76 ♛ ANKA, GÜL VE GÜNEŞ

Ejderha'nın Öfkesi'ne gifler ekliyorum, bu gif onlardan. Şu bölümle alakasız olsa da çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim.

Medyadaki videoyu Mysania için yapmıştım.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın.

Karanlığın Şafağı'nın son Mysania bölümü. Seveceğinizi umuyorum, ben yazarken sevdim.

76. Bölüm

ANKA, GÜL VE GÜNEŞ

Kızıl Ülke, Amorian Kalıntıları Yakınları

Gün batımında Gül Nehri'nin rengi moru andırıyordu. Kızıl Kraliçe tek başına bir çardakta, parlak renkli minderlerin üzerinde oturmuştu ve manzarayı izliyordu. Küçük mücevherler alevleri andıran saçlarındaydı. Üzerinde bronz parçalardan oluşan göğüs zırhı ve erguvan rengi elbise vardı, elbisesinin kolları uzundu. Mücevherlerle süslü altın ve bronz takıları boynunda ve ellerindeydi. Kendine bir bardak şerbet doldurdu.

Gün batımları ve gün doğumları güneyliler için önemli vakitlerdi. Şerbetini yudumlarken nehrin ardında görünen kalıntıları inceledi. Birkaç taş ve tuğla parçası görüyordu, onun ardında eski bir şehrin kalıntıları vardı. Bilerek bu bölgeyi seçmişti. Burası, Gül Nehri'nin güneyinde Diyar sınırlarında yer alan nadir bölgelerden biriydi.

Buradaki şehir, Diyar'ın kuruluş yıllarında inşa edilmişti. Kızıl Kral Sardeis Kharis, bu şehri eşi Anka Büyücü Amoria adına inşa ettirmişti. Amoria'nın ailesi bu bölgelerin bir zamanki lideriydi. Amoria, Sardeis ile evlenince bu bölgeler Diyar'a ait olmuştu. Ne yazık ki kızları Amastria küçük yaşta ölmüştü. Diyar'ın hükümdarı ise Altın Kraliçe Aurelia'nın kızı Ak Kraliçe Vinedria olmuştu.

Daha sonraki yıllarda ise Kızıl Kraliçe Siranna Aredvi, Anka Kraliçe Rhodona ile burada savaşmıştı. Ejderha ve Anka Savaşlarından bazıları bu bölgede olmuştu. Rhodona nehrin de gerisine çekilmek zorunda kalmıştı. Siranna döneminde bu şehir, küçük bir kasabaya dönüşmüş ve Aredven olarak anılmıştı. Diyar hükümdarları, Güneş Dağları'nın kuzeyine, güneyine olduklarından daha çok değer vermişlerdi. Böylece sınır birçok yerde Gül Nehri ya da Amorian Kalıntıları değil, Güneş Dağları olarak görülmüştü.

"Bir bardak şerbet ister misin, Kisurra?" diye sordu arkasını dönmeden. Taş yolun üzerine basan sandalet seslerini işitmişti, ardından melez kadının etrafına yaydığı büyüyü hissetmişti.

Kisurra'nın adımları durdu. Birkaç saniye öylece durdu, mektubu tutan elleri titriyordu. Mektup mum alevinde belirmişti ve üzerinde Kraliçe'nin kardeşinin mührü vardı.

"Niye durdun?" diye sordu Mysania merakla.

"Üzgünüm, kraliçem." dedi Kisurra. Derin bir nefes alarak yürümeye devam etti. Çardağa ulaştı, birkaç basamadığı çıktı ve mektubu Kraliçe'nin önündeki masaya koydu.

Mysania, koyu tenli kadına baktı. Kehribar gözleri hüzünlüydü, haberin iyi olmadığını anlamıştı. Sarı ve turuncu ketenden giysileri ve altın takıları vardı. "Elçi nerede kaldı?" diye sordu. Elindeki cam bardağı masaya bıraktı.

"Kampımıza ulaştı, seninle görüşmek için hazırlanıyor."

