B.70.

Selam...

Nasılsınız bakalım?

Herkes iyiyse hemen satırlara geçelim.

Küçücük bir uyarı, oy verip yorumlar yapmayı unutmayın lütfen

Hatırlatma

"Tanrı'lar aşkımızı ölümsüz kılmıştı bu doğru Evrim, ama yine de intihar ettiğim için ruhum ceza yemişti."

Yeni bir ceza daha mı, inanılır gibi değil. Kesinlikle cezanın ne olduğunu deli gibi öğrenmek istiyordum. Sorsa mıydım acaba? Öğrenmenin başka yolu yoktu. "Peki, bu nasıl bir cezaydı Asya?" diye sordum mecbur.

🚖🚖🚖

Suç ve ceza...
Ölüm ve yaşam...
Gül ve diken...
Bu gibi ikilemleri oturup saymak istesek hiç şüphesiz birçok benzeri vardır. Esasında saydığım ikilemler ve benzerleri birbirine zıt gibi görünseler de birbirini tamamlayan olgulardır. Örnekleyecek olursak eğer Asya'nın ruhunun yaşadıkları da zıtlıklar içinde bir bütündü.

Sanırım Asya'nın cezası bu kez pek ağır değildi, çünkü çehresinde ne bir mimik oynamıştı ne de transa geçer gibi ruh hâli değişiklik göstermemişti.

Ben sorumun cevabını hâlâ alamazken Asya, göz kapaklarını birkaç defa kırpıştırarak, "Uyku Evrim, derin bir uyku." dedi.

Uykusuzluğun verdiği sarhoşlukla olsa gerek hiç düşünmeden, "Haklısın, beni de fena uyku bastırdı." dedim.

Asya, hiç yoktan durduk yere kahkahalar atarak gülmeye başladı. Neden bu kadar yüksek perdeden güldüğüne anlam verememiştim. Kendisiydi bana uykudan bahseden.

Ben Asya'nın neden güldüğünü çözmeye çalışırken sonunda kahkahaları sona ermiş aralık dudakları birleşerek dilinden kelimeler dökülmeye başlamıştı. "İlahi Evrim, hiç güleceğim yoktu ama gecenin bu saatinde güldürmeyi başardın, bravo sana." dedi.

Ben ne söylemiştim de Asya'yı kahkahalar attıracak kadar güldürmeyi başarmıştım. Tutuk bir şekilde başımı ona doğru çevirip sorgulayıcı bir bakış attım. "Asya, neden bu kadar güldüğünü cidden anlamış değilim, sebebini söylersen eğer belki birlikte gülerdik." dedim. İster istemezdim modum düşmüştü.

"Bu kadar gerilme Evrim, ortada küçücük bir yanlış anlaşılma var diyelim. Ben ruhumun aldığı cezadan bahsetmiştim, uykudan bahsederken."

Kendimi aptal gibi hissetmem sizce de normal değil mi, çünkü şu an kendimi aptal gibi hissediyordum.

"Ben sandım ki, uykun geldi."

"Seni anlıyorum Evrim, bunlar hep uykusuzluktan. Sende bir sorun yok, kendini kötü hissetme yani."

Haklıydı, çünkü uykusuzluk yanlış anlaşılmalara sebep olabilirdi. İnsan uykusuzluğa ne kadar alışkın olursa olsun belli bir saatten sonra sarhoş gibi oluyordu. Gerçi benim asıl sarhoşluğum başkaydı.

"Asya, mesele anlaşıldığına göre şimdi asıl konuya dönelim istersen. Bu kez uykunun ne kadar sürdüğünü çok merak ediyorum."

Asya, belki yorgunluktan belki de o da benim gibi uykusuzluktan kısa bir cümle kurmayı yeğlemişti.

"Uzun bir süre, kısacası asırlarca Evrim."

Sözcüklere biraz şakacı kimlik yükleyerek, "Baya uzun bir süreymiş. Şoför Abdullah'a kadar uyuduğunu söyleme sakın?" diye sordum.

