B.78.
Hatırlatma
Havaalanına vardığımızda elim ayağım buz kesmiş gibiydi. Sırf Asya, ismindeki bir kızı görme isteğimden kaynaklı. Biliyordum onun Asya, olmadığını ama içimdeki merak dürtüsüne bir türlü engel olamıyordum.
🚖🚖🚖
İnatla sakin olmalısın Evrim, diyen iç sesime tezat vücudum rüzgârın yeline kapılmış kuru bir yaprak gibi titriyordu. Ne yaparsam yapayım bir türlü heyecanımı bastıramıyordum.
Sarışın kadın, "Bak işte orada!" diye elleriyle sağ taraftaki bir hedefi gösteriyordu.
Ellerimi pantolonumun ceplerine saklamıştım titremesine engel olmak için. Başımı ağır çekimde kaldırıp sarışın kadının gösterdiği yöne doğru baktım. Koyu renk saçlarının bir tutamı önüne düşmüş yüzü gözükmüyordu. Yüzünü görememiş olmam heyecanımı ikiye katlamıştı. Bana neler oluyordu ve neden bu kadar heyecan duyuyordum?
Asya, bize doğru hızlı adımlarla yaklaşırken önüne düşen saçlarını bir baş hareketiyle geriye doğru savurdu. Ben ve ruhum birlikte hüsranı yaşarken, iç sesim bana inat düştüğüm duruma kahkahalarla gülüyordu.
Hatırlarsan eğer isim benzerliği olduğunu söylemiştim Evrim.
Orasını bende biliyorum ukala, diye azarladım.
Önce havaalanından aldığım müşterinin bağajını hallettim. Sonra taksinin arka kapısını açarak iki kadın yolcunun arka koltuğa rahatça binmesini sağladım ve sessizce kendi yerime geçip taksiyi çalıştırdım.
Yola koyulmuş hava-alanından aldığım müşteriyi verilen adrese doğru götürüyordum. Bu esnada da kendi kendime düşünmeye başlamıştım.
Yaptıklarım cidden aptallıktı.
Ne sanıyordum ki, giden geri gelir miydi? Geri gelecek olsa gider miydi? Oturtup şuracıkta bir güzel ağlamak, ağlayıp yüreğimdeki yangını söndürmek istiyordum. Üstelik sırf kendi aptallığımdan kaynaklı yaşıyordum bütün bu arayışları.
Onunla iletişime geçebileceğim birkaç rakamdan oluşan küçücük bir ayrıntıyı akıl edememiş şimdi deli danalar gibi sokakta Asya'yı arıyordum. Benim gibi kıt akıllı birine azdı bile bu çile...
Ben kendi içime gömülmüş bir bakıma dış dünyadan soyutlanmış vaziyette yol alırken müşterilerden bağımsız takılıyordun.
Taksinin arka koltuğunda oturanlar iki kadın da kendi aralarında muhabete başlamışlardı: "Kızım bir gittin bir daha geri dönmedin, bu nasıl bir kayıtsızlıktır böyle?"
Asya, adındaki kadın, "Bak artık buradayım tatlım. Bundan sonra bol bol hasret gideririz," diye karşılık veriyordu sarışın kadına.
Onlar bazen sesli bazen kısık sesli olarak kendi aralarında konuşup hasret giderirken zaman su gibi akıp gitmişti.
"Geldik!" diye seslendim sohbetlerini bölerek. En azından iki arkadaşın dindirecek hasretleri vardı. Benim o da yoktu. Son günlerde her şeyden de kendime pay çıkarır olmuştum.
Evrim, acıyorum sana, diyen iç sesime aldırış etmedim.
İki kadın müşteriyi verdikleri adrese bırakıp hasret ve özlemlerimi ardımda bıraktığımı düşünerek geri dönüş yolunda ilerlerken gözlerim hüzünle kısıldı, zira Asya'ya su ve sigara aldığım büfe girmişti görüş alanıma. Tekrara düşmek veya tekrarı yaşamak resmen içimi sızlatmıştı. Başımı başka yöne çevirip bana Asya'yı hatırlatan geçmişi göremezlikten gelirken ofladım.
Uğradığım her cadde, yoluma çıkan her sokak, saptığım her köşebaşı, bana onu hatırlatıyordu ve ben onu yaşıyordum; tıpkı dejavu yaşıyor gibi.
Ah Asya ah... Senin yokluğun gecelere egemen olurken ben nasıl geçirecektim saliseleri...
