🎴13.Bölüm:~Fırtına ruhu ve mistik öz~🎴
Yeni bölüm...
Keyifli okumalar...
✨
✨
Karmaşıklık hayatın her anında vardır. En olmasını istemediğimiz zamanlarda da en çok onlar karşılar bizi. Lupus Lawrence, dehşet verici manzaranın ortasında çabuk düşünmeli, kontrolünü kaybetmemeli ve en önemlisi her şeyi dikkatle çözmeliydi.
Ayana kucağında acı içindeydi, Balera Colay'ı fark ettiğinde onların hilesini çözmüştü. Ve omzuna tırmanmıştı.
"Guzman, Yıldızdansar ve müdür aciliyetle buraya gelmeli."
Vücudu titreyen Ayana ona acıyla bakarken abisini görmesini engelledi. Asasını alarak yerdeki suyla tamamen temas edecek Colay'ı tam zamanında yakaladı. Bariyeri Lupusun devralmasıyla gerileyen köpürmüş su az buçuk sakinleşmiş gibiydi. Lakin erken konuşmuştu sanki gerçek bir devmişçesine görünmez engele tüm gücüyle yükleniyordu.
"Balera içeride ki kişileri uyandırmalısın," ejderin sözünü dinlemesini umarak arkadaşının bedenini geriye çektiğinde dalgalar çoğalmıştı.
Ayana içindeki sonsuz açlık, tokluk, sıcaklık ve soğukluğun ortasında kalmışçasına çubuk çubuk titriyor, derin nefesler almaya çalışıyordu. İçinde tutmaya çalıştığı şey aynı evde yaşadığı krizleri gibiydi. Fakat bu sefer yaşadıkları daha uyarıcı ve onun bu anlardan kopmasına izin vermeyen bir türüydü. Ağlayamıyor daha çok sesini yutmuşçasına kıvranıyordu.
Vücudunun hemen dışında karmaşıklık adeta her yerden yükselirken o hissetme duyusunu kaybetmiş birisi gibi yerinde sabit durmaya hala bir şeylerin kendisini tuttuğunu hatırlatmaya çalışıyordu.
Tutunduğu omza fark etmeden tırnaklarını geçirdiğinde, ince bir feryatla kucağında bulunduğu kişinin üstüne doğru asılan ayana, içinin resmen kıyıldığını hissetmişti. Tırnakları kendi yüzüne dönerken bir el tarafından engellendiğinde artık içinde ki güç çığlık misali serbest kalmaya can atar haldeydi.
Lakin ıssız, sessiz ve sakin bir derya üzerinden aktığında sonunda rahat tek bir nefes almış adeta su yüzeyine yeniden çıkan birisinden farksız bir durumla çevresini sonunda algılayabilmişti. Karşısında beliren Yıldızdansar onu sarmaladığında artık duyuları da kapanmıştı.
==
Düşler akademisinin müdürü Janus Hufgo, mor cübbesi ve yere vurarak ilerlettiği uzun asasının ılık parıltısında ilerlerken dövmeli elleri ve kolları hareketlerinin arasında seçiliyor, canlı beyaz sakalı örgü halinde gür saç örgüleriyle mozaiğini tamamlıyordu, Cübbesinin ön kısmını ara sıra tutarak ilerliyordu. Arkasından ilerleyen şık gece elbisesi içerisinde Profesör Dopamin hızla ilerlerken trollu ile hararetli bir konuşma gerçekleştiriyordu. Onun hemen arkasında satir Marvio Macklemore yeşil bir gömlek ve bel çantasıyla göze batıyordu. Aster Dabria Bram mavi sade saten elbisesi ve önünü temiz tutmak için kullanılan bembeyaz önlüğü ve beyaz bel çantasıyla gurubun gerisinden geliyordu.
Yıldızdansar Leandra'nın sahip olduğu üç asterden en kıdemlisiydi.
