B.87.

Hatırlatma

Uzunca bir soluk alıp bir müddet içinde tuttu sonra da aşamalı olarak geri verdi. Bir şeyler söylemek istiyor da daha zamanı varmış gibi davranıyordu. "Yorma kendini Evrim, ben seni anlıyorum. Bazı şeylerin cevabını beklediğini de bilmiyorum. Merak etme zaten bunca açıklama senin sorunu cevaplamak içindi." dedi.

Eh, bu açıklamadan sonra rahatlamadım desem yalan olurdu. "Şey, senin için bir mahzuru yoksa?" diye sordum.

"Öncesi vardı ama şimdi yok..." dedi.

🚖🚖🚖

"Ben varlıklı bir aileden geliyorum Evrim. Babamın bu şehirde iş yeri var. İşleri denetlemek için sık gelir giderim. Bazen işleri denetlemek zaman alır işte ondan sebep aylarca kaldığım olur, ama bu kez gitmek yerine kalma nedenim başkaydı." dedi.

Masal perisi yine anlatıyordu masalını. Ben ise hipnoz olmuş gibi onu dinliyordum.

"Başka derken ne gibi başkanlıktan söz ediyorsun?" diye sordum.

"Biraz sabırlı ol Evrim, her şeyi aynı anda öğrenemezsin?" dedi.

Mahcup olmuş bir şekilde yüzüm kızarken içten içe kendime kızdım. "Afedersin, sabırsızlığıma ver lütfen!"

Üstüme fazla gittiğini düşündüğü için olmalı hemen lafı başka yöne çekti. "Evrim, kahven soğumuş olmalı."

Garsonu çağırıp kahveleri tazelemesini söyledi. Çok geçmeden dumanı üstünde tüten ikinci tur kahvelerimiz de gelmişti.

Üzeri bol köpüklü kahve fincanını burnuma doğru yaklaştırdım ve kokusunu içime çektim; çünkü kokusunda aşkı arıyordum. Ben yaptığımın farkındaydım ama Asya'nın beni izlediğinden habersizdim.

"Evrim, bakıyorum çabuk alışıyorsun." Asya'nın sesiyle irkilirken boş bulunup, "Neye alışıyorum?" diye sordum.

"Kahve kokusunda aşkı aramaya." dedi.

"Üzüm üzüme baka baka kararıyor." dedim. Gülüştük. Gülüşürken ilk defa bana muhabbetle baktığını gördüm, zira bu bakış sıradan bir bakış değildi.

Asya'nın bakışları bütün hücrelerime işlerken utanmış olmalıydım ki, yüzümün kızardığını hissettim. Bu arada ne yapacağımı bilememenin verdiği avarelikle ellerimle yüzümü sıvazladım. Hâlâ durumu kurtarma peşinde olduğumdan ilk aklıma gelen anlamını nereye çekersen çek o yöne evirilen bir harften oluşan kelimenin arkasına sığınmıştım. "Ee?"

Sordum karşısında Asya'nın bakışlarına sinen şaşkınlık neyi sormak istediğimi anlamaya çalışan birinin mağduriyetini anlatan cinstendi. Belki de her şeyi çoktan anlamıştı da benim boş bulunduğumu varsayarak bozuntuya vermiyordu.

Birbirimizi çözmeye çalışır gibi bakışıp dururken benim aniden zihnimde şimşek olup çakan bir soru belirdi. Nedense onun yüzüne her baktığımda beni esareti altına alıyordu. Bu da ister istemez bana sormak istediğim soruyu hep unutuyordu. Şimdi tam vaktiydi. "Kitapta neden Asi, ismini kullandın Asya?"

Sorum Asya'ya mazinin kapılarını aralamış gibiydi, zira o bakışları çok iyi tanıyordum. Ne zaman geçmişin sayfaları arlansa onun bakışları hayali bir noktaya sabitlenir ve o noktada sabit kalırdı.

"Tam yerinde bir soru oldu Evrim. Asi, ismini dedem koymuş bana. Çocukken hırçın ve söz dinlemez bir tabiatım varmış. Onun için dedem sık sık bana; Asi nehri gibi deli dolusun. Nerede ne yapacağın hiç belli olmuyor. Bazen köpürüp taşıyorsun bazen sessiz sakin kabuğuna çekiliyorsun, derdi. Senin anlayacağın Evrim, ailem bana Asya, der dedem de Asi, derdi." dedi.

