🎴11.Bölüm:~Bordo İz~🎴
Yeni Bölüm
Keyifli okumalar ✨
Üç kız kardeş
Üç kadim
Üç güç karşında olacak.
Babalarının acısını tekrardan yeryüzünde arayacaklar
İlk düşmanın karşına
Kardeşlerin kaderiyle çıkacak.
Siyah ve kırmızı ile beyaz korunacak
Zehir panzehiri saracak
Sürüklendiği boğucu suyun içinde birkaç kez çırpınmayı denedi Ayana, fakat bileklerini tutan güç kendi çabasından daha iradeliydi. Tuzlu su gözlerini yakmış yine de mavi irislerini ince bir parıltıyla kaplı suda açık tutmaya gayret etmişti. Göz pınarları yanıyordu fakat çabaladığı iradesi her geçen saniye daha da sönükleşiyordu.
Sonra aniden her şey karanlığa büründü, çevresini seçemiyordu. Duyuları hissizleşmişti sanki. Ardından dili metalik bir tatla ağırlaştı, karanlık görüşü koyu bir kızıllıkla perdelenmeye başladı. Ayana, bir an için arkadaşlarının kanı olduğunu düşündü. Kendisi boğularak ölecekti ve...ve onlarda üçlü bir yabanın kurbanı olacaklardı. Ya da çoktan olmuştu.
Tekrardan son bir çabayla bacaklarını var gücüyle kurtarmaya çabaladı lakin suda beklemediği bir değişim hissetti. Sanki birisi sağ kulağına doğru kandan oluşmuş sert bir dalga göndermişti. İsmi kulak zarının içinde çirkin bir siren sesi gibi yankılanırken Ayana yanından omzuna sertçe çarpıp geçen bir şeyi saniye farkıyla görebilmişti.
Fakat erken bir teşhisi kovalarken sol tarafına aldığı sert pullu bir darbe yanağının kanamasına sebep olmuştu. Koyulaşan su yer yer kızıllığını belli edecek ışık hüzmeleri alırken Ayana sol gözünü hızla kırpıştırmaya çalışıyordu. İlk defa böyle bir yara alıyordu.
Ağzına dolan metalik tat gittikçe kötüleşirken bir an kanda boğulacağını düşünmüştü. Bu kadar yoğun bir kan kime ait olabilirdi ki?
Burnunun hemen dibinde beliren çarpıcı dalga çığlığına hazırlıksız yakalanmıştı Ayana. Kan püsküren bu görüntünün sahibi korkutucu bir ağza sahipti fakat asıl kötü ve mide bulandırıcı olan irislerinin olduğu kısımdaydı. Kan pıhtısı şeklinde yuva yapmış şirpençeler kan ağlarcasına suya kan pompalıyorlardı.
Ayana geri çekilmeyi elleri ile bu görüntüden uzaklaşmaya çalışırken, sağ dirseğine körlemesine yapışan uzun siyah tırnaklı perdeli eller onu öyle bir güçle kendine doğru asıldı ki bir an için kolunu koparttığını varsaydı.
Görüşü kaybolurken bu sefer boğulduğunu biliyordu Ayana. Fakat... hayır, nasıl bir büyü ise deniz acı çekmesini istiyor fakat onu tuzlu suyuyla boğmuyordu.
Görüşü netleştiğinde, denizin dibinde tuzlu suyun hışmına uğramış bir deniz mercanının kırık kısmında iki silüet fark etmişti. Sanki dirseğini parçalamak istermiş gibi davranan mahlukatın geride kalan uzvu sadece onun izlemesi için kendisini belirli bir mesafede tutan askılık misaliydi.
Bu varlıklar...galiba...deniz kızıydı. Fakat turuncu pullarla döşeli kuyruğa sahip deniz kızının, kuyruk omurgası boyunca iki adet kanca saplanmıştı. Ortaya akan kan çevrelerinde hare oluştururken onu koltuk altlarından desteklemeye çalışan bir diğeri feryat figandı.
