Bölüm:11 ●Kanser Teşhisi?●

" 'ÖĞRENDİM'

Beklemeyi öğrendiğim gibi...

Gidecek yolu kalmayanın, geri döndüğünü de 'öğrendim'

Gelme..."

***********

Bölüm Şarkısı: Elif Kaya/ Aşklarca

*********** 

Medya da Yiğit 

*************

Sude'den

Her şeyi yaşatıp gittiği gibi şimdi de tekrar dönmüştü. Tam karşımdaydı.

"Y-yiğit"

Gözlerimi onda gezdiriyordum. Değişmemişti. 2 yıl boyunca en ufak değişim bile göstermemişti. Dış görünüşü değişmemişti ancak ya duyguları? Onlar değişmiş miydi? 

Peki ya ben? Değişmiş miydim?

Kesinlikle! 

Hem dış görünüşüm hem de duygularım değişmişti! Artık eski Sude değildim!

"Değişmişsin" dedi Yiğit. Fark etmişti demek.

"Değiştim." Başımı yavaş yavaş aşağı yukarı sallarken.

Yiğit! Yiğit... 

2 yıl önce platonik bir  şekilde sevdiğim Yiğit...

Fazla kilolarım olduğu için benimle dalga geçen Yiğit...

Herkesin ortasında hem ilk öpücüğümü almış hem de en acı şekilde beni rezil etmiş olan Yiğit...

Sözleri hala kulaklarım da çınlıyordu. 'Kızım sen aynaya hiç bakıyor musun? Tabi bakamazsın aynaya sığamıyorsundur şimdi sen!' 'Ben senin gibi birini hak etmiyorum...'

Etraftakilerin şaşkın bakışlarının üzerimizde olduğunu anlayabiliyordum. Tekrar Yiğit'e bakmayı sürdürürken Mert çoktan ayağa kalkmış Yiğit'in yüzüne yumruğunu çakmıştı bile. 

Savaş ve Efe Mert'i durdurmaya çalışıyordu. Ama nafileydi. O zamanlar Mert'in Yiğit'i dövmesine izin vermemiştim. Eğer döversen beni kaybedersin demiştim. Aşktı işte olur olmadık kişilere karşı oluyordu.

En sonunda Mert Savaş ve Efe'nin zoruyla kalkmıştı. Yiğit'in yüzü ise tanınmaz haldeydi. İçimde en ufak acıma duygusu bile geçmedi. Hak etmişti. 

Ben her gece yorganın altına girip sessizce ağlarken o her akşam başka kızlarla birlikte oluyordu...

Ben her sabah okula onun yüzünü görmek için giderken o arkadaşlarıyla banklarda oturmuş gülüyordu...

Ben ağzından benim için güzel bir söz çıksın diye beklerken o benimle dalga geçmekle meşguldü...

Her şeyi hak etmişti! 

"Kızlar arabaya geçin" Mert'in bağırmasıyla irkildim. Buse kolumu nazikçe tutup beni barın çıkışına doğru ilerletmeye başladı.

Dışarıdan nasıl gözüküyordum bilmiyordum ama içimde gayet sakindim. Yiğit durumunu ben içimde çoktan atlatmıştım. Ama keşke kızlar kaç kere beni uyardığında vazgeçseydim!

Mert'in arabasının yanına geldiğimizde Nefes arka kapıyı açıp geçmemizi bekledi. İlk önce Özge bindi. Daha sonra ise ben bindim. Buse de diğer yanıma oturduğunda arabanın kapısını kapatıp kendisi de ön koltuğa oturdu.

Başımı Buse'nin omzuna koyup gözlerimi kapattım...

Akın'dan

Mert'i bar sandalyelerin birine oturtmuş sakin olmasını bekliyorduk. Barın sahibi Haluk Abi bizi tanıdığı için kavgada bir sıkıntı olmamıştı. 

