73 ♛ SAVAŞIN GÖLGESİ II
- Bölümün sonlarına yaklaşık 700 kelime ekleme olmuştur -
Lütfen desteğinizi belli edin.
73. Bölüm
SAVAŞIN GÖLGESİ
Gölge Diyar
O gün, Savaş Konseyi'nin ne ilk ne de son tartışması gerçekleşiyordu.
Hava soğumuş, yağmur yağmaya başlamıştı. Yerler çamur olmuş, etraf sisten görünemez hale gelmişti. Diyarlıların gerekmedikçe bu şartlarda savaşmayı düşünmez, kuzeyliler ise diğer birçok unsur gibi bunu da önemsemezdi.
Dymentsia cam sürahiye uzandı ve bardağına biraz şarap doldurdu. Ordu düzenini, kara büyünün sınırlarını, hangi yaratıkların savaşa hazır olduklarını uzunca bir süre tartışmışlardı. Bir ara vermişlerdi. Akşam yemeğinin ardından komutanların ve büyücü liderlerinin bir kısmı Dymentsia'nın çadırına gelmişlerdi. Hala karar veremedikleri bir mesele vardı.
Komutan Xanthos, Kraliçe'ye bakıyordu. "Ne düşünüyorsun?"
Dymentsia şarabından büyük bir yudum aldı. Tadıyla yüzünü ekşitti. "Nasıl hepinize birden karşı çıkabilirim?"
Dymentsia, orduyu düşünerek erken yola çıkmayı öneriyordu. Ordu birkaç haftadır kamptaydı ve düşman topraklarında bu süre olduğundan daha uzundu. Birçok kez saldırıya uğraşmışlardı. Sadece bedensel olarak değil, rüyalarına etki eden büyülerle zihinsel olarak da yıpranmışlardı. Akşam Yıldızı'na ne kadar çabuk varırlarsa o kadar iyiydi.
Gece Ordusu'nun Komutanlarından Andreas, Kara Büyücülerin Lideri Lierra ve Gece Rahibesi Duanna onunla benzer fikirlere sahiplerdi.
Zerath ve Rhadenis ise kampta bir süre daha kalmaları gerektiğini söylüyorlardı. Ordu sıkıntıda değildi, kaynaklar yeterliydi. Bir süredir onları koruyan kalkanın izleri de onları korumaya yeterdi. Yolda yeni tehlikelerle karşılaşabilirlerdi. Savaşa dinlenerek ve kendilerini toparlayarak girmeleri en iyisiydi. Dymentsia'nın dediği gibi yorgundular, bu yüzden beklemelilerdi.
Karanlık Ordu'nun Komutanları Xanthos ve Artemisia, Gece Büyücüsü Thalia, Kara Büyücü Pulcheria bu fikre katılıyorlardı.
Temsilci Lorenna ise aradaydı. "Gece Diyarı'nın yönetimi ve Lilaia'nın isyan meselesini de düşünmeliyiz."
Zerath bu konuları uzun zaman önce düşünmüştü. "Şehir yönetimlerini aylar önce düzenledim. Asayiş ve muhafızlar konusunda sorun yok. Lilaia ve Lazuli Sarayı'nın lanet insanları şu an savaşın seyrini izliyor olmalılar. Lilaia isyan etmediği sürece dilediğini yapabilir, saray halkı ise Safir'de kendilerine destek verecek insan topluyordur. Savaş bittiğinde suçlanacaklarını biliyorlardır."
Zerath acımasızdı. Bu suçluların cezasının ne olacağını kimse bilemiyordu. Lazuli Sarayı'nın çoğuna her şeyin başında Zerelia'yı kabul etmediklerinden ve haklı varis olmasına rağmen Zerath'ı onun vekaletinde yıllar önce başa geçirmediklerinden düşmandı. Saraya döndüğünde onların bu tavırları devam etmiş, Thalia'nın ailesi Urathea ve birkaç aile dışında onu savunan olmamıştı. Oysa Diores, Auris'ten çok daha iyi bir hükümdardı. Ülkesinin tam bağımsızlığını savunmuştu, gerekirse savaşmaya hazırdı. Auris, Zerath'ın danışmanlığında, onun birkaç tehdidiyle savaşa katılmayı kabul etmişti. Lyktos ise ayrı bir meseleydi.
Gece Diyarı'nda ülke, hanedana aitti. Hükümdarın eşleri yönetimde eşitti. Çocukları da bazen önemli yetkiler alırdı. Lyktos varis olarak bu yetkileri almış ve sonuna kadar kullanmıştı. Zerath Auris'i etkileyebilirdi fakat Lyktos'un yetkilerini kullanamazdı.
Thalia Safir'deki durumu anlattı. "Saray Halkı kendi içine kapandı, ailem Safir'deki evlerine çekildi. Lazuli Sarayı'nın insanları önemli yetkilere sahip, başkent ve çevresinde yetkileri var. Senin hükümlerini umursamıyorlar. Saraya vardığında Zerelia'yı Gece Kraliçesi ilan etmenin hemen ardından saray halkının yetkilerini kısıtlamalısın." Zerelia, Zerath'ın ona verdiği değerin yanında meşru hükümdarlığı için de önemliydi.
