🎴5.Bölüm~Kadimler Kadimi Birdirge Cini~🎴
💫Yeni bölüm...
📖Keyifli okumalar...
🎥Medya:Kasırga Kıran& bölüm videosu(Videoyu Biruni haritasından sonra açmanız daha etkili oluyor, tabii siz bilirsiniz🎈)
~•~
~•~
Sabaha karşı gözleri istemsizce açılmıştı Ayana'nın, oldukça yorgun bir günü geride bırakmış yine de dinlenememişti, komodinin üstündeki saati ise beş buçuğu gösteriyordu. Nedensizce uyanması ona zihninde yankılanan garip bir cümleyle açıklanıyordu.
"Seni aptal kız, benim olanın hükmü sana mı düştü? "
Sadece bunun olmadığını zihninin bir köşesi fısıldıyordu. Bu kadar değildi lakin bir türlü hatırlayamıyordu. Aklından bir rüya veya kabus diye geçirmesi yine de çok uzun sürmemişti. Tekrardan yatağına sığındı fakat aklını kurcalayan bu yoğun kelime yüzünden zor uykuya daldı.
Bir zaman sonra güneşin doğuşunu çok geçmemişti ki evde hareketlilik baş göstermişti. Malikane rutini her zamanki çarkında devamlılık gösterirken,
Tekrardan koca sayvan yatakta kızıl saçlardan başka bir şey gözükmüyordu, yorgan alnına kadar çekilmişti ki güneş ışığı da rahatsız etmesin, çünkü Ayana uyku ile uyanıklık arasında gidip geliyordu. Bu sefer o korkunç kabustan eser yoktu lakin zihni kabusun sisiyle kaplıydı. Düşünmemek adına yorgun ve karışık zihni başka şeylerle yoğunlaşmaya karar verdi ,
O yüzden küçük çelimsiz beden yorgana iyice gömülürken, malikane sakinleri kendi düzenleri için hazırlıkları yarılamıştı bile .
Lupus ve Colay bir saat sonra itiş kakışla- birbirlerini sürekli iğneledikleri için olacak ki-, kapıyı kırar gibi açınca çaresiz, mavi gözler yeniden dünyaya açılmıştı. Yorganı üstünden atmak yerine farklı olarak yatakta döndü ve ayak ucuna kadar ilerledi. Bunu yaparken saçları elektriklenmişti lakin geleni görmek böyle daha kolaydı,
İki delikanlı tuhaf hareketine hayretle bakarken Ayana gülmek istese de bulunduğu durumu hatırladı. Hem Uyandırılmış hemde izinsiz odasına girmişlerdi!
"Sabahın bu saatinde bu gürültü de ne acaba?"
Kızgınlıkla azarladığı iki gence pür dikkat bakan Ayana, söze girmeleri için kaşlarını çatmıştı.
"Şey..bu gün Akedemiye. ."
Diyemeden Colay'ın dili tutulmuş, kardeşinin daha uyanamadığını fark etmişti lakin lafı bölünmüştü.
"Akademiye gitmek için erken yola çıkacağız, hazırlanman lazım."
Lupus'a sinirle bakan Colay tekrardan yatağa çevirdi bakışlarını, Ayana ise Lupus ve Colay'a anlamlı bakışlar attığı halde kelimelere dökmesi gerektiğini anladı.
"Oradan bakınca nasıl gözüküyorum bilmiyorum fakat olayı anladım."
İki delikanlı hala daha odasında öylece durmaya devam ederlerken Ayana uyku sersemi halde gözleri de acırken tekrardan kendisini açıklamıştı,
"Çıkarsanız, gidebiliriz hani! "
İki delikanlı bir şeyler gevelemiş ve çıkmışlardı sonunda, onlar çıkınca oflayarak bir süre daha yatağının ılık sıcaklığında öylece uzanmış ardından ise aklına gelen şeyle aniden ayaklanmıştı. Banyoya koşan Ayana uyku mahmurluğunu atmak için yüzüne iki üç kere su çarpmış, giysi dolabına yönelmişti. Aklına gelen utancını unutmak için aklına başka şeyler getirmeye çalışırken daha da işleri berbat ediyor ve neredeyse on beş dakikalık bir rötarla giysilerine baktığını ise ancak fark edebiliyordu. Lakin içinde aynı anlarda uyanan tuhaf rahatsızlığı da bir türlü gideremiyordu, zihninde sürekli tekrarlanan sinsi sözler onun azıcık olan heyecanını da süpürüyor, göğsünü hafif bir şekilde dürtüklüyordu. Resmen duygu bombardımanına tutulmuş ardından öylece başbaşa bırakılmıştı.
Fakat tekrardan işine odaklanması gerekiyordu. Bir yandan gözleri dolabı tararken diğer yandan saçını örmeyi düşündü Ayana.
Elbise giymeye karar vererek çağla yeşili, kalın askılı, belden büzmeli elbiseyi koluna attı. Örmeye başlamak için odanın diğer ucuna, komodininin üstündeki tokalar için adımlamaya başladı. Sonrada aynanın önüne geçti uzun, dalgalı, gür kızıl saçlarını tarayıp bir beş dakika sonra da örgüsünü bitirdi. Hızla giyindi, odasını ve yatağını düzeltip etrafa son kez göz gezdirdi, Nede olsa yatılı bir okula gidecekti ve yıl boyu burayı göremeyecekti. Kendisine birkaç saniye tanıdıktan sonra odasının kapısına yöneldi.
Aşağı koşarak inmek yerine tırabzanlara oturdu- sekiz defa aynı şeyi yapınca eğlencesi olmamıştı ya neyse- giriş katına indiğinde kahyaları Narin, Ayanaya günaydın diyerek lafını çok uzatmadan mavi salonda kahvaltıya beklendiğini iletti.
Sonra arkasına dönüp hizmetli odasından üç hizmetli alıp Ayana'nın oda yolunu tuttu. Ayana gittiğini görmemişti, çünkü elinde olmaksızın gerilmekle meşguldü.
Girdiği mavi salona şöyle bir göz gezdirip özlemini sonraki zamanlarda gidermek amacıyla, hafızasına kazımaya çalıştı. Kahvaltı masasının etrafındaki üçlü Ayanaya gülümsemiş, Ayana da Colayın karşısındaki ,Lupusun da yanında olan sandalyeye yönelmişti. Sessiz ve gerici kahvaltıdan sonra çay servis edilmiş ve azıcık konuşma imkanı bulunmuştu, buna ne kadar konuşma denirse tabii, aradaki köprü şüphesiz Lupus Lawerence idi.
Toplanmaları için tekrardan odalarına çekilen ev halkı;
İki saat sonra arka bahçedeki taş kulübeye gitmek için sözleşerek ayaklandı. Lakin odasına geri dönen Ayana orada olan hizmetliler sayesinde çokta bir şey yapmamış,adeta odasında ki en sevdiği yere, camının önüne tünemişti. Çok geçmeden de bitmişti. Aşağı valizleri ile birlikte inmişti Ayana.