"Ulan niye beni tuttunuz keşke biraz daha dövseydim piçi!" deyip sayısını sayamadığım içkili bardaklardan bir tane daha bitirdi. Bardağı garsonun önüne doğru ittirdiğinde bardağı alıp Mert'in uzağına koydum. 

Sinirli bakışlarını bana çevirirken konuşmaya başladım.

"Anlat ne yaptı bu çocuk. Anlatmadan rahatlayamazsın" deyip elimi omzuna koyup dostça sıktım. 

"Aynen kardeşim söyle de birlikte dalalım" diyen Efe'de katılmıştı düşüncelerime.

Mert bize doğru dönüp her şeyi anlatmaya başladı...

Öğrendiklerimden sonra sinirden elimi yumruk yapmış sıkıyordum.

O orospu çocuğu bunları nasıl Sude'ye yapabilmişti!

Benim mavi gözlerinde hayat bulduğum kıza nasıl böylesine üzmüştü!

Evet! Hoşlanmıştım Sude'den. Hatta bu akşamın sonunda hislerimi söyleyecektim ona.

Ama bu siktiğimin Yiğit belası yüzünden tüm planlarım alt üst olmuştu. 

Peki Sude Yiğit'ten sonra tekrar bir erkeğe, bana güvenebilecek miydi? 

Güvenmesi için elimden gelenin daha fazlasını yapacaktım. Buna da hislerimi söyleme işini erteleyerek başlayabilirdim!.

Nefes'ten

Arabanın kapısı açılıp içeriye Mert bindi. Emniyet kemerini bağlayıp dikiz aynasından arkaya baktı. Arabaya bindiğimizde Sude zaten direk uyumuştu. Özge'de Mert'in gelmesini beklerken uyuya kalmıştı.

Mert arabayı çalıştırırken hala sinirliydi. Ellerini yumruk yapmıştı. Vitesin üstünde olan elini tuttum. Başını bana çevirip hemen önüne döndü. Bu sırada ise oda benim elimi sıkıca tutmuştu. İkimizde biliyorduk. Mert bizim üzerimize çok titrerdi. Asla bir erkek tarafından üzülmemizi istemezdi. Her ne kadar çoğu zaman kavga etsek birbirimize kızsak da yine hepimizin iyiliğini düşünüp bize kol kanat gererdi. 

Mert arabayı evin önüne gelince durdurmuştu. Arabanın bir kaç metre ilerisine de diğerlerinin arabası durmuştu. Arabadan indiğimizde Savaşgilin arabasından da Akın inip bizim yanımıza geldi. Mert Sude'yi kucağına alırken Akın'da Özge'yi kucaklamıştı. 

"İyi akşamlar Akın" deyip kapıya doğru ilerledim. 

Buse kapıyı açık tutup Mert'in geçmesini bekliyordu. Mert'in arkasından bende geçtim. 

Mert Sude'yi odasına götürürken arkalarından bende ilerledim. Sude'nin odasına girip ilk önce ışığı yakıp sonra ise yatağındaki pikeyi Sude'yi bırakması için açtım. Mert Sude'yi bıraktıktan sonra odadan çıktı. Bende dolabın karşısına geçip pijamalardan birini alıp Sude'nin yanına geçtim. Kafasını kaldırıp yavaş hareketlerde elbisesinin fermuarını açıp elbiseyi çıkarttım. 

Pijamalarını üstüne geçirip elbisesini alıp dolabına koydum. Sessiz bir şekilde odasından çıktım.

Tam kendi odama geçecekken dış kapının kapanma sesini duydum. Merdivenlerden indiğimde pencereden gördüğüm kadarıyla Mert arabaya biniyordu. Koşarak kapıdan çıkıp Mert arabasını çalıştırmadan bende ön koltuğa geçtim. Mert açılan kapıdan içeriye giren beni görünce kaşlarını çatmıştı.

"Nefes in arabadan" Omzumu silktim. Kolaysa indirsin!

"Başımın belası" deyip arabayı çalıştırdı.