Korkuyordu bu çok belliydi, fakat gözlerinde aynı zamanda hıyanetin öfkesi de vardı. Kaybettiği canına üzüldüğü belliydi. Onun cansızlığı altında eziliyordu fakat mercandan kaymasına izin vermemek için direniyordu da gözleri ağıt yakarken perdeli elleri can havliyle ruhunu kaybetmiş ölü kabuğu tutmaya çabalıyordu.
Geri çekilirken kolu yanıyordu Ayananın. Derisine işlene sivri tırnakların oyukları kemiğine inmişçesine sızlıyordu.
Tekrardan bir şeylere tanık oluyordu, tuhaf bir şekilde suyun arkasından izliyor gibiydi.
Üç olağan üstü kadın trident'in* yapısına benzer bir yapının üstünde tüm görkemleriyle parıldıyordu. Ayaklarının hemen dibinde ise kendisinin birebir aynısı olan bir kız; kalın zincirlerle yerde ser sefil, ezik büzük duruyordu. Üstünde durduğu zemin kendi kanıyla boyanmış, üstündeki kıyafetleri lime lime olmuştu. Saçları yüzünü kapayacak şekilde başı düştüğünde hemen arkasında adını seslenen kişiler olduğunu da fark etmişti. Nefes alıyor muydu artık?
Arkasında ona atılmaya çalışan tanıdık kuzgunun kendisinden aşağı kalır yanı olmayan görüntüsünde bir şey dikkatini çekmişken bir an için kanı dondu Ayananın. Bildiği Lupustan daha iri olan genç adamın sırtından kürek kemikleri dışarı fırlıyordu ve aslen uçlarından bir şeyler kırılmış gibiydi. Resmen kemikleri dışarıdaydı.
İçinde bulunduğu kan havuzunda bir kişi daha dikkatini çekmişti. Bir zamanlar çoğunlukla mavi irislerin oynaştığı gözlere sahip birisi.
Üst çenesi fena halde parçalanmış biçimde yüzünde eğrelti dururken, kanla kaplı yanaklarına doğru sallanarak vurup duran...çıkarılmış gözleri gözüküyordu. Bir vampir için dişlerini kaybetmek... bu vahşet tanıdığı birçok yüzü içeriyordu.
Ayana içinde hapsolduğu cesaretin kan suyunda göz pınarlarının ağlamak, dudaklarının bu havasız ortama feryatlarını ve korku çığlıklarını salmak istediğini yüreğini sızlatan bir acıyla biliyordu.
Bu...bu gördükleri neydi? Geleceği mi...yoksa kaderi mi...üçüncü bir seçenek ise gerçekleşmesini tüm varlığı ile istemeyeceği bir hazin son mu?
Beyninin zonkladığını hissediyordu Ayana, bir anda içine o kadar bastırılmış duygu yüklenmişti ki. Bu basınç suyun üstünde kurduğu hakimiyetten daha fazlaydı. İrislerinin başının arkasına kayıp görüşünü bu sefer kendisinin sonlandırmasına sebep olurken aslında bu basıncın unuttuğu bir itici gücünü ortaya çıkaracağını unutmuş bir cadı olarak korkmadan boğulmayı göze almış, mühürlediği dudaklarını açarak içine kan suyunun dolmasına izin vermişti.
Derin nefes alarak kıyıya çekildiğinde, ıslak saçları bulanık görüşüne tamamen engel olurken temsilcisinin canhıraş sesini işitmişti galiba. Ciğerleri adeta yanıyordu. Ağzında duran ağır metalik tat öğürmesi için her saniye baskı yaparken saçlarının aceleyle geriye tarandığını hissetti Ayana.
"Hey! Lütfen...Ayana? Nefes al! Hadi lütfen! Nefes al!"
Midesinde olan bolca yuttuğu kırmızı sıvıyı kustuğunda görüşü netleşmişti sonunda, sağ kulağı ve yanağının bitişiğine elini koyarak boynunu dayayan temsilcisi ile de sonunda göz göze gelebilmişti. Sol tarafına aldığı yara havayla teması sebebiyle cızırdıyordu sanki. Kaftarının önü açılmış üstü başı darmadağın olmuş Ayana diğer yanında olan Guzmanın hala daha üstünü düzeltmeye çabaladığını görmüştü.