Lupus ve Colay Ayana'nın sandığını -üç valizini de arkada başka bir hizmetli devralmıştı- taşıyorlardı. Valizler arka bahçe kapısında görülür görülmez kavgaya tutuşmuşlardı üstelik. Kahyaları Narinde ne kadar ısrar etse de, delikanlıları küçük hanımın eşyalarını taşımama konusunda ikna edememişti. Sebebi neyse çok tuhaftı doğrusu. Onun yerine- ulaşabildiği diğer konular-daha az olan delikanlıların sandıklarını taşıtıyordu iki hizmetliye daha. Bu sırada trollere haber vermesi için baş yardımcısını görevlendirmişti.
Buradan sonrasını troller devralacaktı.
Ayana 13 yaşında olmasına rağmen taş eve daha önce girdiğini hatırlamıyordu. Tabii bunun da bir sebebi olduğunu varsaymak şu an yapacağı en son şeydi. Lakin devreye Colay girince bunun sebebini öğrenmiş oldu.
"Bu neredeyse her Sihri-büyü evinde olan bir geçit. Bulamayanlar müsteşarlığın desteğini alırlar. Avrupa birliğinin büyücü toplumu için aldığı bir kural."
"Neden? okul başka bir ülkede mi?ağabey nasıl bir saçmalık bu?"
"Ayana abin doğru düzgün anlatamıyor. Akademi adem oğlunun ve tehlikeli sayılan diğer varlıkların bulmaması için sıkı güvenlik önlemleriyle koruma altında, bu da o güvenlik önlemlerinden birisi. Aslında bunun için taş eve gerek yok sadece şaşırtmaca. Normal yollar Düşler Akademisine çıkmaz, onun için iyi bir Aura takipçisi olmalısın."
Lupusun anlattıklarıyla biraz daha oturmuştu lakin araya annesi de karıştı;
"Herhangi bir cisim olabilir dikkat çekmemek-gizlilik- bizim ilk ilkemizdir. Zengin ve köklü ailelerin çoğunda bulunan kuralları izliyoruz sadece-daha fazla imkana sahibiz ve bu daha iyi kamuflaj sağlıyor- sihir bulunan bir yer ona göre dizayn edilir ve düzenlenir. "
Cevabı sadece kafa sallayarak verebilmişti.
(Burada açabilirsiniz...)
lakin kendisinin azıcık olan merakı hala yerli yerindeydi biraz tedirgin ve biraz heyecanlıydı.
Küçük evin eşiğinden sabırsızca adım attığında içerisinin düşündüğünün aksine oldukça düzenli olduğunu hatta fazlasıyla düzenli göründüğünü farketti. Çünkü az ve öz eşya kuralına uyulan dayama döşeme, fazla fazla sadeydi. Tek dikkat çeken duvarın tam ortasındaki büyük Biruni haritasıydı. Eşyaların ortasında tuhaf bir şekilde gözüne ilk çarpan materyaldi;
Haritaya yaklaşan Şura; Ayanaya bir iki saniye bakıp asasını eskimiş dokuya değdirdi, haritanın kağıdı büyük dairenin olduğu kısa köşesi üste gelecek şekilde dönüverdi. Buna hala daha Alışamayan Ayana, ağzının açıldığını fark eder etmez kapattı.
Belli olmayan lakin dikkatlice bakınca şeklin üzerindeki küçük dairelerden beş tanesinde simgeler oluştuğu görülen küçük bir okul ambleminin parçalarıydı artık bu çizim. Onlar sayesinde okulun arması W baya belirginleşmişti.
Haritaya yaklaşmalarını işaret eden Şuranın isteği hemen gerçekleştirildi.
Birden bire herkes asasını W ' ye dokundurunca Ayana da yerdeki küçük çantasına yerleştirdiği asasını eline alıp aynısını yapmıştı. Bu sefer mavi rengi daha baskındı.
Asasının dokunduğu W 'den tuhaf bir akım hissediyordu eline doğru, sanki haritadan eline koca şelaleler akıyor adeta su yerçekimine meydan okurcasına elinden vücuduna doğru akıyordu. Avcunun dokusu karıncalanmaya başlayınca korkuyla kapattığını fark ettiği gözlerini araladı Ayana. Artık bu durumlara daha sağlam bir şekilde uyum sağlamalıydı, gerginlikle büzüşmüş vücudunu da tam bu ikazı sebebiyle dik durmaya zorladı. Sonra gözlerini tekrar ellerine çevirdi. O an elinin saydamlaştığını gördü Ayana, sonra tamamen bedeni saydamlaşmaya başlamış olacak ki derisi tamamen karıncalanmaya başlamıştı.
Bir an daha doğrusu saniyeler sonra, her yer beyaza bürünmüştü birden bire, sanki... sanki içinden bir çok şey geçiyor gibi hissettiriyordu bu beyazlık. Bu his vücudunuzun sürekli bir şeyle dövülmesi gibiydi. Tekrar tekrar ama acı yoktu. Mide kasılması yaşatsa da Ayana ilk defa keyif alıyordu, masaj yapılıyormuş hissi veriyordu az daha derinden hissedilirse. İki üç dakika daha süren çarpma hissiyatı etrafı renklenmeye ve kalıplaşmaya başlayınca son bulmuştu.
Yanından birden bire insan kalabalığı belirince Revenan meydanında ki gibi bir işleyişin burada da hüküm sürdüğünü anladı.
Etrafına bakmak için Colayın gömleğinin ucunu tuttu ki en azından aynı anda iki işi birden yapabilsin, tabii kırgınlığını olayın büyüsüyle tamamen unutmuştu. Lakin iki delikanlı da taşıdıkları ağırlıklar nedeniyle şu an ona yardım edebilecek durumda değillerdi. Trollerin gelmesini bekliyorlardı, artık bu yükten kurtulmalılardı.
Ayana ise bunu farketmeksizin etrafına bakınmaya başladı;
Kocaman beyaz ve altın rengi duvarların görkemi ucu bucağı belirsiz gibi görünen tuhaf bir mavilikle buluşuyordu, durdukları yerde sıra sıra aynı sahil kenarındaki gibi banklar vardı lakin bunlar baya geniş ve gösterişliydi. Bu beyazlıkta ortamı oldukça geniş gösteriyor ve her şeyi birbirine bağlıyordu; bunların uyumuna öylece bakakalmıştı, tuttuğu kolun Ayanayı çekiştirmesiyle kaybolmamak adına adımlarını sarsakça ona uydurmuştu. Lakin gittikleri yönde bu üç rengin uyumunun ne için olduğunu daha net görebilmişti Ayana.
Hayatında gördüğü en büyük gemi karşısında bütün görkemiyle önünde seriliydi. İçinde olduğu kanalın taşlarından dolayı gövdesinin alt kısmını sular kaplıyordu, lakin kanala yaklaştıkça suyun berraklığı sayesinde sanki tamamını görmek mümkünmüş gibiydi. Geminin Ayanaya göre en dikkat çeken parçası şüphesiz koca harflerle KASIRGA KIRAN zarif yazısının kamarasız bölümdeki çarpıcılığıydı.
