Bölüm 18
Dolunay.
Doğduğumdan beridir aynı evde yaşıyor olsam da birçok kez taşınma sorunuyla karşılaşmıştım. Yazlıklarımızı veya kışlıklarımızı değiştirirken sürekli aynı sorunla karşılaşırdık.
İşlerimizi yapacak onlarca temizlikçi, hizmetçi olduğu için genel olarak rahat olsam da eşyalarımın sürekli değişmesi sinirimi bozuyordu. Hiçbir şeyim olduğu yerde kalmıyordu. Üstelik... Son günlerde yaşananları düşünürsek durum epey karmaşıktı.
Aksoy ailesinin ana üyeleri çalışanlara yardım ediyordu, gerçek bir yardımdı. Eşyaları zarar görmesin diye oradan oraya koşuşturdukları bir yardım değildi.
Açıkçası ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sakince etrafımı izliyor, sanki bir işle meşgulmüşüm gibi davranıyordum. Başka seçeneğe sahip değildim.
Etraf sakinleşene kadar Aksoy ailesi ile kalmaya karar vermiştim. Asıl ailemde daha büyük sorunlar söz konusuydu. Annemin olayı... Yani babamı aldatıyor olması inanılmazdı.
Tabii güzel anlamda inanılmaz değil, lanet bir anlamda. Hiç beklemediğim, asla olmaz dediğim ne varsa olmuştu.
Defne elindeki kolileri masanın üstüne bırakırken göz göze geldik. İçtenlikle gülümsedi ve el salladı. Karşılık verdim. İçinde bulunduğum durumun farkındaydı.
Diğerleri fark etmediği, beni orada değilmişim gibi gördüğü sürece de sorun yoktu. O tuhaf biriydi, belki de aramızda yaşananlardan dolayı öyle davranıyordu.
Eğer gerçekten böyleyse haklıydı da. Ben ona hiç zarar vermemiş, vurmamıştım ama kardeşlerim yapmıştı. Kin gütmek te haklıydı, kim olsa aynısını yapardı.
Kardeşlerime de tam anlamıyla kızmıyordum. Ailelerimiz bizleri düşman olarak yetiştirmişti. Defne veya Alp onlar için sıradan biri değildi. Öldürülmesi gereken, oldukça vahşi birkaç insandı.
Suçlu kişilerin cezalandırılmasını isterdik, onların düşünceleri de aynen böyleydi.
Belki hiçbir olaya ses çıkarmadığım için beni yargılayabilirsiniz ancak genel olarak ses çıkarmamak benim hayat biçimim. Olayları öylece izlemek, sonra defalarca kez idrak etmek zorundayım.
Tüm olaylara rağmen sakin kalmamın asıl sebebi bu olabilir: Tıpkı televizyon izler gibi her şeyi teker teker izliyorum. Son günlerde Defne'nin bir sıcak, bir soğuk yapmasına anlam veremiyordum.
Böyle yaparak bizi şaşırtabileceğini mi sanıyordu? Evet, yapabilirdi. Yapmıştı da ama en fazla bir iki kez daha aynısını yapabilirdi. Bu tarz hareketlerine kanmazdım asla. Belli ki intikam almak istiyordu. Dediğim gibi: Ben en başından beridir tarafsızlığımı korumuştum.
Olaylar ilk başladığında her insanın yapacağı gibi şaşırmıştım. Sonuçta herkes kendini öz çocuk sanardı fakat birkaç hafta içinde ailemin de şaşırdığı bir şey olmuştu: Hiçbir şey umurumda olmamıştı.
Olayları takamayacak kadar sakindim. Keşke filmlerdeki gibi olsaydı, on sekizine basmamış kişiler kolayca sokakta kalabilseydi şuan burada olmazdım. Dışarıdaki tehlikenin yanı sıra yetimhaneye gönderilme ihtimalim beni korkutuyordu. Polislere yakalanırsam hemen on sekizden küçük olduğumu anlarlardı.
Yeterince aynı yerde dikilmiştim. Galiba iş yapma zamanım gelmişti. "Kutuları bantlamamı ister misin?"
Gözünün önüne gelen kızıl saçları üfleyerek çekti. "Hayır, yani evet. Ama bazılarını daha doldurmadım veya düzenlemedim." O an getirmekte olduğu kutuları masanın yanına bıraktı çünkü üstü tamamen dolmuştu. "Sağ taraftakileri bantlasan yeter."
"Peki."
Gözüme evde hiç görmediğim bir kız takılmıştı. Çok güzeldi. Fazla güzeldi. Kahverengi saçları ışıl ışıl parlıyordu. Benim gibi konuşkan biri olmadığı aşikardı, tabii benim kadar sessizde değildi.
Hizmetçilerden birinin kızı mıydı acaba? Çekmecelerde bant ararken göz ucuyla ona bakıyor, yakalanmamaya çalışıyordum. Benden en az iki yaş küçük olduğu kesindi. Açık lila renginde bir etek, beyaz tişört giymişti.
Sade ve kendine özgü giyim tarzını beğenmiştim. Özellikle de saçlarına taktığı deni kabukları ekstra güzel gözükmesini sağlamıştı. Tüm odanın içi lavanta kokuyordu. Kızdan geliyor olabilir miydi? Kaşlarımı çattım. Bunu neden merak ediyordum ki?
