B.86.

Hatırlatma

"Peki, ailen hala Antakya da mı yaşıyor?" diye sordum çünkü onu tanımayı haddinden fazla istiyordum.

Bir gecede bana dünyaları anlatmıştı bu doğruydu ama Asya'yı anlatmamıştı. Bana ne onun asırlık geçmişinden beni ilgilendiren Asya'nın kendisiydi.

🚖🚖🚖

İnsan kalben köklerine zincirle bağlanmış gibidir. Siz nereye giderseniz gidin o zincirin halkaları bir bütünü oluşturur ve sizi kıskıvrak kendine bağlar. Kendi geçmişinizin halkaları ayağınıza vurulmuş birer pranga gibidir. İşte o ayağınıza vurulmuş pranga eninde sonunda sizi çekip geri getirir öz yurdunuza. Canlı gelmeseniz bile cansız bir mevta olarak mutlaka geri getirilirsiniz.

Asya ile aramızdaki sorgu sual uzadıkça uzamış çıktığımız yolculuk bizi Asya'nın doğduğu topraklara götürmüştü.

Onu daha çok tanımak babında doğup büyüdüğü evreni öğrenmek maksatlı ailesinin hâlâ aynı şehirde yaşayıp yaşamadığını sormuştum.

Asya, daha önce olduğu gibi özel yaşamını saklayıp gizleme gereği duymadan ailesinin aynı şehirde yaşadığını beyan etmişti.

Asya, açık yüreklilikle beni cevaplamış bende köklerine bağlılık gösteren ailesine imren
diğimi belirtmiştim. "Asya, her şeye rağmen insanların doğup büyüdüğü topraklarda yaşamlarını sürdürüyor olmamalarına hep imrenmişimdir, çünkü büyük ve köklü ailelerin yaşamları beni her zaman kendine çeker." dedim.

Benim babam bu şehre çok eskiden gelmiş, bir daha da geri dönememişti. Hayat gailesi işte insanı kendi yaşadığı topraklardan koparıp alıyordu; tıpkı babamda olduğu gibi. Babam yıllardır aynı şehirde yaşıyor olmasına rağmen öldüğüm zaman beni doğduğum topraklara götürün, der. Bu da gösteriyor ki ne olursa olsun insan köklerinden kopamıyor .

İnsan yaşamının kargaşasına dalıp gitmiştim. Asya'nın masaya uzanıp bardağa su doldurmak istemesiyle kendime gelmiştim.

Asya, su dolu bardaktan bir yudum içtikten sonra elinde tutmaya devam etti. "Benim ailem köklü bir geçmişe sahip," diye başladı söze. Yine anlatımında masalımsı bir tat vardı.

Anlat Asya, ben seni bir ömür dinlemeye hazırım diye geçirdim içimden.

İç sesimi duymuş gibi anlatmaya devam etti: "Ailem yüzyıllardır o topraklarda yaşamışlar. Halende yaşamaya devam ediyorlar." dedi.

"Şehir merkezinde mi, yaşıyor ailen?" diye sordum.

"Evet, önceleri şehir merkezinde yaşıyorduk. Fakat zaman içinde şehrin nüfusu dayanılmaz kalabalıklar yığınına dönüşünce, biz de şehir dışına taşındık. Kocaman bir evde doğayla iç içe mütevazı bir hayat yaşıyoruz." dedi.

"Bazen bende kalabalığın harman olduğu bu şehirden alıp başımı gidesim geliyor ama çalışmak zorunda olunca gidilmiyor işte." dedim.

"İnsan kendine vakit ayırmalı Evrim. Esasen arada bir dinlenmek veya tatil yapmak insanın performansını artırır." dedi.

Asya'ya en baştan neden gideceğim deyip gitmediğini sormuştum ama laf lafı açmış benim sorum da yine araya kaynamıştı. Her şeyi bir tarafa bırakıp bir bardak su doldurup bir dikişte içip bitirmiştim.

"Yavaş ol Evrim, boğulacaksın!" diye beni uyardı. Bilebilseydi içimdeki yanan ateşi bir bardak suyun söndüremeyeceğini.

Sevgi sözcüklerde gizlidir ve çok çabuk çıkar yüzeye. 'Seni seviyorum' dersin erir gider kelimelerin hecesinde. Sevginin ömrü kısadır o yüzden. Ya aşk? Aşk kalbin kuytu köşelerinde yaşar ve en diplerde saklanır. Onu öyle çarçabuk yüzeye çıkaramasın. Onu gün yüzüne çıkarmak zaman alır. İşte o yüzden aşk duygusu uzun ömürlüdür...

Benim Asya ya duyduğum muhabbet, aşkı gölgesinde bırakacak cinstendi. Ondandı çektiğim sancılar. Ondandı sevgi ve aşk benzeri sözcükleri arka plana atmam. Ben bir ömür onda kalmak istiyordum. Ona olan muhabbetimin yolculuğu ne kadar uzun sürerse o kadar kalıcı olacaktı ve duygularım kemale erecekti.

"Bir türlü suyu yavaş içmeyi başaramam!" diyerek gülümsedim.

"Biraz çaba göstermelisin. Yoksa bir kaşık suda boğulursun sözü gerçek oluverir," dedi şaka yollu.

Yeter ki sen iste diye geçirdim içimden.

Zaman ilerliyor bu da bana gerginlik olarak geri dönüyordu. Hem Asya'dan ayrılma endişesi hem de aradığım cevapların halen netliğe kavuşmuş olmamasından kaynaklıydı. Sandalyemden kalkıp tekrar oturduğumda Asya, kaşlarını çatarak bana doğru baktıktan sonra, "Bir sıkıntı var Evrim, rahat değil gibisin?" diye sordu.

"Şey, rahatım aslında." dedim.

Benden kaynaklı cevap verirken tedirgin hareketlerimin üzerinde durmadı. "Evrim, rahatım diyorsan sorun yok ama bana varmış gibi geldi." dedi.

Sol elimle yüzümü avuçlarken, boşta kalan elimle de hafiften masaya vurarak ritim tutuyordum.

Uzunca bir soluk alıp bir müddet içinde tuttu sonra da aşamalı olarak geri verdi. Bir şeyler söylemek istiyor da daha zamanı varmış gibi davranıyordu. "Yorma kendini Evrim, ben seni anlıyorum. Bazı şeylerin cevabını beklediğini de bilmiyorum. Merak etme zaten bunca açıklama senin sorunu cevaplamak içindi." dedi.

Eh, bu açıklamadan sonra rahatlamadım desem yalan olurdu. "Şey, senin için bir mahzuru yoksa?" diye sordum.

"Öncesi vardı ama şimdi yok..." dedi.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top