Yine de yaksı vakası, panzehiri olmayan bir zehirdi. Bulaşıcı ve öldürücüydü. Neredeyse cinayete varan girişimleri de cabasıydı. Zaten herhangi bir anormalik tanım onların timini ilgilendiriyordu. Alarm verildiğinde revir kanadında Yıldızdansarın yanındaydı. İçeriye getirilen kızıl kızın halini görünce onunla kalması gerektiğini anlatmış kendisini müdüre yönlendirmişti. Yine de olay yeri, önceki saldırılardan daha farklıydı. Ortalık kan gölüydü, insanlar koridorun rastgele yerlerinde parçalanmış haldeydiler. Hemen önlerinde duran bir öğrenci ise suyu geri tutmaya çalıştığı küçük bir kalkanı tutmaya çalışıyordu.
Janus Hufgo asasını yere çarptığında asabi, hırçın su sakinleşerek buharlaşmaya başlamış gerisinde tuz taneleri gibi hafif beyaz bir kum bırakmıştı.
Bir kez daha karmaşıklığı çözmek için ortalık sakinliğe gömülmüştü.
==
"Kruleva Ekaitza..."
Ilık ilk bahar güneşi gibi kulaklarını dolduran ses uzandığı yumuşacık çimenlerden kalkmasını istiyordu adeta. Lakin uzandığı yer Ayana'yı mest ediyor sanki toprağın onu sarmasını isteyen bir tohum gibi içeri çekiliyordu.
"Ekaitza..."
Üstüne düşen yağmur damlalarını yüzünde hissettiğinde en sonunda kararmış bir göğün altında uzandığını fark etmişti Ayana. Konuşan ve adını seslenen kimdi veya neydi bilemiyordu ama gri bulutların içinden yükselen ılık nefesi duyumsuyordu. Bu nasıl bir hissiyattı böyle anlayamamıştı.
Uzandığı yerden ayrılamıyordu bu sefer daha dikkatli bakması için sanki kıpırdanması bile engellenmişti.
"Beni bulabilir misin Ekaitza? ..."
Kimdi bu ses ve nasıl sanki varlığının içinde yaşayan bir enerji gibi hissediyor ama onu göremiyordu. Kendisinin ılık nefesini gri bulutlarda hissediyordu... ilerleyişini oradan ve oradan başka bulutların arasına aktığını adeta derisinde sezinliyordu.
"Serbest bırakabilir misin?"
Ayana yeşil çimenliklere çakılan şimşeği gördüğünde nefesini tutmuştu çünkü artık bulutların arasından bir görüş açısına sahipti. Sis misali kollarını ve bacaklarını her bir yere uzatmış boylu boyunca gri bir örtü gibi çimenliği ışıksızlığa hapsetmişti. Kendisi seslenen kişinin içinde olduğu şeydi, Ekaitzaydı. Esecek ve gürleyecekti. İçinde tekrar çaktırmak istediği şimşekleri vardı, yavaşça ve acelesiz bulutlarının içinden oluşuyorlardı. Kendisine seslenen sesin aurası ve enerjisi içine dönüyordu. Toprağını yakmak için oradaydı, onun yaratacağı kaos için silah gibi sivriliyordu ve ismini dilemesini bekliyordu.
Sahi neydi ismi? İçine doluşan bu istekli enerjiyi salmak için benliğini dilemeliydi. Ama ismi neydi. "...Eythora... Ben seni çağırdım Ekaitza... sende beni var ettin."
"Zamanın daralıyor Kruleva, sözlerimi unutma..."
==
Arhan Yücelen, siyah kazağının kolunu sıkıca kavramış olan ablasını mimarisine bayıldığı eski koridorlardan geçirirken olabildiğince moral vermeye çalışıyordu. Sarı saçlarını kalın ve sıkı örgüsüyle arkasında toplamış görünüşüne koyu yeşil bir elbise eşlik ediyordu. Oldukça mağrur görünüyordu ama Arhan gerçekliğinin ne olduğunu biliyordu. Oğlu ve kızı başlarında olan belalardan zarar görmeye başlamıştı. Göz altları morarmıştı kadının, yine de kardeşine eski ablası gibi sığınmıyordu. Giray malikanesinde ikamet ettiği süre boyunca eniştesi James'in kardeşleri ve kendisi evde tek kalan şura ile ilgileniyor, kız kardeşleri de ablalarına destek oluyorlardı. Düz zemin ayakkabıları son dönemeci de geçtiğinde artık derin bir nefes vererek içeri girmişlerdi. Ablası onu da elinden çekiştirirken, Arhan yiyenlerinin trajikomik halleriyle baş başa kalmıştı. Ayana görünüşte derin bir uykudaydı, lakin Colay, kolu ve bacağı sargılı olmasına rağmen buradan yaralarının nabız gibi atışlarını duyumsuyordu. Çocuklar Yule organizasyonlarının arasında faciaya karışmışlardı. Ayana doğa üstü mistik bir elfe benziyordu lakin yakalandığı sanrı ve kriz sebebiyle oldukça beyazdı.
