B.65.
Hatırlatma
"Uyku Evrim, bildiğin uyku!" dedi.
"Hani senin ruhun göç ediyordu ya ondan sordum." dedim.
"Her duyduğuna inanma Evrim." dedi.
Asya, bilinmezliğe doğru yeni bir kapı aralarken sıkkın bir şekilde derin bir soluk alarak yanaklarımı şişirdim.
🚖🚖🚖
Asya'ya göç halindeki ruhunun bu kez neden uykuya çekildiğini sorduğumda bana 'her duyduğunu inanma' diyerek bambaşka kapıları aralamıştı. Yoksa Asya'nın ruhu sonsuz uykuya mı yatmıştı?
"Asya, hadi gördüğümüze inanmadık diyelim peki, kendi kulaklarımızda duyduğumuza neden inanmayalım?"
Koyu kızıl saçından bir tutam aldı parmağına dolayarak oynamaya başladı. "Gördüğümüz bizi yanıltır da duyduğumuz yanıltmaz mı? Yanıltır Evrim, gördüğümüz de duyduğumuz da her zaman arkasında bir sır saklar ve bizleri yanıltabilir."
Asya'yı taklit eder gibi parmaklarımı kısa kesim kahverengi saçlarımın arasında gezdirmeye başladım, zira ruhum karışık bir bilmecenin içinde kaybolmuş da çözmek için uğraşıyor veriyor gibiydi.
"Asya, seni tanıdıkça bilge kimliğinin her şeye bir cevabının olduğunu az çok öğrendim sayılır, umarım duyduğuna inanmamak konusunda da geçerli bir açıklaman vardı, nedenini öğrenmek isterim doğrusu."
"Elbette var Evrim, olmaz olur mu,? Burada asırlık tecrübe konuşuyor. Hatırlarsan biraz önce ruhumun derin bir uykuya daldığını söylemiştim?"
"Evet, söylemiştin ben de nedenini merak etmiştim."
"Esasında uyku bana bahşedilen bir ödüldü. Senin anlayacağın Evrim, ruhum uyumuyor dinleniyordu. Eğer uyusaydım belki de bir daha başka bir bedene asla göç edemezdim. Bilirsin Evrim, uyku ölümün kardeşidir?"
'Uyku ölümün kardeşidir.'
Asya, uyku ile ölümü birbirine yakıştırınca ister istemez tüylerim ürpermişti. Üstelik uykunun ona dinlenme olarak bahşedilmesi ilginç gelmişti. Sırf konuşmuş olmak için konuşurken dudaklarım sessizce aralandı. "Uykunun sana dinlenme olarak verilmesi cidden ilginçmiş. Süre geldiği gibi yine şaşırtmayı başardın beni." dedim.
Göz kapakları bir kereliğine kapanıp açılırken, taltif görmek onu mutlu etmişe benziyordu. "Niyetim seni şaşırtmak değil Evrim, ben sana geçmiş tarihimi anlatıyorum."
Sonsuzluğa uzanan ölüm yolculuğu hangi insanı tedirgin etmez ki... Korkmuyorum diyeni hiç duymadım. Bence korkunun asıl sebebi geri dönüşü olmayan yolculuğun akıbetini bilmemek olmalı.
"Asya, ölüm ve uykunun kardeşliği deyince aklıma uykunun tatlı uyuşukluğu geldi. Keşke ölüm uykusuna yattığımız da dünyevi uykunun tadına varabilsek. Belki ölüm korkusunu hiç yaşamadık." dedim.
"Keşke senin dediğin gibi olabilseydi ama gerçek öyle değil Evrim. Ölüm ve uyku kardeştir fakat uyku tatlı bir düş gibidir. Uykuyu ne kadar uyursan uyu tadına doyamazsın lakin sonunda uyanırsın. Ölüm uykusu öyle değildir. Ölüm uykusunun bir kere tadına bakarsın o seni sonsuzluğa uğurlar."
"Asya, bana kalırsa faklı karakterde iki kardeş gibiler. İkisinin de adı uyku. İkisinin de tadı aynı. Sadece işlevleri ayrı."
Asya, uykusuzluktan olsa gerek göz kapaklarını ağır ağır kırpıştırırken, "Haklısın Evrim, doğru tespitte bulundun. İki kardeş farklı karakter. Yani erkek ve dişi gibi. Kardeş olmalarına rağmen işlevleri apayrı. Yani ikisi bir bütündür biri olmadan diğeri eksik kalır." dedi.