"Umarım güneş kaybolmadan burada olur." dedi Mysania. "Gidebilirsin." Kisurra uzaklaştığında mektubu inceledi. Siyah gül mührü, Dymentsia'ya aitti. Mektubu açtığında hayal kırıklığına uğradı. Hayal kırıklığı yerini korkuya bıraktı. "Rhaeya yanımızda olsun."

Dymentsia savaşı kaybetmişti.

Akşam Yıldızı'na dek ilerlemişti, Gölge Diyar'ın içindeydi ve iyi bir müttefiki vardı. İki ordu da zarar görmüş, kayıpları olmuştu. Önceki savaşları kazanmıştı ve tüm Diyar bunun sonucunun kötü olacağını beklemiyordu. Geri çekilmek zorunda kalmıştı. Ayrıca yaralıydı.

Korku tüm bedenini ele geçirdi. Dymentsia yenildiyse henüz yeni toparlanan Nmerysa ve Mysania'nın kazanması çok zordu. İmkansız değildi, ama zordu.

Gece Dağları'nın geçilmemesini umut etmekten başka seçeneği yoktu. Geri çekilen ordunun ardından gidilmezdi, Zinaida bekleyecek ve toparlanacaktı. Ne kadar süreceğini bilemiyordu, Dymentsia ve Zerath'ın o vakte dek toparlanacağını umuyordu.

Kağıdın arka sayfasına birkaç kelimeden oluşan bir yanıt yazdı. Üzgün olduğunu, iyi olmasını umduğunu yazmıştı. Gölge Diyar çok uzaktı, fakat olası bir saldırıda ordularını kuzeye götürmeye hazırdı. Masadaki şamdanlardan birine uzandı, mum aleviyle kağıdı yaktı. Dymentsia'nın yerini tam olarak bilmiyordu, aynı kağıt olduğu için mektuba ulaşabilmesini umdu. Yakın bir zamanda Nmerysa'ya da yazmalıydı ve plan yapmalıydı, ama Nmerysa ile değil yüz yüze gelmek mektuplaşmak dahi istemiyordu. Masayı düzeltirken onu düşündü.

Ak Kraliçe, yaptıklarını ödeyecekti.

Ama Diyar her şeyden önemliydi ve bu isteği beklemeliydi. Gerekirse Nmerysa ile yeniden konuşabilirdi.

Dakikalar sonra, Anka Kral'ın Elçisi geldi. Adamın kahverengi saçları, bronz teni ve kahverengi gözleri vardı. Keten gömlek ve deri pantolon giymişti. Diğer güneylilerin aksine takıları azdı. Rahat bir tavırla minderlerle oturdu. Kendine bir bardak şerbet doldururken parıldayan yüzüklerini inceledi Kraliçe. Yüzüklerden biri karneol taşındandı. Karneol taşını güneyde çoğunlukla Xerhios soyluları kullanırdı. Kralla aynı soydan geliyordu.

Xerhios soylulara dikkat etmesi gerektiğini söylemişti Kairos. Kairos da onlardan biriydi.

Adam şerbetini yudumlarken Mysania'yı inceliyordu.

Mysania ona gülümsedi. Onu daha önce görmese de kim olduğunu duymuştu. "Buraya geliş amacınızı duymak için sabırsızlanıyorum, Arsames."

"Biliyorsunuz, Ejderha Kraliçe." dedi Arsames. "Çölde bir ülke kuruluyor ve bu ikimize de tehdit."

"Kraliçe Jahrani, Kral Kellan ve Kral Vaughan'ın kabilelerini mi diyorsunuz?" Kızıl Kraliçe sözlerini dikkatli seçmeye çalıştı. "Bir grup çöl insanının iki güçlü devlete tehdit oluşturacağını bilmezdim."

"Güçlü bir tehdit, Ejderha Kraliçe. Bu kadar kibirli olduğunuzu bilmezdim."