Nerede olduğunu anladığında doğrulmak için çabalamış, aniden ayağa kalkmak için direnmişti. Bu sebeple de iki çocuğun birkaç saniye sonraki dayanaklığını canı gönülden kabul etmişti. Cesareti, yitip gitmeden geçebilmişti. Tekrardan Cecaelia'nın karşısında durmak için alındığı kıyıya çıkabilmişti.
"Mirasın için savaşman gerekecek, neferlerin bir kez daha buluşacak. Başlangıç ve bitiş çarpışacak."
"Geleceğin varis olarak çok çetin, kızıl cadının izi baskın velakin senin değişken gücün her şeyi perdeliyor tıpkı yoldaşın gibi..."
Cecaelia, yabasını düz tutmaya başlayan erkeğin omzuna elini koyarken Ayana ile göz temasını kesmemişti sanki kafasının arkasını, ruhunun içini görüyormuşçasına hipnotik bir ifadesi vardı. Bu Ayananın içini ürpertmişti.
"Ben falcı değilim bir kahinim. Bu bırakılan ipuçları ne ilk ne de son cadı, cesaretini kanıtladın, suyu yanına çektin. Lakin asıl şimdi başlıyor. Kehanetin için kış dün dönümünü Yula'u beklemeliyiz."
Nefesini hala daha düzene koyamasa da sessizce başını sallamıştı Ayana, başına ne geleceğini bilmiyordu fakat pes etmeden önce denemek istiyordu. Denemekten başka bir seçeneği yokken ilerlemekten korkmamalıydı.
Arkadaşlarının desteğine sarılırken ikinci kez arkasına bakmayacak şekilde çıkışa ilerledi Ayana.
~~~
Boğazlarının şişkinliği ağrısını hissettirirken savunma dersi için kumsala indirilen birinci sınıfların içerisinde göze batmamaya çalışıyordu Ayana. Yüzünü her saniye buruşturmamak için büyük bir çaba sarf ederken, rüzgârlı hava sıkı topuzundan saçlarını çıkartacak kadar sert esiyordu.
Sevgili Aile perisi Mercedes bu sırada temsilcisi ile beraber yeni buldukları kartları Cecaelia'ya teslim etme görevindeyken Balera arada sırada yapışık olduğu boğazını göbeğini ısıtarak rahatlatmaya çalışıyordu. Kumsal yasağını çiğnemeye neyin sebep olduğunu bilemiyordu Ayana. Fakat profesör büyük patlama büyülerini çalıştırıyordu ve genellikle engellemek için denizin sağladığı su kütlesi bariyerini ilerletiyordu. Asalarını sert z şeklinde ileri savuran öğrenciler sırayla bariyerin kalın duvarını parçalıyor etrafa şarapnel parçaları gibi tuzlu su fışkırıyordu. Kaftarlarını giyen öğrenciler ayazlı rüzgâr havasını hissetmiyordu. Kumaş özelliklerinden mütevellit kaftarlar herhangi ikinci bir kıyafete ihtiyaç duyulmamasını sağlıyordu.
Ayana günün sekizinci denemesi için Jeyan ile beraber öne çıkarken rüzgârın içinde canhıraş bir bağrış yükselmişti. Dikkati dağılan öğrenci grubunun sesin nereden geldiğini ayırt etmesi pek uzun sürmemişti. Üçüncü su bariyerinin önünde acılı bir inleyişle yerde birisi kıvranıyordu. Refleksle Jeyan'ın koluna giren Ayana, üçüncü bariyere temkinlince yaklaşıyordu. Yerde yatan çocuk ıslak kumlarla kaplanmıştı lakin dehşet verici kısmı burası değildi, sol kolunun kaftarı içten patlarcasına yırtılmış koluna aldığı yaraları gözler önüne sermişti. Mor derin izler her saniye içten kırmızı sinyaller vererek cazırtı çıkarırken dersin profesörü çocuğun kolunun kan akışını kesmeye uğraşıyordu.
"Jenkins! Bayan Dopamin'e haber ver! Herkes Akademiye dönsün, hemen!"