Boğaz temizleme sesini duyduğunda arkada bir yerde simsiyah bir delikanlının oturduğunu görmüştü Arhan, sanki ablasını tanır gibi çekingen ama saygılı bir ifadeyle yanına ilerlemişti. Alnına yapıştırılan pansumanı da bu anda fark etmişti. Yeğenleriyle bağlantısını çözmeye çalışıyordu.
Genç tertipli ve düzenliydi, odağını ve olayları bir şekilde kontrol eden sakin bir üslubu vardı. "üzgünüm..." kelimeyi ince bir zariflikle dillendirirken kız kardeşinin buz gibi ellerini içtenlikle tutmaya çabalıyordu.
Şura ise bitkinliğini Colay'ın yatağının yanına oturarak daha da belirginleştirmişti. Oğlunun berrak güneş gibi yüzü solgun ve morumsuydu. En büyük desteğinin, gün ışığının canı yanmıştı. Dudakları her zamanki üslubunun aksine şiş ve mordu. Yaralı bacağı askıya alınıp kısmen de olsa gizlenmişti lakin dizinden itibaren renk atan karmaşık dikişlerle tutturulmuş mor ve berrak kırmızılık durumun vahametini gösteriyordu. Titreyen elleri saçlarını okşarken sanki bunları birer birer düşünmüşçesine kalbinde duraklamıştı. Oğlunun ilk günden itibaren duyduğu o berrak ritminin silik fısıltısını hissetmek kahrediyordu. Gür ve hayat akan kanı artık biçare ve zehirliydi. Yavaşlamıştı.
Derin ve sanki suda boğulmaktan son anda kurtulan birisinin can havliyle yatağında zıplayan yeğeni hepsinin ödünü kopardığında odada sessiz nöbetini devam ettiren genç delikanlı anında yanında bitivermiş bitkin kızın sayıklamalarını yakalamaya çalışıyor onu sakinliğe çağırıyordu.
"Sifreler...benim...benim Cecaelia ile...buluşmam gerek...lupus..."
Elleri ile gencin kollarını tutarken olağan üstü gücüyle yataktan kendisini savuran yeğenini durdurmak için sonunda sessizliğini bozmuştu Arhan,
"Ayana..." Kızı sakinleşmesi için ikinci kez tutan ellere kendisi de katılırken annesi yatağının baş ucu bularak saçlarını geriye çekmiş acele etmemesini onun gibi telkin etmişti.
"Zamanın var anlat... ne oldu canım?"
Arhan mavi irislerin büyüyerek üzerinde odaklandığını fark edince yatağının diğer baş ucuna oturarak göğsüne doğru yaslamıştı Ayanayı. Bu sessiz hareket ile durulan kızın ellerini avuçlarına alarak biraz ovuştururken ablasının dirayetle kızıyla sohbetini, durumu ve şimdiyi konuşmasına sessizce yardımcı olmuştu.
"Anne üzgünüm gerçekten... yine ve yeniden oldu. Colay... biliyorsun ki...hissediyor ve abim beni arıyordu sanıyorum. Hepsi benim suçum..."
Herkes sesini kaybetmiş gibi ana hapsolurken Ayana hıçkırıkları arasında düzelteceğini sayıklamaya başlamıştı. Boğucu bir baskı odayı doldurduğunda Şura Soño vermello yedi yıl önceki fırtınanın ikinci sonesini yine bir başına geçiriyordu...
