B.82.
Hatırlatma
Kitabın yazar adına baktım. ASİ MİRZA yazıyordu.
Kitabın ilk yaprağını açtım. Bir notta orada yazılıydı.
Gecenin yoldaşına en içten sevgilerimle...
Kimdi bu gizemli kişi? Hem elimdeki kitabı inceliyor hem de yatak odama doğru yürüyordum...
🚖🚖🚖
Odama geçtim ve sırtımı yatağımın başlığına dayadım; rahat edemeyince bir yastık daha alıp koydum bel boşluğuma. Şimdi daha rahattım.
Sabırsızdım. Kitabı baştan okumak yerine sayfaları gelişigüzel çevirmeye başladım. Gözlerim kitabın sayfaları arasında gezinirken kalbimin atışı hızlanmaya başladı. Bu kitap Asya ve beni anlatıyordu.
Böyle bir şey nasıl olabilirdi? O gece takside sadece Asya ve ben vardık. Bir de ara sıra taksiye aldığımız müşteriler. Bu kitabı Asya, yazmış olabilir miydi?
Yoksa Asya, bir yazar mıydı? Gerçi ne iş yaptığından hiç bahsetmemişti. Ben Asya, diye diye kafayı yemiş falan olabilir miydim? Yoksa bir rüyanın içinde miydim?
Bütün bunların bir rüya olması mümkündü, çünkü en son hatırladığım uyumak üzere yatağıma uzanmış olmamdı. Birileri benden habersiz taksiye kamera veya ses dinleme cihazı yerleştirmiş olabilir miydi? Ya da benim üzerime bir yerlere. Kitabı hem okuyor hem de düşünüyordum. İki görevi birden nasıl yapıyordu beynim, açıkçası anlamış değildim ama şu an tam olarak onu yapıyordum. Yani hem düşünüp hem okuyordum.
Elimdeki 'Gecenin İzi' kitabının her sayfasını çevirdiğimde içimde fırtınalar kopuyordu. Sonra fırtına tufana dönüşüyor, tufan kasırgaya. Bu tarifi imkânsız duygu geçişleri sürekli beni o gecenin girdabına sürüklüyordu.
İnanamıyordum. Asya ile yaşadığımız geceye ait her şey kelimesi kelimesine aynıydı ve bu kitabın sayfalarında yazılıydı...
Asya, ismini her okuyuşumda kalbime altından oklar saplanıyordu. İyi de bu kitabı Asya'nın yazma olasılığı varsa neden yazarının ismi farklıydı?
Asi Mirza
Oysa bana adım Asya, demişti. Allah'ım kafayı yemek üzereydim. Kitabı okuyup bitirdiğimde gözüm karşı duvardaki çerçevesi ahşap görünümlü köşeli saate takıldı. Saat 15.30'u gösteriyordu ve randevu saatine daha çok vardı. Yatağın içine iyice gömüldüm. Elimdeki kitabı tekrar okumaya başladım. Sayfaları kaç kere çevirdim yeni baştan kaç kere okudum inanın sayısını hatırlamıyordum.
Komodinin üzerinde duran küçük not kağıdına tekrar baktım.
Okumak zamanı oldukça aza indirmişti ama kalan zamanı nasıl geçireceğimi bilmiyordum. Bana bu oyunu oynayan kişiyi veya kişileri deliler gibi merak ediyordum. Neyse ki bu gece taksiye çıkmayacaktım ve gündüze dönmüştü çalışma saatlerim.
Biraz uyumak istiyordum zaman doldurmak için ama uyumak ne mümkün. Yatağın içinde sağa sola dönerek kaç bin tur attım sayamadım. Asya, düşmüştü yine ruhuma ve varlığım lime lime parçalara ayrılıyordu; zaten uzun zamandır canım çıkasıya yanmıyor muydu, biraz fazlası bana ne kaybettirecekti ki...
Kitabın yazarına olan merakım git gide katlanarak artıyordu, çünkü ben o özel geceyi hiç kimseye anlatmamıştım. Yazar nasıl oluyordu da her şeyi harfi harfine bilebiliyordu? Kafam karmakarışıktı ve ben neden çağrıldığımı bilmiyordum. Kitabı yollayan her kimse sırf benimle tanışmak için randevu vermiş olabilir miydi?
Kendi kendime sorduğum cevapsız sorular, dağarcığımda çoğalırken beni yerden yere vuruyor cevapsız her soruya bir yenisi daha ekleniyordu.
Ben hiç kimseye anlatmadığıma göre Asya, birilerine anlatmış olabilir miydi? Ne bileyim belki bir yakınına ya da bir arkadaşına anlatmış olabilirdi. Sonuç ne olursa olsun bin geceye bedel yaşadığım gece, her şeyiyle şimdi ellerimin arasında duruyordu. Benim için bu paha biçilmez bir değerdi.
Saatler 18.30'u gösteriyordu. Uyumaktan vazgeçmiş vakit geçirmek için uğraş arıyordum. Uğraş arıyordum fakat ne yaparsam yapayım zihnimin dağılan parçacıklarını bir araya getiremiyordum.
Saliselerin tik tak sesleri beynimde karıncalanmalara neden olurken evin içinde ayak basmadığım yer kalmamıştı. Attığım her adımda vücudumun sinir sistemi gerildikçe gerilmiş, gerilen sinirlerim bedenimi ele geçirdiğinden ben evin içinde dolaşmaktan yorgun düşmüştüm.
Yetsin artık diyerek bekleyişin işkencesine bir son vermek istiyordum. Hemen kendimi banyoya attım. Başımdan aşağı şelale benzeri akan ılık su, vücudumda oluşan kötü enerjiyi atmama yardımcı olmuştu. Şimdi biraz daha sakindim.
Artık randevu saatini beklemek istemiyor bir an önce gitmek ve kaderimle yüzleşmek istiyordum.
Üzerime dar kesim baharlık bir gömlek giydim. Kumaş pantolon giymeyi hiç sevmezdim ama bugün giymek istiyordum. Ne de olsa bir davete icabet ediyordum ve şık giyinmeliydim.
Sol kolumdaki saat 19.30'u gösteriyordu ve ben Manolya Restoranın önündeydim. Gri renk keten ceketimi yakasından tutarak tek omzuma aldım ve döner kapıdan içeri adımımı attım. Önce derin bir nefes aldım. Sonra etrafıma göz gezdirmeye başladım. Bu arada temiz giyimli bir görevli karşıladı beni.
"Benim burada randevum vardı." dedim.
"İsim?" diye sordu.
"Evrim Soykan," diye cevap verdim.
"Evet, efendim şöyle buyurun," diyerek yol gösteren restoran görevlisi nazik bir şekilde beni cam kenarına bir masaya buyur etti. "Burası efendim," dedi ve elinde tuttuğu menüyü masama bıraktı.
"Efendim bir arzunuz var mı, yoksa misafirinizi beklemek mi istersiniz?" diye sordu.
"Misafirimi beklemek istiyorum," dedim mecburen. Sanki randevu sahibi benmişim gibi. Görevli yanımdan ayrılmıştı ama beni sarmıştı bir heyecan. Kalbimin yüksek tempolu atışını durdurmak elimde değildi.
Bir ara gözlerim benim masaya doğru gelen tanıdık bir simaya takıldı. Tesadüfün de böylesi diye geçirdim içimden
Seninki geliyor Evrim...
Saçmalama, diye söylendim.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top