Arada beliren bir troll baş sallayarak profesörü onaylarken onları akademiye taşıması için bir portal oluşturmuştu bile, Ayana yanlarına gelen Guzmanı fark ettiğinde şok olduğunu anlamıştı. Nasıl böyle bir şey olabilirdi ki? Bu basit bir grip veya kol kırılması değildi. Sihri-büyü içerisinde böyle şeyler oluyor olması onu istemsiz korkutmuştu.
"Ayana?"
Kolunu dürten Jeyan yüzüne ilgiyle bakarken sırtından itekleyen Guzman "Hadi, gitmeliyiz." Diyerek sorgusunu yarıda kesmişti. Herkes şok olmuştu fakat üzerinden zaman geçince bir şeylerin netleşeceğini düşünenler çoğunluktaydı.günü öyle ya da böyle kapatacaklardı.
~~
Bitki taksonomisi dersi için ezberlemesi gereken 103 genel panzehir bitkisi sayfaları arasında yatağında yüzüstü uzanıyordu Ayana. Valmar masasında sandalyesine kurulmuş kütüphaneden ödünç aldığı kitapları karıştırıyor ve onun için birkaç parşömenlik ön bilgilendirme çıkarırken ara ara Mercedes ile sohbet ediyordu. Ayana yatağında ayaklarını yukarı uzatarak küçük bir yün yumağı ile oynayan Baleranın karnını okşarken Aile perisi de bir şeyler dikerek masasının boş kısmını dolduruyordu. Mor küresinden yayılan cızırtılı müzikal esnemesine sebebiyet verirken nihayetinde biraz ara vermek isteyen Ayana zaten dikkati dağılmışken kızlarla vakit geçirmek istediğine karar vererek yatağının yumuşaklığını terk etmişti. Cevher yıldızı meclisi kurucuları olarak bu cuma akşamı kızlar olarak kurucu odasındalardı ve Ayana ödevi sebebiyle buluşmayı aksatmıştı.
Canseli, Zaniel ve danışmanları uzatılan avdan yarın döneceklerdi ve son haberlere göre ocak başı için çok yaklaşmışlardı. Bulunduğun anı hayal et, kapısı kulübe tanıtıldığında da maalesef aralarında değillerdi. Yine de bunun için bile dönmeyi iple çekiyorlardı.
Ayana odasından çıkarken Balera da uçarak omzuna konmuş asasını gelişi güzel ağzına vermişti. Aslında ejderhası asası hariç her şeyi kemirme içgüdüsündeyken asaya karşı ayrı bir saygısı olduğunu geçen zamanlarda fark etmişti Ayana. Diğer bir fark ettiğiyse akademiyi kaplayan gerici durgunluktu. Okulun revir kanadı ablukaya alınarak izinsiz giriş yasaklanmış ve giriş kapısına üç peri ve Bayan Dopamin 'in trollu dikilmişti. Ayana suyun cesaretini geçmiş fakat yine de ilk darbe sudan gelmişti. Fısıltılar bordo bir izden bahsediyordu.
Kulüp odasının bulunduğu koridora dönecekken telaşlı adım sesleri işittiğinde olduğu yerde donakaldı. Ayak çabukluğu ile köşe duvarına yapışırken nefesi hızlanmıştı. Bunu kontrol etmeliydi. Ayak sesleri ve ince sesler yankılanırken Ayana istenmeyeceği bir durumda kalacağını hissediyordu; suçlu pozisyonu. Müdür Hufgo, yıldız işlemeli koyu mavi pelerini ile azametle köşeyi dönerken yanında zarif topukluları ile eşlik eden Profesör Dopamin vardı. Kendisi yeşil, kesintisiz, yere değen saten bir elbiseyle tüm görkemiyle salınıyordu. Ayananın tam dibinde durarken ellerini beline dayayarak asasının gardını indirmiş hararetli fısıltısına devam etmeye çalışıyordu. "...felçli gibi uzuvlarının kontrolünü yitiriyorlar, nefesleri sekteye uğruyor..."
"Anlıyorum, durumları en kötü olanları Afyon Monşa hastanesine yatırmak üzere hazırlık yapın. Yıldızdansar Leandra'nın gözetimine verilmeliler."