Dymentsia ise Oniks Saray'ı oluştururken yetkileri planlamıştı. Aeralel'in saraya ulaştığı haberi gelmişti, en son yaşadıkları tartışmanın ardından Dymentsia ona bir mektup göndermişti. Zümrüt ve Kalsedon arasında durmasını söylemiş, Nmerysa ile onun Kara Ülke'yi denetlemesini söylemişti. Kamptan ülkesini yönetiyordu ama ülkesinde güvendiği birilerinin olması her açıdan iyiydi. Aeralel'e gerekirse tam denetim hakkı vermiş, ülkesinde sorun olursa Vekil Kraliçe olarak yönetmesini söylemişti. Zerath Geceyarısı Yıldızı'nda savaştayken Dymentsia ayrıca Rhigmos Assos'u ülkesine göndermiş, sarayda gerekirse yönetebilmesi için haklar ve yetkiler vermişti.
"Seninle hemfikirim, Thalia." dedi Zerath. "Gerekirse sarayın, başkentteki teşkilatların ve konseylerin haklarını ellerinden alacağım." Gece Diyarı, savaşın ardından uğraşacağı ülkelerden sadece biriydi.
Dymentsia bu konuda o ana dek konuşmamıştı. Önündeki bardaktan başını kaldırdı. "Peki Lilaia?" Şarap bardağını yanında oturan Zerath'ın önüne itti. "Ya sen savaştayken isyan ederse? Şu an nerede olduğunu biliyor muyuz?"
Zerath şaraptan birkaç yudum aldı. "Bilmiyorum, Dymentsia. İsyan ederse kendi sonunu kendi seçmiş olacak." Bu son, en iyi ihtimalle sürgündü.
Masadakiler bu konuda konuşmak istemiyorlardı. Çoğu Lilaia'yı tanıyordu. Suçsuz olduğuna inanıyorlardı, isyan ederse de bu kendi isteğiyle olmayacaktı. "Zerath." dedi Duanna, ona eskiden çok nadiren Gölge Diyar'a özgü bu isimle hitap ederdi. Gece Prensi olarak Rhyseion'u kullanırdı. "İsyanı kendi seçmeyecektir."
Zerath, son zamanlarda bu adını daha çok duymaya başlamıştı. "Biliyorum."
"Asıl konumuz çözülmedi, Lilaia'yı tartışmak için henüz çok erken." dedi Temsilci Rhadenis. Lilaia ona Mysania'yı hatırlatmıştı. Dymentsia'nın isteğiyle Mysania'nın Buz Diyarı'ndan çıkmasını sağlamıştı. Auramos'a, Aiolis'e ve Rhdenya'ya haber veren oydu. "Ben hala bekleyelim derim."
"Karanlık Ordu istediğinizi yapmaya hazır." dedi Artemisia. Yeşil gözleri Dymentsia'nın üzerindeydi. Son karar hükümdar olarak ona aitti.
"Hayır." dedi Kraliçe Dymentsia. "Bekleyerek vakit kaybederiz, ordular savaşmak için hazır."
"Gece Ordusu savaştan yeni döndü." diye araya girdi Rhadenis. Belki Gece Ordusu onun fikrini değiştirirdi.
Zerath onunla aynı fikirdeydi fakat onun meselesi ordu değildi. Bu konuda bir şey söylemedi. Dymentsia'nın fikrini destekleyen Gece Komutanı Andreas ise sessiz kalmadı. "Gece Ordusu savaşmak için hazır. Zinaida iki kralımızı öldürdü, ülkemizi işgale kalkıştı. Ordu savaşa her an hazır."
"Ama dinlenmeniz gerekiyor." dedi Rhadenis onlara kızarak. "Savaşçılar için değilse bile büyücüler için bu geçerli. Thalia kalkanı bile tamamlayamadıklarını söylüyor. Kara büyücüler ise günlerdir kalkanı yeniden yapmaktan ve gelen her saldırıya karşı tüm orduyu korumaktan yorgun."
"Büyücülerin kalkanda ve şifada kötü olmalarının nedeni savaşın ortasında olmamız. Düşman topraklarında olmamız!" diye bağırdı Dymentsia ona. "Kara büyü ölüme yaşamdan daha yakın. Bu savaş bizi zayıflatmaz, tam aksine güçlendirir."
"Kara Kraliçe haklı." dedi Rahibe Duanna. "Gece ve gölge büyüleri de kalkan oluşturmaktansa onu yıkmaya yönelmişlerdir."
"Hayır." dedi Zerath sert bir sesle. "Kalkansız savaşamayız, beklemeliyiz."
Artemisia ayağa kalktı. "Karanlık Ordu denilen her şeyi yapmaya hazır. İzninizle askerlerimin yanına dönmek istiyorum. Kararınızdan beni haberdar edin."