Bunun yanı sıra gövdesinin siyah ve altın renkleri, sayısı belli olmayan kamara camlarının renkleriyle uyumluluğu tam bir görsel şölen oluşturuyordu. Gerçekten de geminin kaç kamara olduğu sayılamıyordu.
Bu kadar altın ve büyüklüğün; büyücüler ve cadıların, zenginliği ve refahı çokça sevdiklerinin bir kanıtı gibiydi Ayana için.
Gemiye biraz daha yaklaştıkça farklı ayrıntıları gören Ayana, yükünü yanlarında birden bire beliren Trollere veren Lupus ve Colayın onu dikkatlice süzdüğünden habersiz geminin ön cephesindeki büyücü ve cadı heykeli bakıyordu.
Hani korsan gemilerinin önünde deniz kızı heykeli olur ya aynısı bu gemide daha çarpıcı, canlı renkler ile ışıldıyordu.
Ellerindeki kocaman asaları yukarı doğru kaldırmış olan heykeller önlerinde olan havadaki karaltıya-binlerce periye - altın tozu dağıtıyordu, karaltı bir an geminin farklı yerlerine gidiyor ve bir an aşağısında altın tozu yağmuru oluyordu. Lupus anlamış gibi konuştu.
"Kasırga Ekspresine hoş geldin, perilerden birisini bulmaya ne dersin?"
Gemiye yaklaşmak ve harekete geçmek için söylenen söze bir cevap gelmemişti lakin onlarla birlikte hareketlenmişti, gemiye yaklaştıkça iyice büyüyen gövde ve gövdede ki ince ayrıntıların daha göze çarpıcı olması Ayana için tamamen baş döndürücü nitelikteydi. Çıkıntıların üstünde yapraktan şapkaları olan periler vardı, ve yanlarına yaklaşan canlılarla bir görünüp bir kayboluyorlardı. Lupusun dediğini tamda bu sırada birden bire hatırlayan Ayana, delikanlının çoktan Onlara boş gözlerle bakanı seçmiş olduğunu farketti.
Peri onları görmezden geliyordu ve uzun tırnaklarını incelemekle meşgulmüş gibiydi. Küçücük bedeni ve çalıştığı işi simgeleyen damgalı tenis şapkasının yeşil rengi ise diğer göze çarpan ayrıntılardı. Kendini sonunda buranın büyüsünden iyice soyutlamayı başarmış Ayana, çantasının yan cebinden bol çikolatalı kurabiye kutusunu çıkarmıştı.
"Sanırsam acıktın? Tırnaklarını o kadar inceleme kemirdiğini belli ediyorsun, bize yardım edersen kurabiyelerden verebilirim."
Peri yay kaşlarını çatsa da kurabiyelerden sonra çantaları altın toza bulayıp hareketlendirdi. Bu sırada onlara dönüp bakmamıştı bile.
"Takip et."
Baya kızgın olduğunu göstermek istercesine konuşmuş lakin anlaşma gereğini onlara yardım etmişti.
Geminin güvertesine çıkmak için konulmuş kalastan merdiven hiç sağlam görünmüyordu lakin şu an başka çözüm yolu gördüğü de söyleyemezdi Ayana. Temsilcisinin peşine takılmış öylece bilmediği bir dünya ya peşi sıra ilerliyordu, ne zaman annesi ve ağabeysi ile ayrıldığını bile fark etmemişti.
Gemi baya büyük olsa da gövdede tek bir çalışan görünmüyordu periler dışında; insanları ve potansiyel öğrencileri geminin içine gidilen yolu gösterenler, altın tozu serpiştirenler, son kontrolleri yapanlara kadar bir çok farklı kıyafete ve renklere bürünmüş periler vardı sadece,
Tuhaf periler!
Güvertede kapıya yanaştıkça, Şura ve Colayın çoktan buldukları periyle birlikte onları beklediklerini gördüler.
Ayana trollerin geldiğini görmediği gibi gittiğini de farketmemiş olmasına biraz şaşırıyordu.
Periye işaret veren Lupus onların sırasına kaynak yapmasını söyleyince peri itiraz edercesine ona dönmüş tam konuşmaya yeltenirken, Ayana kesesinin ağzını bir kere daha açmak durumunda kalmıştı. Sıralarını onlarla birleştirdikten çeyrek saat sonra Kamaralar bölümüne ayak basabilmişlerdi sonunda -gerekenden fazla kamara olsa da- peri onları ustaca yerleştirmişti. Sonrada mırıldana mırıldana geri dönmüştü.
Ne yazık ki Ayana, Lupus ve ağabeysinden ayrı oturacaktı. Annesi tekrar aşağı inmiş onlarında yerleştikten sonra tekrar yanına gelmelerini rica etmişti, boş kamarada şu anlık tek o vardı.
Aşağı inmek tabiki çok cazip geliyordu lakin hala daha kırgınlığı vardı, ilk defa annesinden ayrılacaktı fakat doğru düzgün, sadece ayrılığın üzüntüsünü yaşayarak değildi, şekilde olmayacağının bilincinde olacaktı. Bir türlü anlayamıyordu, onlarda anlatmıyordu ve bu yüzden kısır döngüye girdiğinin farkındaydı Ayana.
Yine de çeyrek saat sonra gemiye çıkmak için kullandıkları kalas'a kaybolmadan gelme sevincini yaşayarak aşağı indi.
Annesinin yanına diğerleri çoktan gelmişti. Lupus Lawerence ile sarılma faslındaydılar hatta, onların yanına varır varmaz gerici bir sessizlik oldu. Dördü aralarında birden bire sadece göz teması kurmaya başladı. Bir an...sadece bir an nasıl sırtından sıkıca tutulduğunu bilemedi Ayana.
Şura ile sıkıca sarılıyorlardı,
ne kadar üzülse de onlara hala daha kırgındı, gururu hala daha kabul etmiyordu. Uzun süre küs kalamazdı lakin içindeki o buz kütlesi çözülesiye kadar kırgınlığı geçmeyecekti. Geri çekilirken annesinin yüzündeki pişmanlık ve üzüntü kalbini parçaladı bir an boğazında bir yumru hissetti, boynunda ki o noktaya dokununca değişken ejderhasının da veda amaçlı orada olduğunu anladı, Balera sakince yerine daha da yerleşirken annesinden iyice uzaklaştı Ayana. Evcil hayvanının en sevdiği yer ince boynuydu ve tanıştıklarından itibaren adeta orayı benimsemişti. İlk yaptığı zaman Ayana nasıl da korkmuştu.
O sırada KASIRGA KIRAN'IN bacaları havaya koyu bir buhar ve fazlaca tiz bir zil bırakınca öğrenci kalabalığı hareket etmeye başladı.
"Sizi seviyorum, kendinize dikkat edin lütfen! Lupus sende!"
Annesinin bağırışına iki kardeş farklı duygularla bakarak karşılık vermişti. Lupus, kendine göre içten lakin dıştan oldukça soğuk bir gülümseme göstermiş aniden de silinivermişti.
