Bölüm:9 ●Black Bar●

"Senin çelme taktığın yerde başlıyorum hayata...

Varsın yara içinde kalsın dizlerim,

Yüreğim kadar acımaz nasıl olsa..." 

************

Bölüm Şarkısı:Ebru Polat/Hazmedemeyenlere Soda

***********

Medya da Nefes

************

Öylece kalakalmıştım. Hani insana karabasan gelince öyle olurduya. Tam da öyleydim şuan. Ne hareket edebiliyordum. Ne de ağzımı açıp bir şey söyleyebiliyordum. Kafam da binlerce soru vardı. Bunların en büyüğü ise 'Savaş kanser miydi?'. Ama değildir değil mi?. Sonuçta belirtilerini görüyordu. Hem filmlerden duyduğum kadarıyla kanserin dereceleri ne kadar düşük ise o kadar çabuk tedavi olunuyordu. Savaş'ta kurtulurdu. Savaş ölmezdi... Ölemezdi.

Bilgisayarın kapağını titreyen ellerimle kapattım. Kendimi toplamam gerekiyordu. Eğer Savaş beni böyle görürse bildiğimi anlayacak ve üzülecekti.

Ellerimle gözlerimi sildim. Daha ağladığımın bile farkında değildim oysa ki. Masanın üzerinde bulunan sürahiden bardağa biraz su döküp yudum yudum içtim. Bardağı yerine koyduğum da merdivenlerden ses geldiğini duydum. Savaş merdivenlerden iniyordu.

"Hadi çıkalım." Kafamı sallayıp kapıya doğru ilerledim önde ben arkamda ise o geliyordu. Kapıyı açıp temiz havadan içime derin bir nefes çekip yürümeye başladım.

"Sen iyi misin? Yüzün bembeyaz olmuş. Bir şey mi oldu?" Savaş'ın sorusuyla ona doğru dönmedim eğer dönersem gözlerimin kızarıklığını görüp daha da şüphelenebilirdi. Boğazımı temizleyip konuşmaya başladım. "İyiyim. Bir şey olmadı."

Sözlerimi bitirdiğimde zaten eve kadar gelmiştik. Kapıyı anahtarımla açıp içeriye geçtik. Salona doğru ilerlediğimizde ben kendimi üçlü koltuklardan birine bıraktım. Savaş'ta yanıma oturmuştu. Mert tekli koltukta Sude ve Buse ise diğer üçlü koltukta oturmuştu.

"Filmi biz seçtik. Komedi tarzında bir şeyler." Sude'nin sesiyle ona doğru dönüp kafamı aşağı yukarı salladım.

Şuan film izleyecek durumda değildim. Çünkü ben zaten düşüncelerimi izliyordum. Hepsi teker teker gözümün önüne geliyordu.

'Savaş kanserse ölecek miydi?'

'Yoksa ismi gibi bu zorlu mücadeleyi kazanabilecek miydi?'

'Kardeşi kanser sebebiyle mi vefat etmişti?'

Ve bir çoğu daha...

Eğer Savaş öyle bir hastalığa yakalınrsa biz onu arkadaşları olarak hiç yalnız bırakmazdık. Hep yanında olurduk ama ya ailesi onlar ne olacaktı peki. Zaten çocuklarının birini kaybetmişlerdi. Yanında olan son çocukları da mı gideceklerdi onlardan? Hayır! Ben buna asla izin vermezdim. Elimden her ne geliyorsa yapmaya hazırdım.

" Hayırdır kız Nefes neden bu kadar endişelendin?"

"İç ses seni şuan dinlemeye müsait değilim. Hem kim olursa olsun ben herkese bu kadar endişelenirdim."

"Tabi tabi. Hadi itiraf et kız seviyorsun dalyan gibi çocuğu" Düşündüm seviyor muydum gerçekten. Yoksa sadece hoşlantımıydı. Hem ben duygularını anlayamayan kızlardan değildim. Duygularımı hissettim. Ben Savaşı sevmiyordum. Yani seviyordum ama o mana da değildi. Sadece hoşlaşmıştım. Bakın hoşlandım demiyorum. Hoşlaştım diyorum!

Arkamda kulağımın hemen altında bir nefes hissettim. Başımı ışık hızıyla çevirdiğimde Savaş'la dudaklarımızın arasında bir kaç santim vardı. Beynimde ki tüm ışınlar eror yazısını gösterirken kalbim de at yarışına katılmışçasına yardırıyordu.

"Bir şey mi oldu? İyi değilsin ve ben bunu görebiliyorum. Kaç saattir bu haldesin. Evime geldiğinde benim bilmediğim bir şey mi yaşadın? Yoksa ben mi bir şey yaptım? Bak ne yaptıysam bilmeden oldu ku-" Hızlıca konuşurken işaret parmağımı dudağına bastırıp onun sözünü kestim. "Şşt" Gözleri bir bana bir de dudaklarının üstündeki parmağıma bakıyordu. "Bir nefes al." dedim. Ellerini belime getirip beni biraz daha kendine yaklaştırdı. Noluyoz mk benden mi faydalanıyor demeye kalmadan konuşmaya başladı. "Aldım"

"Ne?" what?.

"Bir nefes al dedin ya aldım işte seni" Hadi canım sende! Savaş'a çikolatalı çorba içen ornitorenk görmüş gibi baktım - o nasıl bir bakış bende bilmiyorum-. Bu hareketim komik gelmiş olmalı ki gülmeye başladı. Gülüşleri yavaş yavaş kahkahaya dönüşürken diğerlerine ses gitmesin diye başını boynuma bastırıp gülmeye devam etti. Sesi artık daha boğuk geliyordu. Ancak bir sıkıntı vardı ki benim boynumdan tikim var! Kendimi istemsizce geri çektiğimde Savaş'ın bana çekingen bakışlar attığını fark ettim.

"K-kusura bakma ben bir an şey yapınca şey oldu." Ne kadarda şeyli bir cümle! Gülümseyip " Yanlış anladın rahatsız olmadım ama benim boynumdan tikim varda" Başını sallayıp kanepede geriye doğru yaslandı. Zaten yan yana olduğumuz için arada sadece bir kaç santimlik yer açılmıştı.Zil çalınca Sude ayağa kalkıp " Ben bakarım" deyip kapıya doğru ilerledi. Bir kaç dakikanın ardından salona Sude önde arkasında Akın Efe ve Özge gelmişti. Onlarda kanepelere oturduklarında artık ekip tamamlanmıştı.

İlk soru Mert'ten gelmişti. "Kardeşim hayırdır sabahtan bu yana yoksunuz bir şey mi oldu?" Akın Özge'nin saçlarını eliyle karıştırıp " Cimcimenin işleriyle uğraşıyoruz. Kaç yıldır Almanya'da olduğu için nufüs kaydını Türkiye'ye aldık. Efe de biraz hava alıyım dediği için o da geldi." Oha lan demek Özge Almanya'da yaşıyordu. Ben annemden karşıdaki apartmana gitmek için bile izin istiyordum. Hem Efe'yle Buse hala barışmamışmıydı?.

"Bence bu akşam hep birlikte bara gidelim" diye bir fikir attım ortaya. Herkesten onaylayan mırıltılar çıkıyordu.

"Haluk Abinin mekanı vardı. Black Bar buralarda olması gerek oraya gideriz." diye öneri sundu Efe. Geldiğinden beri ilk defa konuşmuştu. Kimse itiraz etmeyince bu işte olmuştu.

Bekler bizi Black Bar!

************

Bölüm Sonu :*

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top