B.79.

Hatırlatma

Her şey yemin etmiş gibi bana Asya'yı hatırlatıyordu.
Yeter, diye bastım çığlığı. Yeter, gelmeyin üstüme. Ya da tek tek gelin...

🚖🚖🚖

Hey Taksi!

Genç adam durmadan el sallıyordu. Tam olarak ayakları dibinde durdum. İki eli ceplerinde eğilip bana bakmak isterken sendeledi. "Selam!" dedi biraz peltek konuşarak.

"Selâm!" diye cevap verdim. Genç adamın sarhoş olduğu her halinden belli oluyordu çünkü ayakta durmakta zorluk çekiyordu.

Taksinin arka kapısını açmak için bir süre kapının kolunu aradı. Bulduğunda 'hah buldum' dedi sonra da kendi kendine mırıldanarak bir şeyler konuştu. Ne söylediğini duymadığım için bu konuda bir yorum yapamayacağım.

Taksinin arka kapısını açmayı başardıktan sonra geçip arka koltuğa oturdu. Taksinin içine geçer geçmez keskin bir alkol kokusu yayıldı içeriye. Ne bulurlar bu merette hiç anlamam. "Beyefendi nereye?" diye sordum.

İşaret parmağıyla karşıyı gösterirken, "İleriye!" dedi.

"İlerisi neresi, onu soruyorum." dedim.

"Ben hiçbir yere gitmiyorum!" dedi.

"Gitmiyorsan niye bindin taksiye?" diye sordum.

Yüzüme alık alık baktı. "Kardeşim eğer bir yere gitmiyorsan taksiyi meşgul etme, in aşağıya." dedim.

Tekrar söylediklerimi anlamamış gibi yüzüme baktı. "Neden anlamıyorsun, benim gidecek yerim yok..." dedi.

"Kimin kimsen yok mu senin?" diye sordum.

Ellerini birbirine sürterek konuştu, "Yok, işte yok. Neden üsteliyorsun, kardeşim?" derken kardeşim kelimesinin içindeki "r" harfinin üzerinde baya çalışma yaptı.

Çattık belaya... "Hiç mi kimsen yok?" diye tekrar sordum.

Sinirlenmişti otuz-beşli yaşlarındaki genç adam. Kaşlarının ikisini birden yukarıya doğru kaldırdı ve başını sağa sola salladı. Sözleriyle de bu hareketlerine destek verdi. "Yok." diyerek.

"Gidebileceğin arkadaşın falan da mı yok?" diye sordum.

"Sen, arkadaş deme bana!" derken sesinin düzlemi sert ve tersti. Bu ne arkadaş adamdan bir dayak yemediğim kaldı. Öyle diyorum olmuyor böyle diyorum olmuyor adam, müşteri mi yoksa bela mı belli değil...

"Senin adın ne?" diye sordu.

"Benim adım Evrim," diye cevap verdim.

Bu kez işaret parmağını bana doğru salladı, "Seni sevdim Evrim," derken dudakları sağa sola yalpalıyordu. Sevmeyin kardeşim beni sevmeyin; böyle konuşanların alayına isyan edesim vardı ama sustum... Gerçi hangi ara beni sevdi, onu da anlamış değildim?

Ellerini ceplerinde gezdirip duruyordu. Bir şeyler arıyor gibiydi. "Hah," diyerek gülümsedi. Sanırım aradığı her neyse bulmuştu. Görüş alanıma girdiğinde dikiz aynasından baktım. Elinde birkaç tane anahtar vardı ve anahtarları parmakları arasında dolaştırıp duruyordu...

"Bak Evrim, bu benim arabamın anahtarı." Elindeki anahtarları biraz daha karıştırdı. "Bak bu da evimin." dedi.

"Maşallah, her şeyin varmış." dedim.

Cıkcıklayarak başını sağa sola sallarken, "İstemiyorum Evrim, maşallah deme." dedi.

"Neden, bak her şeyin varmış işte?" dedim.

Yüzünün rengi değişirken, "Her şeyim var ama yalnızım Evrim, yalnız." dedi.

Benim iç sesim daha fazla sessiz kalmaya dayanamamış olacak ki, hemen lafın orta yerine dalış yapmıştı.

Sen yalnızlığı bir de bize sor. Bak Evrim, sana ve bana arkadaş çıktı, dedi.

Ne demezsin, arkadaş mı bela mı anlamış değilim, dedim içimdeki dalgacı çocuğa.

"Seni anlıyorum!" dedim.

"Pardon, neyi anladın?" diye sordu.

"Biraz önce yalnız olduğunu söylemiştin. Onu anladığımı söyledim," diye cevap verdim.

İşaret parmağını sağa sola salladı. Parmağını sallarken başı da işaret parmağına paralel olarak aynı yöne gidip geliyordu. "Cık, ben yalnız değilim Evrim, terk edildim." dedi.