Lakin bunların arasında bir seçim yapmak gerekirse şüphesiz Ayana seçilirdi, yüzündeki o duygu karışımı ancak böyle açıklanabilirdi çünkü;
İşte sıradan hayatı tam bu noktada değişmişti Ayana'nın, bilmediği bir diyara adım atacaktı. Korkuyordu, bilinmezlik ve bu sır Ayana'nın düştüğü bu dünyadan kuşku duymasına neden oluyordu. Her defasında olacaklardan habersiz, kör gözlerle yol alıyormuş hissini yaşamaktan nefret ediyordu. Yaşadığı bu bir anlık değişimi anlamlandıramıyor, sıraya koyamıyor, kayıp parçaları bulamıyordu. Karanlık taraflarında onu bekleyen onca şey bir anda karşısına çıkıyor, adeta delirmesine sebebiyet veriyordu.
Omuzlarına konan ellerle sıyrıldı düşüncelerinden Ayana, gemiye doğru dönüp Lupus ve Colay ile adımlamaya başladı. Arkasına bakarsa koşup tekrardan sarılacaktı biliyordu, bunu istemiyordu. Bir an durdu, bacakları anlamışçasına komut bekliyordu, elleri beklenen anda yapacakları eylemin komutunun heyecanı ile titremeye başlamıştı. Durdurdu kendini, derin bir nefes aldı, adım atmaya devam etti.
Şura kendisinin boynuna atlayan kızının şaşkınlığı içindeydi. Elleri öylece havada bu beklenmedik saniyelerin şokunu atlatmaya çalışırcasına gergince bekliyordu.
"Seni seviyorum..."
Kulağının dibinde duyduğu mırıltılı sesle kolları en nihayetinde hareketlenmiş sıkıca ona sarılmıştı.
"Bende...Ayana...seviyorum..."
Ayrılmak zor olmuştu lakin bu sefer arkasına bakmamıştı Ayana, gemiye ne zaman bindiğini ve kamaralar bölümündeki öğrenci kalabalığında Lupus ve Colayla ne zaman yürümeye başladığı bilmiyordu, yüzündeki yarım yamalak gülümseme ile birlikte görmüyorcasına yürüyordu çünkü o saniyeler silikti, kısa süre sonra birbirlerinden de ayrılmak zorunda kaldılar, farklı kamaralarda olmaları şu an işine hiç yaramamıştı doğrusu. Çünkü kalabalıkta az daha kamarasının kapısını kaçırıyordu. Ayana kolu son anda sıkıca tuttu , eş zamanlı olarak elinin üstüne soğuk bir el kapandı.
Elin sahibini görmek için kafasını kaldırınca donup kaldı.
Bu...bu kendisine Revenan meydanında çarpan çocuktu.
Şaşkınlığını bırakmak zorunda kaldı Ayana, çünkü içeri geçmek için kolu çevirdiler. Birlikte içeri geçtikten sonra kısa bir an duraksadı sonra hala daha çocuğa bakarken içeride yalnız olmadıklarını anladı Ayana, kızarık yanaklarıyla içerideki küçük gruba dönünce ;onlardan ayrı sekiz kişi daha olduğunu gördü. Dört kız ve dört erkek. Sıcak bir gülümseme sunduğunu varsayarak boşluk olan oturma tahtalarından birine yöneldi.
Hepsi onlara ilgiyle bakmayı sürdürdü. Aslında Ayanaya ilgiyle bakıyorlardı, çocuksa umursamazca Ayana'nın yanına oturduğu sarışın oğlana doğru gülerek geldi. Erkekli kızlı karışık olarak oturan çocuklar oldukça güzel ve yakışıklı görünüyorlardı ona göre- bu tutumu kesinlikle sevgili bildirge cinine aitti-. Ayana ilk dış görünüşe baktığına inanamadı, arada olur diyen iç sesine kulak asmayarak bulunduğu ortama odaklanmaya çalıştı. Sanırsa sessiz duruşu diğerlerine konuşmaları gerektiğini hatırlatmış bulunuyordu. Kızlar samimi bir üslupla konuşmaya ve tanışmaya başladılar;
İlk baştaki sarı saçlı, yeşil gözlü kız Canseli, koyu kahve saçlı, kâküllü ve yeşil gözlü Victoria, siyah gür saçlı-buz mavi gözlü İsabella, sıcak kahve gözlü,kızıl-kahve saçlı kız Miruna, teker teker halini hatırını sorup kendilerini tanıtmayı bitirdiler.
Sanırsa bu odadakiler önceden az buçuk tanışıyordu çünkü birbirlerine kaş göz işareti yapmaya başlamışlardı. Bunun üzerine erkeklerde cana yakın olup onunla tanışmak için konuşmaya başladılar.
Siyahi sayılabilecek esmerlikte ki kıvırcık- sıfıra yakın kesilmiş- saçıyla Kresten ona ilk adım atandı. Siyah saçlı ve beyaz tenli Valen, Uzun kahve saçları arkaya toplanmış gamzeli oğlansa Zaniel ,
Sarışın oğlansa Jeyan, Kızıl saçlı ona çarpan oğlan ise Guzman Karan olarak kendini tanıttı, isimlere şaşırsa da- yerli yabancı karışık bir isim tümcesi zihnine yerleşmişti çünkü- cana yakın tutumlarından dolayı mutluydu. O ve Jeyan'ın arasına oturduğu için biraz gergindi lakin başka boş yer yoktu.
"Hepinizle tanıştığıma memnun oldum, ben Ayana Atlas soño vermello."
Herkes bununla birlikle bir kaç saniye duraksamıştı, Ayana ise farketmemişti sakin sakin onları incelemekle meşguldü.
Jeyan konuşmaya girip heyecanla;
"James Evan soño vermello'nun kızı mısın yani?"
"Evet onun kızıyım, ama ne önemi var ki?"
"O okul müdürü Hufgo ile çalışmış çok yetenekli bir sihrizade de ondan!"
Jeyan'ın konuşmasını Guzmanın sert bakışları bölmüştü. Sanki bundan rahatsız olmuşa benziyordu, Ayana'dan konuşulmasını hazmedemiyormuş gibiydi.
Buz gibi sesi ile herkesi başka bir konuya çekti. Buradan da grubun soğuk nevalesi olduğunu ortaya koymuş bulundu. Ayana istemsizce bu tutumunu kaba bulmuş ve üstüne alınmıştı.
"Temsilcileriniz kimler? "
Herkes kendi temsilcilerinin yan oda da olacaklarını, perilerin bu yıl böyle bir düzen kurduklarını söylemeye başladı, bir anda ortada gürültü kirliliği meydana geldi. Hepsi birbirine temsilci adını söylerken bilenler ortaya temsilciler hakkında bildikleriyle şaka patlatıyor ve beraberce kamarayı inletiyorlardı lakin Ayana bunun yabancısı olduğundan iyice sessizliğe bürünmek zorunda kalıyordu, birbirleriyle kaynaşık grubun arasında bir anda oraya ait gibi hissetmemesi çok normaldi. Öncesinde de tahmin ettiği gibi bu kişiler girdiği dünyaya kendisi gibi yabancı değildi ilaveten de kendisinin de yabancı olmadığını düşünüyorlardı.
