Bölüm 22
Kahkaha attım, kendime hakim olamamıştım. Yaptığım çok adice bir hareket olduğunun farkındaydım, asla düşen birine gülünmemeliydi ancak Dolunay ve düşmek eylemini düşünsem asla bağdaştıramazdım. Cidden... İkisini bir arada görmek aşırı tuhaf gelmişti.
Zaten genel olarak insanlar farkında olmasa da herkes genel olarak tuhaf bulduğu şeylere gülerdi. Tuhaf kedi hareketlerine, tuhaf bisikletçi kazalarına, tuhaf yüz ifadelerine... Daha birçok örnek verebilirdim.
"Aman ne komik." Gözlerimin içine küçük bir çocuğu azarlıyormuş gibi baktı. "İnşallah sende düşersin."
Açıkçası inşallah kelimesiyle de Dolunay'ı pek bağdaştırmazdım, yani bağdaştıramazdım. O yüzden bunu ilk dediğinde ne demek istediğini yaklaşık beş saniye boyunca anlayamamış, boş boş suratına bakmıştım.
Sonrasında hızla yanına kayarak yerden kalkmak üzere olan Dolunay'a yardım etmiştim. Açıkçası ne dese haklıydı. Kolunu tutmuştum ancak az kalsın parmaklıklardan kolunu çekmesine neden olacaktım, yani yine düşmesine. Şükürler olsun ki böyle bir şey olmamıştı.
Yanaklarım hem soğuk havadan dolayı hem de biraz önce yaşananlardan dolayı utançtan kıpkırmızı olmuştu. "Cidden kusura bakma, üzgünüm. Sadece sen biraz fazla şeysin..."
Sinirle gözlerimin içine baktı, sinirli hali bile oldukça sakindi. Sesini hiç yükseltmeden "Fazla neyim?" dedi.
"Yere düşemeyecek kadar mükemmel."
Güldü. "Ne?"
"Öylesin işte." Omuz silktim. Ah, şimdi gerçekten de o Wattpad gerçek ailem kitaplarındaki kızlar gibi olmuştum! Bu tuhaftı. Yani... Komik anlamda değil.
Bir elini bıraktı ve hani anlamında bir işaret yaptı. "Eeğ? Bana paten kaymayı öğretmeyecek misin?" Tek kaşını kaldırdı. "Yani gülmeden."
"Pekala, o zaman beni izle." Kayıp birkaç metre uzaklaştım. "İlk başlarda dengeni sağlayamaman çok normal, ayaklarına çok bakmamaya çalış. Ve sana tavsiyem ayaklarını hiç kaldırma, sadece ittir. Çok açmamaya çalış. Eğer olurda bir anda hızlanırsan devam et, parmaklıklara çarpmak yere düşmekten iyi bir başlangıçtır."
Etrafımızda birkaç insan daha vardı, tabii bir elin parmağını geçmezdi. Daha saat çok erkendi, genelde insanlar bu saatte salondan yer kiralamazdı. İnsanlara çarpmaması için içimden dua ediyordum. Gerek iyi olsun, gerek Dolunay kadar kötü olsun kimse kendisine çarpıp düşmesine neden olan kişileri sevmezdi.
Buz pateninin klişe duruş yöntemlerinden birini yaparak önünde durdum. Anlamaya çalışarak ayaklarıma bakmıştı. Tatlı bir öğrenciydi. Özellikle de buz mavisi gözleriyle...
"Defne bu birine sadece okul nedir, okul binası nedir diye tarif etmek ve gidip sınıfını, sırasını bulmasını istemek gibi."
Aynen öyle. "Yok canım, abartma istersen."
Dalga geçip geçmediğimi anlamak için suratıma saniyelik olarak yüzüme baktı. Sonrasında diğer elini de bırakarak ilk adımını attı, aslında o an düşeceğini kayamayacağını sanmıştım ancak bir adım kadar daha ilerlemeyi başarmıştı. Sonra bir adım daha... Ve onu kovalayan bir adım daha...
En sonunda beklediğim gibi düşmüştü. Neyse, iyi gidiyordu. Başlangıçta yarım metre dahi yol kat edemeyen insanlar vardı. Hızla yanına kayıp ne durumda olduğuna baktım, iyiydi. Zaten kötü düşmemişti.