Kadın bu şeyi öncesinde önermişçesine derin bir oflama koyarken, hangi kılavuzu kullanmaları gerektiğine karar vermeye çalıştılar.
"Örümcek portalı?"
"Ya da Cevher?"
Ayana istemsizce yanında kalem kâğıt olmasını dilemişti. Başka dilden konuşuluyor olsa ancak bu kadar anlayıp ayırt edebilirdi. İlaveten sanki o andan sıyrılmış gibiydi ikilinin dibindeydi ve nefeslerini kontrol etmekte oldukça beceriksizdi yine de kimse oradaymış gibi davranmıyordu. Bu küçük farkındalığın sebebi Profesör Dopaminin duvara doğruttuğu asasının anlının ortasından sol gözüne çizik atarak içinden geçirmesiydi. Hiçbir şey hissetmemişti ama içinden geçmişti hem de kesintisiz ve mükemmel bir uyumla. Sanki vücudu viskozitesi olmayan buğusuz bir su misali davranıyordu. Seçimi çabuk oylamışlardı anlaşılan. Arkasında beliren yeni girintinin içine girmek adına ilerleyen Cadının salınan vücudunu da dayamıştı Ayana. Lakin Müdür manidarca gözlerinin içine doğru bakarak o boşluğu gözlüyordu. İçinin üşüdüğünü hissetmeden edememişti bir an. Neler dönüyordu böyle? Sonunda kıyafetinin kuyruğunu toparlayarak ilerlemeye karar veren Müdür boşlukla yer değiştiren duvarın sonrasını merak etmezcesine ilerlediğinde nefesini gürültüyle dışarı vermişti Ayana. Sonra aceleyle onların döndüğü köşeden ilerleyerek kızların yanına ulaşmaya çabalamıştı.
===
Cevher yıldızı meclisinin ana salonu bomboştu lakin Ayana kurucular odasının arkasından gelen sesleri ayırt edebiliyordu. İlerleyerek o güzelim kapıya ulaşmak için merdivenleri arşınladı, kırmızı cevherlerin oynaştığı anahtarlığını çıkararak kendi odası için olanı kullandı. Odasının sakinliği kapıyı ardından çekince çevresini sarmalamıştı. Bulunduğun anı hayal et, geniş pencerelerinden ona farklı manzaralar sunarken kendisini geniş şöminesinin önünde parıldayan mor pentagrama ilerletmişti. Ayana, odasının ona sunduğu küçük özellikleri geçen zamanda öğrenme fırsatı bulmuştu. Burası açıkça onun için bir uyarıydı. Kaçması için belirlenemeyecek mekanlara açılacak bir kapı, şöminenin arkasında dikkatli bakılmazsa fark edilmeyecek çıkıntı taşın altındaki kavis merdivenlerinin sonunda çıkan mağarası. İçinde tek kişilik çok rahat bir yatak, duvarına mükemmel eksenlerle oyulmuş taştan kapaklı koca malzeme dolabı kıyafet ve yiyecek depolaması için kendisine sunuluyordu. Ve pek tabi Lupus için gördüğü mağara girişi gibi körfeze açılan küçük denize doğru eğilmiş kırık bir ağzı vardı. Bunları keşfettiği gün Valmar ile iki saat el ele tutuşarak tüm bunları tartıştığını çok net hatırlıyordu Ayana. Sadece kendisine ulaşımının olacak birisine ihtiyacı vardı.
Cin, Cevher yıldızının sadece Akademi müdürüne hizmet etmek dışında da yapması gereken işlerinin olduğunu, her öğrenciyle aslen yakından ilgilendiğini bunu yapmak zorunda olduğunu dile getirmişti. Bizler büyüyü besleyen en güçlü kaynaklardık ve oda bu döngüyü koruması gereken bir varlıktı. Hem kendisi hem de bizim için bunu kabulleniyor ve işliyordu.
Her öğrenci buraya geldiği zaman verdiği şeyler için bir şeyler alırdı büyük veya küçük.
