⁂1.1"Ben her zaman senin yanındayım."⁂

Bölüm Şarkısı: Şebnem Ferah - Çakıl Taşları

Yayınlanma Tarihi:30.01.2020 (23:07)

Kardelen

Bilinmeyen bir şehir, bilinmeyen bir zaman dilimi

Bilgisayarımın başındaydım. Yeni bir kurgu üzerinde çalışıyordum.Karakterlerini şekillendirmek için çabalıyordum. Timur bana zevk aldığın işlerle uğraş diyordu, ben de bunu yapıyordum. Ara ara Hazal'ın yazmış olduklarını okuyordum. Bana göre fazla tozpembe olsa da kalemi iyiydi. Ben ona göre daha gerçekçiydim. Sırf mutlu son olsun diye olayları saçma yere götürmüyordum. Karakterlerin yaşadığı olaylara göre sonlar oluşurdu. Mutlu ve mutsuz son ayrımı yapmak, anlamsızdı. Her son kendince mutlu kendince mutsuzdu.

Kendimde ise değişen bir şey yoktu. Hafızam bilinmezlerle doluydu. Geriye dönmek adına herhangi bir işaret yoktu. Yine de bir ipucu yakalamış olduğuma inanıyordum. Bozkurt. Uras Bozkurt. O gece yaşadıklarım, abimlerin Bozkurt ismini öfkeyle anmaları, bana kayıp geçmişimle alakalı olduğunu hissettiriyordu. Zaten birkaç rüyamda o Bozkurt'u görür olmuştum. Gördüğüm her rüyamda kendimi onun kollarında bulurken içimi huzursuzluk kaplıyordu. Kurtuluşum olmuyordu. Sen benim ufaklığımsın diyordu. Bu cümle hem beni heyecanlandırıyordu, hem de derin bir kedere düşmeme neden oluyordu. Kendi kendime bunu dediğimde bile karmakarışık hissetmekten kurtulamıyordum.

Kapım tıklandığında dosyayı kaydedip bilgisayarımı kapatmıştım. Gel sesimle içeri ablamla Alihan girmişti. Bu adam da şimdi nereden çıkmıştı? Ablamın bu Alihan inadı bitmek bilmiyordu. Timur sırf bana antidepresan vermiyor diye onu niteliksiz, iyi değil diye düşünüyordu. İntihar ettim diye sürekli antidepresanlarla dolaşamazdım. Kendimi sakin tutabilecek başka uğraşlar buluyordum, hayata karşı oldukça iyiydim. Ablam ise bunu görmüyordu.

Bıkkın bir sesle "Ne oldu, abla? Alihan Bey ile flörtleşmeye mi başladın? Bunun için onayımı istemene gerek yok. 32 yaşında olan bir kadına yakışmıyor." dedim. Ablam sinirle bana bakarken Alihan ise gerilmişti.

Ablam "Hazal! Dediklerine dikkat et. Alihan'ın seni görmesini istedim.Senin iyiliğin için çabalıyorum, neden anlamıyorsun?"

"Ben iyiyim, gerçekten iyiyim. Bir jilet alıp bileğimi kesmem, herhangi hapları alıp yutmam. Daha önce denemiş olduğum gibi arabamla intiharıma neden olacak bir kaza yapmayacağım. Ben iyiyim."

Alihan "Hazal, en azından ufak bir konuşma yapabiliriz." dedi. Sesi ılımlı çıkıyordu. Beni bu şekilde ikna edebilir miydi? Yanılıyordu.

"Kaba olmak istemem ama gerek yok. Benim doktorum Timur Acar. Bakın, onunla buluşmam lazımdı. Evine gidecektim."

"Timur'u tanıyorum, o da iyi birisi ama gözden kaçırmış olduğu bir şeyler olabilir diye düşünüyorum."

"Ben Timur'a güveniyorum, onu istiyorum.Ne sizi, ne başkasını istiyorum. Ablamı dediklerini ciddiye almayın ne olur."

Ablam "Hazal, kardeşim. Senin iyiliğini düşünüyorum. Dün de, bugün de hep senin iyiliğini istedim. Lütfen, itiraz etme."

"Ben iyiyim. Dünümü hatırlayamam benim için endişelendiğini görmeme engel değil, korkma. Şimdi odamdan çıkın, ben hazırlanacağım." dedim. Alihan bir şey diyecek iken ablam gidelim demişti.

Ben ise oflamıştım. Ablam beni yoruyordu. Onunla mı uğraşacaktım yoksa kendimle mi? İki lafının biri ben seni geçmişte uyarmıştım oluyordu. Uyardı ise uyarmıştı. Aptallık edip dinlememişti. Ne vardı bunda? Şimdi cezasını çekiyordum. Aslında ödül bile olabilirdi. Hangi insan geçmişinin kötü olaylarını unutmak istemezdi ki? Bir ödül gibi olsa bile kimi zaman boşlukta hissetmeme de sebepti. İnsan boşlukta yaşayamazdı, arafta dolanıp duramazdı. İnsan ya cehenneme ait olurdu ya da cennete. Arafta kalmak ise bir lanetti. Bir ruhun en büyük ızdırabıydı. Hiçbir yere  ait değildim.