Kahkaha attı. "Bu çok utanç verici!" Ayağa kalkmayı denedi, poposunu on santim havalandırmıştı ki tekrar düştü. "En son on aylıkken filan böyleydim."
"Ne?" Sesime hakim olamamış, biraz yüksek sesle konuşmuştum. Etrafımızdaki insanların anlık olarak bize bakması umurumda değildi. "On aylıkken yürümeyi mi öğrendin cidden?"
Dolunay hakkında ağzımın açık kalmasına neden olan bir bilgi daha öğrenmiştim. hangi on aylık çocuk doğru düzgün yürüyebilirdi ki? Tamam, buz hokeyi için bu kadar çok düşmesi hiç normal değildi ama bir bebeğin bu kadar çok düşerek yol kat etmesini varsayarsak bayağı güzel yürüyor demekti.
"Yani..." Başını hafifçe yana yatırdı. Ardından yüzünün buza doğru durmasını sağladı, dizlerinin üstüne oturmuştu. "Bundan bir tık daha iyi, fazla değil ama. Bence normal ya... Çok da abartmaya gerek yok Defne."
"Ya ya ne demezsin." Kalkmasına yardım etmek için ellerimi uzattım, sıkıca tuttu. İlk kez ben sıcaktım, o da soğuk.
Şu ünlü Disney çizgi filmine benziyorduk: Ateş kız ve buz oğlan... Saçlarımızın, gözlerimizin rengi dahi uyuyordu. Daphne ve Fred karakterlerinden sonra en çok benzediğimiz kişilerdik diyebilirdim.
Scooby Doo'daki Daphne ve Fred'i de bayağı seviyordum. Bence aşkları çok güzeldi... Aslında tiplerimiz benzemiyordu sadece. Şuan ki ilişki durumumuz da benziyordu. Daphne'ye göre ikisinin arasında muhteşem bir çekim vardı ve en iyi çifttiler. Fred ise bu aşktan habersizdi, Daphne'nin ondan hoşlandığını göremeyecek kadar kör.
Düşmemek için ellerimi bırakmamıştı, avuçlarımın biraz terlediğini hissediyordum. Şey... Aslında bu çok tatlıydı. İkimizde sürekli gülüyorduk, bunu pek önemsememiştik gibi. Tek ilgilendiğimiz şey sürekli gülmemizdi.
"Var ya... Sırf seni kırmamak için kabul ettim bunu." Yarım yamalak, kesik kesik diyebilmişti bunu çünkü dediğim gibi sürekli gülüyorduk.
Cevap vermek için nefesimi düzenlemeye çalıştım. "Ne güzel işte, bak. Gelecekteki çocukların ağğ baba bizi baleye götür, bizi buz patenine götür dediğinde onlara daha az utanarak eşlik edebileceğin bir şey öğretiyorum sana."
Gülmekten aniden nefesini burnundan verdi, çok tuhaf bir ses çıkmıştı. "Dimi? Yoksa pembe tütü filan havamı bozar benim." diye dalga geçti.
Offf, artık gülmekten karnıma ağrılar girmeye başlamıştı. Olduğumuz yerde boş boş durmaktansa ufak ufakta olsa kaymamız daha iyi olacaktı, geri geri kaymaya başlarken ellerini bırakmadım. Bana eşlik ederek o da kaymaya başladı, yani en azından olduğu yerde sap gibi kalmamak için hareket etmeye çalıştığını söyleyebilirim.
"Defne sence ben nasıl biriyim?" Bu soruda nereden çıkmıştı yahu?
Kaşlarımı çattım. "Ağ... Dürüst olmak gerekirse bana kimse böyle bir soru sormadı ve ne demek istediğini, nasıl bir cevap vermem gerektiğini hiç bilmiyorum inan ki."
Buz pateni hoşuna gitmeye başlamıştı, gözlerinden anlayabiliyordum. Bir de sürekli ayaklarına bakmasa harika olacaktı gerçekten de. Gerçi arada çevresindeki üç-dört yaşlarındaki çocuklara bakarak kendinden utandığı da oluyordu.