1 saatlik yolun sonunda yüksek bir tepe gibi bir yere gelmiştik. Mert arabadan inip arabanın kaputuna doğru geçmiş ve oraya yaslanmıştı.

Arabadan bende inip Mert'in yanına geçtim. Sanırım böyle durumlarda erkekler geldiğinde sigara içerdi dertlerini sigarayla söndürürlerdi ancak Mert hiç sigara içmemişti ki. Derdini nasıl bitirecekti. Tabi ki de burada göreve ben giriyordum! Benimle konuşacaktı!

"Sende en az Sude kadar üzüldün Yiğit'in geldiğine" demiş söze başlamıştım.

Kafasıyla onayladı.

"Böyle dikilecek misin? Bence konuşmalıyız?" Hava yaz aylarında olduğumuz için hafif sıcak bir esinti vardı ancak ben hala bar için giydiğim kıyafetleydim. 

"Kızım ben sizinle ne yapacağım? Hayatınıza hiç şu erkekleri almasanıza! Sonra siz üzülüyorsunuz. Siz üzülünce bende üzülüyorum." Kollarımı Mert'in beline doladım.

Biz birbirimize çok bağlanmıştık. Küçüklükten beri hep birlikte takılırdık. Tabi bir de kızların düşmanı Mert'in kankası Hasan vardı. Küçüklüğüm de hep bizimle uğraşır dalga geçerdi.

Mert'de ellerini belime sarmıştı.

"Hadi kalk eve gidelim. Yeter bu kadar burada dikilmek." Başımla onayladım. 

Arabaya geçip ön koltuğa oturdum. Mert'de bindiğinde arabayı çalıştırdı.

Evin önüne geldiğimizde arabadan inip kapıya doğru ilerledim. Çantamı evde bıraktığım için anahtarım da çantam da kalmıştı. Mert gelip kapıyı açınca hızlıca girip seri adımlarla odama ilerledim.

Odama girdiğimde elbiseyi çıkarıp dolaptan her zamanki pijamalarımdan birini giyip elbiseyi de banyoda bulunan kirli sepetine attım. Saçlarımı toplayıp masadan bulduğum tokayla topuz yapıp pikenin altına girdim. Cenin pozisyonu alarak kendimi uykunun kollarına bıraktım.

************

"Başım  ağrıyor"deyip Buse'de oturmuştu masaya. Gözlerimi devirdim. 

Bu kız her bara gittiğimiz de içki içmese bile başı ağrıyordu!?

Kahvaltıyı sessizce yapıp kirli tabakları kızlarla birlikte bulaşık makinesine koymuştuk.

Bahçeye çıktığımız da Mert'in Akın Özge ve Efe'yle sohbet ettiğini gördüm.

Üçlü bahçe koltuklarından birine geçip oturdum. Etrafa baktığım da Savaş'ın olmadığını gördüm. Acaba Savaş neredeydi?

"Savaş nerede?" Dayanamayıp sorumu sordum.

"Bilmiyorum telefonda konuşurken hastane falan diyordu ama sorduğum da işinin olduğunu söyleyip dışarı çıkacaktı." Hastane? İşi? Kanser? tedavilere mi başlamıştı acaba yada başka bir şeydir. İlla ki kanser olacak diye bir şey de yoktu değil mi? Yani kanseri araştırdı diye herkes kanser olmuyordu.

"Aa ben şimdi hatırladım. Bizim dolapta bir şey kalmamıştı. Ben bir markete gideyim." Mert kafasıyla onayladı. Gerçekten dolapta pek bir şey kalmamıştı. Eh haliyle yeyip içip yatınca olan böyle oluyordu. 

Seri adımlarla evden çıkıp sokağa girdim. Sabah üstüme adam gibi şeyler giydiğim için kendimi tebrik ettim.

Savaş evden daha yeni çıkıyordu. Derin bir nefes aldım. Biran kaçırdım sanmıştım. Kendimi biraz geri çekip beni görmemesini sağladım. Zaten hiç buraya da bakmamıştı direk arabasına binmişti.