"Gidebilirsin, Artemisia." dedi Dymentsia. "Eğer karar veremezsek oy çoğunluğu düşüneceğim. Fikrin ne?"
"Benim fikrim beklememiz, kraliçem." dedi Artemisia gitmeden önce.
Onun ardından Pulcheria ayağa kalktı. "Büyücülerin yanına döneceğim. Ben de beklememiz gerektiğini düşünüyorum."
Dymentsia onu da başıyla onayladı. Andreas onun yanında olduğunu belirterek yanlarından ayrıldı. Onun ardından Lorenna da kararını vermişti. "Benim kararımı isterseniz dikkate almayın. Bir komutan ya da lider değilim, Zinaida'nın görülerimi ve rüyalarımı etkilemesinden bıktım. Bu yüzden hemen saldırıya geçmeliyiz diyorum."
"Bekleyerek gücümüzü daha çok tüketiriz." dedi Lierra.
Rhadenis'in kahverengi gözleri Dymentsia'ya baktı. "Oy çokluğu dedin, gidenler eşit, burada ise biz bir kişi fazlayız."
"Lierra ve Duanna benim gibi hemen saldırıya geçmeyi, Xanthos ve Thalia da beklemeyi düşünüyorlar." Dymentsia sırtını sandalyeye yasladı. "Son karar Zerath ve bana ait. Sen ise... tarafsız olmalısın. Temsilci olarak orta yolu bulabilirsin, iki tarafın da yanlışlarını söyleyebilirsin."
"Tarafsız değilim, Dymen, ama istersen sana kendimizi savunabilirim. Mesela bu havada yola çıkarsak ordunun halinin ne olacağı gibi, yolda kalkanı nasıl oluşturabileceğimiz gibi sorular sorabilirim."
"Hava düzelmeyecek, bu topraklarda bekleyerek de kalkanımız kendi kendine oluşmayacak." diye yanıt verdi Dymentsia. Derin bir nefes aldı. "Bu gece bir görü gördüm." Masanın çevresindekilerin dikkati ona yöneldi. Birkaç saniye rüzgarın ve ordunun sesi bile duyulmadı. Kraliçe'nin yüzünde endişe vardı, masanın üzerindeki eli titremeye başlamıştı.
Onun hisleri etrafına yayıldı ve herkesi endişelendirdi.
Xanthos onun karşısında oturuyordu. "Ne gördün, kraliçem?"
Dymentsia'nın yüzünde dehşetten oluşan bir cesaret vardı. Onunla göz göze geldiğinde Xanthos bunu gördü. "Senin ve Pulcheria'nın ölümünü, ülkemin düşüşünü, kaybettiğimizde olacakları gördüm. Gölgelerin ve küllerin her yana dağıldığını, harabeye dönen şehirlerimi gördüm."
"Zinaida'nın amacı bu, Dymen. Senin bunu düşünmen."
"Bunu her zaman düşünüyorum, Zerath. Gerçekleşmemesi için çabalıyorum. İşte bunun için çabuk hareket etmemiz gerektiğini söylüyorum. Daha fazla delirmememiz için, savaşmak için."
"Ben de bu yüzden beklemeliyiz diyorum." dedi Zerath. Dymentsia ona göz ucuyla baktı, söylemedikleri vardı. Beklemek istemesinin nedenleri daha fazlaydı.
Kraliçe sözlerinden herkesin etkilendiğini fark etti. Korkusu onlara yansımıştı, umutsuzluk yüzlerine yansımıştı. "Kararımız ya şimdi ya da sonra ilerlemek. Ama ilerlemek. Geri çekilmemek. Asla vazgeçmemek."
"Savaşırken ölmek benim ırkımın en büyük isteğidir, Dymen." dedi Xanthos.
"Halkı için ölmek de bir hükümdarın dileğidir." dedi Dymentsia duruşunu dikleştirerek.
Rhadenis ne bir savaşçı ne de bir hükümdardı. "Ülkelerimiz, halklarımız, dostlarımız ve geleceğimiz için savaşacağız. Yaşam için mücadele edeceğiz. Mücadelemiz için öleceğiz ve öldüreceğiz."
"Kararı sana bırakıyorum, kraliçem." dedi Lierra. "Ne olursa olsun kabulümdür."
"Ben de senin dediğini yapacağım, Gece Kralı." dedi Duanna. Lierra'yla aynı anda ayağa kalktılar ve çadırdan ayrıldılar.
"Bu hafta yola çıkmalıyız." dedi Dymentsia hırsla. "En azından hazırlıkları tamamlamalıyız."
"Rhaeya adına!" dedi Rhadenis. Diyar'ın Ana Tanrıçası'nın adını söylemişti. İnancını ve hükmünü birbirinden ayrı tutan Kuzey Kraliçesi'nin gözleri onun sözleriyle kısıldı. Rhadenis onun bu tavrına bulundukları gergin ortama rağmen gülümsedi.