"Sadece dürüst ol, aklından ne geçiyorsa."
"Dolunay sana zaten her zaman ben nasıl olduğunu, nasıl gözüktüğünü söylüyorum zaten. Sadece sen beni dikkate almıyorsun anlaşılan." Malum daha az önce mükemmel gözüktüğünü söylemiştim. Daha öncesinde de bazı şeyler demiştim. "Bence sen soğukkanlı birisin, ki öylesin de yani."
"Hm..." Başını hafifçe öne eğdi, bir şeyler düşündüğü belliydi. "Evet, öyle."
Bir elini yavaşça bıraktım, sonra diğerini de. Kendisi azar azar kaymayı öğrenmişti. Artık tek sorunu kendi başına dengede durabilmeyi öğrenmesi gerektiğiydi. Neyse ki hiç zorlanmadan karşıdaki parmaklıklara kadar kayabilmişti.
Sonrasında heyecanla arkasını dönmüş, bana bakmıştı. Bir elini başardım anlamında havaya kaldırmıştı. Yaklaşık yirmi saniye bekledikten sonra karşıdaki parmaklıklara kadar tekrardan kaymıştı. Tam üç kez yere düşmekten kıl payı kurtulmuş olsa da sorun yoktu.
"Bugün iyi iş çıkardın. Seninle gurur duyuyorum."
"Teşekkürler."
"Sadece bazı diğer önemli konular kaldı." O an kiraladığım sürenin sonuna geldiğimizi fark ettiğim için son son pistin etrafında daireler çizmekle meşguldüm. "Mesela kendimizi pistin sonundaki parmaklıklara atmadan nasıl doğal şekilde dönebiliriz gibi ama maalesef bugün pek de zamanımız kalmadı."
"Bu kötü oldu." Pek de üzülmüş gibi bir hali yoktu, aksine yeni uyanmasına rağmen çok yorulmuş gibi gözüküyordu.
Tekrardan elini tuttum, birlikte çıkışa doğru ilerdik. Tam adımımı dışarı doğru atıyordum ki ayağı takılıp üstüme düştü.
Kendime gelir gelmez onun bir şeyi olup olmadığını inceledim. Tamam, buz pateni oldukça eğlenceliydi ancak iki kişinin birbirinin üstüne düşmesi gibi durumlarda oldukça tehlikeliydi. Malum... Son derece keskin iki bıçakla birlikteydiniz. Düşme anında da ayağınızın kimin neresine geleceğine karar veremezdiniz.
Önce o konuştu. "İyi misin? Özür dilerim, kusura bakma."
"İyiyim, ya sen?" Bizden sonraki saati kiralamış insanlar bizi takmadan yanımızdan geçiyor, piste giriyorlardı.
"Bende iyiyim. Keşke beddua etmeseydim."
Oturduğumuz yerden kalkmadan bağcıklarımızı açmaya, patenlerimizi çıkarmaya karar vermiştik. En iyisi böyle olacaktı. Bunu yapmamız yaklaşık beş dakikamızı almıştı, bu süreç içerisinde de havadan sudan şeyler hakkında sohbet etmiştik. Güzel ve tatlı bir sohbetti, beni mutlu etmeye yetmişti.
Aslında bugün genel olarak çok güzeldi çünkü Dolunay vardı. Birlikteydik, ikimizdik ve tektik... Onunla hiç olmadığı kadar konuşmuştum, üstelik daha eve bile dönmemiştik. Yani şansımı iyi değerlendirirsem belki arabada da konuşmak için güzel konular bulabilirdim.
"Defne..." Biraz bana doğru eğildi. Sıcak nefesini boynuma hissediyordum. "Şimdi ise benim hobimle tanışmak ister misin? Ve elbette bir güzel kahve."
"Lütfen golf veya Amerikan futbolu olmasın." Sırıttı. "Dolunay!" Gözlerim büyümüştü. "Şaka yapıyorsun değil mi?"
🐝Bu bölüm normal bölümlerden yaklaşık yarım bölüm kadar uzundu. Umarım beğenmişsinizdir.
Görüşmeyeli nasılsınız ballarım?🐝🧇
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top