İşim gereği dönüp dolaşıp taksi durağına geri geldim. Yağmur dinmişti ama yerini binaların saçaklarından "şıpır şıpır" damlayan sulara bırakmıştı. Kimi damla, beton zemine çarpıyor kafası gözü parçalanarak eziliyordu ayaklar altında. Kimi damlalar ise metal arabaların tepesine hızla çarpıyor "tın" diye tiz bir ses çıkarıyordu. Su damlacıklarının çıkardığı ahenkli sesler, geceye armağan bir şarkının notaları gibi do-re-mi-fa-sol-la-si- diye "Slov" şarkılar besteliyordu...
Giden gidiyordu ama giderken ardında yıkık bir enkaz bırakıyordu. Geride kalan ise o enkaz yığınının altında kalıyor tabiri caizse inim inim inliyordu...
Üstelik bir yanım Asya'nın yokluğunu yaşıyor diğer yarım varlığını sorguluyordu. Onun ardında tek bir iz bırakmadan gidişi beni buna zorluyordu.
Her şeyden önce Asya'nın varlığını kendime kanıtlamak istiyordum. Sanki onun varlığını kanıtlarsam çektiğim hasret sancısı anlam kazanacaktı. Yoksa bir hayalin peşinden boşu boşuna koşmuş olacaktım.
Gece saat: 00: 1: 30 gösteriyordu ve ben müşteriden dönüyordum. Kafamın içinde yanan yeşil ışık bana bir adresi hatırlattı ve ben bu adrese şu an çok yakındım. Onun varlığını kanıtlamamın yollarından bir tanesi de bu adresten geçiyordu. Taksiyi doğruca o malum adrese sürdüm.
Her şey hafızamda yer ettiği gibi aynıydı ve benim kalbim inanılmaz bir şekilde yüksek tempoda atıyordu. Bu genç yaşta neredeyse tansiyon hastası olacaktım.
Kırk beş numaralı ev şu an karşımda duruyor ve bana göz kırpıyordu. Nasıl sevindiysem içimden 'yaşasın' diye nara atmıştım.
Biraz yavaş ol Evrim, ev yerli yerinde duruyor da bakalım şoför Abdullah, gerçek mi?
Asya, kızım dedi demesine ama bunun gerçekle alakası var mı? Hadi diyelim gerçek, elinde bunu ispatı yani kanıtı var mı? Senden önce ben cevap vereyim, yok! Bütün bunlar uydurma bir senaryodan ibaret olabilir çünkü dedi.
Ne olur bir sus... Bir gram umut doğdu içime onu da yok etme, diye serzenişte bulundum benim sağduyulu iç sesime.
Neden Asya, neden bir gece ansızın girdin hayatıma ve neden bir sabah ansızın çıkıp gittin? Benimle derdin neydi? İster istemez iç sesimin uyarıları zihnimi karıştırıp allak bullak ediyor; ne düşüneceğimi ne yapacağımı bilemez bir hale sokuyordu beni.
Kafa karışıklığımı dağıtmak amacıyla uzanıp radyonun sesini açtım. Keşke açmaz olsaydım çünkü Asya'nın sevidiği şarkı çalıyordu. Taksiye ilk bindiği dakikalardı ve aramızda tam olarak bu konuşmalar geçmişti...
"Sesini biraz daha açar mısınız?" diye sormuştu.
"Maalesef açamam. Şehir içinde yüksek sesle müzik dinlemek yasak," diye cevap vermiştim.
Kızın isteğine güzel bir kılıf uydurmuştum zira kafam karışık canım sıkkındı. Bir de yüksek sesli müziği kaldırmazdı bünyem.
"Yasak olduğunu çok iyi biliyorum," demişti bir şeyleri ima etmek ister gibi.
Sinir katsayımın artışı yüz kaslarımın seğirmesine neden olmuştu.
"Öyleyse açmam için ne diye ısrar ediyorsunuz?" diye sormuştum bıçak gibi keskin kelimeler kullanarak.
"Ben bu şarkıyı çok severim. Biraz yüksek sesle dinlemek istiyorum, hepsi bu," derken kızın sesinin tınısında biraz otorite vardı.
"Hanımefendi, sizi anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum. Hem yasak olduğunu biliyorum diyorsunuz hem de radyonun sesini açmamı istiyorsunuz?" diye sormuştum. Maksadım ondan daha baskın çıkmaktı.
Gördüğünüz üzere her şey yemin etmiş gibi bana Asya'yı hatırlatıyordu.
İçimden yeter, diye bastım çığlığı. Yeter, gelmeyin üstüme. Ya da tek tek gelin...
Hoşça kalın, ruhunuz der daim dingin ve huzurlu kalsın.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top