Kraliçe, gücü kullanırdı. Hem de sonuna dek. Adaleti ve dürüstlüğü zalim diye anılana dek kullanırdı. Ülkesi için gerekmediği sürece yalana ve hileye karşı çıkardı.
Ama asla inancını öne çıkarıp insanların vicdanını kullanmak istemezdi. Onun düşüncesine göre gerçek buydu. Geçmişte dindarlığı ile anılan rhonalar bile olmuştu, bu ona tersti. Hatta bu konuda fazla katı olduğu bile söylenebilirdi.
"Oy çokluğu demiştin." dedi. Dymentsia'nın tüm dikkati ondaydı. "Bir kişi fazlayız."
Dymentsia yanıt vermedi.
"Ben fikrimi değiştirdim." dedi Komutan Xanthos. "Bir hafta ordunun hazırlanması için yeterli olabilir. Uzun zaman bekleyemeyiz."
"Gece Ordusu ne durumda, Zerath?" diye sordu Dymentsia.
Zerath onun sorusuna yanıt verdi. "Andreas'ın dediği gibi her an savaşa hazırız."
"Büyücüler?"
Gece büyücülerini temsil eden Thalia'nın yorgunluğu halinden anlaşılıyordu. Gözleri kızarmış, dikkati dağılmıştı. Dymentsia'nın aylar önce sarayda karşılaştığı kadın değildi sanki. Ama güçlüydü, gücü sesine yansıyordu. "Büyücüler, savaşçılardan, elflerden ya da devlerden eksik değil. Gece Kralı istediği sürece ülkemiz ve onun için mücadele ederiz." Yüzündeki yaralar iyileşmemişti. O an Dymentsia onun gücünü karanlığın hangi tarafına yorduğunu merak etti.
Ölüme mi, yoksa yaşama mı?
"Ordularımız iyi durumda olduğuna göre savaşa hazırız." dedi Kara Kraliçe. Thalia'nın gözü Zerath'a kaydı. Kraliçe adama baktığında olanları kaçırmıştı.
"Yorgunsun, Thalia. İstersen gidebilirsin." dedi Zerath. Thalia onu başıyla onayladı, o gittiğinde dört kişi kalmışlardı.
Xanthos da ayağa kalkmıştı. "Biz hazırız, peki ya sen? Kehanetleri ve büyüleri tanımam, Dymentsia. Ama seni tanırım. Hırsınla ve sabırsızlığınla anarız seni. Bencilsin fakat kendini düşünmediğin de olur. Bu kez kararını verirken kendini de düşün. Zinaida ile tek başına mücadele edebilecek iki kişiden birisin."
"Biliyorum, Xanthos." dedi Dymentsia. Xanthos fikrini söylemeden ayrıldığında Dymentsia onun son sözleriyle kararın yine karşı tarafa geçtiğini fark etti.
"Görülerden ne kadar etkilendin?" diye sordu Rhadenis.
Kraliçe şarap bardağına baktı. Siyah desenler cama yayıldı. Kabullenemediği belki de kusurlarıydı, güçsüzlüğüydü. "Zinaida'nın istediğine ulaşacağı kadar."
Rhadenis, onun enerjisiyle hissettiği Kara Ejderha'nın gücünü kullandı ve seslerinin etrafa duyulmayacağı bir kalkanı çadırın çevresinde oluşturdu. "Uzun yıllardır yönettiğin ülkene, yönetmeye, korumaya, insanlarına bağlandın. Ülkeni yücelttin, şimdiyse hepsini kaybetmekten endişeleniyorsun."
Zerath, karanlığın etkisiyle çatlayan bardağa baktı. "Tutkun arada, Dymen. Ülkene ve karanlığa hükmetmiyor, onlarla bir olmak istiyorsun. Sınırdasın, diğer tarafta karanlık ve ülken sana hükmedecek. Bunu kontrol et."
Dymentsia'nın dudaklarında alaycı ve zalim bir gülümseme belirdi. Bu gülüşü birçok kişi tanırdı, ama Zerath onlardan biri değildi. "Peki ya sen? Aylar önce sana ne istediğini sormuştum. Bana verdiğin yanıtı hatırlıyor musun?" Zerath'ın arzusu o zamandan beri değişmemişti. Dymentsia onun yanıtını beklemedi. "Ülkeler, halklar... yüzyıllardır kuzey hükümdarlarının yapmak istediğini istiyorsun. Annen ve baban da bunu istedi. Sen de bir ülkenin kralı, diğerinin de varisi olarak iki ülkeyi birleştirmek istiyorsun. Gölge Diyar ve Gece Diyarı birleştirmek, ikisinin de hükümdarı olmak istiyorsun. Gölge Kral, Gece Kralı, Geceyarısı Yıldızı. Üç ismi de hakkıyla taşıyorsun, Kral. Benim meselem de arzularının ilki değil zaten. Benim meselem diğeri, çünkü diğeri benim."
