73 ♛ SAVAŞIN GÖLGESİ I
Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın.
73. Bölüm
SAVAŞIN GÖLGESİ
Gölge Diyar
Savaş kaybedilmiş, ülkesi düşmüştü. Şehirleri harabe haline gelmişti. İnsanlar savaşmaya ve ölmeye devam ediyordu. Küller ve gölgeler her yere hakim olmuştu. Esen rüzgar külleri etrafa dağıttı. Kanat tüyleri ve gül yaprakları rüzgara karışmıştı. Yanan yapraklar kan kokuyordu, küller ise ölüm.
Harabe şehirlerin ve küle dönen insanların hükümdarıydı.
Bu dayanılmazdı. Aklı ona oyun oynuyordu. Neden ve nasıl sorularına cevap bulamıyordu ancak tüm her şey gerçekmiş gibi hissettiriyordu. Ülkesi yok edilmişti. Savaştığı ve koruduğu herkesi ve her şeyi kaybetmişti. Hissettikleri korku ya da üzüntü değil, dehşetti. Korku güçlüydü, ancak bir zaman sonra cesaret ve isyanın nedenine dönüşebilirdi. Dehşet, bazen ondan daha güçlüydü. Durdurulamazdı. Gördüğü, duyduğu, kokusunu aldığı ve hissettiği hiçbir şeyi durduramıyordu. His, tüm bedenini ve zihnini sardığında yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı.
Başını kaldırdı, siyah ve gri göğü görünce kırmızı gözleri parıldadı. Gümüş ay, yıldızlarla birlikte ışıldadı ve lacivert, göğe hakim oldu. Yıkımı getiren gölgeler yok olmadı, etrafa ölüm saçmaya devam etti. Çığlıklar ve acı devam etti.
Gölge ve geceyi durdurabilecek tek güç karanlıktı. Kraliçe buna sahipti, bunu durdurabilirdi. Rüyayı yönetmeye çalışırken aynı zamanda bir görüde olduğunu fark etti. Kararı, bundan sonraki görülerini şekillendirebilirdi. Bunu durduracak mıydı? Neler oluyordu? Karşısında kim vardı? Sorularla vereceği kararı ertelemeye çalıştı. Önce neler olduğunu öğrenmeliydi ve geçmişi hatırlamalıydı.
On gün önce ordunun geçeceği yolları araştıran küçük bir grupla yolculuk ediyordu. Grup saldırıya uğramıştı. Saldırının ardından Dymentsia, Rhadenis'in verdiği mavi taşın parıldadığını fark etmişti. Gece Kralı ve Gölge Kraliçe savaşıyor olmalıydı. Güzel zamanlamaydı, birbirlerine yardım edemezler, hatta birbirlerinden haberleri bile olamazdı. Dymentsia o günden beri onlardan haber almamıştı.
Olanları hatırlaması dehşet hissinin geçmesine yetmedi. İnsanlar ölmeye devam etti. Artık hareket edebiliyordu, gölgelerle savaşan bir askerin yanına gitti. Gölge kaybolunca asker yere düştü. Xanthos ölüyordu. Birkaç adım uzağında mor peleriniyle yerde yatan Pulcheria'yı gördü. Cesetler çoğalırken çığlığını bastırdı. Gölgeler kaybolurken cesetler belirdi.
Anı durdurmak, insanların ölmesini engellemek için karanlığı çağırdı. Sesler, renkler ve insanlar kayboldu. İstediği buydu, onların ve kendi acısını durdurmaktı. Karanlığın her yere hakim olmasıydı.
"Rhona Dharal." dedi karanlığın hükümdarlarından biri. "Raine zander dharal. Xenas."
Karanlığın Hükümdarı. Karanlığı yönetmeyi bırak. Uyan.
"Rhona Zatharel." dedi Kraliçe. Gölgelerin Hükümdarı. Yok ettiği gölgelerdi, yıkımı sağlayan da. Ses onu kendine getirdi, uyanmasını sağladı. Fakat gözlerini açtığında gölgeleri görmeye devam etti. Onları ve ölümü hissetti. Battaniyelerin arasında yerini bildiği hançerini aldı. Adam, daha ne olduğunu anlamadan boynunda keskin ve soğuk obsidiyen bıçağın varlığını hissetti. Hareket etmedi.
"Dur."
"Durmayacağım." dedi Kara Kraliçe. Sesi farklıydı. Adam, bu ses tonunu daha önce duymamıştı. "Gölgeler yok olana ve karanlık her yere hakim olana dek. Bana karşı çıkan herkes geri durana dek."
Adam ona karşı çıktı. "Gölgelerin hepsi yok olmayacak." Gerçekleri söylerken gücünü sesine yansıttı. "Ve sana boyun eğmeyecek. Uyan. Karanlığa hükmet." Hançeri tutan elin gevşediğini fark etti. Bıçak eskisi kadar canını acıtmıyordu.