Bu düşüncelerden sıyrılmalıydım. Ben hayattaydım. Önemli olan buydu. Hayatta kalmamdı, 2. bir şansımın olmasıydı. Bu hayatta yapmak istediklerim vardı. Mesela yazar olmak gibi. Bunu gerçekleştirebilirdim. Elimde bir şeyler vardı. O zaman neden olmasın ki? Ben kendime inandıyordum. Hayallerim ise gerçekleşecekti. Buna inanıyordum. Hayata yeniden döndüğüme göre bunu boşa harcayamazdım.

Dolabımdan gömlek elbisemi giymiştim. İnce krem rengi kemerimi bağladıktan sonra saçlarımı taramıştım. Hafif makyajımı yaptıktan sonra çantamın içini doldurup odadan çıkmıştım. Aşağı indiğimde ablamla Alihan konuşuyordu. Ablam arkamdan geç kalma dediğinde bir şey dememiştim.Timur'un kliniğini aradığımda sekreteri karşıma çıkmıştı. Ona randevuyu sorduğum zaman bir buçuk saat sonra gelirseniz iyi olur demişti. Eve geri dönemezdim, bunu yapmak yerine biraz gezebilirdim. Hem Timur'a hediye alırdım. İçimden geliyordu. Bu yüzden alışveriş merkezine gitmiştim.

Mağaza mağaza dolaşır iken Timur'un sevebileceği beyaz bir tişört beğenmiştim. Sol göğüs kısmında iç içe geçmiş ters üçgenler vardı. Bunu beğenecekti. Makaleyi yazarken ikimizde daha yakın hale gelmiştik. Aramızdaki bağ, daha değişmiş gibi gelmişti. Daha yakın olmayı başarmıştık. Bu yakınlığın nereye savrulacağını bilmiyordum. Sınırımı aşmamam lazımdı. Timur, sınırları olan bir adamdı. Kimseyi de o sınırın içine geçirmiyordu. Bunu bile bile o sınırı zorlamanın anlamı yoktu. Üstelik benim gibi bir kızı o sınırın ötesine asla geçirmezdi, sanmıyordum.

Tişörtün diğer modellerine bakarken izlenildiğime dair bir hisse kapılmıştım. Bu berbat bir histi. Arkamı dönüp baktığımda kimse yoktu. Belki de vardı da göremiyordum. Bu beni germişti. Kafamı başka bir şeye odaklamalıydım, kalabalık bir alışveriş merkezinde kimse bana dokunamazdı. Çantamda biber gazım da vardı, birkaç tekme veya yumruk da savurabilirdim. Isırırdım! Yapabileceğim her şey mevcut iken neden korkuyordum ki? Korkma, Kardelen. Korkma.

Parayı ödedikten sonra mağazadan hızla çıkmıştım. Kafeteryaya doğru ilerlerken bakar mısınız diyen, hanımefendi bakar mısınız diyen sesi duymuştum. Arkamı döndüğümde Uras'ı görmüştüm. İlk  karşılaşmamızdaki o berbat panik olmasa bile kalbim hızla atmıştı. Karşıma çıkması tesadüf müydü yoksa planlı mıydı? Sonuçta o gece ansızın gelmişti, Açelya abisinin gelişine şaşırmıştı. Uras, sorularla dolu kapalı bir kutuydu.

Bana cüzdanımı uzatırken nazik tebessümü yüzündeydi. Bir yandan bakışlarında heyecan hakimdi. Cüzdanımı verir iken elleri titriyordu. Hoş, benim de ondan farkım yoktu. Gerginlikten dolayı ellerim titriyordu ama bunu ona fark ettirmemeliydim.Uras "Cüzdanını düşürmüşsün, şanslıydın ki ben buldum." dedi ve yutkunmuştu.

"Teşekkür ederim. Dalgınlık olmalı." dedim ve cüzdanımı çantama koymuştum. Eh, dikkatsiz ve panikle çantanın ağzını iyi kapatamamıştım. Sonuç ise karşımdaydı.

Ona arkamı dönmüştüm. Tam yürüyordum ki Uras karşıma dikilmişti. Yeşil gözleri bendeydi."Teşekkür kahvesi borçlu değil misin? Dünya küçük bir yer ve biz karşılaştık." dedi ve gülümsedim.

"Teşekkür kahvesini hakkediyor musun, emin değilim. Sana çok vakit ayıramam."

"Bir kahvenin hatrı yok mu, Kardelen? Lütfen, beni kırma."

"İnsanları kırmak benim için sorun değil, biliyor musun? Çekil şimdi." dedim. Sağa geçtiğimde yine karşımdaydı. Beni bırakmaya niyeti yoktu, inatçıydı.

"Lütfen, kahve içelim ve birbirimizde  kırk yıl hatrımız olsun. İlk karşılaşmamız oldukça tatsızdı, şimdi ise bunu telafi edelim."

"Senden kurtuluşum olmayacak anladığım kadarıyla. İçelim, o zaman." dedim.