"Kraliçe Dymentsia." dedi Zerath. Lacivert gözlerinde birçok duygu vardı; aşk, kızgınlık, endişe. Konuşması karşısındaki kadının aksine sert değildi.
"Müttefik, dost, sevgili." dedi Dymentsia. "Bu sabah bunlardan hangisiydim, sevgilim?"
"Hepsiydin."
Dymentsia tam konuşacakken bakışlarını Rhadenis'e yöneltti. "Aynını ben de yaptım, Dymen." diye itiraf etti Temsilci. "Seni en yakın dostun olarak korudum."
"Rhadenis, sana kibarca söyleyeceğim." Sesini yumuşatmıştı, Diyar Diliyle konuşuyordu. Ama yıllardır kuzey topraklarında yaşaması onun kuzey aksanıyla konuşmasını sağlıyordu, kelimeleri daha sert ve keskin söylüyordu. "Çık dışarı."
Rhadenis onun sözüne uydu. "Nasıl istersen." Zerath'ın yanından geçerken onu savunduğunu söyledi. "Senin yanındayım, Zerath, iyi şanslar."
"Eğer hemen ayrılmazsan şansa senin daha çok ihtiyacın olacak." dedi Dymentsia. Rhadenis'in gidişinin ardından ayağa kalktı. Kızgınlığı geçmemişti, birkaç adım attı. Zerath'ın gözlerini üzerinde hissediyordu.
"Aklından geçeni söyle, Dymentsia." dedi Zerath.
Dymentsia ona döndü. Bir eli diğerinin üzerinde yüzüğüyle oynuyordu. Zerath'ın ona verdiği safir yüzüktü. "Sana ne istediğimi sorduğum zaman." diye başladı sözlerine. Yüzüğü çıkardı. "Zinaida beni o sarayda öldürmeye çalışmıştı." Bakışları birkaç saniye yüzükte gezindi. Gümüş halkası yıldızları andırıyordu. Mavi safir, Gece Diyarı'nı simgeliyordu. Parmağına tekrar taktığında gece büyüsünü hissetti. Bu güce daha önce sahip olmamıştı, kullanmayı da bilmiyordu. "Bunu bana söylememiştin."
"Söyleseydim o anda Zinaida'ya savaş ilan ederdin." Zerath sandalyeden kalktı ve onun karşısına geçti. "Zinaida Lazuli Sarayı'ndaki tüm hükümdarlara gölgelerini gönderdi."
"İlk ne zaman beni öldürmeye çalıştı?"
"Senin ülkeye geldiğini anladığı anda." diye yanıt verdi Zerath. "Sadece seni değil, ülkemi korudum. Ülkemin sınırları içerisinde olan her şey beni ilgilendirir, Dymen. O zaman da hükümdar olmamam bir şeyi değiştirmedi. Ülkeme misafir olarak gelen birini kim olursa olsun korumak zorundayım."
Dymentsia onu başıyla onayladı. Zerath'ın bunu Gece Diyarı'nda yapmaya hakkı vardı, elbet söylemesi daha iyi olurdu. Ama haklıydı. "Peki bu topraklar için de mi aynı şeyi düşünüyorsun?" diye sordu. Gecelerdir gördüğü rüyalarda gelecekle ilgili ipuçları olduğunu düşünüyordu. "Zinaida hakim ve saldıran da o."
"Eğer seni dün gece uyandırsaydım, görüden etkilenmiş, gücü etrafa yayılmış bir halde ne yapacaktın?" diye sordu Zerath. Sinirlenmeye başlamıştı. "Yaptıklarım için pişman değilim, sabaha geri dönsek, yine yaparım."
"Hayır!" dedi Dymentsia sesini yükselterek. Zerath onu anlamıyor muydu? Dymentsia habersiz şeylerden hoşlanmazdı, korunmaya ihtiyacı yoktu. "Bir daha olursa bunu yapmayacaksın."
"Acı çekmene izin mi vereceğim?" diye sordu Zerath bağırarak. "Ya da ölmene? Kendi topraklarımda, senin yanındayken?"
"Gerekirse evet!" Enerjisi, masadaki çatlayan bardağın kırılmasına neden oldu. Kırık sesi bir an için dikkatini dağıttı. Hırslı, kazanmayı arzulayan kırmızı gözleriyle Zerath'ı inceledi.
Zerath onun aksine enerjisine hakim olabiliyordu, bunun için uğraştığı belliydi. Mavi gözleri koyu griye dönmüştü. Elleri yumruk haline gelmişti. Enerjisi, Dymentsia gibi etrafına toplanmamıştı, bedeninin etrafında bir tür aura oluşturmuştu. "Bunu senin için mi yoksa ittifak için mi yapacağım peki?" diye sordu. Artık bağırmıyordu, sakin ve kısık sesle konuşmaya devam etti. "Bencilliğin ve hilesiz, adil olma tutkun kazanma hırsınla uyuşmuyor, Dymentsia."