Hafif bir tebessüm otururken dudaklarına yanaklarında dalgalar oluşarak şakaklarına doğru uzandı. "Yok, şoför Abdullah'a daha var." dedi.

Bir gecede nasılda bağlayıvermişti kolumu kanadımı. Nasıl da onun her dediğine aldanır olmuştum hiç sorgulamadan. Benim için dün dünde kalmıştı ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı aşikardı. Tan yeri ağarmaya başlamış ve biz ağırdan ağırdan mezarlığa doğru yol alıyorduk. Uykunun sonsuza kadar egemen olduğu yere...

Sessizlik sarmıştı dört bir yanımızı tıpkı ölüler şehrinin müdavimleri gibi, ama ben sessiz kalmak istemiyordum. Öğrenmek istiyordum şoför Abdullah'a kadar olan süreci. "Asya, peki şoför Abdullah'tan öncesi kimdi?"

"Uzun ve asırlarca süren uykunun ardından Mezopotamya topraklarında yaşayan bir ailenin ilk çocuğuna can vererek doğmuştu ruhum..." dedi Asya.

Gidişata öyle bir kaptırmıştım ki kendimi, doğal olma hissiyatı yaşamıştım. "Bu kez ruhun kız olarak mı yoksa erkek olarak mı, doğdu Asya?"

Evrim, bakıyorum da Asya'nın hezeyanlarını hiç yadırgamaz oldun ve kaptırdın gidiyorsun?

Ben onları çoktan geçtim. Beni artık sadece Asya'nın kendisi ilgilendiriyor, anladın umarım, dedim.

Sen bilirsin koçum, ben seni uyarmakla mükellefim. Uyardım mı, uyardım. Bundan sonrası seni ilgilendirir beni değil. Senin anlayacağın benim görevim buraya kadardı, bitti. Bundan sonrası senin sağduyuna kalmış, hadi bana" eyvallah" diyen iç sesim huzurla uykuya yattı.

"Bu kez erkek bir bedene ruh olmuştum Evrim," dedi ve inanılmaz bir hızla Asya'nın vücut aurasına mutluluğun emareleri yayılmıştı.

"Seni bu kadar mutlu eden şey nedir Asya? Gece boyunca ilk defa seni bu kadar mutlu görüyorum?" diye sordum.

Parmak uçlarıyla dağılmış saçlarını topladıktan sonra sırtını arkaya doğru yasladı. Gözleri boşlukta gezindi bir süre. Boş kalan ellerini dizlerinin üzerinde birleştirdi ve sesli bir şekilde parmaklarını çıtlatmaya başladı. Parmaklarının çıtlatma sesi huzurlu bir melodiyi andırıyordu. İkimizin de kafasından dizginlenemez soruların geçtiği belliydi. Ya da ben öyle sanıyordum... "Haklısın galiba Evrim." dedi.

Hangi konuda haklıydım acaba, çünkü sorduğum soruyu unutmuştum. Hemen zihnimi yokladım. Evet, hatırladım mutluluk sorusu sormuştum.

"Asya, zannımca mutluluğunun kaynağı son olarak geçiş yaptığın yaşamınla ilintili?" diye sordum.

"Aynen, doğru tahminde bulundun Evrim." dedi.

"Bak buna sevindim işte. Boş yere dememişler üzüm üzüme baka baka kararır, diye. Gece boyunca birlikte olunca sana benzemeye başladığım inkar edilemez gerçeklikte." dedim. Gülüştük.

"Evrim, mutluluğun vuku bulduğu yaşamımda varlıklı ve ilim sahibi bir babam vardı. Hayatımın her safhasında ben ona özenerek büyüdüm. Tıbbi eğitim aldım. Tıpkı babam gibi ruh ve sinir hastalıkları üzerine ihtisas yaptım ve mesleğimde mahir bir tabip oldum." dedi Asya.

Asya'nın sırrının kaynağını şimdi çözmüştüm. "Her şeyi anlıyorum Asya," dedim.

Sorgulayıcı bakışlarını yüzüme sabitlerken, "Neyi anladın Evrim?" diye sordu.

"Birçok şeyi," diye cevap verdim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top