Arkamı dönüp taksi var mı diye bakınırken buraya doğru gelen taksiyle birlikte Allah ne verdiyse kollarımı kaldırıp sallamaya başladım. Arabanın içindeki dayı bu hareketlerime anlam verememiş olmalı arabayı durdurup camı açtı. Bende fırsat bu fırsat diyerek kapıyı açıp hemen arka koltuğa geçiş yaptım. 

"Abi sür sür çabuk bak şu öndeki siyah arabayı takip edeceğiz. Hadi abicim."Dayıya baktığımda ilk dikkatimi çeken tabi ki de yüzünün %90'ını oluşturan pala bıyıklarını gördüm. 

Dayı bıyığının ucunu yukarı doğru kıvırıp konuşmaya başladı.

"Tabi ablacım hep böyle müşteriye denk gelmek istemişimdir. Hep özenmişimdir Akasya Durağı'nda ki aksiyonlara."

Zaten bende şans olsa böyle birine denk gelmezdim. 

Savaş'ın arabası özel bir kliniğin önünde durduğunda dayıya gereken ücreti ödeyip kendimi dışarıya attım. 

Savaş'ın arkasından yavaş adımlarla ilerleyip onu gözden kaçırmamaya çalışıyordum.

Kliniğe girdiğinde bende arkasından seri adımlarla girdim. Savaş'ı takip ettiğimde 40 lı yaşlarında kendinden önce göbeği giden bir adamla el sıkıştığını gördüm. Kliniğin köşe koridorlarından birine girip kafamı dışarıya çıkarttım. İnsanların şimdi bana bakıp 'Bu kız ne yapıyor aq' dediklerini duyar gibiydim.

Savaş'la Yürüyen Göbek yan yana ilerleyip asansöre bindiler. Asansör kapandığına emin olduğum da hızlıca oraya gittim. Asansör yavaş yavaş katları çıkarken en son hangi kat da durduğuna baktım.

1

2

3

4

4! 

Yanda ki boş asansörlerden birine girip 4. kata bastım.

Asansörden indiğimde etrafıma bakınıp Savaş'ın nerede olduğuna bakındım. Yürüyen Göbek ile bir odaya girerken gördüğümde adımlarımı odanın yanına doğru ilerlettim. Daha sonra mallık olduğunu anlayıp köşe koridorlarının birine geçip yine kafamı kapıya doğru uzattım.

Geçen yarım saatin ardından kimse çıkmamıştı. Sadece başlarda bir hemşire girmişti ancak o da çıkmamıştı.

En sonunda kapı açılınca kafamı biraz daha geriye doğru çektim. Kapıdan sadece hemşire çıkmıştı.

Buraya doğru gelen hemşireyi durdurdum.

"Pardon odaya girdiğiniz hastanın nesi var?" Hemşireye baktığımda her halinden platin olduğu belli olan sarı saçlarını gözüme sokmaya çalışırcasına saçlarını geriye attı. Sarışın namossız.

"Siz nesi oluyorsunuz hastanın?" Sanane?! demek vardı şimdi.

"Arkadaşıyım." deyip namossıza baktım.

"Kusura bakmayın han fendi hastalarımız hakkında bilgi veremiyoruz." Kosoro bokmo hon fondo hostoloromoz hokkondo bolgo voromoyoroz.

"Bakın benim bunu öğrenmem gerek. Hem arkadaşım dertlerini içine atıp sonra kendini yalnız hissetsin sonra sıkıntıdan verem olsun daha sonra bu hastalık ölüme kadar yol alsın en sonunda da sizin yüzünüzden Allah korusun ölsün mü?" Kadın bana gözlerini kocaman açmış bakıyordu.

Hemen elinde ki kağıtları karıştırıp doğru kağıdı bulduğunda kağıdı diğerlerin üstüne koyup incelemeye başladı. Umutla ona baktığım da dediği cümle belki de hepimizin hayatını karartmıştı.

"Kanser teşhisi"

************

Bölüm Sonu :*

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top