"İkisi aynı şey!" dedim.

Görüp işittiğim kadarıyla henüz ismini bilmediğim adam hayattan fena vurgun yemiş ve kalbi terki-diyara uğramıştı. Terk edilmişliğin yalnızlığını yaşayan sarhoş adam, ara ara oflayıp puflarken ruhunun acı içinde can çekiştiği belli oluyordu; tıpkı benim gibi. İkimiz de aynı dertten mustariptik.

"Madem evin var, adresini verirsen seni evine bırakırım," dedim ama adam hiç oralı olmadı. Oralı olmadığı gibi bir de hırçınlaştı. "Olmaz, katiyen olmaz! Ben o eve gitmek istemiyorum." dedi.

Güler misin ağlar mısın? Taksiye müşteri olarak aldığım adam hem taksiden inmiyor hem de ben bir yere gitmem diyordu. Sinirlenmemek elde değildi doğrusu. "Neden evine gitmek istemiyorsun kardeşim? Bak sarhoşsun sızıp kalacaksın bir köşede. Hırlısı var hırsızı var, etme eyleme ver adresini götüreyim seni evine," dedim ama o yaramaz bir çocuk gibi omuz silkti.

"Olsun, ben o eve asla gitmem!" dedi.

İçimden onlarca kez sabır çektim. "Bari adını söyle?" diye sordum.

"Benim adımı bilmen neyi değiştirecek?" diye umursamaz bir cevap verdi.

Kılık kıyafetine bakılacak olursa varlıklı birine benziyordu. "İyi de adını söylemezsen sana nasıl yardımcı olabilirim?" dedim.

"Ha, şu mesele!" dedi.

"Hah, işte o mesele," dedim ama hangi meseleden söz ediyorduk açıkçası ikimiz de anlamış değildik.

"B-bak işte bu çok mantıklı. B-bana bunlarla gel Evrim." dedi.

Neydi mantıklı olan hiçbir fikrim yoktu.

"Kardeşim adını soruyorum. İstediğim sadece a-dı-nı öğrenmek başka bir şey değil," diye tekrarladım ama benim devreler yanmak üzereydi.

İşaret parmağını bana doğrultup, "Tamam, seni anladım Evrim," dedi ama beni anladığından pek emin değildim doğrusu, çünkü adam ne kadar alkol tükettiyse şu an sarhoşluğun Nirvana'sını yaşıyordu. Sizin anlayacağınız 'zom' olmuş vücudu gitti gidiyordu. Her an sızıp kalabilirdi.

Eğer taksinin içinde sızıp kalırsa hayatta uyanmazdı. İşin yoksa sabaha kadar uğraş dur. Ondan sonra da al başına belayı.

Benim bir an önce harekete geçip onu kendine getirmem gerekiyordu. Önce uyumamasını sağlamalıydım. Bunun için de onu konuşturmak en mantıklısıydı. İlk aklıma gelen soruyu sormakla başladım işe. "Kardeş ne iş yapıyorsun?"

Yarı kapalı gözlerini araladı ve yüzüne iğreti bir ifade oturdu. "Ben s-senin kardeşin değilim," derken sesinin ayarı otoriter çıkmıştı. Belli ki yönetici konumunda falan biriydi.

"Sakin kal. Sen benim kardeşim değilsin, anladım." dedim.

Sesimin tonu üst perdeden çıkmış olabilirdi. Benimde bir canım vardı bende bir insandım. Yüksek perdeden çıkan sesimin tonu onun göz kapaklarının aralanmasına neden olmuştu. "Benim adım Reha!" diye cevap verdikten sonra tekrar nahoş bakışlarını göz kapakları perdelemişti.

"Tanıştığıma memnun oldum Reha Bey," diye tonu yüksek çıkan sesimle cevap verdim, amacım onu uyanık tutmaktı.

"Benim adım da Evrim, daha önce söylemiştim hatırlarsan?"

"Seni sevdim Evrim!" diye kendi kendine mırıldandı. Konuşmak işe yarıyordu, çünkü adını sorduğumu hatırlamış ve adını söylemişti.

Neye seviniyorsun Evrim, böyle giderse sen bu adamla sabahlarsın, demedi deme. Asya, gitti Reha, geldi. Neden mıknatıs gibi bütün belaları üzerine çekiyorsun, anlamadım gitti? 

Benim bir taksici olduğumu unutuyorsun sanırım ukala, diye lafı yine kendi kendime yapıştırdım.

İç sesimin bariyerini aştıktan sonra aklımdan geçenlere bıyık altından hafifçe gülümsedim. Bulmuştum; Reha Bey'i kendine getirecek şeyi bulmuştum.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top