==
Kıyı mağarasının iç kumsalı artık oldukça tanıdıktı. Cevherin Düşler Akademisi hayali sonsuz bir çeşme ve kavşaklar silsilesinde her gün yeniden yaşanıyordu. Ayana kendi içerisinde basit birisiydi ama artık bunun bu şekilde kabul edilmediğini öyle ya da böyle anlamıştı. Kasırga Kıran'a bindiğinde geri dönülmez bir şekilde birçok sıfatı yüklenmişti.
Bildirge cinleri için Değişken bir cadıydı; muhafızları da değişkendi.
Sihri-büyü için kızıl cadının soy varisiydi, babası kaçmak zorunda kalmıştı.
Cecaelia için Krulevaydı, kâhin bir marjinaydı.
Eythora için Ekaitzaydı, mirası ezoterik bir öğreti ve yasaklıydı.
Elinde olan tüm şifreleri bunlardı ve nereye varması gerektiğine bu sebeple bir o kadar uzaktı. Yaksı içlerine kadar işleyen tehlikeli bir belaydı ve şimdi abisi bu karanlığa düşmüştü. Herkes çaresizdi ve akademi yavaş yavaş tekinsizliğin sisine gömülüyordu.
"Sağ elini kes, üç dört damla yeterli."
Çizdiği pentagramı mor tuzla sabitleyen Cecaelia, keskin obsidyeni tutan eline dikkatle bakmıştı. O sırada kendisine bağlı olan canlıların birkaç parçasını toz haline getirmeye çalışıyordu Ayana, önünde duran birçok açık kitapların arasında tarifi okumaya çalışıyordu. Adak işinde hep kanını kullanması biraz kolaya kaçmak olsa da oldukça iş görüyordu, bu yüzden kanını da buna akıtacaktı. Düşüncelerini olabildiğince sık bölen marjına çok sakindi. "Merak etme."
"Seninle sürekli ayin yapmam Janus 'un gözüne çarptığında o zaman da merak etmeyeceğim Kruleva."
"Belalı olmayı ben seçmedim, tehlike her zamankinden daha yakın."
Resmiyette olmayan bir iletişim sahibi olmaları da ikisinin suçu değildi. Son sözlerin doğru olduğunu biliyordu kâhin ve tahmininin doğru çıkmasını istemiyordu.
"Ezoterik bir miras tehlikelidir, yasaklı ve bilinmemesi özellikle vurgulanmış bir şey..."
"Kaostur, biliyorum...Profesör Marvio..."
"Basit bir gözlem, bunu aklı olan herkes sonuncu olaydan sonra kolaylıkla çözebilir. Ki sen bunlar olmadan önce de biliyordun..." konuşmasına izin vermeyerek devam etti; "içimde ki her neyse çok yakında başıma bela açacak, yaksı bunun için, bu hissiyat da bunun için; uyarılıyorum. Çok kere apaçık gözden kaçırıyorum ama kimse de dillendirmiyor. Sanki saklama büyüsünün içinde esir düşmüş gibiyim bana bir ip ucu lazım, anlıyor musun?"
"Nekromansi sayılan bir yöntem de en iyi yol öyle mi? Bak Kruleva, atan müdire Awanita bu yapboz' da seni gözetmekle sorumlu. Tıpkı zamanında onu da gözeten atası gibi. Yine de sana kendisine yüklenen sıfattan daha fazlasını veriyor, boynuzun kulağa geçmesini istiyor..."
"Bu sıfatta Ekaitza. Seçim şansım varmış gibi konuşmak sadece zaman kaybettiriyor. Ben bunlardan bahsetmiyorum. Tek bir problemim yok, bunu anlamak istiyorum."
Kumlardan çekilen dokunaçları, ince sarımsı elleriyle koca pentagramı işaret ettiğinde elinde bordo kıvama gelmiş macunu alarak ayağa kalktı Ayana. Tartışma buraya kadardı.