Siyahın içinde iki beden belirdi. Onların sahipleri birbirine bağlı iki karanlık ruhtu.
Dymentsia bu bağı hissettiğinde hançerini tutmayı bıraktı. Zerath hançeri o bırakınca aldı ve kenara koydu. Çadırın her tarafına dağılan karanlık çözülmeye başlamıştı. Zerath bir kalkan oluşturarak daha fazla yayılmasını önlemişti.
Dymentsia ona öylece baktı. Yüzü bembeyazdı. Ter içinde kalmıştı, kalbi hızlı atıyordu. Üşümeye başladığını fark etti. "Zerath?"
"Dymentsia." Onu engellemeye çalışırken çok çaba harcamıştı. Ondan farklı görünmüyordu fakat çadırı saran dehşetin sahibi değildi. Ne gördüğünü merak ediyordu. Geldiğinde kontrolünü kaybetmeye başladığını görmüştü. Soru sormadı.
"Gerçekten sen misin?" Elini onun yüzüne uzattı. Yanağına dokundu. Parmakları buz gibi soğuktu. Onun gerçek olduğunu anlayınca elini çekti. "Neler oldu?"
"Geceyarısı Yıldızı'nı kazandım. Zinaida kaybetti fakat onun için asıl savaş daha başlamadı. İlerleyeceğiz. Ordu iyi durumda, birkaç bölüğü şehirde bıraktım. Kuzenim Styra'nın bir çocuğu olacak, Gölge Ejderha'nın gücüne sahip olabilir. Artık bizim yanımızda." Dymentsia bu haber karşısında sessiz kaldı. Zerath da ne düşüneceğini bilemiyordu. Bir varis isyan ve savaş nedeni olabilirdi. "Yıldız Tapınağı'nda aradığım kılıcı buldum."
Dymentsia rahatlamıştı. Sakinleşmeye başlamıştı. Çevresindeki gücün etkisi azalıyordu. "Sen ve ordun savaştayken yolda saldırıya uğradık. Yol aramak için onlarla gitmiştim. Birkaçımız öldü, kalanımız yaralandı."
"Yaralı mısın?"
"Bana öyle bakma, ikimizin de birbirimizi iyileştirecek gücü yok." Gözleri onun boynuna indi. Hançerin izi vardı. "Üzgünüm."
Zerath ona gülümsedi. "Seninle ilk karşılaşmamızda da boynumda bir bıçak vardı."
"Alıştın yani."
"Ama bu gece gördüklerime nasıl alışırım bilmiyorum, Dymen. Ne gördün?"
"Yok oluşu, Zerath." dedi Dymentsia. Ses tonu ve yüz ifadesi değişmişti. Bu tarz bir görüyü paylaşmak onun seçimi değildi. Mesafeli, kızgın ve sertti. "Her şeyimi kaybettim. Acı çektim, halkım öldü. Bunu yapan Zinaida'ydı. Onu görmedim fakat gölgeleri her tarafa hakimdi. Bir rüya değil, bir görüydü. Belki bir sınavdı ve ben başarısız oldum." Ellerine baktı, onlarla karanlığı yönlendirebilirdi. "Kontrolümü kaybetmeye çok yaklaştım."
"Bunu daha önce de yaşadın, değil mi?" diye sordu Zerath. Onun kızgınlığından bunu anlamıştı.
"Saldırının ardından uyuyabildiğim birkaç gecedir böyle. Bu topraklara ayak bastığım andan beri korku beni buluyor ve asla rahat bırakmıyor. Zinaida'nın amacının bu olduğuna şüphem yok. Beni sınıyor, ona karşı durabilecek kadar güçlü olup olmadığımı öğrenmek istiyor."
"Zinaida korku, acı ve ölüme yöneldi. Korkmamızı, acı çekmemizi ve ölmemizi istiyor. Bunun için de korkuları kullanıyor." Dymentsia'nın sert yüz ifadesi onun sözleriyle değişmedi. "Doğruların seni kızdıracağını bilmezdim." Dymentsia, doğrulara ve dürüstlüğe değer verirdi.
"Kendime kızgınım ben." Kesinlik onun zaafıydı. Gücünü gösterir ve saldırırdı. Kuzeyin de böyle davranacağını düşünmüş, yanılmıştı.
Saf ve karanlık güç belki de her zaman etkili değildi.
"Adaletsiz ve hileli değil dürüst ve haklı bir savaş istedin. Ne artık benim yönettiğim Gece Diyarı'nda, ne de gölge topraklarda aradığını bulabildin."
