Kalp Diriltmek ❈

Elimden geldiğince y.b. ekleyeceğim. Sevgilerle.

Bölüm şarkısı : Sia - Elastic Heart

"Mutluymuşuz o zamanlar,
Ama mutlu olduğumuzun farkında değilmişiz tüm mutlular gibi…”

Aziz Nesin

Fırtınanın şiddeti ne olursa olsun;
Martı sevdiği denizden asla vazgeçmez...

(A. Capus)

Gerginliği herkes hissediyordu. Bu gerginliği sebebi, Bavol'dı. Onun beklenmedik dönüşü ile, herkes diken üstündeydi. Prenses ise, gülümseyerek yüzlerimize bakıyordu. Bavol ise, bakışlarını bir noktaya sabitlemişti. Arada bir, oğluma bakıyordu. Bende oğlumu iyice kendime bastırıyordum.

Symon " Prenses, sizi at arabanıza alalım. Eşim Alania, size eşlik edecektir."

" Hayır, Symon. Ben at üzerinde gideceğim. Prensese, Pamilian ve Cristalyn eşlik edebilir. " dedim.

" Şaka mı yapıyorsun ? Planlar böyleydi."

" Planları ben yapıyorum ve istediğim gibi değiştiririm."

" Yol uzun, hayatım. Yorulursun. Akşama büyük şölen var."

" Ne zaman yapacağım işlere karışır oldun ? Prenses, siz at arabanıza. " dedim ve arkamı dönüp, atıma bindim.

Symon ise, bana öfkeli bir şekilde bakıyordu. Bavol'ın şokunu, sinirini benden çıkarmamalıydı. Bavol'ı, benle özdeşleştirmeyi bırakmalıydı. Askerlere talimatlar verdi ve Bavol'a at buldu. Daha sonra bu küçük ekip yola çıktı. Atımı onlarla sürmek istemediğimden, daha hızlı gitmeye başladım. Yanı başımdaki Bavol'ı gördükçe, anılar rahatsız edici olmaya başlamıştı. Gözlerimin önüne birçok an geliyordu. Özlediğim anlardı hepsi. Daha hızlı sürmeye başladım. Rüzgar, yüzümü sertçe okşuyordu ve birkaç damla göz yaşımı kurumasını sağlıyordu. Arkamda kalan kafileyi umursamak, istemiyordum. İstediğim atımla beraber kaçmaktı. Kimsenin beni bulamayacağı bir yere gitmek istiyordum. O zaman mutlu olurdum işte. Eski saflığımı, neşemi yeniden kazanırdım.

Sonunda saraya gelmenin verdiği rahatlıkla, atımı hizmetkarlarıma bıraktım ve hızla yukarı çıktım. Hizmetçilere emir vererek, banyomu hazırlattım. Sonra kendimi sıcak, köpüklü, çiçek kokulu suya bıraktım. Küvetin içinde gözlerimi ve suyun içine dalıp, çıktım. Sıcak su beni yakmıştı. Kendime gelmemi sağlamıştı. Yan tarafımdan soğuk şarap kadehi aldım ve içmeye başladım.

Evet, duygularımı kontrol altında tutacaktım. Bavol'a karşı hislerimi nasıl gömüldü ise, bir daha çıkmayacaklardı. Asla ! Elimdekileri kullanacaktım. Oğlumu, Bavol'dan uzak tutacaktım. Onların bir araya getirmeyecektim. Bir araya gelmeleri, felaket olurdu. Hem zihnimde oğlum için başka planlarım vardı. Yıllarca saraya karşı almak istediğim intikam planım vardı. Büyük bir hırsla, büyük bir kinle planlamış olduğum bir plandı. Örümcek ağı gibi ördüğüm ve sonuna yaklaştığım bir plandı. Oğlum, benim için kılıç olacaktı. Bende o kılıcı kullanacak, düşmanlarıma saplayacaktım. Sarayın kalbine saplayacaktım. Bunun için oğlumu kullanacaktım. Onun sayesinde, içimdeki yangın sönecekti. Bunu yapacaktım. Ant olsun ki, yapacaktım. Bavol bile engellemesine izin vermeyecekti.

