9 ♛ GECE VE SAFİR

9. Bölüm

GECE VE SAFİR

Gece Diyarı, Safir

Prenses Lilaia fazla konuşkan biri değildi. Yanındaki yaklaşık bir düzine gece insanından oluşan grup da ondan farksızdı. Ayrıca yanında sadece on iki kişinin olması iki şeyin habercisi olabilirdi. Ya Kraliçe'nin yanlış bir hareket yapmayacağından emindi ya da yanına aldığı on iki kişi, yüz yirmi kişiye bedeldi. Dymentsia bu ikisinin de gerçek olduğuna emindi.

Başka düşünceleri de vardı elbet. Fakat en mantıklı bulduğu bunlardı.

Ormanlık alanda önlerinde yürüyerek ilerleyen Lilaia'yı parmağıyla gösterdi. "Çok konuşkan sayılmaz ama hakkında birkaç şey öğrendim sayılır. Onunla iyi anlaşacağız, Rhadenis."

Kara Ejderha'nın Temsilcisi güldü. Fakat Dymentsia'nın adımlarını hızlandırdığını fark edince gülmeyi kesti. "Onun yanına gitmiyorsun, değil mi?"

Dymentsia başını birkaç adım gerisinde kalan Rhadenis'e çevirdi. Gülümsemesi hala yüzündeydi. "Deneyeceğim."

Rhadenis onun şaka yapmadığını anladı.

Dymentsia, Lilaia'ya yaklaştı. Prenses onu beklemiyor olmalıydı ki irkildi. Birkaç saniye içinde başıyla selam verdi. "Kara Kraliçe."

"Gece Diyarı'nın Prensesi." diye karşılık verdi Dymentsia. Ses tonundaki samimiyeti fark eden Lilaia şaşkınlığını gizleyemedi. Gece askerlerine hızlanmalarını işaret etti. Ardından birkaç saniye Dymentsia'nın yeşil gözlerine baktı.

"Bir şey mi istemiştiniz?" diye sordu başka ne diyeceğini bilemeyerek.

"Birkaç şey aslında." dedi Dymentsia. Başıyla dar patikada önlerinde ilerleyen gece insanlarını işaret etti. "Neden yanınızda atlarınız yok? Safir'den Gece Dağları çok uzak değil mi?"

Dymentsia atına nehri geçince binmeyi planlıyordu. Lilaia birkaç saat önce şehre varmalarına az kaldığını söylemişti.

"Babamdan haber geldiğinde Şafak Yıldızı'ndaydık. Birkaç yüzyıl önce harabe haline dönen şehir, duymuş olmalısınız. Saraydan gelmedik. Bu yüzden gerek duymadık." diye açıkladı Lilaia hızla. Kelimeleri, adımları ve bakışları Dymentsia'nın aksine dikkatliydi. Sanki Dymentsia'nın aklındakileri duymuş gibi konuşmaya devam etti. "Mola vermezsek gün batımından önce Safir'e varırız."

Birkaç dakika sessizliğin ardından bu kez sessizliği bozan Lilaia oldu. "Benim de merak ettiğim birkaç şey var aslında. Duyduklarıma şahit olan sizsiniz."

"Sor." dedi Dymentsia omuz silkerek. Başını hafifçe arkaya çevirdiğinde Rhadenis'in Lider Darranio ile konuştuğunu gördü. Lierra, Xain, Auramos, Rhdenya ve Lorenna ise onların ardındaydılar. "Ayrıca bana siz demene gerek yok." Lilaia'ya baktığında meraklı gözlerinde aynı zamanda endişeyi de fark etti.

"Kardeşlerin hakkında." dedi Lilaia. Sanki Dymentsia'nın yüzündeki değişimi merak etmiş gibi onu inceliyordu.

Kara Kraliçe duygularını gizleyen biri değildi. "Soru-cevap yapalım o halde. Sen de bana kardeşin ve kuzenin hakkında bilgi verirsin." Lilaia başını salladı. "Neyi merak ediyorsun?"

