B.85.

Hatırlatma

Kahvemden bir yudum alıp fincanı tekrar masaya bırakırken, "Ne güzel demişler," diye cevap verdim.

Hazır söz muhabbetten açılmışken sormanın tam vaktiydi. "Asi Mirza, kim Asya?"

🚖🚖🚖

Sorum üzerine çehresine muzip bir ifade yerleşirken, "Ben oluyorum Evrim." dedi.

Asi Mirza ve Asya, iki isimin de aynı kadına ait olması beni sevindirmişti ama hâlâ kafamın içinde yerine oturmayan yapbozun eksik parçaları vardı.

"Bu durumda kitabı yazan sen oluyorsun o zaman?"

Gözlerini bir süre masanın üzerinde gezdirdikten sonra başını kaldırıp uzun uzun yüzüme baktı. "Kesinlikle öyle oluyor Evrim."

"Yani sen bir yazarsın öyle mi?" diye sordum.

"Evet, yazarım Evrim. Biliyorum kitabı bastırmadan önce senden izin almam gerekiyordu. Yapmadım çünkü amacım sürpriz yapmaktı. Özür dilerim. Umarım beni affedersin."

Kitap konusunda mahcubiyetini dile getirirken cidden samimiydi. Bense onun aksine durumdan memnundum. "Asya, ortada özür dileyecek bir şey görmüyorum ben," dedim rahatlatmak adına.

Boynunu hafiften yana doğru eğip yüzüme tatlı tatlı bakarken gözlerinde parıltılar oluşmuştu. "Yani kendi başıma hareket ettiğim için bana gücenmedin öyle mi?"

Gülümseyerek başımı olumlu anlamında sağa sola sallarken, "Hayır, gücenmedim." dedim. Sonrasında önümde duran kahve fincanına uzandım ve kahvemden bir yudum daha içtim.

Elimdeki kahve fincanı tekrar aldığım yere bırakırken düşünceliydim çünkü belleğimde birikmiş o kadar çok soru vardı ki, nereden başlayacağımı bilemiyordum. Kitap meselesi üzerinde durmak bile istemiyordum, zira konu benim kafamda çoktan bitmiş hatta raflarda yerini almıştı.

Ben zihnimden geçenleri dilime dökmenin yolunu arıyordum. Çıkmazlar içinde bocalayıp dururken içimdeki haylaz çocuk dile geldi.

Evrim, fazla düşünmek iyi değildir. Bir yerden başlamalısın yoksa böyle tıkanıp kalırsın. Bak Asya, kanlı canlı karşında duruyor. Umarım bir daha seni bırakıp gitmez. Sor bakalım gidiyorum diyerek neden sana yalan söylemiş.

Bütün cesaretimi topladığımda konuşmaya başlamadan önce 'ıhım' diye bir ses çıkarıp genzimi temizledim. "Asya, bana bu şehirden gideceğini söylemiştin ama bakıyorum hiçbir yere gitmemişsin? Madem gitmeyecektin neden gideceğini söyledin?" İçime çöreklenmiş sitem duygusu ister istemez kendini dışa vuruyordu.

Önce gözleri bir süre boşlukta gezindi sonra üst üste binmiş dudakları birbirinden ayrılmadan dışa doğru kıvırdı. "Nedenleri sıralamadan önce istersen başa dönelim Evrim, çünkü böylesi daha anlaşılır olacak. Sana yalan söylediğimi düşünüyorsun haksız da sayılmazsın. Yani ben seni anlıyorum. Sitem etmekte de  yerden göğe kadar haklısın ama ben sana yalan söylemedim," dedikten sonra bir nefeslik mola vererek duraksadı. "Tamam, kabul, kısmen yalan söylemiş olabilirim." dedi.

İstemsizce kaşlarım çatılmıştı. "Kısmen yalan söyledim derken, ben seni anlamaktan gerçekten zorluk yaşıyorum Asya? Yalanın azı çoğu mu olur; yalan yalandır."

Bir yargıç gibi davranıp onu eleştirdiğim doğruydu fakat olayın akışı beni bunu yapmaya mecbur bırakıyordu.

Ben sorduğum soruya cevap beklerken Asya, ters köşe yaparak farklı bir soru yöneltmişti bana. "Evrim, sana doğduğum şehirden söz etmiş miydim?"

Sanırım her zaman yaptığı gibi yine gündemi değiştirmekti niyeti. İçimden kaçak dövüşüyorsun güzelim, diye geçirdim.

"Tam olarak hatırlamıyorum ama sanırım bahsetmemiştin. Bana güvenememiş olabilirsin." dedim. Elinde olmadan yeninden kelimelerime sitem yüklemiştim.

Asya, durup dururken şimdi neden doğduğu şehirden bahsetmeye başlamıştı benim penceremden bakıldığında bunu bilmenin imkanı yoktu. Gerçekten bu konunun altından neler çıkacaktı çok merak ediyorum.

Bir önceki sorumdan kaynaklı Asya, beni ikna etmek isterken yüzüne doğru düşen bir tutam saçı kulak arkasına sıkıştırdı. "Alakası yok Evrim, o zaman öyle gerekmiş olmalı. Bunu güvensizlikle bağdaştırma lütfen." 

Kayıtsızlık göstergesi olarak el parmaklarımı masaya vurarak ritim tuttuğum esnada, "Orasını bilemem Asya, ben bizzat yaşadığıma inanırım." dedim.

Sesinin ayarını inceltip çocuksu bir tona indirgeyerek bir bakıma gönlümü alma çabası içine girerken tekrardan bir önceki sorusunu gündeme getirmişti.  "Cidden, doğduğum şehri merak etmiyor musun?"