Bunun bilincinde olmak onu artık korkutuyordu çünkü bu kadar şey için daha fazla şey vermesi gerektiğini her seferinde daha net anlıyordu. Balera omzuna asılınca odasının serinlediğini fark etmişti Ayana, asasını şömine içine doğrulturken çıkan yeni alevler hemen yüzünü yalayıvermiş ve gürül gürül bir ateşe evrilmişti.
Cebinden çıkardığı küçük bir çakıyı sol işaret parmağına götürürken ikinci kez düşünmemişti Ayana, bir simülasyonda denemek varken kitaplarda aramaktan daha hızlı bir çözüme ihtiyacı vardı. Örümcek portalı diyerek kanını damlattığı ateş mor bir kıvılcımla kanını soğururken Bulunduğun anı hayal et'in pencereden sunduğu manzara değişmişti. Manzarayı soluk bir grilik kaplıyordu artık. Ayana içeride çalışan binlerce örümceği görüyordu, büyüklü küçüklü rengarenk bir havuz gibi bulundukları ortama sürekli ağ döşüyorlardı. Ayana içine gireceği tehlikeyi biliyordu tabiki ve kendini koruyabilecek en etkili silahlarla ilerleyecekti. Ateş, bir örümceğin mutlak yok oluşu demekti ve kendisinde bolca vardı.
Kapı kulpunu kıvırdığı anda onun orada olduğunu bütün örümcekler bileceklerdi. Kendisinden daha hassas hislere sahip canlılardı. Tıpkı düşündüğü gibi o harıl harıl çalışma sekteye uğradı hepsi kısaca aralarında öylece beliriveren kapının girişinde ki kırmızı top yumağını hemen sezinlediler. Yerler parçalanmış ağlarla doluydu ve ileri adım attığında ucu bucağı gözükmeyen bir örümcek yuvasının ana bölgesinde olduğunu çok çarpıcı bir biçimde gözlemleyebiliyordu Ayana. Sonra içeride takip etmesi güçleşen bir konuşma tuhafı kopmuştu, örümcekler onun varlığının çok net farkında olduklarını sessiz ve irdeli sesleri ile beraber ona gösteriyorlardı, kulaklarını tırmalıyordu. Sanki birileri binlerce kemanı aynı anda ters ve hatalı çalıyordu.
Kulaklarını kapatarak adım atmaya zorladı kendini Ayana, lakin bu çok zordu. Her tarafında onu çekiştiren, yeren ve beğenmeyen örümcekler varken dizlerinin dibine çökmek istiyordu. Ezmemek için ayaklarına dikkatini vermeye çalıştı bu sefer fakat ayağının altında yığın oluşturmuş ağ destesi ileriye doğru çekildiğinde üstüne düşmüş örümcekler çoktan kenarlara koşturur gibi ilerlemişti bile. Böcek tiksintisi ve korkusunu her saniye içinde bastırmak gittikçe zorlaşıyordu. Yine de Ayana bu küçük açıklığı kullanırken önünden daha fazlası çekildiğinde korkusunu besleyen merakı üstün gelmişti. Bu ağları kim çekiştiriyordu böyle? Dikkatlice ilerlerken asasını ateş almaya hazır tutmuştu bu sebeple, sonra yüzüne dolanan örümcek ağları sebebiyle aniden durmuştu. Oldukça yapışkan olan bu ipi yüzünde hissetmeyi beklememişti. Daha öncesinde de örümcek ağları ile haşır neşir olmuştu tabiki ama buradakiler çok farklıydı. Kirpiklerini bırakmayan inatçı parçayla uğraşırken önünden ve yanından farklı tonlarda gıcırtılı kahkahalar duymuştu. Vücudu bu ani farkındalık ile elektriğe tutulmuşçasına kasılmıştı.
"bıircc anz için...yemcc olacak diyordumzz ssssass."
"zehrincc için yeterince kuvvetlicc değilzz buuss kızzcc..."
Önünde duran koca kırmızı örümcek sayamadığı kadar gözüyle onu incelerken yanından duyduğu kıkırtıya cevap vermişti galiba... yan tarafta gökten sarkan binlerce ölü örümceği tutan ağlar vardı ve arkalarına doğru siyah bir çukur oluşturuyorlardı. Fakat hemen önünde üç tane örümcek üstünde durabilecekleri yeni bir yer için sağa sola ağ atıyordu ve az önce sol kulağının olduğu yerde sarkan başka bir örümceğin emrini uyguluyorlardı.