"Diyar'ı ikiye ayırmak ne zamandır aklınızdaydı?"

Diyar şu anda paramparçaydı. Yine de kuzey tamamıyla ona aitti. "Sana bir sır vereceğim, Lilaia. Bu ikimizin de fikri değildi. Cevabıma gelince... böyle gelişti, diyeyim. Annem de aklımızdan geçenleri biliyor olmalı, o her şeyi bilirdi. Yine de bizi durdurmaya kalkmadı. Nasıl mı gelişti? Nmerysa da ben de hangimizin gözleri kırmızıya dönerse, hangimiz Ejderha Gücü'ne sahip olursak onun tahta geçeceğinin bilincindeydik. Fakat bu kuralı her türlü çiğneyecektim. Nmerysa tahta geçerse Karanlık Diyar'a hakim olmak için her şeyi yapacaktım." Derin bir nefes aldı. "Fakat yapmadım. Yapmamaya karar verdiğim anda, teyzem Aeralel beni Kara Kale'ye ziyarete geldi ve Gök Kraliçe'nin durumunun kötüleştiğinden bahsetti." Konuşmaya devam ettiğinde göz rengi soluk bir kırmızıya döndü. Anıları onu bulmuş gibi elleri titredi. "Nmerysa'yla beraber saraya vardığımız anda, daha onu görmeden, ikimizin de gözleri aynı anda kırmızıya döndü." Anlatılarına devam etmedi. Sanki kendi kendine konuşur gibi ekledi. "Güçlü olanın ben olduğumu söylüyorlar fakat asıl güçlü olan o. O mantıklı olan, bense duygusal olanım."

"İkizin, Ak Kraliçe, yeniden dirildi." Bu konu hakkında daha çok sorusu vardı aslında fakat Kara Kraliçe'nin göz rengi söyleyemediklerini de anlatıyordu.

Güç koyuydu, koyu kırmızıydı. Ve Lilaia o anda Kraliçe'nin açık kırmızı göz rengini gören az kişiden biri olduğunu fark etti. Fark etmesiyle de konuyu değiştirdi. "Peki ya diğeri? Son bir yılda başından o kadar şey geçtiğini duydum ki... her ne kadar ülken daha fazla parçaya bölünse de sanki güneye hükümdar olmayı hak etti."

"Hak etti." diye onayladı onu Dymentsia. "Savaşla ve kayıplarıyla. Sen de bir bölük komutanısın. Gölge Kraliçe'nin savaşçılarına karşı durduğunu duydum."

"Şafak Yıldızı'nda olma nedenimiz de buydu. Senin Kara Ülke'den kuzeye geçişini ona haber vermek isteyen casusları bulmaya çalışıyorduk."

"Peki ya ailen?" Kara Kraliçe, Safir'e varmadan önce orayı kimin yönettiğine dair fikir almak niyetindeydi.

Lilaia da bunu anlamış gibi konuştu. "Onları gördüğün anda tanımak istiyorsun değil mi? Lyktos benim gibi değil, savaşçıdan öte bir lider. Andros ona benzemiyor." Dymentsia'nın dile getirilmeyen sorusuna yanıt verdi. "Prens Lysandros. Yıllar önce ölen Kral Diores'in oğlu. Sarayda, o da kardeşim gibi konsey üyesi." Taş köprüye vardıklarında Lilaia konuşmayı kesti. Köprüyü geçtiklerinden birkaç dakika sonra da Dymentsia'nın muhafızı Aias ona atını getirdi. Lilaia'ya da getirdiği diğer atın dizginini uzattı. Ardından siyah atına binen Dymentsia'ya döndü.

"Diğer grup dediğiniz gibi sarayın surlarının dışında bekleyecek. Hanlarda konaklayacaklar. Şu anda çok gerimizdeler, mola verdiler. Şehre geldiklerinde haber gönderecekler."

"Darranio'ya söyle, isterlerse onlar da mola versinler."

Aias geri dönerken Rhadenis onlara yetişti. Kara Kraliçe bu sırada Lilaia'ya döndü. "Beni en kısa sürede saraya götür, Prenses."

