Bölüm 11
🎨
Pijamalarım normal kişilere göre oldukça lüks kalıyordu ve gece giyilen bir kıyafetmiş gibi de durmuyorlardı, daha çok spor takımına benziyorlardı. Yani üstümü değiştirmeden de okula gidebilirdim.
Ancak bu eski "kuralcı kız" kişiliğime tersti, dolabımda duran ilk uzun kollu bluzu alır almaz tişörtümü çıkardım, okulumuzun üniforması yoktu.
Kardeşlerim henüz uyuduğu için umurumda olamamıştı, zaten içimde o kalın yünlü atletlerden vardı.
Bir yandan da telefonumu bırakmadan mesajları, bildirimleri okumaya devam ediyordum. Her yeni bildirim kalp atışımı daha da hızlandırıyordu.
Yerel gazetelerin tüm haberleri bizlerle ilgiliydi, bir şekilde karıştırılan kardeş bilgisi onaylanmıştı. Üstelik neredeyse herkes bunu ailelerimizin bilerek yaptığını düşünüyordu.
Bizim oldukça iyi anlaşmamız dikkatlerini çekmişti. Tabii ne kadar iyi sayılabilirse...
Daha da kötü kısmına gelmek istiyorum, bu kadarıyla bitmiyor.
Öz abim olması gereken Burak'la aşk yaşadığımı söyleyen kişilerin sayısı herhalde şehir nüfusundan daha da fazlaydı.
Benimle aynı odada uyuyan kişilere göstermedim, büyük birinin yanına gitmeliydim.
Daha önce bayılmış biri olarak söylemeliyim ki vücuduma engel olamıyordum, sanırım yine aynı şeyi yaşamak üzereydim.
Altımı değiştirmedim, doğruca merdivenlerden aşağı iniyordum. Kahvaltıya başlamış olduklarını düşünmüştüm, ta ki Atilla durduruna kadar.
Hiç durmadan gülümsüyor, bana bakıyordu. Aynı hızda yürüyordu.
Sebebini bilmediğim bir şekilde oldukça tuhaf bir yüz ifadesine sahipti. Sanırım bu onun doğal haliydi.
Veya gerçekten yaşananlar yüzünden özür diliyordu, konuşamadığı için de mahcup bir ifade tanınmıştı.
"Hey."
Cümleye girmenin en kolay yoluydu. Üzgünüm ama o an sadece beni oyalıyordu, acilen gitmeliydim
Anlatmaya çalışmak büyük bir aptallık olurdu.
Telefonumu çevirdim. "Hakkımızda yalan haber çıkmış, bu yalan haberi de geçiyor! Bildiğin ensest!.."
Adımlarımı daha da hızlandırdığımda merdivenin sonuna yeni serilmiş olan halıya takıldım, dengemi kaybederek son birkaç basamağı takla atarak inmiştim.
Hiçbir şey olmamış gibi davranarak yerimden kalkmam şaşırmasına neden olmuştu.
Yerinde başkası olsa kahkaha atar ya da deli olduğumu düşünürdü.
Yıllarca acı çekmeye alışmıştım, o yüzden bu tarz şeyleri kafama takamazdım.
Bugünün diğer günlerden bir diğer farklı kısmı ise masanın kurulmamış olmasıydı. Atilla hemen arkamda durmuş, sorgularcasına bana bakmıştı.
"Hayır, biz de normaliz, herkes gibi yemek yiyoruz." Elimi alnıma vurdum. "Ve evet, ben de neden hala sofranın hazırlanmadığını bilmiyorum."
Bazı işaret dili hareketleriyle derdini anlatmaya çalıştı. Ne zaman vunu yapsa daha da çok üzülüyordum, sanki yardım etme imkanım varmış ta edemiyormuşum gibi...
Habere çıkmamızın şokunu daha atlatamamıştı, firsattan yararlanarak arkasına geçtim. "Bak, elini yüzünü yıkamalısın. Hepimiz oldukça yorgunuz ve eğer durum böyle devam ederse kendine gelmeden bayılabilirsin."
İtiraz etmesine fırsat vermeden basamaklardan yukarı ittim. Şükürler olsun ki yadırgamadı, böylesi daha iyiydi.
"Neredesiniz!"
Bağırabildiğim kadar bağırmıştım. Cevap yoktu.
Evdeki tek ses ara sıra duyulan çıtırtı sesiydi. Korku filmlerindeki sahnelerden farksız bir an yaşıyordum.
Yalnız olmadığım için mutluydum. Birkaç kez daha seslendim, her defasında sesim bir öncekinden daha yüksekti.
Evdeki en yüksek ses tonu kuralını çiğnemiştim. Maalesef bebekken bile bu kurala uymak zorundaydım.
Annemin tuhaf kuralları vardı, her zaman ki gibi...
Telefonumu tekrar elime almayı istemiyordum, aksi halde kusabilirdim. Bir insan neden hiç tanımadığı biri hakkında bu kadar berbat iftiralar atardı ki?
