B.56.

Selâaam.
Yine biz geldik. Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen.

Hatırlatma
"Unutma Evrim, intihar eden ben değilim, Kleopatra." 

Sessiz kaldım çünkü hâlâ benim aklım Kleopatra'nın intiharındaydı.

🚖🚖🚖

Her anlatı Asya için geçmiş yaşamına geri dönüş demekti zira bunu geçirdiğimiz zaman diliminde defalarca yaşayarak deneyimlemiştim. Şimdiyse onda gördüğüm safi tükenmişlikti.

"Neden intihar yolunu seçtin Asya?" diye sorduğumda melankolik duruşunu bozmadan yine uzun yaşam tecrübesini konuşturmuştu.

"Evrim, eğer zirvedeysen orada barınmak zordur, çünkü her zaman hedef sensin."

"Yine de intihar etmek bir tercih sebebi değildir. Yoksa günahkar olduğunla kalırsın. Bu sadece fütursuzluktur." Sanırım serzenişlerim Asya'yı koruma veyahut sahiplenme içgüdüsünden kaynaklıydı.

Beni onaylamak istercesine başını evet anlamında aşağı yukarı salladı. "Evrim, haklısın haklı olmasına ama insan bunalımlı döneminde bu kadar sağlıklı düşünemiyor. İş işten geçtikten sonra da doğru düşünmenin bir anlamı kalmıyor." dedi.

Bana söyleyecek bir söz kalmayınca, "Seni anlıyorum!" dedim.

"Evrim, sana her gördüğüne inanma diyorum ya?" diye sordu ve benden bir cevap gelmesini bekler gibi hareketlerimi ablukası altına aldı.

Bu kez hangi perdeyi kaldırıp her görünen şeyin aslında bir de arka yüzü olduğunu ispat edecekti acaba. "Evet, Asya, demiştin!" dedim.

"Evrim, tarih benim ölümümü incir sepetinin içinde gelen bir kobra yılanının beni zehirleyerek öldürdüğünü yazsa da gerçek göründüğü gibi değildi."

"Nasıl yani, esasında sen zehirlenmedin intihar mı ettin?"

"Sorunun cevabı ne benim intiharım ne de zehirlenerek ölmüş olmam Evrim, asıl mesele her konuda benim yenilgiyi hazmedemeyen bir kişilik olmam."

Sormaya çekinir olmuştum çünkü ruhu o kadar vücut değiştirmişti ki bu kez karşıma ne gibi bir varlık olarak çıkacaktı acaba.

Evrim, bakıyorum hâlâ alışamadın Asya'nın uydurduğu saçma sapan anlatılara. Ben sana uyma şu kıza, diyorum ama beni dinleyen kim. Kim bilir, bundan sonra Asya'nın ruhu hangi günahsızın vücuduna yolculuk edecek.

Yeter konuştuğun bir sus artık. Bana konuşma fırsatı verirsen eğer içimden geçeni direkt sesli olarak sorayım da sende rahatla bende rahatlayayım.

"Asya, bir şeyi ciddi ciddi merak ediyorum. Hani hayatına son verdin ya, yani Kleopatra olarak intihar ettin; zamanın inanışına göre sen bir günahkarsın. Peki, Kleopatra'nın ruhu ceza falan almadı mı?"

"Gözlemlerin ve merakın haklı olarak seni kamçılıyor Evrim. Her şey tam düşündüğün gibi gerçekleşti. İntiharı seçen ruhum Tanrılar tarafından tekrardan cezalandırıldı!"  Gözlerindeki pişmanlığı okuyabiliyordum.

"Bu seferki nasıl bir ceza oldu Asya?" diye sordum.

"Evrim, geldik galiba!" 

Nereye gelmiştik şu an hiçbir bir fikrim yoktu. Benim aklımdan geçen tek şey, Asya'nın ruhunun aldığı cezaydı.

Asya, "dur" deyince durdum ve etrafıma bakınmaya başladım. Kafamın içi o kadar doluydu ki, hiçbir şey düşünecek halde değildim. Şapşal bir ifadeyle Asya'ya bakarken, "Nereye geldik Asya?" diye sordum.

