Hükmen Mağlup B.50.
Selaaam...
Geldik ellinci bölüme. Kitap hakkındaki yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyor olacağım.
Sizlerin fikirleri bu kitabın sonunu belirleyecek. Ben gerçekten severek yazıyorum. Kitap şimdilik planladığım düzende ilerliyor. Sizlerin katkısıyla yön değiştirebilir veya aynı kalmaya devam edebilir.
Bu arada ne olur ne olmaz ruhlarınıza sahip çıkın ve ruhlarınız aynı bedende kalmaya devam etsin.
Bazen istemediğimiz şeyleri yapmak zorunda kalırız.
İstemediğimiz, yapmayı tercih etmediğimiz fakat yapmak zorunda bırakıldığımız eylemler genelde birilerinin baskısı sonucu oluşur.
Bu baskı gözle görülür elle tutulur olmasa da sizi hükmen mağlup eder.
Gelenek görenek gibi dayatmalar bunda büyük rol oynasa da genellikle aile baskısı ön plana çıkar; tıpkı Kleopatra da olduğu gibi.
Asya son dakikada gol atar gibi biliyor musun Evrim, diye sorduğunda yine ne gibi haylazlıklar peşinde olduğunu kestirememiştim.
"Kleopatra'yı mı soruyorsun?" diye aklımda kalan son kırıntıları dile getirdim.
"Hayır, onu sormuyorum. Bizi zor duruma düşürerek kendi kardeşlerimizle evlendiriliyorlardı demiştim hatırlarsan?"
Bütün inisiyatifimi kullanarak Asya'yı desteklerken, "Evet, hatırlıyorum, demiştin." dedim.
"İşte bu evlilikler akraba arasında olduğu için sakat çocukların doğmasına neden oluyordu..."
İçimden "Allah'ın sopası yok ama tecellisini böyle gösteriyor işte," diye geçirdim.
"Ya sonra?" diye sordum. Benim sorum onun kısmen rahatlamasına neden olmuştu. Başını yukarıya doğru kaldırırken omzunu dikleştirdi. Bu hareketi onun vücut aurasına asil bir tat katmıştı. "Ben daha on sekiz yaşımda Mısır tahtına çıkıp sultan oldum Evrim."
"Bak bunu biliyorum," dedim. Son kelimeyi vurguladığım-da içten içe kendimle gururlanmıştım.
"Sana sormak istediğim bir şey daha var Asya. Yunan asıllı olduğunu söylemiştin yanılmıyorsam?"
Asya, sorumun ardından bir Tanrıça edasıyla asaletine asalet katarken küçük dokunuşlarla dudaklarına heceler kondurdu, "Evet, Evrim, doğru hatırlıyorsun."
"Benim anlamadığım şey, sen Yunan asıllı isen Mısır halkı seni nasıl kabullendi?"
Asya, kızılın vurgun tonu gür ve dalgalı saçlarını bir baş hareketiyle havalandırıp geriye doğru savurdu, "Beni küçümsüyorsun galiba Evrim?" derken.
"Olur, mu öyle şey, ne küçümsemesi Asya?" Sorusuna soruyla karşılık verdiğimde Asya'da gördüğüm asil soydan gelmenin verdiği asaletli duruştu. "Unutuyorsun galiba Evrim, ben Kleopatra'yım. Güzelim... Akıllıyım... Ve asil soydan geliyorum...
İçimdeki delişmen; Evrim, bak ne kadar şanslısın Mısır Sultanıyla muhatap oluyorsun. Her kula nasip olmaz böylesi kıymetini bil, dedi. Sustum çünkü haklıydı.
İç sesime karşı sustum ama nereye kadar susacaktım zira Asya benden cevap bekliyordu. "Senin Kleopatra olduğunu unutur muyum Asya, pardon Kleopatra diyecektim. Güzelliğine, zekana, ekstra ölümsüz ruhuna, anbean bizzat şahitlik ediyorum."
Biraz abartıya kaçmış olabilirim. Umarım onu kırmamışımdır.
Boş ver Evrim, takma kafana diyerek değişken ruha sahip olduğunu açık eden içsel düşüncelerim beni teselliye kalkışsa da biliyorum şakanın dozunu fazla kaçırmıştım.
N'olmuş kaçırdıysan kaçırdın Evrim, onun anlattıklarına bi' bak istersen; peh bir de Kleopatra'yım diyor. Sevsinler senin havanı, dedi.
"Bu konuda hiç mütevazı olmayacağım Evrim, gerçekten de üstün meziyetlere sahiptim. Mesela; kendimi Mısır halkına kabul ettirmek için onların arasına karıştım."
Ben onu şakasına eleştirirken dozu fazla kaçırıp kırdığımı düşünmüştüm ama gördüğüm kadarıyla Asya'nın burnu hâlâ havalarda ve mağrur duruşundan ödün vermiyordu.
Biraz önceki sıkkın ruh halinden sıyrılarak hemen Asya'nın anlatılarına eşlik ettim. "Seni takdir etmemek elde değil Asya, çünkü akıllı ve zeki insanın hali başka oluyor."
"Evrim, o kadarla kalsam iyi. Bir hamle daha yapıp bizzat onların dinine girdim."
Sana söyledim Evrim, bu kız yılan gibi sinsi, bir tilki kadar kurnaz. İyisi mi sen Asya'yı en kısa süre içinde şutla... Bak benden söylemesi yakında seni de kendine benzetir. İstediğini almak için yapamayacağı şey yok. Biraz önce sen kendi kulaklarınla duydun işte...
Kendisiyle gururlanan Asya, dik duruşunu bozmadan çehresine minik bir gülücük astı. Öylesine meçhul diyarlardan geliyordu ki dudaklarına asılı kalan gülüşler, benim tekdüze yaşamıma rengarenk neon ışıltıları katıyordu.
İmrenerek ona baktığımı görünce yuvarlak hatlı vücudunu kıvrak bir manevrayla bana döndürdü. "Gerçekten öyle miyim?"
Elbette öyleydi... Kleopatra'nın zekası kendisine miras kalmamış olsaydı bir gecede benim nevrimi döndürür müydü?
Hah, sonunda keçileri kaçırdın Evrim, bak kendin itiraf ettin; kız senin nevrini döndürmüş. Feryat eden avareye sırtımı döndüm.
Bu kez elimi çabuk tutup soruyu ben soruverdim. "Asya, sonra neler oldu?"
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top