B.64.

Selam...

Bir solukta 64. Bölüme kadar geldik.

Kimler bizimle aynı yolda yürüyor bilip öğrenmek isterim.

Buraya kitabı nereden keşfettiğinizi yazarsanız tanış oluruz.

Yorumlarda buluşalım o zaman...

Lider olmak, ülke yönetmek, insan yönetmek, bilgelik ister. Bütün bunları gerçekleştirmek için Asya gibi bilge bir ruha sahip olacaksın yoksa yenilgiler bırakmaz yakanı da düşmanın her zaman zayıf anını kollar...

Asya, rutini bozmayarak, "Biliyor musun Evrim?" diye sormuş benden bir cevap alamayınca susmuştu. Onun suskunluğu açıkçası beni tedirgin etmişti. Sol gözüm yolda sağ gözüm Asya'nın bana göre trajikomik ruh halindeydi, zira ruhu bir çeşit transa geçiş yapmış gibi hala gözleri kapalıydı.

Bir müddet sonra trans hâlini hiç bozmayarak tane tane konuşmaya başlamıştı. "Kraliçe bir arıydım ve kolonilere liderlik ediyordum. İşim çok zordu ama ben severek yapıyordum, çünkü liderlik benim ruhumda vardı. Yıllarca emek verip yüzlerce koloni kurdum. İşçi askerlerim öz veriyle dur durak bilmeden çalışıyorlardı."

Asya, yine başlamıştı absürt bir şekilde konuşmaya. Yok, arılar. Yok, koloniler. Yok, askerler.  Asya, çift kişilikli biri olabilir miydi? Belki de ara sıra kendini arı falan sanıyordu. Biraz düşününce olabilitesi yüksek bir ihtimal gibi görünüyordu.

Evrim, eğer dediğin gibi biriyse en yakın hastaneye sür taksiyi. Baksana zaten başka boyuta geçmiş hiçbir şey fark etmeyecektir.

Kendi kendime gülümsedim içimdeki deli dolu uyarılara...

"Neden susuyorsun Evrim?" sesiyle irkilerek kendime geldim.

"Hiç, seni dinliyordum Asya!" dedim. Yorulmuştum ve enerjim tükenmişti. Asya'nın hâlâ anlatacakları varsa umarım iç açıcı bir şeyler olur diye geçirdim içimden.

"Yaşlılık her zaman güçsüzlükle eş değerdir Evrim," dedi. Kelimeler dudaklarından dökülürken her hecesinde kahır ve sitem vardı...

Maalesef bu konuda doğruları dile getiriyordu. Yaşlanmak güçten düşmekti, hem fiziki olarak hem itibar olarak. Eğer yaşlıysan Sibirya, soğuğu gibisin hiç kimse uğramaz semtine...

İlk defa Asya ile hemfikir olmak hoşuma gitmişti. "Bu konuda çok haklısın Asya!" dedim. Biz arıları konuşurken söz hangi ara yaşlılığa gelmişti onun da anlamamıştım.

"Ben yaşlı bir Kraliçe arıydım. Biliyordum bir şekilde sonumun yaklaştığını, hiç kuşkusuz benim gibi bunu bilen düşman kolonilerde vardı."

"Asya, düşman koloniler derken, mesela kimler?" diye sordum.

İnsanın insana olan düşmanlığı yetmiyor gibi bir de hayvanlar birbirine düşmanlık besliyordu. Sanırım ekolojik denge meselesiydi.

"Yaşlanıp güçten düştüğümü anlayan eşek arısı krallığı, saldırıya geçti. Çok iyi hatırlıyorum mevsim ilkbahardı, canla başla çalışıyordu işçi askerlerim. Her biri ayrı bir çiçeğin özünü emerken mutluydular. Ta ki eşek arısı krallığı koloniler halinde dört bir koldan acımasızca saldırana kadar. Benim askerlerim savaşmayı bilmezdi Evrim, onlar sadece çalışmak için eğitildiler. İşte askerlerim ve ben Kraliçe Maya, hunharca katledildik," dedi ve sustu.

Konuştukça nefessiz kalan dolgun dudakları kurumuştu. Suskunluğu esnasında diliyle hafifçe yalayarak ıslattı.

Asya, masalını anlatırken masalın içerisine bir bütün olarak giriyor ve birebir yaşıyordu her detayı. Ben ise her masalda sürekli tekrara düşüyor ve kısır bir döngü yaşıyordum.

Bal arılarıyla eşek arılarının savaşı gözlerimin önünden film şeridi gibi geçerken ister istemez yüzüme hafif bir tebessüm oturmuştu.

Üstelik içimdeki haylaz çocuk Kraliçe Maya'nın sonunu merak ediyordu. "Asya, sonra ne oldu?"

Başıma gelecekleri cidden hak ediyordum. Evet, kabul ediyorum ben iflah olmaz bir suçluyum. Ne zaman kendimi tutamayıp masalın akışına kapılsam en olmadık soruyu soruyor sonra da başıma bela açıyordum. 

"Evrim, hedef bendim zaten. Bizimle savaşarak istediklerini almış oldular." Ne kadarda mahzundu bunu söylerken. Uzansam, gözyaşlarına dokunabilir miydim? Onun ruhu ölürken benim ruhum neden ağlıyordu? Sorular birikmişti bir dolu ama kelimeler dilimden dökülmek istemiyordu. Nedense sorularımın onun ruhuna zarar vereceğini düşünmeye başlamıştım.

"Hadi sor Evrim, içinde kalmasın," dedi. Belki ki yine ruhumu okumuştu. Madem kendisi sormamı istiyordu o zaman günah benden çok uzaklara gitmişti.

"Asya, ruhun bu kez nereye göç etti, yoksa hangi canlıya mı demeliyim?" diye sordum ve ben bunu sorduğum için çıldırmış olmalıydım.

Merak etme Evrim, çılgınlık bulaşıcı. Peki, ben buna şaşırdım mı? Tabii ki de hayır. Sonunda korktuğum başıma geldi son duanı et Evrim, diyen iç sesime kulak vermedim.

"Minik bedenim ölürken ruhum derin bir uykuya daldı!"

Bu kez cidden şaşırmıştım. Sanki Asya, şimdiye kadar ben hiç şaşırtmamış gibi.

Hiç düşünmeden direkt olarak içimden geçeni dilime döküverdim. "Uyku mu? Asya, ne tür bir uykudan bahsediyorsun?"

"Uyku Evrim, bildiğin uyku!" dedi.

"Hani senin ruhun göç ediyordu ya ondan sordum." dedim.

"Her duyduğuna inanma Evrim." dedi.

Asya, bilinmezliğe doğru yeni bir kapı aralarken sıkkın bir şekilde derin bir soluk alarak yanaklarımı şişirdim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top