"Belki bir hayalciyim ben." dedi Kraliçe gülerek. Hükmetmenin yanında hayal etmeyi de severdi. "Ama ne olursa olsun kendimden ödün vermeyeceğim."
"Tutkunu seviyorum." dedi Zerath. Dymentsia'nın her şeyini seviyordu, tutkusu ise en baştan beri onu etkiliyordu. "Karanlık Diyar'ın senin hükümdarlığına, Gece Diyarı'nın senin müttefikliğine ihtiyacı var."
"Savaşı olmasa da bu topraklarda aradığım ittifakı buldum, hem de beklenmedik bir aşkla." Düşüncelerini ve merakını dile getirdi. "Güçlü, dürüst, gizemli, zalim ve naif bir kralda."
"Senin için hala gizemli miyim, Dymen? İstediğini sorabilirsin."
"Her zaman öyle olacaksın. Sorularımı sonra sorarım. Uzun zamandır uyumadım." Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu.
Zerath onu başıyla onayladı. "Şafakta görüşürüz."
"Burada kal."
Zerath kabul etti. Ceketini ve çizmelerini çıkarıp onun yanına uzandı. Dymentsia battaniyelerini düzeltip onun üzerini örttü, çok geçmeden uyudu. Zerath onu izlerken aklına çadıra geldiği anda etrafa yayılan güç geldi. Karanlık yoğundu, hissettiğinde korku yoktu fakat korkunun onu bırakmadığı belliydi. Zerath'ın uyuyacağı sırada bu hissin benzeri ona engel oldu. Teninde soğuğu hissetti. Dymentsia'nın nefes alış verişi hızlandı, alnında birkaç damla ter parıldadı. Yine kabus görüyor olmalıydı. Zerath elini onun saçlarına götürdü, dokunmadı. "Dymentsia." dedi fısıldayarak. Dymentsia'nın gözleri biraz açıldı, tam uyanmamıştı. "Sakinleş."
"Zatharel." diye mırıldandı. Gölgeler.
"Sorun yok." dedi Zerath. O kımıldanınca yüzüne gelen saçları geri itip elini çekti. Dokunuşunun onu iyileştirdiğini unutmuştu. Zihnine hakim olan korkunun bir kısmını ondan almıştı. "Güvendeyiz."
Dymentsia gözlerini kapattı ve uyumaya devam etti.
♛
Gölgeler, kül kokusu ve korku, yine Zerath'ın sesiyle uyandığında ortadan kaybolmamıştı. Büyü gücünde bir değişiklik sezdi. Karanlığın oluşturduğu bir kalkan çatlamıştı. Çatlak eskiydi ve ilerliyordu. Zerath kalkanı yeniden oluşturmaya çalışıyordu.
Dymentsia battaniyelerin üzerinde doğruldu. Kendine gelmeyi beklemeden zihninde hissettiği kalkanı onarmaya çalıştı. Başına ağrı girmiş, çevresi daha da soğumuştu. Soğuk onu bu kadar etkilememeliydi. Grinin hakimiyeti yüzünden çevresini seçemiyordu, görüşü de etkilenmezdi. Lacivert aurayı fark edip ona uzandı, Zerath'ın kolunu tuttu. "Bu ne tür bir büyü?"
"Gölge hükümdarlar kalkanları yıkmakta onları oluşturmaktan daha iyidirler." diye açıkladı Zerath. Dymentsia dokunuşuyla onun gücünü arttırmıştı, kalkan düzeliyordu. Zerath birazdan onun geri çekileceğini biliyordu. "Zinaida kalkanın sana ve zihnine bağlı olduğunu biliyor, seni zayıf düşürerek kalkanı yok etmeyi amaçlıyor olmalı."
Dymentsia elini ondan çekti. Gölgeler karanlıkta yok oldu. "Gece gördüğüm rüya bir uyarıydı. Daha öncekiler gibi." Kızmaya başlamıştı, olanları yeni hatırlıyordu. "Devam edecekti ama sen bunu engelledin."
"Sana yardım etmeye çalışıyordum." diye karşılık verdi Zerath. Amacı bu uyarıyı gözardı etmek değildi.
"Gölge Kral... sana hatırlatayım, her zaman acı çekeceğim ve bazen elinden izlemek dışında hiçbir şey gelmeyecek." Karanlığı kendine çekti. Zerath'ı es geçerek etrafını inceledi. Güneş doğuyordu. Işık, gizlenen büyü izlerini ortaya çıkardı. Simi ve peri tozlarını andıran rengarenk parıltıları gördü. "Anlaşılan, bu da o anlardan biriymiş."
"Zinaida'nın saldırısı güneş doğmadan başladı." dedi Zerath. Dymentsia onu inceledi. Keskin hatlı yüzünden pişman olmadığını anladı. "Ve bu, o anlardan biri değildi. Senin korkunu alırken bunu düşünmedim, kalkana saldıracağını düşünmedim. Kalkanının güçlü olduğunu sanıyordum."