Kafeteryadan ikimize de kahve almıştık. Ben yanında tiramisu da eklemiştim. Canım tatlı istiyordu. Gergin sinirleri yumuşatmanın en iyi yoluydu. Rüyalarımda beni sımsıkı saran, sen benim ufaklığımsın diyen bu adamla kahve içmek doğru değildi. İnsanları rüyamda gördüğüme göre yargılayamam elbette ama Uras ile ilk karşılaşmamızda da gerilmiştim. Abim, ondan öfkeyle bahsediyordu. Bunlar var iken karşımda masum masum durmasına inanacak değildim.

Uras "Psikiyatrist erkek arkadaşın için alışverişe mi çıktın?" dedi ve kahvesini yudumlamıştı.

"Timur benim erkek arkadaşım değil. Hediye vermeyi sevdiğim için alışverişe çıktım." dedim. Tatlımdan bir parça almıştım. O ise rahatlamış gibiydi.

"O gece sizi öyle görünce sevgili sanmıştım."

"Her görünen şey öyle olmuyor diyelim. Üstelik bu seni ilgilendirir mi?"

Dediklerimi umursamışa benzemiyordu, beni duymazlıktan gelmiş gibiydi."Açelya bana hafıza kaybından bahsetti. Çok üzüldüm. Hiç öyle durmuyorsun." dedi ve kaşlarımı hafif çatmıştım.Ne kadar boşboğaz bir kızdı.

"Ben üzgün değilim, yaşanması gerekliydi ve yaşandı. Merak ettiğim neden bu hale geldiğim. Buna kim sebep oldu, neden oldu?" dedim. Uras derin bir nefes almıştı. Bakışları derin düşüncelere dalmış iken hüznün gölgesi vardı.

"Belki öğrenmemen daha iyisi değil midir? Yeniden hayattasın, sıfırdan yaşama başlamak herkese nasip olmuyor."

"Benim ne hissettiklerimi bilmeden konuşmak kolay elbette. Bak, ben intihar ettim. Kendimi öldürmek istemişim. Bunun nedeni ne? Neden kendime ölümü layık gördüm? Bunu bilmeliyim, bu yüzden hafızamı geri kazanmalıyım."

"İkinci defa intihar etmeyeceğinin garantisi var mı?"

"Kardelen ve Hazal'ın farkı bu. Kardelen yaşamın kıymetini biliyor. Geçmişin acı hatırasını sırtında taşıyacak kadar yürekli aynı zamanda. Hazal'ı kabul edecek."

"Kardelen." dedi ve derin bir nefes almıştı. Bir şey diyememişti. Telefonumdan saate baktığımda artık gitmem gerekliydi.

"Gitmem lazım. Kahve içtik, artık vedanın zamanı geldi." dedim ve  elimi tuttu.Bakışları gitme der gibiydi.

"Biraz daha oturamaz mıyız?" dedi. Elimi hızla çekmiştim. Bana dokunması bile beni rahatsız etmişti. İyice gerilmiş iken zihnimde sen benim ufaklığımsın cümlesi yankılanıyordu. Kalbim hızla atmaya başlamıştı. Uras, beni mahvediyordu.

Onun dokunduğu elime dokunmuştum."Hayır! Bence sana haddinden fazla süre ayırdım. Bir yabancıya göre benimle fazla samimisin." dedim.

"Kardelen, ben sana zarar vermem. Gerçekten vermem." dedi ve paketimi almıştım.

"Buna inanmak çok zor, Uras. Neyse gitmem lazım." dedim. O arkamdan bakarken ben hızla oradan ayrılmıştım.

Taksiye binmiş, kliniğe gelmiştim. Sekreter hiç sormadan kendimi Timur'un odasına atmıştım. Koltuğa oturduğum zaman ellerime bakmıştım. Ellerim hala titriyordu, korku bedenimi ele geçirmiş gibiydi. Rüyam ise gözümün önündeydi. Beni sımsıkı saran Uras vardı ve dediği tek cümle ruhumu yakıp yıkmaya yetiyordu. Sen benim ufaklığımsın! Bu korkunçtu! Kendimi bir odaya kilitlemek istiyordum. Belki o zaman bana ulaşamazdı, benden uzak dururdu.

Timur yanıma oturmuştu, bir bardak su vermişti. Sakinleşmem için elimi tutuyor, bir şeyler diyordu. Cevaplamak istiyordum ama konuşamıyordum. Suyu içtikten sonra biraz daha rahatlamıştım.Timur "Kardelen, ne oldu?"dedi ve ona baktım.

"Uras ile karşılaştım, kahve içtik. Fakat onu gördüğümde geriliyorum, kendimi kontrol edemiyorum." dedim.

Sert bir sesle "Sana zarar vermeye mi kalkıştı?" dedi.

Kafamı iki yana salladım."Hayır, asla böyle bir şey yapamaz. Oldukça samimi davranmaya çalıştı diyebilirim."

"Sorun ne?"

