72 ♛ GECEYARISI YILDIZI'NIN HÜKMÜ I


72. Bölüm

GECEYARISI YILDIZI'NIN HÜKMÜ

Gölge Diyar ve Gece Diyarı Sınırı, Geceyarısı Yıldızı

Geceyarısı Yıldızı, kuzeyin en önemli şehirlerinden biriydi. Gölge Kral Kallias döneminde kurulmuştu, kuzeyin merkezinde, dağların arasında, gölge ve gecenin hakimiyet güçlerinin birleştiği yerdeydi. Ticaret ve bilimde önde gelen bir şehirdi. Kütüphanesi, Dharassus'un ardından gelirdi. Gölge Kral Korint ve Gece Kraliçesi Lysandra döneminde en iyi dönemlerinden birini yaşamıştı. Korint öldüğünde ve Lysandra ülkesinde döndüğündeyse karışıklıklar başlamıştı. İki ülke tamamen ayrıldığında savaşlar bu sınır şehrinde sürmüştü.

Geceyarısı Yıldızı'nda olan en büyük savaş, Gölge Kral Zethos döneminde doruk noktasına ulaşmıştı. Zethos bu şehri almıştı almasına ama şehir savaşta yerle bir olmuştu. O savaşın izleri, geçen yüzyıllara rağmen tazeydi. Nüfus azalmıştı, o andaysa  insanlar yakınlardaki birçok kasaba ve köye gönderilmişti. Zerath onların ihtiyaçlarını karşılamış, ve ileride bu şehre döneceklerini söylemişti.

Zerath, savaşın ardından yıldızların adlarını taşıyan şehirleri onarmak istiyordu. Hepsinin farklı anlamları, tarihleri vardı. Geceyarısı Yıldızı adı sadece birkaç gölge hükümdara verilmişti. İki ülkenin kaderini elinde tutanlar, iki güce de yakın olanlar bu adı almıştı. Bunlardan biri aynı zamanda Gece Kralı unvanını taşıyan Gölge Kral Korint'ti.

Zerelia bu şehre gelmiş ve kütüphanesini yenilemişti. Zerath bu şehirde doğmuş, doğumuyla annesi ona kendiyle aynı adı vermişti. Zerath burada eğitim almış ve büyümüştü. Annesini en son burada görmüştü.

On beş yaşındaydı, Gece Ejderi'nin gücüne sahipti ve gölgeleri yönetmekte iyiydi. Son birkaç yıldır amcasının da isteğiyle Gece Diyarı'na gidiyordu. Yine gidecekti, farkı gücüydü.

"Auris'e ve kuzenin Lyktos'a dikkat et." demişti Zerelia ona sadece birkaç ay önce aldığı Karanlığın Şafağı'nı uzatırken. "Onlara ve saray halkına hiçbir zaman güvenme."

"Safir'de güvenebileceğim kimse var mı?" diye sormuştu Zerath kılıcı alırken.

"Gece Ordusu'nun Komutanı Rhaidestos. O olduğu sürece ordu ve muhafızlar ülkeyi korur. Bir de dareise ailesi var. Urathea ailesi. Her daim babana destek oldular. Ama sen yine de onları yeterince tanıyana kadar onlara güvenme."

Zerath ona başka ne diyeceğini bilememişti. Bu kez gidişinin bir amacı vardı. Bu amacı kendi bulmuştu. Annesi de onaylaşmıştı. "Ya başaramazsam?" diye sormuştu. "Ya saray ve konsey üyeleri beni dinlemezse? Amcamın hatalarını düzeltemezsem?"

Zerelia ona gülümsemişti. "Her daim çabalayacağını biliyorum. Önemli olan da bu değil mi? Ben hükmetmek için isyan ettim, düşman bir krala olan aşkım ve senin için savaştım. Sonucunda hükümdarlığımı ve Diores'i kaybettim."

"Ve pes etmedin."

"Pes etmedim. Hiçbiri için pişman değilim. Ülkelerim için yapacağım her şeyi yaptım, geriye sadece canım ve sen kaldın." Kraliçe adını hak eden sözleri, gözlerine yansıdı. Gölgelere, geceye ve yıldızlara sahip olmuş ve kaybetmişti. "Gerekirse canımı veririm." Gülmüştü, Zerath'ın daha önceleri duyduğu delice bir gülüştü. "Seni de ülkelerime vermek zorundayım çünkü bunu istiyorsun. Elimde olsa hükümdar olmanı istemezdim."