"Arsames..." diye söze başladı Kızıl Kraliçe. "Kullandığınız kelimeleri dikkatli seçeceğinizi düşünüyordum, demek ki yanılmışım. Diyar bin beş yüz küsur yıllık bir devlet. Birkaç çöl insanı beş büyük halkın yaşadığı ülkem için tehlike değil." Elini çenesine götürdü. "Henüz."

"Ne demeye varıyorsunuz, Kraliçe?"

"Akrep, yılan ve şahin şu anda ejderhaya rakip olamaz diyorum. Anka için ise bu ne kadar doğru bilemem."

Arsames onun bu tavırlarından sıkılmıştı. "Benimle oynamayı kesin. İstediğinizi zaten aldınız."

Kızıl Kraliçe sırtını minderlerle yasladı. Yanıt vermedi.

Evet, istediğini almıştı.

Anka'nın çölü gerçek bir tehdit olarak gördüğünü ve bu konuda dürüst olduğunu anlamıştı.

"Diyar ne kadar güçlü olursa olsun kuzeyde büyük bir savaşın içinde. Zinaida'nın adı bile nehir ve çöl topraklarının insanlarını endişelendirmeye yetiyor. Gölge ve ateş hiçbir zaman karşı karşıya gelmemeli. Diyar toprakları kuzeyin ve güneyin ortasında yer alıyor. Tüm halkınız kuzeyin ve güneyin savaşıyla tehlikede olur. Ablanız bunun olmaması için çabalıyor, değil mi?"

Mysania'nın yüz ifadesi değişmedi. Az önce aldığı haber bu çabalamanın kötü sonuçlandığını kanıtlar nitelikteydi. Dymentsia kaybetmişti, ama Mysania onun vazgeçmeyeceğine emindi. "Kuzeyde ve Gölge Kraliçe'yle mücadele ediyor."

Arsames sözünü sakınan biri değildi. "Ama Gölge Kral'la dost."

Mysania omuz silkti. "Diyar için ittifak yaptı. Tıpkı sizin buraya geliş nedeniniz gibi iki ülke ortak düşmana karşı müttefik oldu. Sizin bizden isteğiniz de bu değil mi?"

 Arsames onu başıyla onayladı. "Geliş nedenim büyükanneniz Ak Kraliçe Myrina zamanında yapılan anlaşmayı sürdürmek. Anneniz zamanında da bir ticaret anlaşması yapılmıştı. Anka'nın niyeti bu ticaret anlaşmasını bir güney ittifakına dönüştürmek."

"Tek bir sorun var, Arsames." dedi Mysania cam bardağa uzanarak. Şerbetinden birkaç yudum aldı ve Arsames ile göz göze geldi. "Çöl kabileleri henüz bize savaş ilan etmedi."

"Kral Darios bunu beklemeyecek." dedi Arsames. "Yılanın başını küçükken ezmek istiyor. Bunun için de Diyar'dan ve Kızıl Ülke'den bir tehdit olmadığına emin olmak istiyor."

"Anka Kral'a savaş açmayacağım." dedi Mysania. Güneyde bir savaş şu an ihtiyacı olan en son şeydi.

"Biz de bundan emin olmak istiyoruz."

Şüphe.

Arsames şüpheliydi. Şüphesi, Mysania'nın duyduklarını kanıtlıyordu. Anka, çöl insanlarının amacının hüküm olduğundan emindi.

"İster olun ister olmayın." dedi Mysania. Mor gözleri alevlenir gibi kırmızıya döndü. "Çölün sizin için olduğu kadar Diyar için de bir tehdit olduğu doğru ancak ben hala ittifak konusunda karar vermedim."

Arsames ittifak için diyeceğini demişti, ancak buradan boş dönmek istemiyordu. "Sizinle açık konuşmak istiyorum, Ejderha Kraliçe. Jahrani'nin ve eşlerinin isteği hüküm. Anka ve Ejderha'ya rakip bir devlet kurmak istiyorlar."