"Sorunun kendisi başlı başına Uras, Timur. Ben onu birkaç defa rüyamda gördüm. Bana sarılıyordu, asla bırakmıyordu. Sen benim ufaklığımsın diyordu. Çok saçma bir cümle, çok anlamsız. Fakat bunu dediği zaman ondan kurtulamıyorum, kaçmak istiyorum ama olmuyor."

"Onun geçmişinle bağlantılı olduğuna eminsin. Ben de öyle düşünüyorum, o gece hali tavırları öyleydi."

"Abimlere sormaya birkaç kez çalıştım, denedim ama konu hep kapatıldı. Uras'a sorsam bana dürüst olacak mı? Belki de delirdiğimi düşünür. Güler."

"Kardelen, kendini kazanman için anahtar Uras olabilir. Kendini kazanmak istemiyor musun?"

Ona baktım. Kahverengi gözlerinde bana olan inancı görmüştüm. Bana benden daha fazla inanıyordu. Kendi ailemden daha fazla bana inanıyordu."Ben kendimde değil miyim? Şu anki halim iyi. Benim merak ettiğim ben bu hale nasıl geldim, ne oldu? Ne yaşadım ve neden ölmek istedim? Birçok soru var."

"Bu soruların cevabını beraber bulacağız. Ben her zaman senin yanındayım." dedi ve yerde olan pakete baktım. Bunca karmaşa arasında aldığım hediyeyi unutmuştum. Paketi yerden aldım, ona uzatmıştım. Timur paketi açmıştı. Beyaz tişörte bakmış, gülümsemişti. Hayatımda yeri önemliydi. Beni ben yapmaya çalışırken bunu karşılıksız bırakmazdım. Böyle ufak hediyeler olmalıydı.

"Beğendin mi? Beğenmedi isen değiştirebiliriz."

Gülümseyerek "Hayır, hayır beğendim. Teşekkür ederim." dedi.

Onunla uzun uzun konuşmuştum. Aklımdan geçen her şeyi demiştim. O ise not almıştı. İçimi onun yanında boşaltıyordum, her şeyimle beni biliyordu. Karşısında ruhum çırılçıplaktı. Diğerlerinin yaptığı gibi beni yargılamıyordu, beni bastırmaya çalışmıyordu. Yaralarımı merhametiyle iyileştirmek için çabalıyordu. İçimdeki derin boşluğu dolduramazdı ama onunla yaşamamı alışmayı sağlıyordu.

Onun yanından ayrılırken Asım'ı görmüştüm. Zoraki bir gülümseme bana merhaba dedikten sonra ben de merhaba demiş, oradan ayrılmıştım. Siyah araba her zamanki yerindeydi. Midem düğümlenir gibi olmuştu.Bunu umursamamalıydım, olumsuz düşünürsem bir adım ilerleyemezdim. Paranoyalarımla ömür geçiremezdim. Normal hayata adapte olduğumu çevremdekilere kanıtlamıştım zorda olsa. Şimdi birileri beni takip dersem kendimi kısıtlanmış halde bulurdum.

Eve geldiğimde Canan ile abimi görmüştüm. İkisi de mutlu gibiydi. Abim Canan'ı seviyordu. Canan ise onu abim kadar çok sevdiğine dair şüphelerim vardı. Huzursuz eden bir kızdı. Abim adına katlanmaktan başka çarem yoktu. Tekli koltuğa oturduğumda Canan'ın badem gözleri üzerimdeydi.Canan "Dışarı yemeğe çıkalım diyoruz. Sen de bize katılsana, Hazal." dedi. İçten olmaya çalışan havası vardı. Acaba haksızlık mı ediyordum?

Abim "Değişiklik olur, Hazal.Ablam ve Yağmur cimcimesi gelemeyecekler."

"Sen bizi kırma, lütfen. Eskisi gibi yapabiliriz. Okuduğum yazıya göre eski aktivelerine kaldığın yerden devam etmen senin için iyi olur."

"Önceden üçümüz yemeklere mi çıkıyorduk?" dedim.

"Elbette! Sen şimdilik hatırlamıyorsun ama üçümüz çok vakit geçirirdik. Ara ara ablanda bize katılırdı."

Başımı eğmiştim."Bunu mahvettiğim için özür dilerim." diye mırıldandım. Kendimi kötü hissetmiştim. Güzel giden bir düzeni bozmuştum, bir daha eskisi de olamamıştık. Özür dilemek asla yetmezdi.

Abim "Hazal, kardeşim. Sen benim her daim biriciğimsin, lütfen böyle söyleme. Özür dilemesi gereken kişi sen değilsin, kendini suçlu hissetme. Bu yaşananların yükünü herkes taşıyor, herkes suçluydu. İçimizde en masum olan sendin. Hepsi bu." dedi. Ona bakmıştım. Bakışlarındaki şefkatiyi görüyordum. Bu şefkatin ruhuma nasıl iyi geldiğini hiçbir kelime anlatamazdı.

"İyiki hayatımdasın, abi."

Canan"Hadi, hazırlan." dedi ve yanlarından ayrıldım.