Kaftarını çözdüğünde ilk defa bu kadar açık giyindiği bir parçayla kalmıştı. Eski dönemlere ait adak törenlerinin zarif giysisi. Omuzlarını açıkta bırakan koyu lacivert kumaş göbek bölgesinden ve kalçasından sarkan kumaşlarla da bacaklarını açık bırakıyordu.
Saçlarını geriye doğru yarım sıkı bir örgüyle sabitlemişti. Omuzlarına değen mercan hissiyatlı parmaklar macunu vücuduna sürerken az sonra gerçekleşecek şeyi kısa süreli olsa da unutmuştu Ayana. Kaşlarının ortasına yarım daire ve bir çizik atarken de sakindi. Avuçlarını yukarı çevirip serçe parmağını ve baş parmağını içe doğru kıvırarak belli belirsiz macunlarken de gözlerini yavaşça kapatmıştı.
"Soğuk bir seans olacak, bitirmek için izin istemeyi unutma. Tuz çemberini asla bozma, küçük oyuncaklarının da pentagramdan çıkmadığına emin ol. Cinini uyandır ve büyülü sözleri tekrarlamaya başla..."
Budist rahipler gibi huzuru bulmak isteyen bir ruhtu ve oturuşu da o şekildeydi, sakince pentagramın ortasına yerleştiğinde işaret parmağıyla bildirge cinini uyandırmıştı ayana. İris, Balera ve Mercedes küçük bir uyku büyüsünün etkisindeydi ve cin yumurtasının çevresine özenle yerleştirilmişlerdi.
"Üç teslimiyet, adak güvenidir.
İki şahit, ritüelin mührüdür.
Bir konu, doğruluk amacıdır.
Ben kızıl cadı soyunun varisi Ayana atlas Sono vermello, bugün sırlarımı konuşmak için buradayım. Soyumun bilgesi için buradayım,
Els meus avantpassats que vetllen per mi, guien la vostra línia de sang que no poden desxifrar els avisos. Accepta el meu vot i la meva paraula."
Sakin sular her tekrar edişinde kendisinden duvarlara doğru dalgalar oluşturduğunda Cecaelia melodisi ile kendisine küçük bir koza inşa etmeye başlamıştı. Şahitti ama güvenli çizgilerde değildi. Buz gibi bir esinti aralarında dolaşırken ince adak elbisesinin altından etlerini ısırıyor örseliyordu adeta. Ayana ses desibelini arttırdığında boyalı elleri bilmediği hareketlerle yerlerini bozduğunda gözleri sulanmıştı. Bulanık görüntüsü gözleri arkasına kaydığında farklı bir hissiyatla görmeye başlamıştı. Gerçek görüşü kaybolmuştu ama başka bir boyutta yeniden aynı perspektifi görüyordu. Sanki gözlerinin içinden parlak bir varlık yere doğru akıyordu. Bu yeni ortamda kendisini var ediyordu.
"Ben kızıllığın kaderi; Oyana.
Benden sonra gelen Eythora içindim.
Adağını benim değerimle yaptın.
Doğruyu isteyen üçüncüsün."
Mağara duvarlarına yankılı çarpan ses oldukça açıklayıcıydı. Kızgınlığı, hüznü veya aşırılığı yoktu. İblislere benzeyen herhangi bir hareketi yoktu, güvenli sayılan bir görüşme başlangıcıydı.
"Enigma zincirinin ilk halkası; değişken cadı.
Enigma zincirinin ikinci halkası;..."
Elleri hareketlerini sürdürürken yalın gerçekleri sarf eden Oyana, gittikçe kızıllaşıyordu. Ayana, Enigma zincirini duymamıştı ama yaşadığı şeyler tamamen buna dönüşüyordu. Yavaş yavaş birbirlerine geçen halkaları sır olarak benliğinin içindekini mühürlüyordu.
"Benden sonraki atanı bul...
Ekaitza şimşeği ilk düğüm,
Çözdüğünde sevin."
"Dahası kaostur Ekaitza Ayana, ilerlemeni izliyoruz. Öyle ya da böyle çabalamaya devam et, tüm bunların dışındaki benliğin yolunu aydınlatacak."