Gözlerim ayakkabılarına kaydı, ortaokul öğrencileri arasında moda olan morumsu, kot spor ayakkabılardan giyiyordu. Boynuna da Kore pop gruplarından birinin sembolünü takmıştı.
İlgimi daha çok çeken taraf ise: Defne'nin yanından geçtiğinde kocaman gülümsemesi, ardından da sarılmasıydı. İtalyanca bir şekilde konuşmaya başlamışlardı. Sanki bilmiyormuşum gibi...
Eh, İtalyanca bildiğimi onların bilmediği kesindi ama. Bu sefer tamamen işime dönmüştüm, göz ucuyla dahi bakmıyordum. Elbette ki onları dinliyordum.
İnsanlarım benim gibi sakin kişilerin hiç merak etmediğini veya her şeyi bildiğini düşünürdü. Doğruyu söylemek gerekirse birinci kısımda fazlasıyla yanılıyor, ikinci kısımda ise fazlasıyla doğruyu söylüyorlardı.
Yeterince sessiz olmadan nasıl cevabı duyacaktı ki. Cevapların feryatları bile bu kadar sessizken sürekli konuşan insanlar nasıl fısıltılarını duymayı beklerdi?
Konuşkan yani sesli insanların bilmediği şey: Ne kadar sessiz olursanız, ne kadar ağzınızı açmazsınız o kadar kolay şekilde gözlem yapabilecek olmanızdır. Feryat bile olsa cevaplar size kendi ayağıyla gelmez, onları sizin bulmanız gerekmektedir.
Defne İtalyanca bir şekilde "Sessiz ol Merve." dediğinde ne mi yaptım? Daha da kulak kesildim.
Merve... Demek adı Merve'ydi. Kolileri olabildiğince sesli şekilde bantlamaya başladım. İnsanlar benim gibi kişilerin onları dinleyeceğini asla düşünmezdi. Öyle de kalmasını istiyordum.
Merve ise iç çekerek cevap verdi. "İtalyanca bilen bir tipe benzemiyor. Daha çok gününün 25 saatini Tiktok'ta yakışıklılığı ile kız düşüren, takipçi kasmaya çalışan kişiler gibi gözüküyor." Yok artık. Her neyse... İnsanların benim hakkımda ne düşündüğü beni ilgilendirmezdi.
Defne devam etti. "Maalesef, öyle." Eh daha neler! Sende mi Defne?
Tamam, belki bir miktar insanların benim hakkımda ne düşündüğünü önemsemeye başlamıştım. Defne şuana kadar benimle konuşmadığı kadar çok Merve ile konuşmuştu. Yani... Ağladığı zamanlar dışında onu pek konuşurken de göremiyordum. Doğrusu o hep ağlıyordu, belki de nedeni buydu.
Acaba ikisi kardeş miydi? Öyle olma ihtimalleri çok yüksekti. Aksoy ailesinin birkaç çocuğu olduğunu biliyordum. Yine de şuana kadar tanışmış olmadığımız için aklımın ucundan bile geçmemişti.
Sanki hepsiyle tanışmışım gibi hissetmiştim. Bir anda İtalyanca cevap versem acaba ne olurdu? Ben çoğu dili biliyordum ki! Tabii bazı dillerde daha kötüydüm. Genelde ailemin bana kurs olarak dahi aldırmadığı dilleri kendi kendime öğrenmiştim.
Benim gibi insanlarla konuşmayı sevmeyen, uzak duran tiplerin çok boş zamanı oluyordu. Zamanımızı kitap okumak, video oyunu oynamak veya yeni şeyler öğrenmek ile harcayabiliyorduk.
İtalyancam aşırı derecede gelişmiş değildi, yarım yamalaktı. Yine de dediklerini anlıyordum. Belki de çoğunu yanlış anlamıştım.
Merve ablasını dirseği ile dürttü. "Yine de güzel seçim." Ben bir şey mi kaçırmıştım?
Kardeşine çimdik attı. "Sen yine de sessiz ol."
Birinin duymasından korkuyorlardı. Sırtımı açıyormuş gibi yaparak etrafıma baktım. Sadece temizlikçiler buradaydı. Hiçbir dadı vb. biri yoktu. Yani İtalyanca bilmesi muhtemel biri yoktu. Benim haricimde...
Hayır, yanlış duymuş olmalıydım. doğru duyduğumu bilsem de bu ihtimalin doğru olmamasını istiyordum. Doğru seçim derken ne demek istemiştiler? Kardeş seçimi filan olmalıydı. Aksi halde... O ihtimal kalıyordu.
"Abla."
İşlerine ara verdi, kardeşinin gözlerinin içine baktı. "Bir kez söylemeye çalıştım inanmadı."
Ve böylece bayılma sırası bana gelmişti.
Selamlar, nasılsınız?
Dolunay'ın gözünden yazmak istedim bugün, hem hepimiz için bir farklılık olmuş oldu.
Kitabı hızlı hızlı yazıp bitirmeyi planlıyorum önümüzde beş hafta içinde. Sınav haftalarında yazmayacağıma göre 3 haftada.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top