Mysania bir kelimeye takılmıştı. Arsames, Jahrani'nin eşlerinden bahsetmişti. Mysania, Kellan'ın onun eski eşi olduğunu sanıyordu. Ancak Kellan ile konuşmasından hala Jahrani'ye aşık olduğunu anlamıştı.

Güney, Diyar'dan karmaşıktı.

"Sizinle ittifak oluştururum." dedi Kraliçe. "Ama şartlarım var ve bu ittifak gerçek bir tehdit karşımıza çıkana dek gizli kalır."

"Şartlarınızı kuzenime ileteceğim. Elbet, bizim de şartlarımız var."

"Ben de bunu kardeşlerimle konuşacağım." dedi Mysania. Diyar üçe ayrılmıştı, ancak hala kendi içinde bütünlüğünü korumalıydı. Kuzeyde, güneyde, doğuda ve batıda Diyar'ın en ufak bir zayıflık anında saldırıya geçecek düşmanlar vardı. Üç kardeş, onlara karşı birlik olmalıydı.

Birbirleriyle savaştıkları anda, dışarıdan gelecek bir saldırı olmayacağından emin olmalılardı.

Arsames ittifak için istediklerini söylemeye başladı. "Çölün üç lideri iki ülkeden birine savaş ilan ederse diğer ülke tarafsız kalacak. Gerekirse destek verecek."

"Kabul ediyorum." dedi Mysania. Eliyle nehrin ötesini işaret etti. "Amorian Kalıntıları'nın ve çevresinin benim ülkeme ait oldukları sizin tarafınızdan onaylanacak."

"Bunu kuzenimle konuşacağım." dedi Arsames. "Size bir Xerhios soylusu olarak elimden geleni yapabileceğimi söyleyebilirim."

"Bir devlet kuracaklarsa tanınmaları gerekir. Anka'nın, benim ve kardeşlerimin onları tanıması gerekir. Eğer siz onlara savaş ilan ederseniz onları tanımış sayılırsınız. Siz, çöle savaş ilan ederseniz çölü benden önce bir devlet olarak kabul ettiğiniz için size destek verme yükümlülüğüm olmayacak."

Arsames başıyla onayladı. "İsteklerinizi ileteceğim. İttifak ve isteklerinizin kabul edilmesi için elimden geleni yapacağım."

Mysania, geldiği andan beri Arsames'in sözlerinde ilk kez gerçek bir geri çekilme, bir kabullenme gördü. Buna gülümsedi. "Anlaşılan beklediğinizden farklı biriyim, Arsames."

"Daha fazlasısınız." dedi Arsames onun dediklerini kabul ederek. "Daha azı değil."

"Bense Anka hakkında ne düşüneceğimi bilemiyorum." dedi Kraliçe Mysania. "Günün birinde düşman olabiliriz, tıpkı daha önce olduğu gibi."

"O gün Anka için yakında değil." dedi Arsames ona güven vererek. "İttifak için buradayım."

"İttifak olacak demedim." dedi Mysania. "Düşüneceğim dedim."

"Anka'ya savaş ilan edip etmeyeceğinizden emin olmak istiyoruz."

Kızıl Kraliçe elini çenesine götürdü. "Sizden bir tehdit görmediğim sürece size savaş ilan etmeyeceğim."

"Sözünüze güvenmeyi gerçekten istiyorum."

"Güvenmek zorundasınız." dedi Mysania. "Başka seçeneğiniz yok."

Arsames, Mysania'nın dediklerinin doğru olduğunu biliyordu. Başka seçeneği yoktu.

"Tabii size ittifak sözü vermesem de dostluğumuzun bir işareti olarak hediyeler vermek isterim." dedi Mysania. Bunu, Kral Darios'un onun hükümdarlığını kabul ettiğini göstererek verdiği hediyelerin karşılığı olarak da yapıyordu.

Anka, onun hükümdarlığını ilk tanıyan ülkelerden biriydi.

"Benim de sizin için hediyelerim var." dedi Arsames. "Anka Kral hediyelerinin yanında size bir mektup da gönderdi."

