerdi.
Yatağımın altına yerleştirdiğim kameramı aldım. Aslında telefonumun kamerası da oldukça iyi çalışıyordu ama kendimi daha profesyonel hissediyordum.
Profesyonel hissetmekse moralimi düzeltiyordu. Okul sonrası büyük bir yorgunluğum olmasına rağmen kendimi ne yatağıma atabilmiştim ne de sandalyeme oturabilmiştim.
Aldığım eğitimler asla kibar bir kızın okul kıyafetleri ile durmaması gerektiğini söylüyordu. Üstümü çıkarıp kirliye attım, yeterince kirlenmese bile tekrardan kullanamazdım.
Odama o güzel oda kokularından sıktım, sonrasında dışarı çıkmak için kullanabileceğim güzel bir kıyafet giydim.
Çaktırmayın aslında siyah kot pantolon, kırmızı croptan oluşuyordu. Altıma da beyaz spor ayakkabılarımı giymiştim. Kapının arkasında duran deri ceketimi de aldım.
Yaklaşık on beş dakika yatağımda uzandım. Yeni kardeşlerimin yerleşmesine yetecek kadar beklemiştim. Saçlarım dağılmış bir halde dışarı çıktım.
İlk karşılaştığım kişi Cenk'ti. "Naber? Nasılsın? Araştırmaya başlayalım diyorum hemen."
Acele etmemizde yarar olsa da kimse nereden başlayacağımızı düşünmemişti. "Tamam da... Nereden başlayacağız?"
Alp odasından çıktığında direkt olarak konuşmaya girmişti, anlaşılan bizi dinlemişti. "Tam tamına on altı yıl önceki hastaneye gidip o belgeleri bulmalıyız, o dönemde görev yapmış çalışanları bulursak konuşmayı deneyebiliriz."
Herkes çıkmıştı, toplanmıştık. Seslerimizin duyulup duyulmayacağından emin olamıyorduk. "Peki yakalanmada nasıl yapacağız?" dedi Dolunay.
Bir süre sessizlik oldu, herkes planın çok ta iyi olmadığını keşfetmişti.
"Belki de yakalanmak planın bir parçasıdır." Ve herkesin dikkati üzerimde toplandı.
🎨
Selam canlarım, nasılsınız? Bölümler sizce nasıl gidiyor?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top