Ayana, bileklerinden akan kanı hissettiğinde içine doğru çekilen kızıl parlaklık bir şeylerden kaçar gibiydi, soluklarını kesmiş canını oldukça yakmıştı. Valmar kendisine dokunduğunda sanki beyninde küçük bir patlamayı hızla yaşıyormuş gibi hissetti Ayana.
"Bileklerini saralım, gel."
"Balera halleder."
==
Ayinin soğukluğu bittiğinde İris yüzüklerini geri takan Ayananın eline yerleşmeyi bekliyordu. Balera boynuna sarılmıştı ama ortalıktan kaybolmamıştı. Mercedes kaftarını düzeltiyordu.
Valmar ise Cecaelia ile ortalığı topluyordu. Onun önerisini de bir taraftan yazıyor ve tartışıyorlardı.
"Fırtına ruhundan kopan kan,
Sedef kabuğun özü,
Lanetlenmiş lütfun damlası."
"Kadim bir panzehirdir. Su zehirleri ile alakalı şeylerde eskiden denizcilerde kullanılan kapsamlı bir şifaydı, lakin sürgün dolayısı ile nadir bir efsane oldu. Umarım Yıldızdansar bunu biliyordur."
"Teşekkürler Ariela."
Şaşkınlıkla cadıya baktığında cinini yakalayan kız solgun yüzüyle son defa gülümsemişti. Portal nişanı kapandığında derin bir sessizlik yeniden mağarayı doldurmuştu.
Binanın ortak salonuna girdiğinde Lupus Lawrence siyah Kaftarının deri kayışlarını dolduruyordu, Guzman şömine önünde ki koltukta birkaç kitapla uğraşıyordu. Ve ikisi de oldukça donanımlıydı. Son iki gündür herkes gibi onlarda yorgun ve gergindi.
"Üstümü değiştirip geliyorum."
Hızlı onaylamalar gençleri bölmemişti. Ayana, Yıldızdansar ve Müdür ile konuşmalarını tekrarlamayacaktı. Kimseye işini öğretmek gibi bir arzusu yoktu. Ve kimse onu daha fazla engelleyemeyeceğini biliyordu. Annesi abisi için burada kalacaktı. Amcası işlerin başına dönmüştü, müdür kendisine üç gün tanımıştı. Daha fazlasına kimsenin tahammülü yoktu.
Unutulmaya yüz tutmuş bir panzehir işe yaramazsa kimseden bir şey götürmeyecekti. Onun dışında daha da tedbirli olarak işleyişi devam ettirmeye gidilmişti. Ana su iptal edilmişti. Ortak su havzasından başka bir şey kesinlikle kullanılmayacaktı.
Ataları hakkında Hufgo'nun da açıkça paylaşabileceği bir şey yoktu. Okul müdiresinin neredeyse her şeyi topluma arz edilen bir bilgiydi. Dahasını da kendisi bizzat inşa ettirdiği akademi kütüphanesinden edinebilirdi. Buradan anlaması istenilen şey dikkatli olmasıydı.
Hala sağladığı güven duygusu yerindeydi ama daha fazlasını yapmasını sağlamak için Ayana'nın bir şeyleri gerçekten anlaması gerekiyordu. Koruma ve güven koşulsuzdu ama dahası için çaba gerekiyordu her iki taraf içinde.
Kaftarının içindeki giysisini üzerinden sıyırdığında müslin yumuşak dokulu beyaz bir gömlek ve kalın siyah bir taytı giyinmişti. Göğsünü sıkı tutması için gül işlemelere sahip korsesini gömleğinin üzerine oturturken kaburgalarını acıtmayı umursamıyordu. Mercedes'in önerisi bu şekildeydi, korseden az bir kısım kalan yere küçük bir hançer sakladığında ve düşmeyeceğinden emin olduğunda Kaftarını tekrardan giymiş beline oturan deri kayışını sıkmıştı. Asasını, cinini, şapkasını kayışa geçirdiğinde geriye dönüp yüzüklerini ve rozetini de takmıştı. Borda yüzüğe oturan altın karadul'u izleyen yeşil iris gözü yüzük boynuna dolanan ejderi görünmez olduğunda bu sefer durmuştu.