"Uzun yoldan geldiniz, bu gece dinlenin. Yarın devam ederiz."


"Nasıl geçti?" diye sordu Temsilci. Kraliçe'nin çadırında onu bekliyordu. Güneş Dağları'nın güneyindeki bölgeleri incelemek için küçük bir grupla harekete geçmişlerdi. Kampları, birkaç haftada bir yer değiştiriyordu. Kairos ne zaman saraya döneceklerini bilmiyordu. Gül Nehri'nin yakınları ona farklı hissettiriyordu. Kairos'un babası, Anka'nın kurucu soyundan geliyordu ve bu yüzden güneye yakın hissediyordu.

"Fena değildi." dedi Mysania gülümseyerek. Takılarını çıkarmaya başladı. Kairos'un meraklı altın rengi gözlerini görünce gülümsemesi silindi. "Ne oldu?"

"Xerhios soylularla uğraşması zordur, Mysia."

"Biriyle uzun zamandır uğraşıyorum zaten." dedi Mysania Kairos'u kast ederek. Kızıl saç örgülerini çözdü ve tokalarını mücevher kutusuna koydu. Aynaya baktığında Kairos ile göz göze geldi. "İttifak istediğini biliyordum zaten."

"O halde sorun elçiyle değil." Mysania endişeliydi, bunu gizlemeyi herkesten başarabilirdi ama Kairos onu yıllardır tanıyordu. "Kuzeyden haber mi geldi?"

Kızıl Kraliçe ona döndü. En yakın arkadaşına gerçeği söyledi. "Dymentsia Akşam Yıldızı'ndaki savaşı kaybetmiş. Büyük kayıplar vermiş, yaralıymış ve geri çekiliyormuş."

Kairos başını iki yana salladı. Dymentsia'yı ne kadar sevmese de kuzeyde olan savaşı kazanmasını istiyordu. "Güneş, Gece Dağları'nın güneyinde her daim parıldasın." dedi eski bir duayı ederek. Güneş Tanrısı'nın seçilmişlerinden biri olduğu söyleniyordu, Mysania buna rağmen onun inanca ne kadar bağlı olduğunu bilmiyordu. Şimdi endişelenmişti. "Başka bir şey yazmış mı?"

"Hayır."

"Ama... aklında bir şeyler olmalı, değil mi?" diye sordu Kairos. "Ondan gerçekten hoşlanmasam da mücadelesine devam ettiğine eminim. Bir şeylerin peşinde olmalı."

"Bilmiyorum, Kairos." dedi Mysania. Kairos ile hemfikir olmak istiyordu, ancak Zinaida onları yenmişse ne olacak bilemiyordu. "Elinden geleni yapıyordur. Zinaida tahmin ettiğimizden çok güçlü."

"Dymentsia da bildiğimizden daha güçlü." dedi Kairos. "Ve şu an ne kadar dost görünse de bize düşman."

"O bana yardım etti." diye ona karşı çıktı Mysania. "Kızıl Ülke'nin kurulmasını sağladı. Ona güveniyorum."

Temsilci'nin altın gözleri bunu duyduğunda alevleri andırdı. "O güvenilmez biri, Mysia." Sesi istemese de sert çıkmıştı.

"Kairos!" dedi Mysania. "Bana gerçek bir şey söyle. Ben altı yaşımdayken tahttaki hakkımı elimden almasından, sekiz yaşımdayken beni sürgün etmesinden bahsetmiyorum. O artık benim yanımda." Yorulmuştu, fakat işleri vardı. Çalışma masasının başına geçti. Kairos masanın önündeki sandalyeye oturdu. Mysania ülkesinden gelen raporları incelemeye başladı. Yönetim yine Verona'ya aitti. "Biliyor musun ben de Verona'ya bazen güvenmiyorum."