Odama çıkıp dolabımdan hızla bir şeyler seçmiştim. Makyajımı tazeledikten sonra hazırdım. Abimlerle yemeğe çıkmak iyi olacaktı. Evden üçümüz çıkmıştık. Canan arka koltuğa geçince şaşırmıştım. Arkası daha rahat demişti gülerek. Ben de öne geçmiştim. Abim yol boyunca gün içinde yaşadıklarını anlatıyordu. Bana da günümü sormuştu. Uras'ı atlayarak ona gün içinde yaşadıklarımı anlatmıştım. Abim ablamın Alihan ısrarını gereksiz bulmuştu. Timur'un daha iyi olduğunu dediğinde Canan ona katılmıştı. Bu konuda destekçilerimin olması rahatlatıcıydı.

Abim arabayı park etmiş ve benimle Canan'ın kapısını açmıştı.Geldiğimiz yer bir et restaurantıydı. Restaurantın girişinde donup kalmıştım. Abim Hazal dediğinde ona baktım. İçeri geçelim dediğimde  yürümüştük. Giriş kısmı oldukça kalabalıktı. İnsanlar bir şeyler yiyor, fotoğraf çekiyorlardı. Canan çok kalabalık diye mızmızlanmıştı. Abim ne yapabiliriz ki diye söylenmişti. Bu kadar kalabalık olmayan bir yeri mevcuttu. Garsonu çağırmış, kalabalık olmayan özel misafirlerin oturduğu yere geçmek istiyoruz dediğimde garson elbette demişti. Üçümüz daha sakin yere geçmiştik. Pencere kenarındaki bir masada oturmuştuk. Canan ile abim yanyana oturur iken ben karşılarına oturmuştum.

Menüler verildiğinde abim "Daha önce buraya gelmiş miydin?" dedi merakla.

"Hayır, gelmedim ama biliyorum." dedim ve menüye baktım. Izgara köfte demek en güzeli olacaktı. Fiyatları pahalıydı.

Garson siparişleri aldıktan sonra Canan "Belki de kazadan önce geldin. Alper ile ben buraya geldik ama hep giriş kısmında oturuyorduk."

Sıkılgan bir sesle "Her neyse geldik işte." dedim. Daha fazla kurcalanması beni rahatsız etmişti.

Abim "Şu an daha iyi bir yerde oturuyoruz, bunun keyfine bakalım hanımlar."

"Düğün hazırlıkları nasıl gidiyor? Size yardımcı olamadığım için kusura bakmayın ama durumu biliyorsunuz." dedim. Dikkati başka bir yere çekmek en iyisiydi.

Canan gülerek "Merak etme, sorun değil. İlk düğün hazırlıklarında da hiç yardımcı değildin, kendi elbisenle ilgilenmiştin. Ablan daha çok ilgiliydi ama bu sefer onda da ilgi yok." dedi.

"Bazı şeyler demek ki değişmiyor. Ablam ise şaşırttı. Kazadan önce seni seviyordu demek."

"Sevmez mi? Bayılırdık birbirimize! Evleneceğimizi açıkladığımız zaman büyük bir neşeyle kutlamıştı. Keşke o neşesini kaybetmeseydi. Daha iyi anlaşırdık."

Abim "Ablam her zamanki ablam, Canan. Bir günah keçisi arıyordu ve seni seçti. Kendisi bilir. Kimse kimseyi sevecek değil."

"Yine de üzülüyorum, Alper. İstenmeyen gelin olmayı kim ister?"

Galiba tam sırasıydı.Onlara Bozkurt'u sorabilirdim. Abim sinirlenirse sinirlensindi. Bunu öğrenmeye hakkım vardı. İkisine bakarak "Gerçek suçlu şu Bozkurt mu?" dedim.

Masaya derin bir sessizlik hakim olmuştu. Ne abim bir şey diyordu, ne de Canan. Masaya siparişlerimiz servis yapılırken de kimse bir şey dememişti. Suskunluk alacağım cevap mıydı? Susarak ne elde edeceklerdi? Boğuştuğum kabuslar, gelmediğim mekanlara daha önce gelmişim gibi davranmam, sürekli takip edildiğimi düşünmem sorularımın cevabı değildi."Konuşmayacak mısınız?" dedim. Abim bana bakmıştı.

Abim "Hazal, Bozkurt'un kim olduğunu unut. Önemseme. O hayatımızdan geçip gitti."

"Geri gelemez mi?"

Alaycı bir gülüşle "Geri gelecek yüzü olacak mı, o şerefsizin? Hayatımızı böyle darmadağın etmiş iken bunu yapacak kadar yüzsüz mü?" dedi.

Canan "Ben ona güvenemiyorum. Kendi bencilliğinden dolayı geri gelecektir." dedi. Derin bir nefes aldıktan sonra su içmişti.

"Geri gelmeyeceğim dedi. Hazal'ın hayatını haddimden fazla mahvettim diyen kendisiydi. Ne yüzle gelecek?" dedi ve sinirle etini kesmişti. Geri demek ile dememek arasında gidip geliyordum.