Sıra Ayanaya gelince gemi hareketlendi, kamara kapısı da açılmış oldu. Lupus Lawerence yakışıklı ve karakteristik çehresini kapıdan uzatmış içeridekileri süzmeye başlamıştı. Ayana bunun ile birlikte derin bir nefes almıştı. Lupusun buz gibi bakışları içeriyi süzüyor ve Ayanayı görmeyi beklercesine etrafı tarıyordu lakin Ayana'nın önünde oturan Jeyan yüzünden görmesi imkansızdı.
"Lupus, gelsene."
Biraz yardımla işi halletmeye çalıştı Ayana.
Yine bir şok etkisi yaşanmıştı. Guzman bile Ayana ve Lupus'a ilgisini yöneltmişti. İçeriden gelen tanıdık sese doğru yürüyen Lupus diğerlerine bakmamıştı bile;
"Nasıl gidiyor? Colay başımın etini yedi-kitabımı bırakıp geldim-, biraz bende merak etmiş olabilirim. O da gelir az sonra."
Ayana bu cümleler ile küçük bir şaşkınlık yaşamıştı. Günlerdir kedi köpek gibi didişen delikanlılar meğerse yeri gelince gayet iyi anlaşabiliyorlardı demek diye düşünüp hayret etmişti.
O sırada Jeyan'ı yana itip Ayana'nın yanına sıkıştı. Cevap beklercesine Ayanaya bakışlarını yöneltti lakin daha Ayana cevap veremeden kamaradaki kızların sorularına maruz kaldı.
Cevaplarken Ayana, Lupusun dediklerine dikkatle dinlemeye çalışıyordu. Ne dediğini anlamaya çalışırken, kapının bir kere daha açılmasıyla içeri sarışın ve uzun boylu bir delikanlı girdi. Gözlerinde memnuniyetsiz parıltılarla ağabeysini de karşıladı Ayana lakin tanımadığı ortamda onun olması da içini rahatlatmıştı.
"Abim Colay Soño vermello."
İçeri giren Colay, Ayanayı görmenin rahatlığıyla çok kalmadı. Fakat bu süre zarfında kızların sorularına oda maruz kaldı, aynı Lupus gibi. En sonunda sıkılan ikili ilk defa birbirlerine destek çıkıp bir bahaneyle ayaklandılar;
Giyinmek ve sonrada ikisinin eşyalarıyla ilgilenmek için gitmeden önce Lupus ona döndü;
"Ayana, kesinlikle camdan dışarı bakmalısın."
Göz kırpan delikanlı konuşmasına fırsat vermeden kaybolmuştu. Ayana da her zamanki merakı ile ortada kalakalmıştı.
Cama yaklaştığında dışarıda inanılmaz bir manzarayla karşı karşıya kalmamak imkansızdı. Cidden sihir olsa-zaten var diyen iç sesi onu bozsa da- böyle olurdu denecek bir manzaraydı burası;
Rengarenk renklerle bezeli adeta gökkuşağı çemberine benzer bir delikteydiler. Uzayda tarif edilen solucan delikleri gibiydi. Geminin yüzdüğü bir taraf ve çeşitli deniz canlısının yüzdüğü, pamuk gibi görüntüsüyle gökyüzünü andıran bir taraf. Uyumluluk içinde sıvısal olarak geminin hareketini kolaylaştırıyor gibiydi. Adeta rüya gibi bir yerdi. Baktıkça içine çekiliyormuş gibi hissetti Ayana.
Arkadan sesi gelen Miruna onun şaşkınlığını ilk kez görmesine yormuştu anlaşılan. Büyücü ailesi sayesinde az çok bilinen bir olaydı nede olsa.
"Kasırgalar Geçidini beğendin mi Ayana?"
Sesle irkilse de çabuk toparlanıp cevap verdi.
"Evet...Bayıldım, Miruna."
Yerine geçip iki üç dakika tanıdı kendine Ayana, gördüğünü inanmayı sonraya bırakıp derin bir nefes aldı gizlice. Tekrardan içeridekilere odaklanmaya çalıştı. Bir çeyrek saat sonra gördüğünü daha az düşünüyordu çünkü;
Jeyan ve Guzman ile daha fazla konuşma fırsatı yakalamıştı, çekingenliği tutmuş olsa da bir kere ikisi iyi konuşuyordu, bu sayede ustaca grupta da birliği sağlıyorlardı. Hiç düşündüğü gibi olmayan Guzman gayet cana yakın birisi olmasına karşın hala kendisine karşı mesafeli ve soğuktu. Ama Jeyan ve ona daha fazla ısınmıştı.
Arkadaşlık bağını yakalamış olduğu, hepsi birbirinden özel dört kız ve beş erkek onu olduğu halden hiç dışlamamışlar ve aralarına almışlardı. Lakin Ayana burada da kayıp yapboz parçalarına rastlamıştı.
Çok geçmeden karanlık gündüzün üzerine çökmüştü .Cırtlak bir ses büyük geminin dışından bile duyuluyordu;
"Öğrenciler Düşler Akademisi KASIRGA KIRAN ekspressine hoş geldiniz!Akedemiye yaklaşmak üzereyiz canlar. Lütfen okul cüppelerinizi ve formalarınızı giyiniz orada zaman bulamayabilirsiniz, sandıklarınızı indirip isimlerinizi üstüne yazınız ki onlar sizden önce odalara çıksın. İyi sömestreler!"
Bilop gibi bir su sesinden sonra bitmişti anons lakin koridorda bir gürültü kopmuştu. Sonra bir anda kapıları açıldı;
Lupus Lawerence alelacele girip üsteki sandığı asası ile indirdi.
"Ayana Atlas soño vermello. "
Fısıltısıyla gökkuşağı renginde asanın ucundan çıkan ismi sandığa yapışmıştı.
"Küçücük bügücük Hepsi minicik."
Ayana'nın diğer üç valizi küçülmüş sandığa yerleşmişti. Oda bir anda temsilci yığını ile dolmuştu, içerideki arkadaşları sonra buluşmak üzere birbirleri ve tabii Ayana ilede sözleştiler. Herkes gittiğinde Lupus ile kalabalığa karışıp aşağı indiler. Geminin üstünde resmen göz gözü görmeyecek şekilde öğrenci kalabalığı vardı, Lupus onun elini ilk defa eline alarak sıkı sıkıya tuttu.
"Merak etme Ayana, burası her zaman böyle. "
Sadece baş sallayabilmişti lakin Lupus önüne çoktan dönmüştü.
Gemiden tamamen inebildiklerinde durdukları limanın -tabii burası için istasyon denilirdi- içinde de bir koşturmaca vardı. Diğer istasyon gibi buranında beyaz ve altın işlemeli bir mimarisi vardı. Lakin kimse durup da bakıyormuş gibi değildi.
Lupusun çekiştirmesiyle siyah kumsal kumuyla yapılmış bir yürüyüş yoluna girdiler. Ayaklarını kızgın kaldırıma basmış gibi davranan Ayanayı gören Lupus; "Bu nadir bir kumdur Ayana." Dedi. Kızın bu yeni yeni öğrenen halleri istemsizce hoşuna gidiyordu.