Prenses Lilaia kendine iki muhafız seçti. Diğerlerine beklemelerini söyleyip hızlandı.

Safir şehrinin surları şehrin adı gibi parlak maviydi. Batan güneşin ışığında moru andırıyordu. Şehre girdiklerinde onlara birkaç muhafız daha eşlik etmeye başladı. Lilaia buna gerek olmadığını söylese de muhafızların lideri bunun Kral'ın emri olduğunu söyledi. Yine de kendilerine eşlik eden muhafızlara rağmen hızını arttırdı. Dymentsia onu izlerken etrafını incelemeyi de ihmal etmedi.

Gökyüzü alacakaranlık ve mor arası bir renkteydi. Az önce batan güneşin ardından yıldızlar görünmeye başlamıştı. Binaların mimarisi ve renkleri de Kara Kraliçe'nin ülkesindekilere benziyorlardı. Yine de insanlar farklıydı. Çoğunluğu kahverengi saçlıydı, halkın kıyafetleri kalındı. Hemen hepsi yanlarından geçerlerken onlara bakıyorlardı. Sarayın surlarını aştıklarında -tıpkı şehrin surlarına benziyorlardı- bir haberci hızla onlardan önce saraya yöneldi. Kara Kraliçe onun Gece Diyarı'nın Kralı'na haber vereceğini anladı. İkinci surlarda atlarından indiler. Etraflarındaki meşaleler yanmaya başlamışlardı. Lilaia önlerinde ilerliyordu. Taş merdivenlere vardıklarında Prenses ona baktı. Dymentsia o sırada eldivenlerini çıkarıyordu. "Taht odasında olmalılar."

Dymentsia hafifçe başını sallarken yüz ifadesindeki değişim Lilaia'nın dikkatini çekmişti. Saatler önceki samimi ve hüzünlü bakan açık kırmızı gözleri artık hırslı ve güçlü parlak kırmızıydılar. Lilaia onunla göz göze gelmeye çekinir hale gelmişti. Kara Kraliçe'nin yüzünün keskin hatları daha da belirginleşmişti.

Şimdi Lilaia'nın duyduğu Kara Kraliçe'yi daha çok andırıyordu.

Dymentsia binayı incelerken Lilaia kımıldamadığını fark etti. Rhadenis'in kısık sesini duyduğunda gözlerini Kraliçe'den ayırdı. "Dymentsia aynı zamanda bir mimardır."

Dymentsia gördüklerini beğenmiş olacak ki gülümsedi. Gülümsemesi Lilaia'yı rahatlatmıyor, aksine daha da tehlikeli görünmesini sağlıyordu. "Gidelim." Hızlı adımlarla merdivenleri çıkarken Lilaia ve Rhadenis ona yetişmekte zorlandılar. 

Uzun birkaç koridoru geçtiklerinde karşılarına büyük bir kapı çıktı. İki muhafız ya daha önce duyduklarından ya da o sırada gördüklerinden olsa gerek taht odasının büyük kapısını o gelmeden açtılar. Kapı açılırken uzun birkaç saniye bekledi. Taht odasına varmasına yaklaşık on adım vardı. Bir elini dağılmış siyah saçlarının içinden geçirdi. Diğer eliyle saatlerdir yolda olduğundan dolayı kirlenen siyah pelerini gövdesine bağlayan ipleri düzeltti. Rhadenis ve Lilaia'yı beklerken taht odasının içerisini göremiyordu.

"Dymen." Rhadenis'in sesini duymasıyla ona döndü. Meraklı kırmızı gözlerle karşılaşan Rhadenis açıkladı. "Gücün."

Dymentsia o ana dek etrafındaki meşalelerin gece mavisinin siyaha döndüğünü fark etmemişti. Veya etraftaki karanlığın arttığını. Kara büyü gücünün bu kadar hızlı gelişeceğini bilmiyordu. Yaydığı gücün tamamını toparlaması için kanatlarına ihtiyacı vardı. Veya Rhadenis'e. Bunları anlatmak ister gibi kaşlarını kaldırdı. Lilaia ise taht odasına girmek için onları bekliyordu. Dymentsia bunu fark edince Rhadenis'e bakmayı bıraktı.