"Verona seni hükümdarı olarak görüyor." dedi Kairos. Masaya yansıyan gölgelere indirdi bakışlarını. Elini masaya koydu. Gölgeler, parmaklarına dolandı. Bunu ilk kez yapmıyordu ama her seferinde çok yabancı hissediyordu. "Kuzeyi biliyorum, orada çok şey öğrendim. Sen bunlar ve benim hakkımda ne biliyorsun?"

Mysania omuz silkti. "Xerhios ve Valere soylu, Güneş'in seçilmişlerinden bir ateş büyücüsüsün. Kızıl halk seni doğduğun andan beri koruyucu olarak gördü. Büyü gücün sadece sen bir çocukken bile inanılmazdı. Ben doğduğumda insanlar senin temsilci olup benim yanımda olman gerektiğini ve güneyi koruman gerektiğini düşündüler. Bu nedenle Diyar'ın tüm bölgelerine gittin. Böylece yalnız ateş büyülerinde usta olmadın. Şifa büyülerinde ve kara büyüde de ustasın."

"Sadece kara büyü değil, Mysia." dedi Kairos. Elindeki gölgelerin renkleri koyulaştı. "Diyar'ın dışına da gittim. Yıldız tapınaklarında eğitildim. Güneyde güneşi, kuzeyde ayı ve yıldızları okumayı öğrendim. Tüm o lanetler ve yasaklı büyüler kuzey insanlarının pek de umursadığı şeyler değiller. Dymentsia kendi ülkesindeki arenaları kontrolü altında tutuyor. Gölge Diyar'da ve Gece Diyarı'nda insanlar sadece eğlence için birbirlerini öldürüyor. Kardeşin bu insanlarla uğraşmayı kendi istedi ve onlardan pek farklı değil. Yıllardır kuzeyi yönetiyor ve şimdi orada."

"Onun artık tamamen bir kuzeyli olduğunu mu düşünüyorsun?" diye sordu Mysania. Kairos'un fikirlerine önem verirdi. Kairos en başından beri onun yanındaydı. Ama Dymentsia'nın sert bir kuzeyliye dönüşme fikri onu ürkütüyordu. "Diyarlı olmadığını mı söylüyorsun?"

"Annenin ilk eşi bir Assos değil miydi? Dymentsia zaten doğuştan yarı kuzeyli. Dhranel ve Dhrania soyları yönetimde iyiler ve Diyar tarihinde yaptıklarından ötürü Assos'tan çok biliniyorlar. Oysa Assos onlardan beter. Çünkü sadece Diyar'ın değil, kuzeyin saf karanlık kanını taşıyor. Annenin soyunda da birçok kuzeyli var zaten."

Mysania, annesinin soyunun daha çok rhona olan tarafıyla anıldığını biliyordu. Kendi babasını hiç tanımamıştı. Rhigmos Assos da okulları saraydan daha çok seven biriydi, onu da tanımıyordu. "Nmerysa da kanındaki kara büyü sayesinde yeniden yaşama döndü."

"Dymentsia, sana ve ona yardım etti. Nmerysa'nın hükmünü ikizi olduğu için en başında kabullendi. Senin hükmünü de kabullendiğini söylüyor." Gölge büyüsü yapmayı bırakmıştı. "Oysa Dymentsia kendi hariç kimsenin hükmünü gerçekten kabullenmez. Sadece sizin böyle düşünmenizi istiyor. İnsanları buna inandırıyor."

Mysania onun dediklerine şaşırmıştı. Kairos ile daha önce de Dymentsia hakkında çok kez konuşmuşlardı. Fakat Dymentsia, her şeyden önce dürüstlüğüyle ve gizlemediklerinle tanınan biriydi. Kardeşini savunmak istedi. "O dürüst, Kairos."

"Kendi doğruları için evet. Ülkesi, hükmü ve gücü için evet. Ama bizim için değil."

Mysania gözlerini kıstı. Dudakları çizgi halini aldı.