Ne diye konuyu sürekli doğduğu şehre çekiyordu hiçbir şey anlamıyordum. "Asya, merak ediyorum etmesine de neden öncesi değil de şimdi doğduğun şehir söz konusu?" diye sormuştum zira her şey alt belleğimde yatan terk edilme duygusu ile ilintiliydi.

"Benim yapmak istediğim de tam olarak bu Evrim; öncesiyle sonrasını birleştirip esas meseleye gelmek."

İkimizin de aynı düzlemde buluşuyor oluşu sonunda yüzümü güldürmüştü. "Bak buna sevindim işte." dedim 

Sırtını oturduğu koltuğa rahat bir şekilde dayadığında kara gözlerinin nazarı yüzümde gezindi. "Sevincini gözlerinden okuyabiliyorum Evrim. Şimdi gelelim neden sorularını cevaplamaya.  Benim doğup büyüdüğüm şehrin adı Antakya." dedi.

Hiç çekinmeden bilgisizliğimi ortaya koyarken, "İlk defa duyuyorum doğduğun yerin adını," diye cevap verdim.

Yüzüne yayılan duygu onun mutlu olduğuna dair sinyaller veriyor ve gözleri uzak diyarlara doğru yol alıyordu.

"İlk defa duymuş olman çok normal Evrim, çünkü şehir bu isimle pek anılmaz." dedi.

"Sanırım ikiz isimli bir şehir," dedim gülüştük. Keşke hep gülebilse insan, zira gülmek iyi hissettiriyor.

"Evrim, senin sandığın gibi şehrin ikiz ismi yok. Antakya merkez diğer ismi bilindik."

"Bak şimdi yaşadığın yani doğduğun şehri daha çok merak ettim. Peki, coğrafi olarak hangi bölgede!" Konuştukça laf lafı açıyor içten içe Asya ile alakalı her ne varsa bilip öğrenme isteği ağır basıyordu.

Merakla başlayan yolculuğum yavaştan rotasına doğru ilerliyordu.  Her şeyin müsebbibi olan Asya'da bu yolculukta rehberimdi. Konuşmak için vücudunu dik konuma getirdiğinde kelimeler ervahından doğmaya başlamıştı. "Bölge olarak Akdeniz'in doğu ucuna düşer. Güney-doğuya meyillidir biraz. Şehrin bilindik ismi de Hatay'dır Evrim." dedi.

Bu kez tereddütsüzdü kelimeler yüklediğim anlam, zira bildiğini bilmek insanın ruhunda hoş bir seda bırakıyordu. "Hatay'ı biliyorum ben. Yani hiç gitmedim ama herkes gibi Türkiye'nin bir ili olduğunu biliyorum. Sanırım plakası da 31 olacaktı öyle değil mi?" diye sordum.

Asya, bana şehrini tanıtmak isterken benim biliyor oluşum onun bilge ruhunda izdiham yaratmış bu da onun heyecan yaşamasına sebep olmuştu. "Beni şaşırtıyorsun Evrim."

"Benim bir taksici olduğumu unutuyorsun Asya, şehirler ve plakalar ilgi alanımız."

"Ah, evet, siz erkeklerin plaka konusunda mahir olduğunuzu hep unutuyorum."

Belki Asya, erkekler konusunda haklıydı ama plaka ezberlemek bazı insanlarda hobi gibi bir şeydi. Mesela, bende öyleydi. Belki bu biraz mesleğim gereğiydi ya da babamın da bir taksici olmasından kaynaklıydı lakin daha çocuk yaşımda Türkiye'nin bütün illerinin plakasını ezberlemiştim.

İçsel yolculuğuma son verip Asya'nın erkekler konusundaki tezini cevaplamak adına konuşmaya başladım. "Bana göre bunun erkeği kadını yok Asya, galiba biraz merak meselesi," dedim ikircikli cevap vererek.

Konu baya dağılmıştı benim ise daha çok sorum vardı Asya'ya soracak. Hemen konuyu toparlayıp kendi mecrama çekmem gerekiyordu.

Biraz önceki düşüncemi gerçekleştirmek maksatlı, "Asya, doğduğun şehri anlatıyordun?" diye sorarak kendi istediğim yöne manevra yapmıştım.

Maksatlı manevram sonucu Asya, dirseğini masaya dayayarak sağ eliyle çenesini avuçladı. "Hiç sorma Evrim, benim memleketim gibisi yoktur. Köklü geçmişe sahip, asırlarca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, kadim topraklardır oralar." dedi.

Kendine has üslubuyla öyle güzel anlatıyordu ki, insanın gidip göresi geliyordu o toprakları. "Asya, simdi daha çok merak ettim doğduğun toprakları." dedim.

Benim merakımı bastırmak için olsa gerek, "Evrim, çok istiyorsan bir gün gideriz." dedi.

Yanlış anlamış olamam, öyle değil mi? Asya bana istiyorsan gideriz mi, dedi.

Bu fırsat ele geçer mi? Geçmez elbette. "İsterim tabi Asya, istemez olur muyum hiç?" dedim.

"Sen ne zaman istersen, ben götürmeye hazırım." dedi.

Bakın sizlerde şahitsiniz söz verdi. Mutluluk bu değil de ne?

"Peki, ailen hala Antakya da mı yaşıyor?" diye sordum çünkü onu tanımayı haddinden fazla istiyordum. Bir gecede bana dünyaları anlatmıştı bu doğruydu ama Asya'yı anlatmamıştı. Bana ne onun asırlık geçmişinden beni ilgilendiren Asya'nın kendisiydi.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top