Elini yüzüme karşı tutup bir yelpazede gibi sallamaya başladı. "Hey, senin aklın nereye gitti, çorba içecektik çorba unuttun galiba?"

Sonunda Asya, senin aklını başından aldı Evrim. Bak buraya yazıyorum, dönüp dolaşıp sözüme geleceksin ve ben haklı çıkacağım. Bu gece sabaha erdiğinde senin keçiler hepten seni terk etmiş olacak. Sende ellerin böğründe sap gibi kalacaksın.

Birazcık susarsan sana söz veriyorum ömür boyu sana minnettar kalacağım. Yeter aynı şeyleri tekrarlayıp durduğun baydın artık.

Elimi havada sallayıp  parmağımı şaklattım. "Evet, hatırladım çorba içecektik."

Küçük bir dükkanın önünde durduk. "Burası mı Asya, çok şirin bir yermiş."

"Burası Evrim. Biliyor musun buraya ne kadar çok gelirdim. Bakma sen küçük ve biraz köhne göründüğüne; paça çorbası nefistir."

Nedensizce dudak bükmüştüm. "Buraya çok gelirdin, öyle mi?"

Evet, Evrim, gelirdim. Hemen hemen her gün gelirdim."

Asya ile birlikte dükkandan içeriye girdiğimizde bizi güler yüzlü yaşlıca bir adam karşıladı. Gözümüze kestirdiğimiz iki kişilik cam kenarı bir masaya geçip oturduk. Yanımıza gelen orta yaşlı bir garsona, "Her zamankinden," dedi. Garson alık alık baktı Asya'nın yüzüne. Anlamıştım burası ruhunun tanıdığı yerdi ve Asya kendini geçmişte sanmıştı. Hâlâ başımızda bekleyen garsona "İki paça çorbası getir bize!" dedim. Birbirimize bakıp gülüştük.

Gece yarısını çoktan geçtiği için dükkân boştu. Çorbalarımız dumanı üzerinde tüterek geldi. O kadar çok acıkmıştık hiç beklemeden kaşıkları çorbaya daldırdık.

"Biliyor musun Evrim, biraz önce gelen garson ben buraya geldiğim zamanlarda gencecik bir adamdı. Baya yaşlanmış. İnanılır gibi değil sahibi de hâlâ aynı adam."

"Masa başında oturan yaşlı adam mı?"

"Evet, ta kendisi!"

Nasıl bir duygu Asya, senin onları tanıman ve onların seni tanımaması?"

"Yani bunu sana nasıl anlatsam ki bilemedim. Kalkıp boynuna sarılasım var. Ben geldim şoför Abdullah, nasılsın demek istiyorum ama diyemiyorum işte. İçim özlem doluyken bunu yapamıyorum. Hadi diyelim kendimi tutamayıp aklımdan geçeni yaptım. Kimsin be kadın, sen benimle maytap mı geçiyorsun, der muhtemelen yüzüme okkalı bir tokat yerim." Gülüştük.

Karnımız doymuş yüzümüz gülmeye başlamıştı. Tabi buna eş olarak da zihnimiz açılmıştı. "Kalkalım mı?" diye sordum.

Asya, lavaboya gitmek istedi bende hesabı ödedim. Çok geçmeden yola revan olmuştuk. Ağırdan yol alırken şehrin ıslak caddelerinde saatlerde bir hayli ilerlemişti. Nedendir bilmem ama içime ayrılığın korkusu düşmüştü. Sabah olacak herkes kendi yoluna gidecekti. Oysa benim Asya'dan dinleyecek daha çok masalım vardı.

Bunu yapmak istiyordum. Gece sabaha ermeden şafak sökmeden ondan masallar dinlemek istiyordum. "Asya, zamanı harcamak istemiyorum."

"Harcama o zaman Evrim," diye yanıt verirken Asya'nın dudaklarına tatlı bir tebessüm oturmuştu.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top