Öylece yere oturmuştum, bir kuralı daha çiğnemiştim.
Cenazeler haricinde ağlamama kuralını çiğnememeye çalışıyordum. Tuhaf şekilde kalbim kırılmıştı, insanın hiç tanımadığı kişiler yüzünden berbat hale gelebileceğini yeni öğrenmiştim.
Yaklaşık beş dakikanın sonunda diğerleri de aşağı inmişti, ne olduğunu yarım yamalak öğrenmişlerdi. Aralarından en çok korkan kişi Alp'ti.
"Umarım iyisindir kız kardeş." Fransızca konuşuyordu. "Seni çok merak ettim, tanımadığımız adamlar evdeyken yanımızdan ayrılmamalısın."
Burak'ta berbat haldeydi, sinirden kıpkırmızı olmuştu.
Umarım benimle aynı fikirleri besliyordur, aksu halde bu işten kurtulamamız çok zor olacak. Ve yine umuyorum ki bana suç atmayı bırakır. İkimizde kurbanız.
"Sorun yok, ayrıca haklısın. Sana haber vermeden gitmemeliydim." Annemlerin bizi tanımadığımız kişilerle yalnız bırakması sorumsuzluktan başka bir şey değildi.
Türkçe konuşmuş olsam da o Fransızca konuşmaya devam ediyordu. "Bizi öldürmeseler bari, sırf ebeyvenlerimiz kavgalı diye dövmeyi biliyorlardı." Yan gözle sert bir bakış atarak bana sıkıca sarıldı.
İyi hissetmem için olabildiğince yakın ve sıcak davranmaya çalışıyordu, beraber büyüdüğümüz için birbirinizi oldukça iyi tanıyorduk.
Koskoca evde altı kişiydik, aramıza en son katılan kişi Dolunay'dı. Bembeyaz teni yüzünden göz altındaki morluklar iyice belirginleşmiş, buz mavisi gözleri adeta silinmişti.
Birkaç saniyelik bakışmamızın ardından gözlerimi yavaşça kaçırdım, o da olanları duymuştu. Basamakların en üstünde öylece duruyordu.
Her ne kadar benden nefret ediyor, hatta beni bir av olarak görüyor olsa da Alya'dan yardım alıp alamayacağımızı merak ediyordum.
Alp çoktan annemleri aramayı denemişti, almıyorlardı. Haftanın bu saati epey yoğun olurlardı, toplantıları çok fazlaydı.
"Sizce ne yapmalıyız?" Genelde konuşmama taraftarı olan Cenk ilk kez ağzını açmıştı.
Burak merdivenlerin son basamağına oturmuştu. "Kesinlikle okula gidemeyiz." Doğruca yere bakıyordu, benimle göz teması kurmaktan çekiniyordu.
Kollarını önünde birleştirdi. Birkaç kez esnedikten sonra konusmaya girdi. "Ben buna aptallık derim."
Dolunay'ın bu cümlesi Burak'ı sinirlendirmeye yetmişti fakat tepki vermek yerine omzunu silkti.
Ardından Dolunay dediklerini açıklama kararı aldı. "Toplumdan uzak durmanız kabullenmenizin başka bir yolu, eğer utanılacak bir şey yoksa neden haberlerden kaçasınız?"
Ne diyeceğimi bilemiyorum, tek diyebileceğim haklı olduğu. Ayrıca konuşurken bu kadar sakin olması, gözlerinin her zaman bir miktar kısık ve sinsi bir kitap karakteriymiş gibi durması beni büyülüyordu.
Tabi ki böyle bir durumda birinden asla hoşlananamazdım, özellikle de o kişi benimle karıştırılan kişi ise.
Üstelik ona karşı beslediğim hisler internette rasgele bir çocuğu beğenmekten farksızdı. Tüm kızlar illaki birilerini bir süre çekici buluyordu. Genelde çekici buldukları kişiler ise birkaç aya eskiyor, daha da çekici birilerini bulmayı başarıyorlardı.
Zaten babam da asla sevgililik gibi bir olaya izin vermezdi, eğitimlerime odaklanmam her zaman daha iyiydi, her ne kadar o eğitimlerin bir çoğunu hayatım boyunca hiç kullanmayacak olsam da.
Başımı yukarı aşağı salladım. "Haklısın."
"Elbette."
Kahvaltı, hazırlanma vb. durumları bir kenara bırakarak çantamızı hazırladık. Gazetecilerin hangi okulda okuduğumuzu bilmediğini umuyordum.
Birçok röportajla, habersiz çekilen tuhaf fotoğraflarla dolu bur gün geçirmeye hazır olup olmadığımı merak ediyordum.
Derin derin nefes aldıktan sonra kapıyı açtım. Yeni güne başlama zamanımız gelmişti.
🎨
Merhaba, nasılsınız? Umarım mutlusunuzdur her şeyden önce
Sizce haberler nasıl oluştu? Birilerinin parmağı olabilir mi?
Yeni bölüm için 1.900 okunma sınır koyuyorum, görüşmek üzere
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top