Dymentsia burnundan soludu. "İkisi için de, Zerath. Hem ben, hem de ülkem için bunu yapmalısın."
"Yaralanırsan ve daha çok delirirsen ülkelerin halinin ne olacağını düşündün mü peki? Kara Ülke'nin ve Diyar'ın ne hale geleceğini bu gece gördün."
"Onlar için mi yoksa senin ne hale geleceğin için mi endişelenmeliyim?" diye sordu Dymentsia. "Yüzünde gördüğüm, sesinde duyduğum ve," kollarını iki yana açtı, Zerath'ın etrafa dağılan gücünü işaret ediyordu, "sen yanımdayken hissettiklerimde bağlılığını fark ediyorum. Bununla ne yapmalıyım? Endişelenmeli mi, kabullenmeli miyim? Belki de korkmalıyım." Son kelimesinde gözlerini kısmıştı.
"Korkmak hariç istediğini yapabilirsin. Sana zarar vermek bu hayatta yapacağım son şey bile olmaz."
Dymentsia'nın dudakları çizgi halini aldı.
Zerath, Dymentsia'nın onun neden bunu yaptığını anlamasını istiyordu. Amacı onu üzmek değildi. "Gece Diyarı'nda beni hükümdar olarak gördün, savaşımı destekledin, beni sevdin. Tek istediğim sana yardım etmekti!"
"Bunu zaten yaptın, Zerath." dedi Dymentsia. "Yaptığın her şeyle bunu gösteriyorsun, daha fazlasına gerek yok."
"Ne istiyorsun?" diye sordu.
"Zaten biliyorsun."
"Görülerini ve saldırıları engellememem, gerekirse acı çekmeni izlemem mi?" Zerath yine sinirlenmişti. Gölgeler etrafına dağılmış, sırtında kanatlarının hatlarını oluşturmaya başlamıştı. Koyu gri, mavi aurasına hakim olmuştu. Gölge kanatları her an daha da belirginleşiyordu.
Dymentsia, birbirlerini anlamadıklarını düşünmeye başlamıştı. "Bu sabah ordumu ve ülkemi tehlikeye attın!" Zerath'ın gölgeleri gibi onun karanlığı da onu etkilemişti. Karanlığı onun sırtında kanatlarını oluşturmuyordu, ama sırtındaki sızıyı hissediyordu.
"Hayır, Dymentsia. Bu sabah seni ve ülkeni korudum!"
Zerath hala aynı sözleri söylüyordu. Dymentsia'nın kalp atışları hızlanmıştı. Karanlığı kontrol edemiyordu. Geri çekildi. "Peki ya kalkan?" diye sordu elini gömleğinin arkasına uzatırken. Kızgınlığıyla titreyen eli ipleri çözemeyince ipleri kopardı. O gün giydiği gömleğinin sırtında diğer birçok kıyafetinde olduğu gibi kanatları için bir yer vardı. "Görüyü boş ver. Kalkana ve orduma yapılan saldırıyı benden gizledin!" Siyah kanatları ortaya çıktı. Kanatlarını arkasında katladı, ona doğru bir adım attı.
"Aslını istersen dahası da vardı." dedi Zerath. "Zinaida yalnız kalkana saldırmadı, sana da saldırdı."
"Tüm bunlar olurken beni niye uyarmadın?" Sözlerinin ardından güldü. "Bana gece sakinleşmemi, güvende olduğumuzu söyledin. Güvendeyiz! Gölge Kraliçe'nin topraklarında, onun saldırıları altındayız. Anlattıklarına bakılırsa bana suikast düzenledi. Zihnime saldırdı! Bunun kuzeydeki anlamı ne bilmiyorum, ama Diyar'da zihne saldırmak yasaktır. Bir suçtur."
"Suç olduğunu biliyorum! Cezasını da. Söyle. O görüden sonra, ülkenin yıkıldığını gördükten ve etkisini hissettikten sonra ne yapacaktın? Delirecektin, Dymen. Hemen saldırıya geçmeliyiz diyecektin."
Dymentsia başını yana eğdi. "Hemen saldırıya geçmeliyiz."
"Hayır!" diyerek ona karşı çıktı Zerath. "Beklemeliyiz, kendimizi toplamalıyız."
"Yine aynı sözleri söylüyorsun." dedi Dymentsia. "Artık hemen harekete geçmek için sebeplerim daha fazla."
Zerath onun sabırsızlığının, hırsının ve isteklerinin farkındaydı. "Belki bunu yaptığın için seni uyandırmadım, Dymen. Bunu düşün."
"Bunu bir daha yapma."
Zerath başıyla onu onayladı. "Seni haberdar edeceğim, ama benden seni korumamamı isteme."
"Görü bir uyarı olabilirdi. Görüyü engellerken bunu düşün."
Zerath bunu düşünmek istemiyordu. O geceyi tekrar yaşamak da istemiyordu. "Hayır, bunu yapmayacağım."
"Müttefikin olan bir hükümdarı mı, yoksa dostun ve sevgilini mi korudun?"