"Gelirse ne olur?" dedim. Sesimdeki sakinlik beni şaşırtmıştı.

Canan bana bakıyordu.Canan "Gelmemesinin herkes adına iyi olduğunu biliyor, Hazal. Geri gelirse aynı yıkıma tekrardan neden olacağı açık. Yaptıklarından pişman ise uzak durur, durmalı. Her şey bitti." dedi ve iç çekmişti.

"Benimle ilgili bir şey yaptı, bunu bana söylemeyerek bana en büyük kötülüğü yapıyorsunuz. Kendimi savunmama engel olmak değil mi?"

Abim "Kardeşim, senin o kazadan sonraki halini gördüm. Darmadağındın, gerçekten öldün sandım. Şimdi tüm gerçeği sana tüm çıplaklığı ile anlatırsam yine kendini kaybetmeyeceğinin bir garantisi var mı? Yok! Ben senin yaşamanı istiyorum, Hazal. Bizimle olmanı istiyorum. Büyük bir bencillik yaptığım, farkındayım ama seni hayatta tutmanın yolu bu." dedi.

Beni ikna etmek, bastırmak istiyordu. Bu cümlelerle ikna olur muydum? Bu cümleler beni susturmaya yeter miydi? Uras'ın peşine düşmemem için yetmezdi. O, benim saklı hafızamın anahtarıydı."Bana senin söylemeni o kadar çok istiyorum, abi. Sen söylersen her şey daha hafif, her şey daha doğru gelir ama sen bunu istemiyorsun. Umarım büyük bir hata olmaz." dedim. Abim ise gerilmiştim.

Canan "Belki de bu olayların peşine düşmemen iyi olacaktır, ne dersin?"

"İnsan neden arar. Bir şey nedensiz olmaz. Benim de neden intihar ettiğimi bilmeye hakkım var."

Abim "Yeter! Bu konuyu kapatalım. Beraber iyi bir akşam geçirelim derken kötü olayları konuşuyoruz." dedi. Canan da abimden aldığı güçle konuyu değiştirmişti. Kına gecesi için giyeceği kıyafetleri anlatmaya başlamıştı.

O akşam üçümüz yemekten sonra sinemaya gitmiştik. Abim filmi benim seçmemi istemişti ve gerilim filmi seçmiştim. Canan ben izleyemem ki dediğinde ise büyük bir bencillikle onu umursamamıştım. Filmi izlemesek eve giderim diye çocukluk yapmıştım. Abim ise onu yatıştırmıştı, filme girmiştik. Filmi doğru düzgün izlediğim denilemezdi.Kafamda birçok düşünce vardı.Uras, geçmiş, abim. Hepsi birbirinden kopuktu, eksikti. Hislerimi kimse önemsemiyordu, ruhumdaki boşluğun farkında değillerdi. Kendi bencilliklerine dalmışlardı, bu boşluğa alış diyorlardı. Boşluğa alışmanın ne kadar yorucu olduğunu bilmiyorlardı. Eksik bir parçamız olmadan yaşamak mümkün müydü? Bu boşluğun nedenini bilmeden yaşa diyorlardı. Onlar bilirken benim bilmemem adaletsizdi.

Eve giderken Canan filmde o kadar geren unsurların olmadığını diyordu. Otoparka giderken bana filmi nasıl bulduğumu sorduğunda sıkıcı demiştim. Arabada bu sefer ben arkaya geçmiştim. Kendi köşeme çekilmek istiyordum. Kimsenin bana dokunmamasının yolu buydu. Başarılı da olmuştum. Abim ve Canan kendi sohbetlerine dalmış iken ben yolu izlemiştim.

Eve geldiğimizde ise abime iyi geceler dileyip odama çıkmıştım. Penceremden dışarıya baktığımda ise siyah bir arabanın durduğunu görmüştüm. Ardından gaza basıp gitmişti. Yine siyah araba vardı. Beynimin oyunu muydu, gerçek miydi bilemiyordum. Timur'a bu siyah arabalardan bahsetmem iyi olacaktı. İyice takıntı haline getirmiştim. Her yerde siyah siyah arabalar görüp duruyordum. Bildiğim kadarıyla ben beyaz bir arabayla şu meşhur intiharımı gerçekleştirmeye çalışmıştım. Kimin olduğunu bilmediğim beyaz bir arabaydı. Şimdi ise onun zıttı renkte araba karşımdaydı.

Diğer günleri her zamanki gibi kendime ayırmıştım. Düşünmemek adına her şeyi yapıyordum. Bir şeyler karalıyordum, yazıyordum. Kitap okuyordum. Şu an okuduğum kitap Veronika Ölmek İstiyor'du. Kitabı kitaplığımda bulmuştum, tekrar okumanın güzel olacağına karar vermiştim. Veronika güzel bir hayat sürerken hayatın rutininden sıkılıyor, intihara tebeşsüs ediyordu. Başarısız denemesinin sonucu karşısında akıl hastanesine kaldırılmıştı ve ona intiharı sonucu kalbinin zayıfladığını, bir haftalık ömrünün kaldığını diyorlardı. Bu 1 haftalık süreci anlatan hoş bir kitaptı. Akıcı ilerleyişi ile kitaba bağlanıp kalabilmiştim. Sonu ise beklemediğim gibiydi. Kitapta beğendiğim alıntıları ise alıntı defterime yazmaya koyulmuştum. Kitapların altını çizmeyi sevmezdim. Çirkin duruyorlardı bunun yerine güzel bir defteri alıntı defteri yapmıştım.