"Anlıyorum, ilk defa siyah kumsal kumu görmek Düşler Akademisinin yanında ne ki?
"Ayana..."
"Ne? Haksız mıyım sence Lupus?"
Cevap vermeyen Lupus onu eski dönem atlı arabalara yöneltti. Kırmızı kaputu olan arabayı-sonradan fark ederek, jantından tekerlek içine kadar tamamen kan kırmızısıydı- kanatlı atlar çekiyordu, bunlar sanırsa mitolojide Pegasus olarak yer edinen canlılardı. Arabayı süren ise elinde yularları tutan oldukça beyaz birisiydi, kimsenin ona aldırdığı yoktu. Ayana atların görkemine mi takılsa yoksa arabacının kan donduran haline mi takılsa bilememişti. Resmen capcanlı bir Pegasus görmüştü!
"Bu araba fikri Akademi kurucularından biri şerefine bay Azazel tarafından hayata geçirildi."
"Azazel? Oda kim?"
"Akademi vakfının kurucusu, en büyük bağışçısı ve bir kral."
"Bu tam olarak ne zaman? Asırlar önce falan mı?"
"Evet öylede denilebilir."
Ayana şok geçirmiş bir şekilde Lupus'a bakmış ve cidden ciddi olduğunu anlamıştı. Daha fazla şaşıramam dediği her an daha da şoke oluyordu. Bir kral ha? Geldiği akademi de? Daha neler! Düşüncelerini dağıtmak istercesine kafasını sağa sola sallayıp önüne dönmüştü Ayana. O sırada arabaya çıkması için Lupusun ona uzattığı ele bakmış bu ne dercesine kaşının bir tanesini kaldırmıştı.
Tam delikanlı ağzını açacakken Kasırga Kıran da tanıştığı arkadaşları Guzman aralarına girip kendi temsilcisini bindirmişti, ardında Jeyan ve onun temsilcisi vardı. Lupus, Guzmana kaşlarını çatarak baksa da onun aldırdığı yoktu. Resmen Lupusun karşısında Lupus vardı. Ayana az çok ikisinin mizacını ve dışarıya yansıttığı tavırlarını biliyordu. Guzman soğuk birisiydi, Lupus ise fazla tanışıklığı yoksa insanlar ile fazla fazla iletişim kurmayı sevmezdi. Yine de bu arada kalmasını gerektirecek bir duruma dönüşmemeliydi.
Kafasını önüne indiren Ayana, Jeyan'ın sesiyle ona dönmüştü.
"Hey Selam Ayana! Çok sürmeden tekrar karşılaştık baksana,"
"Selam... Evet dediğin gibi.."
"Arabaya binsene seni bekliyorum burada."
Bu çocuk cidden tuhaf diye düşündü Ayana, yine de sempatik ve cana yakınlığı tartışılmazdı. Lupus da bunu farketmiş gibi gözleri iki çocuk arasında gidip geliyordu.
Tekrar deneyen Lupus, Ayanayı itina ile Guzmandan en uzak köşeye oturtmuş lakin kendisini tehlikeye attığının farkına varamamıştı. Temsilcilik yapan kızlar arabada sadece Lupus varmışçasına davranmaya başlamışlardı. Kendileri ile aynı dönemden olduğu için odakları tamamıyla o olmuştu. Takım gibi bir şeyden söz açılmış, sanki bir ara Colayın ismi bile geçmişti lakin takım denildiğinden beri laubali şekilde oturan Guzmanın bir an sırtı dikleşmiş, konuşulanları oraya bakmasa da dinlediğini farkettirmişti Ayanaya.
Siyah kumsal kumu, istasyonu geride bırakmış ormanın kenarından ilerlemeye başlamıştı. Kısa süre sonrada ağaçlar seyrekleşmeye başlamıştı lakin Ayana'nın dikkatini kulağına doluşan dalga sesleri çekmişti. Patika mükemmel bir manzaraya çıkıyor adeta uçsuz bucaksız gözüken duvarların kaba işlemelerini ve kalınlığını vurguluyordu, kale surları uçurumun kenarına kadar inşa edilmiş gibiydi. Beş koca kule öylece gök kubbeyi yarıyordu. Tam bir şaheser gibiydi. Binanın renkleri ve kullanılan taş sütunlar uyum içinde mimariyi ilginçleştiriyordu. Ayana yine ağzı açık bir şekilde şaşkınlıkla dolduğunu farketmiş bunu fark eden diğer kişinin sesini de duymak zorunda kalmıştı.
"Aslında Biruni haritasının aldığı şekilde inşa edilmiş."
Lupus bunu kulağına fısıldayınca anın büyüsü bozulsa da yeni bir şey öğrenmişti nede olsa. Gözlerini Lupus'a çevirmek yerine arabanın içine döndürmüş tamda o an Guzman ile göz göze gelmişti... Lakin umursamaz beyefendinin kendisinin aksine ilgisi ona ait değil gibiydi. Tam bir şey demek için artık sınırını geçmişken birden bire göz rengi değişivermişti, yüzünün şaşkınlık dalgasıyla herhangi bir mimik oynamaması için üstün bir çaba sarf etmesi gereken Ayana istemsizce yutkunmuştu. zilden dersini almıştı böyle şeyleri kurcalamayacaktı, illaki mantıklı veya sihirli bir açıklaması vardı. Ama merakı her zaman üstün gelmişti. Bunda da öyleydi. Lupus'a cevap vermeyi es geçip doğrudan konuştu;"Göz rengin değişti."
Bunu duyan çocuk bir an gerildi lakin hala daha oturuşunu değiştirmeden umursamaz bir ses tonuyla karşılık verdi;
"Hayır, güneşten dolayı öyle zannediyorsun."
Lupus bir an karışacak gibi olmuştu lakin vazgeçmişti, Ayana da üstelemedi, bir kaç saat önce tanıştığı birisi ile canciğer sohbet edemiyordu belliki Guzman. Böyle bir durumda fazla fazla uğraşmak yersizdi ve bu aynı Bağdat'ta çilek yetiştirmek kadar imkansızdı.
Lakin merakı bundan vazgeçmemesi gerektiğini ona fısıldamaktan da geri durmuyordu. Sonunda Araba kalın duvarları geçerek avludaki diğer sıralı arabaların yanında durdu,
Arabadan inen altılı o saniye birbirlerinden ayrıldı. Herkes kendi temsilcisinin peşine takılıp yeni bir serüven için bir adım daha attılar. Kalenin avlusunun kapısı oldukça büyük olmasına rağmen önündeki iki insan belli oluyordu. Geniş merdivenlerden adımlamaları için kolunu tutan Lupus'a ayak uydurdu Ayana.
Akademiye giriş yapmıştı sonunda, gariptir ki ilk defa okul olarak kullanılan bir kaleye adım atıyordu.
Kapıda gördüğü insanlara yaklaştıkça gerildiğini hissediyordu Ayana, ama yaklaştıkça gördükleri şey bunu çabucak törpüleyecek cinstendi; şişman ve uzun bir adam ve saçları arasında bolca ak olan, turuncu giysisi ile oldukça fitim der gibi bakan bir kadın, birinci sınıf öğrencilerini ve temsilcileri topluyorlardı.