Kapı açıldı ve içeri Symon girdi. Gözleri ile beni soğuk bir şekilde süzüyordu. Normalde beni böyle gördüğü zaman, heyecanlanırdı. Demek hala bana karşı kızgındı. Yavaşça gülümsedim.

" Akşama şölen var. İstersen, sıcak su ile yıkan. İyi gelir." dedim.

Symon " Bu gece saçlarını açmanı istemiyorum. Her zamanki gibi toplu olmasını istiyorum."

" İlginç ! Normalde saçlarımı açık görmek isterdin. Neden fikrini değiştirme ihtiyacı duydun ? "

" Bence neden olduğunu ikimizde biliyoruz. Şimdi dediğimi yap yoksa kötü olur ! "

" Bende zaten öyle planlıyordum. Mavi elbise giyeceğim. Şu senin benim için getirdiğin kumaş vardı ya, o kumaştan yaptırdığım elbise işte. Saçlarımı ise topuz yaptıracağım ve incilerle süsleyeceğim. Nasıl, beğendin mi ? Fazlasıyla senin karınmış gibi görüneceğime emin olabilirsin."

" Zaten öylesin. Sen benim karımsın. Bir başkasının değil. Ben yemekle ilgili son hazırlık için çıkıyorum. Bir an önce hazırlan ve yanımdaki yerini al." dedi ve kapıyı serte kapatıp, çıktı.

Ufacık bir gülümseme yüzümdeydi. Bu gülümseme, Symon'ın çaresizliğine olan gülüşümün göstergesiydi. Zavallı adam, beni Bavol'dan hala kıskanıyordu. Yıllar geçse bile, hiçbir şey değişmiyordu. Banyodan çıktım ve havluya sarındım. Symon'a söz verdiğim elbiseyi hizmetçilerim yardımıyla giydim. Korseli bir elbiseydi. Buz mavisi ile koyu maviden oluşuyordu. Kol kısımları, korse ve dış etek buz mavisiydi. Korsenin dışını saran kumaş ve iç eteğim deniz mavisiydi. İç eteğim çiçek desenleri vardı. Belli belirsiz belli oluyordu. Aynada kendime gülümsedim ve makyaj masama oturdum. Hizmetçiler ne kadar saçlarımı açık bırakmamı isteseler de, topuz yaptırdım. İncilerden ve mavi yakutlardan oluşan tacımı yerleştirdim. Boynuma ise Symon'ın mavi yakutlardan bana özel yaptırdığım gerdanlığı taktım. Normalde bunu çok gösterişli ve gereksiz bulmuştum ama bugün Symon'ı memnun etmem gerekiyordu.

Hizmetçileri başımdan savdım ve koltuğuma oturdum. Kapı açıldı ve içeri muhteşem gülümsemesiyle Cristalyn geldi. Yanıma oturdu ve bana baktı. Gözlerinde belli bir neşe vardı. Bende olmayan neşeyi gördüğüm için ona gıpta ediyordum.

Cristalyn " Mavilere bürünmüşsün, Prenses ! Hatta o gereksiz bulduğun gerdanlığı takmışsın."

" Maviyi seviyorum. Gerdanlıksa, Symon'ı memnun etmek için." dedim.

" Symon, etrafta koşuşturuyordu. Ah, unutmadan  Bavol ve askerleri içinde odalarını ayarladı. Pardon, General Bavol demek istemiştim. Neyse, General Bavol Symon'ı fazla zorluyor. Hiçbir saray odasını beğenmiyor ve ufacık bir şeyde kusur buldu. Görmeliydin, Symon nasıl sinirden kızardı ! Sonunda beğendi. Küçük, sade bir odayı kendisine seçti."