"Mercedes?"
Kendisine özel altın makas imzalı kaftarı içindeki aile perisi dolabının içinden çıktığında küçük bir bel çantası da kendisine eşlik ediyordu.
"Buna temel malzemeleri doldur, olea her an bizimle olamaz."
Eline düşen çantaya baktığında küçüklüğüne bir şey demeyecekti. Ek birkaç örtü ve yedek kıyafet aldığında da işi bitmişti zaten.
"Aklından bile geçirme,"
Bina salonunda zarafetle oturan cadı kendisiyle göz göze geldiğinde hızla savunmaya geçmişti. "İkisi ile uğraşmadım seninle de uğraşmayacağım, ilk avda da ben vardım ikincisinde de olmam gerekir."
"Bende uğraşmayacağım, ne istiyorsan yap."
"Bana ne var?"
Üç gün sonundan burada olmaları gerekiyordu ki aile mirası ile ilgili herhangi bir şey bulabilsin. Bunun için de abisine ihtiyaçları vardı. Ayana için Colay yıllarca tuhaf bir hissiyat sezinlemişti. Bu Lupus'un benzetmesi ile satirlerin Tanrı pan'a çekilmesi gibi bir şeydi. Bunu kullanıp mirasını bularak koruma altına alınmasını kısa sürede sağlayabilirlerdi. Bu yüzden Izar ve Jeyan kör bir arama yapacak olsalar bile ipucu toplayacaklardı. Cevher yıldızı meclisi de bunu ikinci av olarak değerlendireceklerdi. Plan buydu. Ama Canseli tüm bu zaman boyunca sessiz kalmıştı, öneri veya çözüm sunmamıştı. O yüzden şimdi gelmesi de bir saçmalıktı. Buna takılacak zamanları yoktu, gece yarısı süreleri başlıyordu, o yüzden öneriye karşı çıkmadı ve kendisine ayarlanan silahını istedi;
Kırmızı gülden bir uca sahip yeşilimsi kızılımsı yelpaze önünde sallandığında beklemeden tuttu ve bel kayışına astı. Sihir yapmanın tehlikeli olacağı yerler vardı o yüzden ek savunma her zaman sağlanırdı ama daha öncesinde en tehlikeli olarak ekmek bıçağı tutmuştu Ayana. Elinde olan ikisi keskin bıçağa bu tutum yakışmazdı ama asa varken bir cadı asla savunmasız olmazdı değil mi? Eh yakın zamanda cevabını alacaktı.
Kıyı mağarası için buluştukları ağaçlık alanın az ilerisinde üç Pegasus ve bir troll bekliyordu.
Ayana, bunun Lupus'un trollu olduğunu anlayınca dikkatini atlara verdi, karanlıkta ay ışığı da olmadığı için pek seçilemiyorlardı ama bir tanesi diğer ikisinden oldukça koyu gözüküyordu. Temsilcisini fark eden Pegasus da bu daha koyu bir görünüş sergileyendi. Öncesinde bir geçmişleri vardı anlaşılan. "Canseli?" böyle kaba olmazdı ama burada abisinin ve kendisinin geleceği söz konusuydu. Kızın sessizliğini anında bozarak cevap vermesi sinir bozucu olsa da "İki kişiyi rahatlıkla taşır." en nihayetinde arkadaşlardı ve daha ileri bir iğneleme yapamazdı. Sonuç olarak kendileriyle gelecekti, herhangi bir yardımı olmasını ummaktan başka çaresi yoktu.
