B.67.

Selam...

Söz aşktan açılmıştı ve ne çok şey vardı aşk üzerine söylenecek. "Her aşk biraz imkansızdır!" dedim, çünkü insanoğlu tarihler boyunca öyle çok aşklar yaşamıştı ki. Kimi aşkına karşılık bulmuş ve koca bir ömre sığdırmıştı. Kimi aşkının katili olmuştu. Kimileri ise yanıp kavrulmuş aşk diye de aşkı Mevla da bulmuştu...

"Seni anlıyorum!" dedi. Neyi anlamıştı zira ben anladığı şeyi henüz anlamamıştım.

Tekrara düşerek bir önceki açıklamasına açıklık getirmek isterken, "Seni anlıyorum, çünkü gezgin ruhum imkansız aşkı çok yaşadı." dedi.

Yoksa Asya, yeni bir aşk masalının içine mi çekiyordu beni. Keşke diye geçirdim içimden; keşke hep o anlatsa ben dinlesem. "Asya, biliyorsun anlatmak istersen seni can kulağıyla dinlerim."

Konuyu değiştirerek başka mecraya çekmişti ya da ben öyle sanmıştım. Peşinden bakışları farklı bir boyuta geçiş yaptığında, "Evrim, karadutu sever misin?" diye sordu.

İçimden karadutu kim sevmez ki, diye geçirdim. Onun mayhoş lezzeti insanın dimağında ezilirken aşk gibi bir tat bırakırdı.
"Evet, çok severim," diye cevap vererek geçiştirdim soruyu zira mevzu aşktı ve konu değişsin istemiyordu aşka susamış ruhum.

"Peki, karadut efsanesini bilir misin?"

"Karadutun efsanesi mi varmış? Ben bu yaşıma geldim ilk defa duyuyorum. Üstelik karadut, beyaz dut, ne fark eder ki. Sonuçta ikisi de meyve. Sadece birinin rengi kara, diğerinin rengi beyaz." dedim.

"Görünüşe aldanma Evrim," dedi bakışlarında mana barındıran bir üslupla.

"Görünüşe aldanma derken, dut bu Asya görünüşünde ne gibi farklılık olabilir ki?"

"Evrim, mesela kahvenin kokusu insanı aşka davet eder; tadı da öyle. Kahveyi içersin ağzında buruk ve acı bir tat bırakır, acıdır ama tekrar tekrar içmek istersin; tıpkı aşk gibi."

Elimi çeneme dayamış dudaklarının hareketini izliyordum. Ne çok şey biliyordu gezgin ruhu. "Kahveyi anladık da karadutun aşkla alakasını anlayamadım?" diye sordum.

Sabırsız, küçük bir çocuğu sakinleştirmek ister gibi baktı gözlerime, "Sabırlı ol Evrim!"

"Karadutta tıpkı aşk gibidir Evrim. Onun kan kırmızı rengi ve hoş kokusu insanı cezbeder. Yani bir çeşit aşka davet gibidir. Yemeye başladığında ise ağzının içinde mayhoş bir tat bırakır. Boğazından kayıp midene inerken genzini yakar. Tıpkı aşk gibi..."

Gerçekten de aşka benziyordu. Aşk uzaktan insana cenneti vadeder. Tadına bakınca cehennem gibi canını yakar. Karadut gibi tatlı ve ekşi.

Asya, acelesi varmış gibi kahvesinden üst üste yudumlar aldı. Onu yavaşlatacak bir şey bulmalıydım. Burada kalıp biraz daha masal dinlemek istiyordum.

"Asya, nasıl bir hikayesi var karadutun doğrusu merak ettim?" diye sordum.
Kahvesinin son yudumunu da içti. Parmaklarını masanın üzerine vurarak ritimli bir ezgi tutturmuştu. Gözleri benden ayrıldı ve çağlar ötesine geçiş yaptı. "Hatırlarsan ruhum derin bir uykuya daldı demiştim ya Evrim?"

"Evet, demiştin!" diye cevap verdim. 

"Tam olarak ne kadar uyudum bilmiyorum. Belki asırlarca uyumuş olabilirim. Uyandığımda ise ruhum minicik bir kız bebeğin bedenindeydi. Yani dünyaya yeniden gönderilmiştim."

Öyle güzel anlatıyordu ki, insanın gözlerinin feri olası geliyordu. "Asya, bu kez hangi ülkede doğdun?"

"Bu kez doğduğum yer Babil'in bereketli topraklarıydı. Zaman içinde büyümüş ve Babil'in en güzel kızı olmuştum. Güzelliğim dillere destandı."

Gülümsedim...

"Asya, ruhun asil olunca güzel olman kaçınılmaz." dedim.

İltifatım onu neşelendirmiş olmalıydı çünkü kıkırdayarak gülmesine neden olmuştu. Keşke aya benzer yüzü hep gülse, diye içimden geçirirken Asya, kaldığı yerden anlatmaya devam etti:

"Karşı komşumun oğlu vardı Pyramus. İnan bana Evrim, Pyramus, Babil'in en yakışıklısıydı."

"Yakışıklı" deyince göğsümün tam orta yerine kocaman bir öküz oturmuştu. Öküzün ağırlığına dayanamayan göğüs kafesim daralmaya başladığında öksürük krizine tutuldum. Asya, önünde duran su bardağını bana uzattı. "Su iç Evrim!"

Bana uzattığı su dolu bardağı aldım ve bir iki yudum içtim. İçtiğim sanki su değil de abu hayat suyuydu. Bana öyle gelmişti... "Affedersin birden boğazım gıcıklandı." dedim.

"Seni anlıyorum!" dedi.

Gerçekten anlıyor muydu, çünkü bana göre anlaması imkansızdı hislerimi.

"Evrim devam etmemi ister misin?" diye sordu. Başımla onayladım.

"Biz komşu evlerde büyümüştük ve birbirimize tutkulu bir aşkla bağlanmıştık. Senin anlayacağın birbirimizi ölesiye sevmiştik."

Asya, anlattıkça vücuduma bir ağırlık çöküyordu. İşi şakaya vurdum. "Buldun tabii yakışıklı komşu oğlunu sende peşini bırakmadın."

Başını evet manasında yukarı aşağı salladı. "Evet, buldum bulmasına da hayatta her güzel şey sekteye uğruyor be Evrim," dedi ve kardinal karası gözleri nemlendi.

"Ona ne şüphe!" dedim bilgece konuşarak.

Uykuya yatmış iç sesim Evrim, kendini küçümseme senin de vardır bildiğin şeyler dedi ve tekrar uykuya yattı.

"Biliyor musun Evrim?" diye sorduğunda uykusuz başımı hayır anlamında sağa sola salladım.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top