Ülkeleri için sevdiği her şeyden vazgeçmişti. Zerath bunlardan biri olacaktı.

"En azından bunu erteledin, anne. Sayende isyan etmeyeceğim." Sonucunu biliyordu, tecrübesiz bir halde Auris'i yenip tahta çıkarsa Zinaida onu yok ederdi. "İleride hükümdar olacağım. Şimdiyse ülkelerimi buna hazırlayacağım."

"Kararını biliyorum. Gözlerinde görüyor ve sözlerinde duyuyorum. Benim senden isteğim hükmetmen değil. İstediğini yapman, bunun için çaba harcaman. Savaşı kazanman değil, savaşman. Ne yaparsan yap seninle gurur duyacağım, oğlum. Seni tanıyorum. Kendin ve sevdiğin herkes için doğru olanı bulacağını biliyorum."

"Ülkelerim ve halkım için." demişti Zerath ekleyerek. "Savaşacağım ve hükmedeceğim."

Zerelia yanıttan emin bir halde sormuştu. "Peki bunu nasıl yapacaksın, Zerath? Babanı öldürdüler, anneni sürgün ettiler. Amcan ülkeni yok olmanın eşiğine getirdi, teyzen elinden her şeyi aldı, seni yüzlerce kez öldürmeye çalıştı. İstediğin hükmü sen daha doğmadan senden aldılar. İleride fazlasını da yapacaklar. Yalnız bizi istemeyenler değil, halkın da bunu yapacak. Sana karşı çıkacak, isyan edecek. Neyle hükmedeceksin?"

"İntikam için savaşmayacağım, güç ve baskıyla hükmetmeyeceğim, hırs için ilerlemeyeceğim. Ülkelerimin daha iyi bir halde olması için mücadele edeceğim. Halkımın güvenliği için koruyacağım. Adaletle hükmedeceğim."

Zerelia ona sarılmıştı. "İleride ne olursa olsun, oğlum. Sadece bu sözlerin için seninle gurur duyacağım."

Zerath ondan ayrıldığında merakla sormuştu. "Neden bir veda gibi konuşuyorsun, anne?"

"Aylar boyunca seni göremeyebilirim, yarın ne olacağını bile bilmiyorum. Bu yeterli değil mi?"

"Değil."

Zerelia bu yanıtı bekliyor olmalıydı. Fakat hazır değildi. "Yakında on altı yaşında olacaksın. Gölge Ejderha'nın gücü seni bulduğunda bu topraklarda olmayacaksın. Gece seni ablamın gazabından koruyacak. En azından bir süreliğine. Gücüne hakim olduğunda onunla ne yapacağın sana kalmış. Bir süre gizlersen hepimiz için iyi olur."

"Peki seni Zinaida'dan kim koruyacak? Benim gücüm yüzünden zarar görmeyeceksin, değil mi? Benim hükmüm, benim isteklerim yüzünden." Bu Zerath'ı üzmüştü. Zerelia onun annesiydi. Bu neden bile ona yeterdi.

"Ne olursa olsun kendini suçlamayacaksın. Bu senin yapacağın en büyük hatalardan biri olur. Benim bu hayattaki en değerli üç seçimimden birisin. Biri isyan, diğeri Diores. Ben hiçbir seçimimden pişman oldum mu?" diye sorduğunda Zerath başını iki yana sallamıştı.

"Fakat suçlu hissettin, anne. Bunu biliyorum. İsyanın ve babam için kendini suçladın." Bunu ilk kez dile getirmiyordu. "İsyana katılanların ve babamın sonu tıpkı senin gibi seçimler sayesindeydi."

"Söz ver." Zerelia elini onun yüzüne götürmüştü. "Geri döndüğünde burada olmazsam kendini suçlamayacaksın. Geleceği bilemeyiz." 

Bilemesek de hissederiz, diye düşünmüştü Zerath. "Anne..."

"En azından dene. Kendini olanlar için suçlarsan ve yaptıklarından pişman olursan her şeyi kaybedersin. Savaşı, ülkeni, halkını, sevdiklerini. Onları asıl böyle öldürürsün."

Zerelia haklıydı.

Zerath onun sözlerinin etkisiyle kendini suçlu hissetmemişti. Zerelia'nın ölümünü duyduğunda üzülmüş ama yıkılmamıştı. Zerelia'nın bedeni ve ruhu yanında değildi, asla olmayacaktı.