Kairos'un diyecekleri bitmemişti. "Az önce endişelenmiştim, artık onun için endişelenmiyorum. Hükümle, güçle, gelecekle oynayan iyi bir oyuncu o. Nmerysa'nın kurnazlığını herkes biliyor. Ama Dymentsia onun bile ötesinde. Geçen yıllar olanlar aklıma geliyor, Mysia. Her hamlesini tek tek planlaması... Kuzeyde de bunu yapıyor. İnsanlar onun değiştiğini düşünüyor, daha sakin ve düşünceli biri olduğunu, daha az deli olduğunu. Yine de bir deli o."

"Ve bizim o deliye ihtiyacımız var." dedi Mysania. "Tüm Diyar'ın ona şu anda ihtiyacı var. Ne Nmerysa ne de ben Zinaida ile savaşamayız. Bunun birçok nedeni var, iklim bunlardan biri."

"Zinaida'nın savaşı kazandığını söylemiştin, ama Dymentsia ölmediğine göre geri çekilmeyeceğini biliyor olmalı. Belki onunla baş edebileceğini düşünüyordur. Bildiğimiz kadarıyla Zinaida ondan güçlü, karanlığa ve gölgelere hakim, savaş ve isyan konusunda daha tecrübeli. Zalim, kurnaz, hilekar, kuralsız." Ellerini çenesine götürdü. "Bu dört özelliği iki kuzey hükümdarı daha taşıyor. Dymentsia ve Zerath. İttifak halindeler ama..."

"Sen de başlama." dedi Mysania. "Herkes onların savaşının Diyar'a etki edeceğinden söz ediyor. Nmerysa geçen bir şeyler söylemiş, karanlıkla savaşan aydınlık falan filan."

"Savaştan bahsetmiyorum, daha tehlikeli olandan bahsediyorum. Bir ittifaka ihtiyaçları olduğu için ya da Zinaida ile savaşmak müttefik değiller. Güçlenmek için bile değiller. Bir süreliğine belki evet. Ama ya sonra? İttifak devam ederse ve onlar savaşmazlarsa ne olacağını söyle bana, Kızıl Kraliçe."

Kızıl Kraliçe herkesin bildiğini söyledi. "İkisi birlikte tüm karanlığa ve kuzeye hükmederler."

"Ve bunu birbirlerine ihtiyaçları olduğu için veya daha güçlü olacakları için yapmazlar. Bunu tutkuları ve istedikleri için yaparlar. Dymentsia asla her yere hükmetme isteğinden vazgeçmeyecek. Asla istediklerinin sonu gelmeyecek. Zerath'ı tanımıyorum. Ama kuzeylileri az çok tanıdım, gölge ve gece insanları hakkında duyduklarımla diyebilirim ki Zerath hüküm ve güç konusunda ondan farklı değildir. Zerath onun kadar hükmü istemese de şu an bu durumda olmazlardı. Dymentsia Diyar'a hükmetmek isterse Zerath tüm kuzeye hükmetmek isteyecektir. İkisi seve seve birbirlerinin yanında olurlar."

Mysania raporları bıraktı. Bir an için soğuğu ve gölgeleri hissetti. Lanetli ve sert kara topraklar zihninde belirdi. Alevlerin bu soğukta parıldamayacağını düşündü. Başını iki yana sallayıp düşüncelerinden uzaklaştı. Kairos ile göz göze geldi. "Biliyorum, Kairos."

Kairos sandalyesine yaslandı. "İşte bu yüzden endişelenme. Onlarda bu hırs ve tutku olduğu sürece kazanmak için her şeyi yaparlar. Zinaida kuralsız mı oynuyor? Onlar da buna karşılık ya tüm kuralları baştan yazarlar ya da yıkarlar."

"Haklısın." dedi Mysania. Kendine bir bardak su doldurdu. "Endişelenmem yersiz."

"Endişe Dymentsia için değil bizim için olmalı." dedi Kairos. "Çünkü er geç Dymentsia dikkatini yeniden Diyar'a yöneltecek. O vakit geldiğinde Nmerysa onunla savaşmak için hazır olacak. Biz de o ikisiyle savaşmak için hazırlanmalıyız."