İlk aşklar belki hiç unutulmaz ama mutlaka sona erer.

Bunu yazdıktan sonra duraksamıştım. İşte bu bana uymuyordu. İlk aşkımı hatırlamıyordum, unutmuştum. Acaba benim ilk aşkım kimdi? Neredeydi? Nasıl sona ermiştik? Şu anki halimi biliyor muydu? İşte bu soruların cevabı yoktu. Canımı sıkıyordu bu durum. Derin bir nefes aldıktan sonra diğer favori alıntımı yazmıştım.

Hayatta pek çok hata yapmaya izin vardır, hayatımızı mahvedecek hata hariç.

İşte bu bana çok uyuyordu. Hayatımda hatalarım olmuştu, hatalardan kaçamazdım. Fakat hayatımı mahveden hatayı yaparak kendimi böylesine bir bilinmezliğe mahkum etmiştim. Bu bilinmezlikle boğuşup duruyordum. Zamanı geriye alamazdım ama hayatımı mahvedecek hatalardan kaçınabilirdim. Güçlüydüm. Ben buna inanıyordum. Ruhumun, kalbimin kırık dökük yanlarına rağmen ayaktaydım. Tek başıma ilerliyordum.

Odamın kapısı tıklanmıştı. Gel sesimle ablam girmişti. Elinde büyük bir kutu taşıyordu. Sandalyemden kalkmıştım. Kutuyu yatağıma bırakmıştı. Kutuyu açmıştım ve içinden hoş, siyah bir elbise çıkmıştı. Elbiseye şaşkın şaşkın bakarken ablam "Timur göndermiş, akşamki davette giymeni istiyorum diye mesaj göndermiş.Bir doktora göre fazla samimi değil mi?" dedi. Yanaklarım ister istemez kızarmıştı.

"Jest yapmak istemiş, hepsi bu." diye mırıldandım.

"Neden Timur diye direttiğini görüyorum, anlıyorum üstelik. Hoş adam. Aranızda 10 yaş fark var ama bu önemli değil, olgun birisi ile olman senin adına iyi olur." dedi. Gözlerim iri iri olmuş, ona bakıyordum.

"Abla! Senin dediğin gibi bir şey yok, olamaz."

Ablam gülmüştü."Yoktur, yoktur eminim. Bence bu akşamki davete iyi hazırlan." dedi ve odadan çıkmıştı.

Ben ise siyah elbiseyle bakışıyordum. Çok, çok güzeldi. Dokusu bile narindi. Telefonumu açmış, Timur'u aramıştım. İlk çalışta açmıştı.

Timur "Efendim, Kardelen." dedi. Sesi keyifliydi.

"Ben çok ama çok teşekkür ederim. Bu elbise çok güzel." dedim ve gülmüştü.

"Hediye alıp vermek güzel bir şeydir. Asıl teşekkürü bu akşamki davete gelerek ve o elbiseyi giyerek gösterebilirsin."

"Beni utandırıyorsun."

"Kardelen, lütfen. Akşam sekizde seni evinin önünden alırım."

"Tamam, şimdi hazırlanmalıyım."

"Görüşürüz."

"Görüşürüz." dedim ve telefonu kapattım.

Bilge'ye buluşamayacağımıza dair mesaj attıktan  hazırlanmıştım. Saçlarımı toplamış, Timur'un siyah elbisesini giymiştim. Kendimi bu elbise içinde beğenmiştim. Timur zevkli bir adamdı. Geldiği zaman mesaj atmıştı ve odadan çıkmıştım. Evden çıkmıştım. Timur dışarıda beni bekliyordu. Gülümsemişti ve güzel olmuşsun dediğinde bir şey diyememiştim. Güzel olan onun kalbiydi. Eksik olanları tam görüyordu.

Davete gelmiştik. Timur'un bir arkadaşının ödül başarısının kutlamasıydı. Asım'ın yanına oturmuştuk. Onun yanında da Çiğdem vardı. Kahverengi saçları kısa kesilmişti, mavi gözleri ile beni süzüyordu. Kendisi Timur'un lise arkadaşıydı. İlk tanıştığımızda kendisini sevgilisiyim diye tanıştırmıştı. Timur bunu düzelttiği zaman benim yanlış anladığımı söylemişti.Timur'dan hoşlandığı çok açıktı. Benden hoşlanmaması normaldi. Beni rakip olarak görüyordu.

Çiğdem "Bu hoş davete tek geleceğini sanıyordum, Timur." dedi ve bana baktı.

Asım "Timur'u bu aralar tek görmek zor. Kardelen'i hep onunla."