"Değildi, Zerath." dedi Dymentsia onunla göz göze gelerek. Zerath, sözlerini inanarak söylemişti. "Saldırılar, beni ve büyücüleri yıprattı. Kalkan yeterince güçlü değildi, eğer en baştan hissetseydim bunu sana söylerdim."
Zerath bir tartışma başlatmak istemiyordu, kendini savundu. "Hata yaptım, Dymen, ama pişman değilim. Güçsüzdün, dinlenmen gerekiyordu."
Dymentsia, yakınındaki kazağa uzandı. Onu gömleğinin üzerine giydi. "En azından olanlardan haberim olurdu." Zerath'ın uzattığı ceketi aldı. "Bu tekrarlanırsa beni düşünme."
"Ülkelerimizin de sana ihtiyacı var." dedi Zerath. Ona bakıyordu, kazağını giyerken yavaş davranmıştı. Saldırının ardından uzun zaman geçmişti, buna rağmen yaraları iyileşmemişti. "Acı çekiyorsun, izin ver yardım edeyim."
"Ülkelerimizin senin de iyi durumda olmana ihtiyacı var." Gülümseyerek ekledi. "Benim de tabii."
Hazırlanırken Zerath'ın aklına yeni bir düşünce geldi. "Bencil olduğunu sanırdım." Dymentsia yanıt vermeden konuşmasına devam etti. "Dürüst olduğunaysa eminim."
"Bencilim, kendimin ve ülkemin çıkarları önceliğim. Sen ise..." Elini düzelttiği saçlarından çekip dudaklarına götürdü, birkaç saniye düşündü. Gerçi yanıtı hazırdı. "Henüz öncelik sıramda neredesin bilmiyorum. Ülkem için yararlı bir müttefiksin. Değerli bir dostum ve sevgilimsin. Gecem ve yıldızlarımsın."
Zerath, az önce söylediklerini, bencilliği ve dürüstlüğü boş verdi. Dymentsia'nın sözlerini ve etkisini seviyordu. Ona doğru yaklaştı. "O halde aynısını yapardın, karanlığım." Dymentsia başıyla onayladı. Dudaklarını onunkilere bastırdı. Geri çekildi. "Ve ben de senden farklı davranmazdım."
Dymentsia birbirlerini anladıklarını biliyordu. Düşünceleri, zihninde hissettiği kırılma ile dağıldı. Kalkanın çatlaklarını onardıklarını sanmıştı, yanılmıştı. Bir sonraki saldırıyı daha sert hissetti, sanki bir gürültü duyar gibi oldu. Çatlağın sesi zihninde yankılandı. Kırılma daha sessizdi, parçalanma ise yıkıcı.
Zerath onunla aynı anda ayağa kalktı. Bu sırada kamptan sesler gelmeye başladı. Rhadenis'in sesi duyuldu ve Dymentsia onu içeri çağırdı. Rhadenis onun iyi olduğunu görünce rahatlamıştı.
"Kalkan yok oldu." dedi Dymentsia.
"Boş ver kalkanı, sen nasılsın? Büyün ona bağlıydı."
"Zerath o bağı zayıflattı."
Rhadenis'in gözleri ikisinin üzerinde gezindi. Dymentsia'nın bu durumda ne yapacağını biliyordu. "Bunun için onunla tartışınız mı gerçekten?"
"Sen karışma, dev."
Rhadenis omuz silkti. "Ne yaparsanız yapın. Oldu mu?"
"Daha iyi."
Gölge Diyar'da olmasalardı Zerath, ikisinin arasına girmekten kaçınırdı. O ansa durum farklıydı. "Ne için gelmiştin, Temsilci?"
"Hiçbirimiz kalkanı iki ordunun tamamını koruyacak şekilde kuracak kadar güçlü değiliz. Bunu sormaya geldim, nöbetçileri artıracağım. Komutanlar ve büyücü liderlerini toplantı için çağırdım. Bu bölgeyi ve nasıl ilerleyeceğimizi tartışacağız."
"Tamam. Bugün kalkanın izleriyle idare ederiz, yakında yola çıkarız."
♛
~Dymentsia'nın görüsü nasıldı? Sizce ne anlama geliyor?
~Sizce saldırıda neler oldu?
~Zerath, onu korumakta haklı mıydı? Dymentsia ona kızmakta haklı mı?
Bölümün tamamını yayımlamayı düşünüyordum fakat vizelerim yarın başlıyor ve bölüm bitmiyor. Bu nedenle ikiye ayırdım, ikinci kısım ne zaman gelir bilmiyorum.
11.11.2018, 17.51
50.882, 6.092, 10.4
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top