" Hangi odayı seçerse, seçsin. Umurumda değil. Beni tek ilgilendiren, oğlum. "

" Nasıl duygusuz konuşabiliyorsun ? Aslında ikinizde birbiriniz hakkında duygusuz konuşuyorsunuz ama tek başınıza konuşsanız, birbirinize sarılır ve ağlarsınız."

" Bavol ile benim hakkımda mı konuştun ? Bu ne cesaret ! Beni yakmak mı istiyorsun ? "

" Sadece senin bu şöleni düzenlediğini söyledim o da, duygusuz bir şekilde umursamadığını söyledi."

" Umursasın yada umursamasın beni ilgilendirmiyor. "

" Keşke şu an burada Bavol olsaydı. Seni yola getirmesini bir tek, o biliyor. "

" Bu oda da, onun adını anma ! Bu sarayda yaşadığı sürece, ondan fazla bahsetme. Varlığı beni yeterince, rahatsız edecek. Adı ile de, huzursuzluğumun artmasını istemiyorum. Şimdi sus ve şölen için hazırlanmaya git. Ben Drokan'ın yanındayım." dedim ve oğlumun odasına gittim.

Odasında yoktu. Hizmetçileri onun kılıç talimi yaptığımız alanda olduğunu söylemişlerdi. Oraya kiminle gitmişti ki ? Bensiz oraya gitmesini istemiyordum. Hızla koşarak oraya gittim. Cristalyn, arkamda kalmıştı. Oraya nefes nefese vardığımda gördüğüm manzara karşısında, şok olmuştum. Oğlum ve Bavol karşılık tahta kılıçlarla dövüşüyorlardı. Oğlumdaki mutluluk ifadesi ise, paha biçilemezdi. Farklı bir gülümseyiş, farklı bir mutluluk vardı yüzünde. Bavol'ın gözlerindeki ifade ise, eskilerin Bavol'ına aitti. Yumuşak ve sevgi dolu bakışlardı. Tıpkı bana baktığı gibi, oğlumuza bakıyordu. Oğlum, son kılı darbesini karşılayamadı ve yere düşmüştü. Şoktan kurtulmuştum ve gerçek dünyaya dönmüştüm. Oğlumun yanına geldim ve onu ayağa kaldırdım. Bebeğimin dizi kanıyordu. Öfkeyle Bavol'a baktım.

" Sen ne yaptığını sanıyorsun ! Oğluma zarar vereceksin ! " diye bağırdım.

Bavol " Kılıç dersi veriyordum. Ufaklık, iyi dövüşüyor. Sen gelince, dikkati dağıldı ve darbeyi karşılayamayıp, düştü. Suç bizde değil, sende."

" Bana nasıl hitap edeceğini bilmiyorsun, General. Benimle gayrı resmi konuşma hakkın yok ! "

Drakon " Anne, bir şey yok. Hem ben general ile dövüşmeyi istedim. Beni kendi başıma çalışırken, gördü."

Bavol " Gördüğünüz gibi prenses, oğlunuza bir zarar verme niyetim yoktu. Bu çocuğu bu kadar sıkmamalısınız yoksa kaybedersiniz."

" Ne yapacağımı senin gibi birisine soracak değilim ! "

" Acaba herkese mi bu kadar sertsiniz yoksa sadece belli kişilere mi ? Kılıcınızın sürekli elinizde olması iyi değil, prenses. Hem çevrenizdekiler sizden uzaklaşır, hem de siz kılıcı taşımaktan yorulursunuz."

" Kılıcımı her zaman elimde tutmaktan memnunum. Böylece kimse bana zarar vermiyor. Drakon, şimdi odana git ve hazırlan. Akşam yemeğinde, iyi bir prens olmanı istiyorum. "

Drakon " Peki, anne. " dedi ve koşarak gitti.