"Bana kalırsa sen dedeni çok seviyorsun?" dedim.

Asya, iç geçirerek duygularını dile getirdiğinde, "Kim sevmez ki, benim ponçik yanaklı dedemi? Uzun zaman oldu görmeyeli. Canım ya, nasıl da özledim." dedi.

"Yani Asi, adını sadece yazar adı olarak mı kullanıyorsun?" diye sordum.

"Evet, ama bu ismi kendi ailem dışında hiç kimse bilmez. Böyle olunca daha rahat ediyorum. Sonuçta bir de iş kariyerim var. Senin anlayacağın yazarlığı hobi olarak yapıyorum. Yani yazmayı seviyorum Evrim." dedi.

"Ne güzel bir hobi," dedim imrenerek.

"Peki, bizi yazmak nereden aklına geldi?" diye sordum.

"Hep kendi hayatımı yazmak istemiştim ama buna bir türlü cesaret edememiştim."

"Neden?" Sorum içinde her türlü merakı barındırıyordu.

Asya, "Bilmem!" derken üst dudağı kapanıp alt dudağı dışa doğru kıvrılmıştı. "Yani kendi ailem bile kabullenmezken benim geçmişimi kime, neyi, nasıl, anlatacaktım ki?"

"Yani ailen bilmiyor mu geçmişini?" diye sordum.

"Ben çocukken anlatırdım aklıma gelen anılarımı ama onlar bütün bu anlattıklarımın birer hayal ürününden ibaret olduğunu düşünürler ve beni pek kale almazlardı. Çoğu zaman dedeme anlatırdım, dedem de beni dinliyormuş gibi yapardı ama onun da bana inandığını sanmıyorum Evrim."

"Şimdi hatırladım. Taksiye bindiğin ilk saatlerdi. Bana sende onlar gibisin bana inanmıyorsun, demiştin."

"Hatırlamana sevindim Evrim. Bu da gösteriyor ki, sözlerime değer veriyorsun."

Benim hatırladığıma bakmayın siz; işin doğrusunu söylemek gerekirse Asya'nın geçmişini hatırlamak bir hayali güç.  Bir kere asırlık yaşı var. Bendenler arası seyahat eden bir ruhu var. Kısacası o kadar çok bedende var olmuş ki saymakla bitmez. Yeryüzünde tek olduğunu söylüyor. Son olarak da yazar olduğunu öğrendik.

Bütün bunların üstüne koyacak olursak eğer onu tanımak ve yaşamını akılda tutabilmek imkansız gibi bir şey.

İçsel yolculuğuma ara verdiğimde Asya'nın bana bakarak gülümsediğini gördüm. Onun üzerimdeki dikkatini dağıtmak adına hemen konuyu değiştirdim.

"Yazmaya nasıl karar verdiğini sormuştum Asya."

"Evet, sormuştun ve konuya bir türlü gelemedik. Evrim, o gece sen çıktın karşıma ve sende bir başkalık vardı." Konuşurken öyle derinden bakıyordu ki yüzüme bakışlarının etkisi iliklerime kadar işlemişti.

"Başkalık derken, nasıl bir başkanlıktan söz ediyorsun anlayamadım Asya?" diye sordum. Nasıl başka olabilirdim ki, alelade bir taksi şoförüydüm ben.

"Biraz önce de söylediğim gibi hep kendimi yazmak istemiştim."

"Evet, söylemiştin," diye cevap verdim.

"Taksiye adımımı atar atmaz sendeki başkalığı fark etmiştim, çünkü aradığım sendin."

Asya, aradığım sendin diyerek neyi ima ediyordu pek bir şey anlamamıştım. Kalbimin atışı biraz susmuştu yine hızlanmaya başladı.

"Sen neyi arıyordun ki, aradığın bendim Asya?"

"Kitabımın karakterini arıyordum Evrim!" diye cevap verdi.

Asya'nın cevabı karşısında büyük hayal kırıklığı yaşamıştım, zira bu kadar basit bir cevap beklemiyordum

"Yani yaşadığımız her şey, bir kitap kurgusundan ibaret miydi?" diye sorarken boğazımda yumrular oluşmuştu. Zorlukla yutkundum.

Evvelimize giderek bana yakın geçmişi hatırlatan Asya, "Biliyor musun Evrim?" diye sordu.

Ben bu saatten sonra hiçbir şeyi bilmek istemiyordum, çünkü bildiğimi sandıklarım bilmediklerim olarak çıkıyordu karşıma.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top