"Mezarlığımıncc dibinğdess durğducc, bakğsanazz saçlara..."
Ayana sakin bahar meltemi gibi bir olağanlıkla koca bir kolun başına doğru uzandığını gördü, saçları kadar kalın kürk yüzeyi hemen burnunun ucunda dururken Ayana varlığını unuttuğu Baleranın yankı misali dağılan tehtitkar hırlamasını duydu.
"Kimseyizz ezmediccc ve kızıllss"
Saçlarını okşayan kızıl tüyler temkinliydi. Koca örümcek geniş ağzına kullanılmış ağları atmak için kolunu geri çektiğinde kendisinin anlamadığı ama kesinlikle duyduğu birkaç homurtu kullandı. Balera da belirli aralıklarla hırlayarak koca örümceğe diklenirken Ayana siyak kırmızı hatlara sahip örümceğin koluna sıçradığını gördü.
"Bu kadar yakınlık istemiyorum... seni ezebilirim!"
"Üzerindezz bir karadul varkğenss daha ağır başğlı olmalısızz"
Ayana her insan vücudunun vereceği tepkiyi olabildiğince engellemeye çalışırken hiç beklemediği bir şey olduğunda grinin içine saklanmış renk yelpazesinde yankılanacak bir çığlık koyvermişti. Karadul sol elinde bir yeri kuvvetlice ıssırmıştı. Bu sefer can havliyle elini kolunu sallarken elini tutmaya çabalamıştı.
"Ne...ne yaptın!"
"Aklımı kaçırmış olmalıyım... elim feci derecede yanıyor!"
Acısının arasında sıyrılan karadul ortadan kaybolmuş gibiydi. Sanki elini ısıran o değilmişçesine silinip gitmişti.
"Sizz sihri-büğü çocukğları inanılmazsınıccz"
Yaşlar akan gözlerini bir çırpıda sildiğinde sakin olması gerektiğini biliyordu. Buradan çıkmalıydı. Hem de hemen.
~•~
Selamlar!
Uzun bir aradan sonra buradayım nihayet 🙇🏻♀️.
Hikaye ana taslağı ile hazır olsa da bölümlerde yazılan şeyler ve o an içine girince oluşan hikaye akışı fantastik bir evren için sisli bir toprağı aydınlatmak gibi.
Anadolu her daim insanlığın ve çoğu mitin çıkış yeri olduğu için yerli yabancı karakterleri, çok uluslu bir yapı, ve buradaki toprakları kullanmak daha cazip geliyor. Ege Akdeniz kısmı tam olarak hikayem için geniş bir hazine ama bir hastane yeri seçecek olsaydım Afyon'un coğrafyasını seçerdim. Çoğu insan doğal kaynak suları ve kaplıcaları için Afyonkarahisara uğruyor ve ciddi manada iyi dönüşler alıyor. Bir yıldızdansar için en iyi coğrafya kesinlikle buradaydı.
Öte yandan böcekleri sevmesem dahi wicca, cadılık ve druid kültüründe oldukça kullanılan bir malzeme türü 😅💀. Çocukken beni etkileyen cadı faktörlerinde hep bir yanlarından siyah karga, kuzgun ya da örümcek eşlik ederdi. Hatta yanlış hatırlamıyorsam yeşil bir cadı vardı zamanında süpürgesi ile çoğu çocuğu güldürmüştür ama benim hatırladığım siyah örümceğiydi🕷️🥴💆🏻♀️.
Sihri-büyü evreni karmaşık bir yapı giderek de karmaşıklaşıyor😁 umarım beğenmişsiniz, okuyan ve beğenen kişiler aşağıdaki yıldıza dokunmayı ve merak ettiğiniz veya beğenmediğiniz şeyleri de benimle paylaşmak için yorum yapabilirsiniz sizlerle konuşmayı çok isterim❤️🙆🏻♀️.
Sağlıcakla kalın yeni bölümde görüşmek üzere ✨
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top