Koşarak gitmişti. Anlaşılan Bavol ile dövüşmek hoşuna gitmişti. Bir zamanlar benim hoşuma gittiği gibi. Acaba hala düşüncelerimi okuyor mudur ? Okuyor olsa bile, umurunda mıdır ? Bunu ona soramazdım. Eski Alania sorabilirdi. Çünkü o, Bavol'ındı. Onun olması ile beraber, her şeyi ondan öğrenirdi. Fakat şimdiki halimde, bu geçerli değildi. Ben, sadece kendime aittim ve bundan memnunum. Elimde kılıç taşımaktan, memnundum. Arkamı döndüm. Bavol'ın yüzü, düşünceler içindeydi. Hiçbir duyguyu okuyamıyordum. Gözleri, oğlumun koştuğu yere doğru sabitlenmişti. Sonra bakışları bana döndü. Beni inceliyor gibiydi. Bir ipucu arıyordu. Belki de onun olan Alania'yı arıyordu. Yavaşça bana yaklaştı. Nefesini yüzümde hissediyordum. Normalde hemen gitmem gerekirken, gidemiyordum. Ayaklarım, hareket edemiyorlardı. Ya da eski Alania şu an beni kontrol ediyordu. Bavol'ın parmakları, elmacık kemiklerime değdi. Hafif, masum bir dokunuştu. Geri gitmek, buradan kaçmak istiyordum ama yapamıyordum. Beynim uyuşmuştu. Parmakları, yavaşça yüzümde gezdi ve en son dudaklarıma gelmişti. Yavaşça dokundu ve parmaklarını geri çekti. Sonra yüzüme baktı ve bir şey demeden gitti. Bedenim donmuştu ve Bavol'ın arkasında bakakalmıştım. Bu yaptığı, beni etkilemişti. Sanki beni öpmüştü ve ben bir şey diyememiştim. En iyisi unutmaktı. Evet, benden istedikleri gibi unutmak.

Orada ne kadar kaldığımı bilmiyordum. Yavaş adımlarla şölenin yapılacağı alana gelmiştim. Her şey hazır görünüyordu. Etrafta hizmetçiler koşturuyordu. Konuklar yavaşça yerlerini alıyorlardı. Donuk bakışlarla onlara bakıyordum. Yanıma Cristalyn gelmişti.

Cristalyn " Neredesin ? "

" Hiçlikteyim." dedim.

" Şaka yapmanın zamanı değil. İyi misin ? "

" Bilmiyorum."

" İstersen, bu geceki şölene katılma." dedi yanımıza Symon geldi.

Onun hemen arkasından Bavol gelmişti. Gözleri buz gibiydi.

Symon " Lani, neredeydin ? Her yerde seni aradık. "

" Hiç ! Hadi, şölene başlayalım." dedim gülmeye zorlanarak.

Sanırsam, hayatımdaki en zor gecelerden birini yaşıyordum. Her şeyi idare etmeye çalışıyordum ama bir yandan Bavol'ın buz gibi bakışlarını üstümde bulurken, şaşırmaktan korkuyordum. Sahte kahkahalar, masum beyaz yalanlarla atlamaya çalışıyordum. İçki içerek de, kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Ne kadar mümkün olabilirdi ki ! En sonunda kendimi dansa ve içkiye vermiştim. Symon ile dans etmiştim ve şarabı kaçırmıştım. Symon da, içkiyi kaçırmıştı. Benden sonra başka dans eşi buluyordu.

Herkes gülerken, prenses Bavol'n kulağına bir şey dedi ve Bavol güldü. O da, benim gibi sarhoş olmuştu. Ayağa kalktı ve karşımda durdu. Elini uzattı ve gülümsedi.

Bavol " Prenses, benimle dans eder misiniz ? " dedi ve tüm bakışlar bizim üzerimizdeydi.

Symon bile bana bakıyordu. Hayır dememi istiyor gibiydi. Bavol'a gülümsedim ve uzattığı eli tuttum. Neden bunu yaptığımı bilmiyordum. Eminim ki, yarın kendime kızacaktım ama şu an sarhoştum. Bu sarhoşluğun masumiyetine sığınarak elini tutuyordum.