"Gel bakalım,"
Beline elini atan genç delikanlının sıcak sesi en nihayetinde havaya karışınca Ayana tekrardan sakinleştiğini hissetmişti. Canseliye yardımcı olacak kişiyi de seçmiş oluyordu böylece, hep iyi anlaşan iki kişi burada da öyle olacaktı. Pegasuslar normal atlardan daha cüsseli varlıklardı, lakin bu cüsse kanatlarının var olmasından kaynaklıydı. Oldukça hızlı uçan canlılar için atletik ve kemik yapısında hafif bir beden gerekirdi. Ki bu sayede uzun soluklu yolculukları rahatlıkla normal atlarda olduğu gibi dayanabilsinler. Asil bir davranış olarak da bağlandıkları sahiplerini tutarlar ve iyi bir ekip olmak için sürekli biniciyi hissedip gözlemlemek isterlerdi. Pegasus binebilmesi için ön bacaklarından birisini nazikçe kırdığında bile ense saçlarına tutunabilecek bir düzeyde olamıyordu Ayana. Yine de destekle oturtulduğunda eğer kullanılmayışı tüm bunların dışında gözünü korkutmuştu.
Yaygın olarak süpürgeli cadı tasvirlerinde böyle bir korkunun olmaması gerekirdi. Çünkü cadılar asla süpürgelerinde dengesini kaybetmez ve düşmezlerdi. Yine de bunun sırrına vakıf değilken yerden metrelerce yükseklikte korkmaması imkansızdı. Basit varış yollarıda yasak ve kullanımı tek kişilikti. Adı üstünde ava çıkıyorlardı ve kadim geleneği olabildiğince kültürel düzeyde ilerletmelilerdi. Ne saçma ama!
"Biliyorum. Ama ben seni diğer halimle takip edemem ve portal nişanı veya cevher'in bulunduğun anı hayal et'i Akademinin korunaklı yapısına kısa sürede olsa delik açar. Sihri-büyü kendi içerisinde ki doğasında oldukça tehlikelidir ve bu ortama içi bal dolu bir kovan vermek istemezsin." Dıştan mı konuşmuştu? Evet.
Dizlerini olması gereken yerlere bastırırken vücudunu atın kavisine doğru eğimlendirmişti bu sırada Lupus,
"Aynı anda av ve avcısın, bu yüzden avcının her zaman bir planı ve avında her zaman kaçış ve kendini koruma içgüdüsü olduğunu bilerek ilerlemelisin. Her şeyi yerinde ve zamanında kullanmayı bilelim."
Ellerini atın yumuşacık yelesine doğru uzattırdığında karanlıkta gülümsediğini az buçuk da olsa görebilmişti Ayana, "İki basit kural var, hareket için kanatların altındaki karın kısma vuruş veya benim az sonra dillendireceğim ikaz; durması için tuttuğun yeleyi kendine doğru çekmen veya 'hooh' demen. Bu kadar, yapabilirsin."
"Hazır mısınız?"
Pegasus'u kendi halinde sanki bu grubun liderini bilircesine daha koyu pegasus'un arkasına ilerlemesini söylediğinde yanına Guzman ve Canseli de yanaşmıştı. Guzman neredeyse kendisi gibiydi ve Canseli de ona tutunan ikinci yolcuydu.
Lupus aynı anda Pegasus için ses çıkarıp karnını topukladığında at toynakları beklenmeyen hızda açılan kanatlar için bir iki kez toprağa vurmuştu sadece. Ardından ağaçların kapattığı gökyüzüne adeta zıpkın misali savrulmuştu.
Kendisi de aynı hareketleri yaptığında yüzünü savuran rüzgârın ani çıkışına Mercedes'in dayanmış olmasını dilemekten başka bir şey yapamamıştı.
Yazan:ELİANA WALLECE
~•~
Selamm!
Nasılsınız? Umarım her şey yolundadır.
Beni soracak olursanız herkes gibi (kaba tabirle) boğazıma kadar meşgulüm. Staj işim, bölümüm ve laboratuvar oldukça vaktimi alırken uzun soluklu bir rahatsızlık da yaşamak mecburiyetinde kaldım.
Şu an ise yaz için son dönemeçteyim, finallerim ve teslim etmem gereken sorumluluklarım var. Ama bayramla beraber eskiden olduğu gibi burada olmayı özlemişim o yüzden her nefes boşluğunda buraları doldurdum düzenledim.
Umarım bölümü beğenir ve yorumlarsınız:))) şimdiden keyifli vakitler sonraki bölümde görüşmek üzere düşlerle kalın✨🤍
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top