"Sana baktığımda bir hükümdar görüyorum. Merak ettiğin buysa hiçbir zaman seni bunun dışında düşünmedim. Ve sana bağlandım. Hükümdarlar Çağı'nın İkinci Yüce Kara Kraliçesi ve Şafak Yıldızı olan sana, Dymentsia. Sen de beni sevdiğin ve bizi istediğin sürece bu bağ sürecek."
Dymentsia kendi kendine güldü. "Bedel ve bağ, ikisi de belirsiz. İkisi de tehlikeli." Dymentsia tehlikeyi severdi.
"Bu bağı kabul ediyor musun?" diye sordu Zerath.
"Bağı kabul ediyorum."
Zerath onun değişen duygularını bilerek riske girdi. "Seni koruduğumu?"
"Hayır, Zerath!"
"Gerçekten tüm gece senin acı çekmeni, ülkenin yıkımını ve insanlarının ölümünü görmeni öylece izlememi mi bekliyorsun? Benzerini yaşadım, Dymen. Zinaida'nın Gece Diyarı'nı yok ettiğini gördüm. Sonra amcamı seninle ittifak kurması için ikna ettim. Onunla ne sen ne de biz tek başımıza mücadele edebilirdik. Karanlığın ve gecenin yok oluşunu izlerdik. Bunun yalnız görüsü bile insanı delirtir."
"Zor, ama bunu yapmalısın. Acı çekmeme izin ver!"
"Sabah büyünün bağlı olduğu kalkana gelen darbelerle ve kalkanın parçalanmasıyla uyansaydın peki? Delirirdin. Tehlikeye attığımı düşündüğün her şey gerçekten tehlikede olurdu. Belki o zaman sana olan bağım gerçekten korkulacak hale gelirdi. Çünkü o zaman seninle birlikte delirirdim. Zinaida ile adil bir savaş için uğraşırken onu seninle benzer acıları tattırarak öldürürdüm."
Dymentsia onun bu sözlerini dikkate aldı. "Şu an bunu yapmana engel olan ne?"
"Gölge Diyar'a adil ve gerçek bir savaşla hakim olma arzum. Zinaida'nın tüm yaptıklarına rağmen bu savaşı istemesi. Karanlığın, gölgenin ve gecenin savaşı."
Dymentsia'nın bedenini karanlık, soğuk bir öfke kapladı. "Bu savaş için görülere ihtiyacım var. Korkmak ve delirmek umurumda değil."
"Bana ne zaman uyusan Zinaida'nın etkisiyle benzer görüler gördüğünü söyledin. Gece yanına geldiğimde şu anki gibi görünmüyordun. Dehşet içindeydin ve bu hissin etrafa yayılmıştı. Kalkan oluşturmasaydım karanlığının neyi alacağını tahmin edemiyorum. Dehşetini ve öfkeni hissettim, Dymen! Ne kadar güçlü olursan ol, aynı gece içinde bağlı olduğun kalkanla birlikte bu kadar dehşeti kaldıramazsın. Kabul et bunu!"
Sözleri, gölgeleri etrafına yaydı. Dymentsia, Zerath'ın dün gece yaptığını yapıp bir kalkan oluşturdu. Gölgeler dışarı çıkmayacaktı, Zerath'ın kızgınlığının neye sebep olacağını bilemezdi. Zerath'ı dinliyordu, yine kızgın görünüyordu ama onun konuşmasına devam etmesini istiyordu.
"Beni anlıyorsun. Neden kabul etmiyorsun?"
"Tüm bunlar bizi tehlikeye attığın gerçeğini değiştirmiyor çünkü!" diye bağırdı Dymentsia. "Görülerimi engelledin, kalkanla olan bağımı azalttın, bunlardan beni haberdar etmedin. Aynı zamanda hepimizi tehlikeye attın! Ya kalkanın kırılmasının ardından bir saldırı gerçekleşseydi? Yaratıklar ve gölgeler olsaydı. Görüm bana bunları haber etseydi ne olacaktı?"
"Savaşırdık, Dymentsia! Ve eğer seni korumasaydım beni bunlarla suçlayamazdın. Çünkü ya saldırıya kadar ölmüş, ya da delirmiş olurdun." Zerath onun ifadesiz, soğuk yüzüne baktı. "Gerçeklere mi öfkelisin, yoksa olacaklara mı?"
"Sana öfkeliyim!"
Zerath kaşlarını çattı. "Seni koruduğuma mı, sana bağlandığıma mı?"
Dymentsia yanıt vermedi. Mesafesi, soğukluğu Zerath'ı rahatsız etti. Onu böyle görmeye alışkın değildi. "Yanıt ver, Dymen!"
"Bağırmayı kes!" dedi Dymentsia. Bunu derken kendinin bağırması çelişkiliydi. Bunu fark edince derin nefes aldı, sakinleşmeye çalıştı. "Sakın beni engellemeye çalışma."