Şarkı bir anda değişti ve daha yavaş çalmaya başladı. Tüm çiftlerin ortasında yerimizi bulmuştuk. Bakışları umursamadan, dans ediyorduk. Ay ışığında, dans ediyorduk. Aklıma ay ışığındaki ilk öpücüğüm gelmişti. Ay ışığı bize şahitlik etmişti ve birbirimize açılmıştık. Yine aynı ay ışığı bizi buluşturuyordu.

Bavol " Yıllar insanları değiştirir mi, Prenses ? Sizce aradan geçen zaman, insanların içindeki kötülükleri, duyguları siler mi ? "

" Güçlü ise, silinmez. Ben buna inanıyorum, General." dedim.

" Bende, sizin dediğinize inanıyorum. Şunu bilin ki, güçlü duygular asla silinmez ve daha da güçlenir. Bir de, saklanılan şeyler uzun süre saklanılabilir mi ? "

" Evet. Ben bunu yaptım ! Uzun süre sakladım."

" Sarhoşluğun verdiği güvenle bunları söylemen ne güzel ! Şunu bil ki, er ya da geç saklanılan şey saklanıldığı kişiden kaçamayacaktır. Kalpler böyle söyler."

" Ben saklarım. Ben Alania'yım ! Ah, General. Kalp denilen şey ne yazık ki bende ölü. Kalbimi öldürdüler." dedim ve Bavol kulağıma yaklaştı.

Nefesini hissediyordum. Bunu özlemiştim.

Bavol " Kalbini geri yaşatmasını biliyorum, Lani. Unutma, benim kalbimde ölüydü ama sen dirilttin. Şimdi sıra bende ! Bende senin kalbini dirilteceğim. "

" Yapamazsın." diye fısıldadım.

" Benim her şeyi yapabildiğimi biliyorsun. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Alania, her şeyi anlayacaksın. Zamanla anlayacaksın. Şunu bil ki, nefesim hala senin üzerinde." dedi ve yavaşça onu ittim.

" Gitmem, lazım." dedim ve dans alanından çıktım.

Masadakilerin merak dolu bakışlarına aldırmadan onlara kendimi iyi hissetmediğimi söyledim. Sonra koşarak, saraydaki odama gittim. Kapımı kilitledim ve hızla üstümdekileri çıkardım. Saçlarımı açtım ve makyajımı sildim. Takılarımı çıkardım. Aynadaki yansımamda, kendimi bir an eskisi gibi gördüğümü fark ettim. Bavol'a aşık olan Lani, aynadaydı. Yanakları kızarmış ve aşk gözlerinden okunuyordu. Yatağıma gittim ve oturdum. Elimi kalbime koydum. Yavaşça atıyordu. Yine de ölü bir kalpti. Acaba tekrardan dirilir miydi ? Bavol bunu yapacak güçte miydi ? Bunu istiyor muydum ? Peki, sır derken oğlumuzu mu kastediyordu ?  Kafamda birçok soru oluşuyordu ve bu sorular çok karmaşıktı. Eski hayatımdaki gibi, bu soruları cevaplamak bana düşüyordu. Ya da sarhoşluk anında edilmiş laflardı. Ah ! Neden kalbim, Bavol'ın adı geçince hızlı atıyordu ki ? İşte bunun cevabı basitti. Cevabı ona olan duygularımın bitmediğinin göstergesiydi. Hala deli gibi Bavol'a aşıktım. Umarım kalbimi diriltmezdi. Diriltirse, büyük bir çıkmaza girecektim. Eminim ki, Bavol kalbimi diriltecekti. Tıpkı bir zamanlar benim onun kalbini dirilttiğim gibi.

---

Tahmin sorusu : Sizce Bavol, dediğini yapar mı ve oğlunu fark etti mi ?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top