Onu onaylamak isteyerek başıma hafifçe aşağı yukarı salladım çünkü biraz daha konuşursam kafayı yemeye ramak kalmıştı. Baksanıza gecenin en ürkek dakikalarında başka konu kalmamış gibi ölümden bahsediyorduk. Uykunun tatlı düşünü görüyorsam lütfen beni uyandır. Ölümün soğuk yüzünü tadıyorsam daha çok gencim ölmeme izin vermeyin.
Ben kafamın içindeki karmaşayla boğuşurken Asya, kaldığı yerden konuşmaya devam etmişti. "Ben ve kolonilerim çalışmaktan başka bir şey bilmeyen masum varlıklardık. Masumca öldürüldüğümüz için ödüllendirildik ve dinlenmeye çekildik Evrim. Yorulmak bilmeyen ruhlarımıza çok büyük bir lütuftu bu." dedi. Sanki çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi.
Asya, uykudan söz ettikçe benim de göz-kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı. Asya'nın göz-kapakları zaten uzunca bir süredir kapalı sayılırdı. Bazen konuşma esnasında açıyor tekrar kapatıyordu. Yarı uykulu bir haldeydi. Onun yarı uykulu hali ruhumda aykırı çağrışımlara sebebiyet verince içimden sessizce gülümsedim.
Eğer uyurgezer varsa acaba uyur-konuşur diye bir şey de var mıydı, çünkü Asya'nın görüntüsü uyur konuşur tarzındaydı.
"Uyumuyorum Evrim, ruhumu dinlendiriyorum!" dedi dudaklarına muzip bir gülücük yerleştirerek.
Başımı sağ tarafıma doğru döndürdüm. Sağ tarafımda gördüğüm şey; beni benden alan iksirli bir şarap gibi başımı döndürüp sarhoş eden bakışların esaretiydi.
Ürperdim. Peşinden yutkundum. Gecenin sabaha yeşil ışık yaktığı saatlerdeydik. Bakışlarının esareti beni esir almadan acilen konuyu değiştirmem gerekiyordu.
"Asya, sabaha az bir zaman kaldı, gece bitmeden gitmek istediğin bir yer var mı?" diye sordum.
Hiç düşünmeden cevap verdi. "Mezarlık!"
İster istemez beynimin çakraları tersine dönmeye başlamıştı. Yanlış duymadım sanırım? Asya mezarlıktan mı söz etti? Gecenin köründe neden mezarlığa gitmek istediğini söyledi ki? Korkmalı mıydım? Yoksa Asya, bir hayalet miydi? Olabilir miydi böyle bir şey? Of, yine kafam içi bulmaca döndü.
Uyku sarhoşu iç sesim, kulağıma sadece fısıldayarak, Evrim, bu kız seni bu gece mezara gömmeye niyetli, dedi. Hazır vaktin varken kaç kurtul koçum. Baksana mezarlığa gitmek istiyormuş. Bir dakika aklıma yeni bir fikir geldi. Yoksa bu kız hortlak mı? Acaba geldiği yere geri dönmek mi istiyor? Bu kez aklımın süzgecinden geçip üste kalan parçalar benimle aynı fikirdeydi. Mezar ve hortlak... Olasılıklar dahilindeydi.
Benim uzun süre sessiz kalmam Asya'yı beklentiye düşürmüştü. Beni de cevap vermeye. "Neden mezarlık?" diye sorarken tırsak çıkan ses tonum korkunun emarelerini taşıyordu. Birbirine sımsıkı bastırdığı dudaklarına sinsi bir kelime taht kurmuştu, "Korkuyor musun Evrim?" diye sorarken.
Taksiyi durdurdum ve vücudumun tamamını ona doğru döndürdüm. Kara gözlerine kaçamak bir bakış atarken, "Ne münasebet," diye cevap verdim.
Benden sonra Asya'da vücudunu tamamını bana döndürdü. İşaret parmağını havada bir tur döndürerek yüzüme hiç dokunmadan hayali bir çember içine aldı, "Yüzünün aldığı şekle baksana Evrim, sen bayağı benden korkuyorsun."
"Sana öyle gelmiş!" derken yutkundum...
Kaçıktı bu kız gerçekten kaçık, resmen benimle oyun oynuyordu. Bütün cesaretimi topladım, "Fakat Asya, öyle şeyler yapıyorsun ki, insanın yüreğine indiriyorsun." dedim.
"Hah hay..." diye fazlaca sesli bir kahkaha atarken cidden taksinin içi onun sesiyle yankılanmıştı. Akabinde aramızdaki mesafeyi sıfıra indirince sık nefes alış verişleri yüzümün kızarmasına neden olmuştu. "Her duyduğuna inanma Evrim, biliyorsun gerçekler detaylarda gizlidir!" dedi ve çekildi.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top