Ve dikkatli adımlarla taht odasından içeri girdi. Her ne kadar çevreyi incelemek istese de tüm dikkatini onu bekleyen adamlara verdi.

Gece Kralı'nın tahtı en gerideydi. Fazlasıyla uzaktaydı ve Dymentsia'nın oraya kadar yürümeyeceği kesindi. Ya bunu tahmin ettiği için ya da saygı için Kral Auris onu taht odasının girişinin biraz ötesinde bekliyordu. Orta yaşlı adamın koyu kahverengi saçları yanındaki oğlunun saçları gibi uzundu ve omuzlarını geçiyordu. Kara Kraliçe ikisinin de göz renklerinde bir değişim görmediği için duyduklarının doğru olduğunu anladı. Gece Ejderi'nin Gücü de artık sadece çok nadiren ortaya çıkıyor olmalıydı.

Tavan yıldızlarla kaplı koyu mavi camdandı. Taht lacivert renkteydi, platformun üzerinde değildi ve odanın mimarisi kuzey mimarisindeydi. Yine de safir taşlarıyla süslü gümüş sarmaşıkların dolandığı sütunlar tahtın olduğu alana dek sıralıydı. Odanın her iki yanında da koyu mavi camlı pencereler vardı. 

Dymentsia, Kral'a doğru birkaç adım atarken Lilaia'nın kendi kendine fısıldayan sesini duydu.

Prens, Kral'ın birkaç adım gerisinde ve sağındaydı. Lilaia'nın kardeşiydi. Başıyla kısa bir selam verdi. Gözleri kardeşiyle aynı kahverengideydi. İkisinin babası Gece Diyarı'nın Kralı Auris tıpkı onlar gibi deri giymişti. Yakası siyah kürklü koyu mavi bir pelerin giyiyordu. Uzun saçlarının üzerindeki tacı gümüş bir halkadan ve üzerindeki birkaç safirden ibaretti.

Kral Auris konuşmaya başladı. "Kara Kraliçe Dymentsia." Yüzünde bir gülümseme belirdi. "Gece Diyarı'na hoş geldin."

"Teşekkür ederim, Kral Auris." diye yanıt verdi Kraliçe.

Lilaia da bu sırada kardeşinin yanında yerini almıştı. Kardeşine kısık sesle bir şeyler söylerken bir ses duymasıyla gözleri açıldı ve sustu.

"Oğlum Kastor Lyktos." diye tanıttı Kral Auris, Lilaia'nın yanındaki adamı. Ardından Lilaia'ya döndü. "Kızım Lilaia'yı zaten tanıyorsun.

Dymentsia onun yanına gelen Temsilci'yi tanıttı. "Kara Ejderha'nın Temsilcisi Rhadenis. Yakın bir dostum ve usta bir büyücü."

Tahtın ardından bir ses gelmesiyle konuşmasına devam edemedi. Kral Auris birkaç adım yana kaydı. Dymentsia tahtın arkasında neredeyse duvarla bir olan kapıdan geçtiğini tahmin ettiği, onlara doğru hızlı adımlarla gelen adamı fark etti.

Prenses Lilaia güldü. "Geç kaldın."

Saçları en az Kara Kraliçe'nin saçları kadar siyah olan adam ona birkaç adım kala durdu.

"Ve yeğenim." diye devam etti Kral. "Rhyseion Lysandros."

Dymentsia'nın ilk fark ettiği şey ise Rhyseion'un göz rengiydi. Saray gelirken gökyüzünde gördüğü renkti, alacakaranlık mavisi.


Bu arada kaç yıldır Wattpad'deyim, ilk defa bir bölümü ne kadar sürede yazdığımı fark ettim. Bu bölümü yazmaya yaklaşık 21.59'da başladım :D 

24.07.2017, 01.09

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top