"Bunun için de güneyi güvenceye almalıyız." dedi Mysania. "Anka ile ittifak oluşturmalıyız. Dymentsia kuzeyde güçlü dostlar edindi. Nmerysa Batı Denizi'ni yeniden kendine bağlamayı düşünüyor. Biz de onlara karşı durmak için sınırlarımızı güvene almalı ve savaş için hazırlanmalıyız."

Kairos ayağa kalktı. "Evet, bizim asıl amacımız onların karşısında durmak."

"İyi geceler, Temsilci."

Kairos ona gülümsedi. "İyi geceler, Kraliçe." Daha sonra çadırdan ayrıldı.

Kızıl Kraliçe başını geriye yatırdı. Düşünmesi gereken çok şey vardı. 

  ♛  

Kızıl Kraliçe, Elçi Arsames'in getirdiği sandıklar açıldığında ister istemez şaşırdı. Güneyin ne kadar zengin olduğunu bilse de gördükleri fazlasıyla ilgi çekiciydi. İpekler, mücevherler, silahlar. Eline güney tarzıyla yapılmış hilal şeklinde bir kılıcı aldı. Rengi kızıldı, kabzasında ametist ve yakut taşları vardı.

"Darios bu kılıcı seveceğinizi düşündü." dedi Arsames.

"Neyden yapıldı?" diye sordu Mysania. Elini kılıcın keskin bıçağında gezdirdi. Büyüyle işlendiğinde dokunduğunda anlamıştı. Bıçağın üzerinde yüzünün yansımasını gördü.
Kızıl metalin üzerinde hiç çizik yoktu.

Arsames gülümseyerek yanıt verdi. "Biz buna güneş çeliği deriz, Ejderha Kraliçe. Hikayelere göre Güneş'in çocuklarından biri bu çeliği ilk işleyenlerden biri olmuş. Güneş'in çocukları demişken... seni tekrar görmek için sabırsızlanıyordum, Kairos. Baban seni özlediğini iletmemi istedi. Ne zaman istersen gelebileceğini söyledi."

Kairos'un gözleri kısıldı. "Ben Diyar'a aitim. O da bunun farkında olmalı."

Arsames onun dediklerine yanıt vermedi. Elindeki mektubu Kızıl Kraliçe'ye uzattı. Kızıl Kraliçe mektubu hemen açmadı. Saatler sonra, elçi gittiğinde mektubu tekrar eline aldı. Üzerinde anka sembolü olan, kırmızı mührü kırdı.

"Bizi Anka'ya çağırıyor." dedi Mysania.

"Gidecek miyiz?" diye sordu Kairos.

Mysania başını iki yana salladı. "Hayır. Ben onu buraya çağırmak istiyorum." Mektubu masaya bıraktı. "İttifak için çok emin konuşuyor. Bu hoşuma gitmedi. Eğer ittifak istiyorsa bunun için çok çaba harcamalı."

Kairos, Mysania'nın bu tavırlarını tanıyordu. "Onunla uğraşmak istiyorsun."

Mysania gülümsedi. "Onun asıl amacını anlamak istiyorum. Büyük annesi Rhodona gibi ülkeme saldırmayacağına emin olmalıyım. Jahrani onun düşündüğü gibi bir ülke kuracaksa Jahrani ile savaşırım ve çöl artık kabilelerden oluşmaz. Eğer Darios'un bizimle savaşmak istediğini anlarsam Anka'nın sonu çölden farksız olur. Anka, Ejderha'nın alevlerinde yok olur ve küllerinden doğmaması için küllerini bile bırakmam."

~Kızıl Kraliçe hakkında ne düşünüyorsunuz?

~Sizce değişimi nasıl? Daha mı iyi, daha mı kötü?

~Dördüncü kitapta onu daha çok göreceğiz, onu çok özledim. Tahminleriniz neler?

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

06.01.2019, 02.06

55.058, 6.577, 11.2

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top