Timur "Kardelen'i sıradan bir hasta olarak görmüyorum. Hoş vakit geçiriyoruz."

"Seni tek görmemeye alışkın değiliz hepsi bu." dedi. Alaycı tebessümü güzel değildi. Onun bu alaycılığından rahatsız olmuştum. Timur ise beni dansa kaldırmıştı. Onunla dans etmeyi sevmiştim. Kollarında kendimi tüy gibi hissediyordum. Kristal bir bebektim ve beni dikkatli tutuyordu.

Şarabı biraz fazla kaçırmıştım. Kafam baya güzel olmuştu. Şarabı bilerek fazla içmiştim çünkü sorunlardan kaçmak istemiyordum. Bozkurt'un hayatımdaki yerini bulamadıkça içim sıkılıyordu. Bundan kaçmak için şaraba başvurmak iyiydi. Alkol bir anlığına beni bu karmaşık gerçeklikten kurtarmıştı. Timur uyarsa bile aldırmamıştım.

Arabasıyla onun evine gelmiştik. O bana göre daha iyiydi ama beni eve bırakacak kadar değildi. Kendimi salondaki koltuğa gülerek bırakmıştım. Çiğdem'in sevimsiz yüzünü taklit ederken Timur gülüyordu. Yanıma oturmuştu gülerek. O  da Asım'ı taklit edince daha da çok gülmüştük. Gülmeyi bırakınca birbirimize bakmıştık. Derin kahverengi gözlerinde kendimi rahatlamış hissediyordum. Daha özgür, daha mutluydum. Ruhumun derinliklerine dokunuyor gibi geliyordu.

Timur yanağımı okşarken "Sende çözemediğim şey ne?" diye fısıldadı.

"Bilmem." dedim.

"Sınırlarım var. Bu sınırlarla kendimi acizlikten, kusurlardan koruyordum. Fakat sen hayatıma girdiğinden beri bu sınırları kontrol edemiyorum. Hayatım boyunca yabancı olduğum duygular içinde kendimi buluyorum. Her an yanımda olmanı istiyorum, gözlerine baktığımda içindeki boşlukları görüyorum. Kırılmışsın, incinmişsin ve seni inciten her şeyi yok etmek istiyorum." dedi ve daha yakınıma gelmişti.

Yutkunmuştum. Kalbinden dile gelen kelimelere ne diyeceğimi bilemiyordum. Daha önce böyle durumlarda ne yapmış olabilirim ki? Bir erkek böyle içten, böyle sarmalayıcı bir şekilde bana açılmış mıydı? Bir önemi yoktu aslında. Bunu bilip bilmemenin önemi yoktu. Önemli olan şu andı, bu anı yaşamaktı. Birbirimize iyi gelebilirdik, bir şeyler olabilirdi. Ayık kafayla bunu şiddetle hayır der, konuyu kapatırdım ama sarhoş iken bazı kararları almak daha kolay oluyordu.

Gülümsemiş ve onun dudaklarına yönelmiştim. Dudakları dudaklarımı bulunca itiraz etmemişti. Öpüşü içtendi, kendimi kaybettirecek kadar etkiliydi. Beni kendisine daha da yakın çekmişti. Saçımı bozmuştu. Senin iyi olmanı istiyorum diye fısıldamıştı. Gözleri gözlerimdeydi. Ben de diyebilmiştim. Bu anın büyüsünü bozabilecek ise tek bir ses vardı. Uras'ın sesiydi.

Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

Zihnimde yankılanan bu sesle Timur'un kollarından sıyrılmıştım. Elim başımdaydı. Timur bana bakarken benim gözlerim dolmuştu. Uras beni yine bulmuştu. Karanlık benliğim onunla doluyken ben bir başkasına şans veremeyecek miydim? Bir başkasıyla olamaz mıydım?

Timur "Kardelen, ne oldu?" dedi ve ona baktım. Başımı onun omzuna yasladım.

"Bilmiyorum, bilemiyorum. Bildiğim tek şey şu. Hayatımın altının üstünden daha iyi olmadığı. Beni böyle bir yalana nasıl inandırdı?" dedim.

"Korkma, geçti. Ben senin yanındayım. Sen istemediğin sürece  sınırını asla aşmam, senin hayatına sızmam." dedi ve kafamı sallayıp gözlerimi kapattım.

Onun omzuna uykuya dalarken Uras'ı görmemiştim. Gördüğüm şey ise lapa lapa yağan karın altında tek başıma dans ettiğimdi. Hayatımda tek  başıma olmak benim için sorun değildi. Sorun olan şey, hayatıma almak istediğim insanlardı. Beni olduğum gibi kabul edecek birisini istiyordum, beni ben yapacak birisini istemem çok muydu? Belki de hata burada başlıyordu. Tek başıma olursam gerçek mutluluğu bulurdum.

⁂Bölümü nasıl buldunuz? Geriye kalan bölümler için tahmininiz var mı? Bölüm için  genel yorumunuzu bekliyorum.⁂

⁂Veronika Ölmek İstiyor'u okumanızı tavsiye ederim, sevdiğim bir yolculuk kitabıdır.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top