"Hey! Hey! Lupus Lawerence! Bekle delikanlı!"
Lupus ve Ayana kadının elindeki parşömene şöyle bir baktıktan saniyeler sonra bir yere gitmeseler bile cırtlak sesi ile bağırarak dikkatlerini çekmeye çalışmasına istemsizce garipsemişlerdi, ne gerek vardı ki buna?
Bütün öğrenciler ayrışıp gerekenler toplanınca parşömen sarıldı ve ikisi hareketlendi.
Onları takip edip avlunun uçurum tarafı olarak tahmin ettiği bölümüne geçtiler. Yerde renk renk, desen desen İran halıları vardı. Ayana sakince işlemeleri ve farklı desenleri incelerken ikili en baştaki büyük sarı olana yerleşmiş ve öğrencilere de aynısını yapmalarını söylemişlerdi. Dikkatini tekrardan bulunduğu duruma veren Ayana yerdeki halılara oturulduğunu fark etti ve kendisi de aynını yaptı. arabada birlikte geldikleri Guzman ve temsilcisi de kendi halılarına düşmüştü. Ayana ve Lupus, daha çok Lupus, sabır dercesine havaya baktıktan sonra konuşmaya başladılar;
"Bu bir Akademi geleneğidir, birinci sınıfların Akademinin üsten görünümünü görerek Akademi şanslarının artacağı düşünülür."
"Ne tuhaf..."
Omuzlarını oynatmakla yetinmişti delikanlı.
"Toplum olarak bakmalısın, böyle şeyler çok yaygın bir şekilde burada kabul görüyor."
O sırada Ayana'nın yanında oturan kız, Lupusun yanında oturan Guzman'a yer değiştirmek istediğini söylemişti. Guzman'da sakince kabul etmişti.
Ayana bir anda Guzman ve Lupus'un ortasında onlara yönelteceği ilgisini çoktan başka birisi çekmişti bile. Avluyu kaplayan garip bir ses tüm öğrencilerin dikkatini zati kolayca çekiyordu.
" heyyy heyyy! durun durun! affedersiniz! geç kaldım!"
Onlara doğru iki ayağının üstünde, ustaca koşarak gelen büyük tilkiye, içinden sadece gülmek gelmişti Ayana'nın, ilk defa şaşkınlık yerine farklı bir duygu ile karşılaştığı şeyi benimsemişti lakin tilkinin bu bağrışına sert bir cevap gelmesi, bütün sevincini alıp götürmüştü.
"Farkında olmanız ne güzel bay Izar!"
Yaşlı cadı sabırsız gözlerle onu süzse de ikisinin olduğu halıya adım atan tilkinin onu umursadığı yoktu.
Koca tilki iki metre boyu ve sıska yapısıyla onlara dönüp elini şıklatmak ile meşguldü daha çok, yinede arkasından söylenen cadıya en sonunda ustaca cevap verdiğini az çok fark etmişti. Bir anda vücudu titreyince dikkatini tilkiden üstünde bulunduğu halıya vermişti ve aniden havalanan halı kalbini gümletmişti Ayana'nın, refleks olarak iki eli, iki yana açılıp, boşluk olmayınca, iki genci tutuvermişti. Hala daha böyle konuşan bir tilkinin şokunu atlatamadan birde emniyet kemersiz üstü açık bir uçakta ters parende yapacakmış gibi hissediyordu. Nasıl bir deliliğin içine düştüm dememek için artık zor duruyordu!
Lupus ve Guzman düşüyor zannettikleri kızın belini dayamaya çalışırken, anı hareketinden dolayı bir anlığına is birliği yapmışlardı. Ayana ise bu heyecanı da çok çabuk atmış ve dikkatini çeken garip tilki ile göz göze gelmişti, tilkinin gülümsemesine odaklanmıştı, kendisine mi gülümsüyordu anlayamıyordu. Daha önce gülümseyen bir hayvan görmemişti de. Sesi hala tiz bir şekilde kulaklarında çınlıyor adeta tekrar tekrar konuştuğu anı zihni geri sarıyordu. Lakin git gide yükselen halı dikkatinin her an dağılmasına sebebiyet verecek gibiydi. Fakat iyice odaklanmasını sağlayan başka bir şey daha olmuştu;
"Bayan soño sizinle tanışmak bir şeref!"
Kimse duymamıştı sanki lakin az önce bay Izar, onunla konuşmuştu! Kulağında devam eden ve takılmış plak gibi tekrar eden sesinden apayrı düz bir hitap ile hemde! Ses beyninde yankılanmıştı ve ağzı oynamamıştı kimsenin ....veya ona bakan tilkinin! Vay canına demekten kendini alamadı Ayana. Ne ilginç bir hayatı olup çıkmıştı böyle!
"Kimsiniz?!"
"Bay Izar dediler lakin duymadınız herhalde neyse boş verin, ben tekrar edivereyim.
Izar demenizi tercih ederim yine de bayan Soño, sizinle düşünce yoluyla konuşuyorum . Aynı şekilde sizde bana cevap verebilirsiniz. Yani korkmayın babında diyorum."
Dur durak bilmeksizin zihninde yankılan sesin gevezeliğine şaşırmıştı Ayana, saniye de kaç kelime kullanıyordu öyle? Birden bire cevap vermediği aklına gelince toparlanmış ve odağını kaybetmiş göz bebeklerini oynatarak tekrardan tilkiye gülümsemişti.
"Tabii... korkmuyorum, neden korkayım ki? sonuçta telepati yoluyla bir tilkiyle konuşmak çok normal! Günlük hayatta karşılaşılan bir şeydir eminim ki. Neyse boş verin, saçmalıyorum, bu inanılmaz! Neden..."
"Neden mi büyük şeref? Hufgo açıklasa daha iyi, bu bana düşmez ben sadece fazla tez canlıyım o kadar. Bu Arada cidden daha önce hiç bir tilkiyle konuşmadın mı?Bu bakışlardan cevabı aldım galiba...
Ben sadece her tilkide olduğu gibi meraklı biriyim ve seninle arkadaş olmaya can atıyorum."
"Bu...hala inanılmaz! Ve garip. Bir an önce bahsettiğiniz kişi ile tanışmak isterim. Ve pek tabii arkadaş olmak banada baya eğlenceli gözüktü. Tanıştığımıza sevindim."
İkiside bir daha ağızlarını açmasalar da Ayana bir şey için mutluydu, aklına düşen küçük bir fikirden ötürü hemde; bu Akademi onun hayatına ve sorularına yardımcı olacak yegane araçtı. Artık bundan tamamen emindi.
Halıdan aşağıya baktığında Ayana, Lupus'un haklı olduğunu kendi gözleriyle deneyimlemiş oldu. Biruni haritasının aldığı şekilde, muazzam bir yapıya odaklanmıştı.
Izar, Guzman, Lupus'un onu ilgi ile izlediğinden habersiz yeni çevresini ve onun getirilerini gözlemliyordu. -Lakin onu gözlemleyenlerinde aklında soru işaretleri vardı- kızın bu samimi merakı ve içinden dışına yansıyan hayat sevinci ister istemez dikkatlerini çekiyordu.