"Asla bunu istemem. Asla böyle davranmanı da istemem. Soğuk öfkeni değil, karanlık tutkunu isterim." Ona yaklaştı. Elini uzattı. "Sana dokunabilir miyim?"
"Evet." dedi Dymentsia. Zerath onun öfkeden terleyen yüzüne dokundu, saçlarını yüzünden çekti. "Seninle hep tartışacağım, Zerath."
"İstediğini yap." dedi Zerath. "İstediğin kadar bağır, aklına geleni söyle. Ama asla susma, mesafeli ve soğuk olma." Parmakları dudaklarına dokundu. "Tutkulu, karanlık öfkeni bile severim."
"Deli ve haksızsın, değil mi?"
"Evet ve hayır. Haklıyım, bunu kabullen."
Dymentsia yüzünü onun eline yasladı. Öfkesi gidiyordu ama sinirli hali geçmemişti. "Seni öpmem için kabullenmem gerekli mi?"
"Şimdilik kabullenmesen de olur." dedi Zerath. Dymentsia'yı öperken diğer elini onun beline götürdü. Dudaklarında şarap tadı almıştı, öpüşü öncekiler gibi nazik değildi. Hala kızgındı. Dymentsia elini onun saçlarına doladı. Öpüşü derinleşince farkında olmadan bir adım geri çekildi. Kanatlarından biri masaya çarpıp cam bir şeyleri devirdi, ne olduğunu umursamadı. Zerath'ı daha çok kendine çekti. Zerath'ın eli gömleğinin altından beline değdi. Gömleğin ucunu yukarı doğru kaydırdı. Dymentsia'nın duraksadığını hissettiğinde elini çekti.
"Önemli değil." dedi Dymentsia. Onu tekrar öptü ve Zerath'ın hissettiği acıyı o çekilene dek fark etmedi. Meraklı, kızgın ve tutkulu siyah gözlere baktı. Gömleğini sıyırırken onu izledi. Zerath'ın gözleri yarayı görmesiyle açıldı. Beyaz teninin üzerinde siyah ve gri bir yara vardı. Mum alevleri yaradaki zehri daha fark edilir kılıyordu, yaranın rengi değişiyordu.
"Ne zaman oldu?" diye sordu fısıltıyla. Bir tür gölge zehriydi ve panzehirinin onların elinde olmadığına emindi. Yaraya dikkatlice dokunduğunda Dymentsia'nın sesini duydu.
"Bir gölge yaratığın ısırığı, muhtemelen Geceyarısı Yıldızı savaşı sırasında olan saldırıda oldu. "Nmerysa'da ayna ile konuştum, buradaki şifacıları çözüm bulamadı. Başkaları gelecek."
"Hiçbiri işe yaramaz." dedi Zerath. Yarayı iyileştirmeye çalışıyordu.
"Bir ay etkisini azaltacak bir karışım yaptılar." dedi Dymentsia. "Senin bir çözümün var mı?"
Zerath yarayı iyileştiremediğini fark edince elini çekti. "Zinaida ve gölgelerine lanet olsun."
"Çözümün bir lanet mi?" diye sordu Dymentsia dalga geçerek.
"Panzehirini bulacağız." dedi Zerath. "Rhadenis ne diyor?"
"Haberi yok." dedi Dymentsia gerçeği söyleyerek. "Zehirler, suikastlar... kendimi güneyde sanıyorum. En azından bir çölde ve sıcakta değiliz."
"Merak ediyorum acaba bana söyleyecek miydin?"
Dymentsia omuz silkti. "Ödeşmiş olduk." Zerath'ı umursamadan çadırın diğer bölümüne geçti. Battaniyelerin üzerine oturdu. Çizmelerini çıkardı. Onun ardından içeri giren Zerath'a baktı. "Haklıydın, Zerath." dedi çizmelerini çıkarırken. "Burada kalacağını umuyorum. Gece istersen beni koru ama saldırıda uyandır."
♛
~Sizce ilk tartışmada kim haklı? Savaşa ne zaman gidilmeli?
~Dymentsia ve Zerath'ın tartışması hakkında ne düşünüyorsunuz?
~Dymentsia ve Zerath hakkında ne düşünüyorsunuz?
~Dymentsia ve Zerath'ın tartışmasında kim haklıydı?
~Bir başka zehir... sizce çözüm bulabilecekler mi?
Ben ikisini de tuttum, bir süre Dymentsia'yı, sonra Zerath'ı destekledim. Sonuç da bu oldu. Tartışma yazarken beni uğraştırdı, sonunda da istediğim gibi olmadı, karışık bir şey oldu. Ben de sonunu yeniden yazdım.
18 Kasım, Ejderha'nın Öfkesi'nin yazılmaya başlandığı tarih. Yıl dönümümüz kutlu olsun, 3 yıl oldu :)
Bölümdeki yardımlarından dolayı elizabethstark1'e teşekkürler :)
17.11.2018, 20.40
51.276, 6.116, 10.4
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top