B.66.

Selam...

Hatırlatma

"Sana öyle gelmiş!" derken yutkundum...

"Hah hay..." diye fazlaca sesli bir kahkaha atarken cidden taksinin içi onun sesiyle yankılanmıştı. Akabinde aramızdaki mesafeyi sıfıra indirince sık nefes alış verişleri yüzümün kızarmasına neden olmuştu. "Her duyduğuna inanma Evrim, biliyorsun gerçekler detaylarda gizlidir!" dedi ve çekildi.

🚖🚖🚖

Asya, her duyduğuna inanma Evrim, çünkü gerçekler detaylarda gizlidir diyerek saklı detaya açıklık getirmek istemişti. "Evet, Evrim, mezarlığa gitmek istiyorum zira şehri terk edip gitmeden önce son bir kez oraya uğramak istiyorum."

"Asya, neden mezarlık? Ben asıl oraya takılı kaldım.  Orada bir yakının falan var da onu ziyarete mi gitmek istiyorsun?"

Benimki de soru şimdi, herkesin mutlaka bir yakını olur mezarlıkta. Üstelik bir önceki yaşamını bu şehirde yaşamış biriydi karşımdaki insan. Kendi kendime yürüttüğüm fikirler korkup üşüyen ruhumu bir nebze olsun rahatlatmıştı.

"Peki, kimin mezarına gitmek istiyorsun Asya?" diye sordum. Merak dediğin duygu da böyle bir şeydi. İnsana yapmam dediğini yaptırır çıkmam dediğin yola çıkarırdı.

Buruk bir tebessüm yayılırken çehresine hafifçe aralandı dolgun dudakları. "Evrim, şoför Abdullah'ı ne çabuk unuttun?"

Başımı yana doğru yatırıp olumsuzca sağa sola salladım. "Haklısın. Malum uykusuzluk. İnsanın aklını başından alabiliyor." dedim.

Kaygımı dile getirme sebebim sanırım yaşadığım sahiplenme duygusundandı. "Asya, bu saatte mezarlığa gitmeyi düşünmüyorsun herhalde?"

Kesin bir dille, "Yok, düşünmüyorum Evrim, ama yolda açık bir yer bulursak bir kahveye hayır demem." dedi.

Asya'nın mezarlığa hemen gitmek istememesi beni cidden rahatlatmıştı. Yoksa şüphelerim beni ele geçirmiş hiç rahat bırakacağa benzemiyordu.

"Olur, açık bir yer bulursak içeriz. Bir fincan kahvenin ikimize de iyi geleceğini düşünüyorum." dedim.

"Kesinlikle iyi gelecek ve bizi ayık tutacak. Gerçi sabaha çok fazla zamanımız kalmadı sayılır. Gün ışıyıncaya kadar bekleyip mezarlığa uğrarım, ondan sonra da bu şehirden giderim." dedi.

'Giderim' kelimesi beynimde şimşek olup çakmıştı. Gerçekten de dediği gibi saatler sonra gidecek miydi? Ben onu bu şehirde bir daha hiç göremeyecek miydim?

Benim içsel çağrışımlarım karşı tarafa aksetmiş olmalı zira Asya, neden dalıp gittiğimi sormuştu. "Yine dalıp gittin Evrim, aklından  neler geçiyor?"

Şimdi aradığım fırsat ayağıma gelmişti. Giderayak onun bilge ruhunu incitmek istemiyordum ama geriye kalan zamanı da iyi değerlendirmek istiyordum.

"Zihin okuyan sensin Asya, oraya bak bakalım neler düşünüyorum?" diye sordum.

Çenesini başparmağı ile işaret parmağı arasına aldı ve düşünmeye başladı. Bir süre sonra kaşlarını havalandırıp gözlerini etrafta gezdirirken bilge ruhunu ön plana çıkarmıştı. "Bakalım bakalım neler geçiyor."

Çenesini parmakları arasında alırken, bayık bakışları etrafta gezdirirken, düşünceli hali gizemini korurken, ona hayran olmamak elde değildi. Kendimi hiç kasmadan açtım zihnimi gözlerinin önüne. Okusun istedim orada her ne yazılıysa...

"Sen neye üzülüyorsun Evrim?" diye sorunca ister istemez irkilmiştim.

En acilinden hemen yüzüme yalancı bir maske taktım. "Yok, üzgün değilim ben. Hem neden üzgün olayım ki? Gördüğün üzere gayet mutluyum." dedim.

Yalandan mutluluk gösterime inanmış mıydı acaba?

Gözleri yakalayıverdi gözlerimdeki yalanı, çünkü dil yalan söylerdi ama gözler asla.

"Gözlerin tam aksini söylüyor ama?"

Yürek harbi yaşayan kalbim acı çekerken gözlerim sahte bir tebessümle ışıldadı.

"Benden kaçmaz diyorsun?" diye sorarken işi şakaya vurmuştum.

"Kaçmaz Evrim, bunu biliyorsun?"

Cidden biliyor muydum? Asya, öyle söylüyordu ama ben bildiğimi bilmiyordum...

Taksiyi hareket ettirmiş ağırdan ilerliyordum, çünkü hareketsizlik uyuşukluğa sebep oluyordu.

Asya, belki meraktan belki de benim gibi hisler içinde olduğundan orasını bilmiyordum, "Evrim, üzüntünün kaynağını öğrenebilir miyim?" diye sormuştu ama benim söylemeye cesaretim yoktu...

Cesaretsiz oluşum yüzüme yeni bir maske daha takmıştı. "Üzüntülü değilim, üzülmem için bir neden göster Asya?"

"Güldürme beni Evrim, ne yani hislerim beni yanıltıyor mu? Eğer öyle ise inan bana bu bir ilk..." diyerek kardinal karası gözlerini kısarak kendi içinde düşünmeye başlamıştı. Çok geçmeden ani bir hareketle doğruluğunda, "Evrim bak!" diyerek sağ tarafı gösterdi.

Asya'nın ani serzenişi bende darbe girişimi yaratırken, göz ucuyla sağ tarafıma doğru baktım. Baktığım yönde açık bir kafe vardı. Nasıl da unutmuştum biz kahve içmek istiyorduk.

Hemen taksiyi kafenin önüne sürdüm. Müsait bir yere park edip durdum. Kafenin içerisine girdiğimizde birkaç çalışan üç-beş kişi müşteri vardı. Sakin bir masa seçip oturduk ve ardından kahve siparişimizi verdik.

Fazla beklemeden bol köpüklü kahvelerimiz geldi. Asya, ince uzun parmaklarıyla kahve fincanının kulpunu kavradı. Kahvesini içmeden önce burnuna doğru yaklaştırıp kokusunu içine çekti ve ardından bir yudum içti.

"Biliyor musun Evrim, kahvenin eşsiz kokusu bana hep aşkı çağrıştırır."

Aşk demiş kalbimi titretmişti. "Aşk mı, ilginç doğrusu?" diye sordum.

Evrim, bu deli kızın nesi olağan ki kahve kokusunu aşka benzetmesine ilginç diyorsun? Hep tuzak soru bunlar tuzak...

Sus biraz. Sahi hala senin uykun gelmedi mi?

Evrim, beni uyutup ne işler karıştırmayı planlıyorsun? Gözüm üzerinde haberin olsun, diyen ukalaya hiç kulak asmadım...

Sorum Asya'yı geçmişin aşk dolu sayfalarına sürüklemişti. Bunu gözlerinden okuyabiliyordum.

"Evet, Evrim aşk, hem de imkansız aşkları anlatır."

Bu kez süregelen rutini bozarak, "Biliyor musun Asya?" diye ben sordum...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top