Akademinin ihtişamlı ön kapısına gezi bitimiyle yaklaşacakları duyuruldu.
Diğer büyük sınıflar çoktan özel salonda olmalıydılar. Onlarda tekrar kale avlusuna gelip geniş merdivenleri adımladılar. Merdivenlerin sonundaki koca gümüş kapı, savrularak açılınca tilki geride kaldı ve Ayana diğer birinci sınıflar gibi giriş salona adım attı. Okulun işlemeli taş duvarlarıyla görkem kazanan giriş solonu beklemek için uygun bir yerdi. Koca bir alkış tufanıyla özel salon kapısı açıldı.
"Hoş geldiniz öğrenciler! Ben Profesör Dopamin, müdür yardımcısıyım. Şimdi temsilcilerinizle ayrılma vakti, sizler ise tek sıra halinde beni takip edin!"
Kadının onları karşılamasında bile ihtişam ve otorite akarken ona itaat etmemek aptallık olur diye düşündü Ayana. Onlara kısa bir süre bakıcılık yapan diğer ikisine hafif baş sallamakla yetinip parlak yeşil pelerinini savurarak döndü.
Onunla birlikte hareket etmeye başlayan küçük grup tahmin ettikleri yere gitmediklerini sonradan dikkat etmişlerdi. Müdür yardımcısının topuklularının sesi gittikçe girmeleri gereken salondan uzaklaşırken Ayana gerilmeden edememişti. Lupus veyahut başka birinden böyle bir şeyin bahsini duymamıştı halbuki. Arkasından gelen arkadaşlarının ise yüzlerinden bir şey okunmuyordu.
Sonunda pek yürümeseler de gerginliğini hat safhada tutmasına yardım eden topuk sesleri durunca Ayanada hemen Dopamin'in arkasındaki kişi olarak mesafesini son anda korumuştu.
"Beni dinleyin! Çoğunuzun bildiği üzere bölümlere ayrılacaksınız, disiplininizi öğrenmeniz alacağınız eğitim için oldukça önemli."
Önünde bekleyenlere şöyle bir göz atıp cümlesine devam etti;
"arkamda duran kapıdan teker teker geçeceksiniz, içerideki kırmızı parıltıları olan kadim bildirge cinine dokunacaksınız ve odadan özel salona geçmek için kırmızı olanın arkasına geçmeniz yeterli olacak."
"kapıdan geçtiğinizde korkmanızı gerektirecek bir şey olmadığını unutmayın orada sadece siz yalnızmış gibi olacaksınız bütün akademi seçim merasimini izleyecek."
Profesör Dopamin konuşmasını bitirir bitirmez kapıyı aralayarak ne olduğunu görmeleri için kenara çekildi, Ayana bunu anlamlandıramamıştı. Bütünen karanlık görünen kapının ardında ne denilen o parlak kızıllıktan ne de başka seçilebilecek cisimden iz vardı. Sonunda bu kadarın yeterli olduğunu düşünen Dopamin Ayana ile göz teması kurarak konuşmaya başlamıştı.
"Genç bayan, eşikten adımını at."
Şansına gerçekten inanamıyordu! Heyecandan eli ayağı dolaşıyordu. Diğer dönem arkadaşları onun arkasındaydı ve onu içeriye girdiği anda izleme şansları olacaktı. Bu Ayanayı daha da germekten başka bir işe yaramıyordu. Titrek adımlar ile eşikten geçerek karanlığa karıştı, gerçekten de o anda Dopamin'in dediği gibi kırmızı bir parlaklık aramasına gerek kalmadan gözüne çarptı, derin bir nefes alarak kendini telkin etmeye çalıştı. Bir anda yanaşıp kendi yumurtamda yaptığımı yapmalıyım, bu kadar basit. Sakin ol! Ama bu kahrolası elleri titrerken hiç kolay değildi! Sakinleşemiyordu. İlk tozu almak ona düşmüştü.
Bir an içindeki cesaret ondan önce davranıp avuç içini öne uzatarak yumurtanın kızılımsı parlayan altın cildine dokundu. Öyle yaptığında kolunun omzuna yakın kısmı yanmaya başladı, tıpkı kendi bildirge cinine dokunduğunda olduğu gibi. Yine de geri çekilmemek için kendini tuttu Ayana.
Elinden başlayarak dört ayrı renk yumurtayı ve dolaylı yoldan az bir sisle odayı doldurdu. Küçük bir delik açıldı, orta yaşta bir erkek, mavi bir sisle bütünleşmeye ve kalıplaşmaya başladı, ardından fark etmediği başka bir şey oldu; sağında solunda ve geldiği kapıyı tutan üç bildirge cini yumurtası daha belirdi. O anda Ayanayı izleyen güruh sessizliğe gömülmüştü. Kırmızı parlaklıktan ortaya çıkan cin diğerlerinin hazırlanmalarına zaman tanımak istermiş gibi bütün salonu dolduran yankılı ve gür bir sesle Ayanayı tanımlamıştı. Ayana bu şoke edici durumdan çıkamadan sesle irkilerek konuşan cinden gerilemişti.
"Değişken bir cadı, işim zor desenize müdüre Awanita?"
Böyle korkmaması gerektiğini bildiği halde kendini tutamamışken onu izleyen diğerleri de aşağı yukarı Ayana ile aynı duyguları yaşıyordu
Herkes Kadimler Kadimi Bildirge canine bakıyordu...
~•~
》Sonunda yeni bölümü yayınlayabildim,
Bu sıralar baya da uzun uzadıya yazıyorum😅 umarım sıkmıyorumdur...
Küçük bir bilgi paylaşayım; Öncelikle uzundur temel atma çabasındayım. Az çok anlaşılmıştır zaten, belki buraya kadar nerede bunun heyecanı da denmiştir lakin öylesine sizlere temeli sağlam olmayan bir şey sunmuyorum buradaki en ince ayrıntı, kelime ve olaylar ; anlamları ve gerçek kullanım alanları hakkında araştırma yapılıp iyice yazmaya hazır denildiğinde buraya sunuluyor. Bunu bilmenizi istedim yani tabi yıldıza basmak bunu yaparken daha bir şevkle hazırlanmam ve bilgilerimi burayla harmamlamam karşılığında da sizlerde aynı şeyi hissediyorsanız küçücük bir değer gösterisi,bunu vermeniz yeterli. Bir neden de buradaki çoğu hikayenin aynı sorundan muzdarip olması , ben sadece herkesin emeğinin karşılığını almasını istiyorum . Teşekkür ederim bunu da okuduğunuz için.😊
En sevdiğim fantastik öğeler;
💫Kasırga Kıran?
💫Kasırgalar Geçidi ?
💐Biruni haritası hakkında ne düşünüyorsunuz?
💫Okuduğunuz için teşekkürler, eğer beğendiyseniz yıldıza basmayı unutmayın. Sorularınız varsa da yorumlarda buluşalım. 😊
💫Bir daha ki sefere kadar Düşlerde kalın!
Görüşmek üzere👋
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top