Onun kaybını hep hissedecekti.

Onun asıl ölümü bu değildi. Zerelia'nın isyanının izleri, düşünceleri, yaptıkları yaşadığı sürece onun ismi bu topraklardan ve dünyadan silinmeyecekti.

Yaşamının son yıllarında Zerelia'nın sahip oldukları çok azdı. Bunlardan biri kılıçtı. Zerath'ın savaşın izlerinin asla yok olmayacağı bu şehirde gezerken aradığı oydu. Kaldıkları evlere, kütüphaneye bakmıştı. Zerelia'nın bahsettiği her yere bakmıştı. Sadece bir yer kalmıştı. Bunun için şehir dışına çıkmıştı.

Renk değiştirip yıldızların ışıklarını yansıtan duvarları olan bir tapınak. Yıldız Tapınağı. Gece Tanrıçası Zoryeva'nın hissedildiği yer. İki katlı bir yapıydı. Tavanının bir kısmı açıktı ve yıllardır sürekliliği sağlanan büyüyle gecenin gücü orada hissedilirdi. Tapınağın sonunda Zoryeva'nın heykeli vardı. Aynı zamanda bir kütüphaneydi. Tanrıça heykelinin iki yanında kitaplıklar sıralanmıştı. Üst kat ise Zoryeva'nın rahibe, rahip ve bazı durumlarda gelen kahinlerle büyücülere ayrılmıştı. Üst katta ayrıca değerli kitaplar ve eşyalar vardı. Bunlardan biri yıldızları ve gezegenleri ölçmeye yarayan eski bir usturlaptı.

Zerath, bu tapınağa ilk kez gelmese de önceleri kılıcı burada aramak aklından geçmemişti. Üst kata çıkmak için merdivenlere ilerlemeyi düşünüyordu. Rafların ve bölmelerin arasından geçerken Kara Büyücülerin Lideri Lierra'yı gördü. Lierra ona başıyla selam verdi. Elindeki kitabın adı Zoryeva'nın Doğuşu'ydu.

"Diyar'ın Ana Tanrıçası Rhaeya'ya inandığını sanıyordum." dedi merakla. Diyar'ın yönetiminde ve diğer her şeyinde dinin rolü azdı. Rhaeya birçok bölgede tek tanrıçaydı.

"Kara Ülke farklı." diye açıkladı Lierra. "Sanırım Kara Kraliçe bundan pek bahsetmedi."

"Diyar Hükümdarları dini yönetimden uzak tutmalı. Kendi inançları bile gizli kalmalı. Bahsetmedi." İnanç, Diyar için özel bir meseleydi. Kitaplar da halkın farklı kesimlerinin değişen inançlarından çok bahsetmezdi.

"Kara Ülke'nin güney kesimleri Rhaeya'ya inanıyor. Gece Dağları yakınındakiler ise Gölge Diyar ve Gece Diyarı gibi kuzey inancına bağlı. İki inanca da saygı duyuluyor. Üç Kuzey Ailesi ve halkın yarısına yakını şu anda Rhaeya'nın baştanrıça olduğu, kuzey inancındaki Zoryeva gibi ölümsüzlerin onun yardımcıları olduğu bir inanca inanıyor. Ben de onlardan biriyim." Kitapların yanından ayrıldı ve heykele baktı. "Zoryeva, yıldızlarıyla bize yol göstersin."

"Gecenin ayı ve yıldızları karanlıkta bizimle olsun." Heykelin safir gözlerine, siyaha boyalı yüzüne baktı. Heykelde Zoryeva'nın üzerinde yıldız ışığıyla renk değiştiren elbise ve başında ayın evrelerinin olduğu bir taç vardı. Kuzeyde Zoryeva'nın tacını ve benzerini sadece Gece Hükümdarları kullanabilirdi.

"Duanna'nın önerisiyle buraya geldim, Gece Kralı, ve buna memnunum."

"Gece Rahibesi'ni tapınağın yakınlarında gökyüzünü izlerken gördüm."

Lierra kitabı bıraktı. "Sanırım beni bekliyor."

"Görüşürüz." Lierra kapıya yönelirken Zerath merdivenlere doğru ilerledi. Burada yer alan usturlabın Dharrasus'tan getirildiğini biliyordu. Onu görmek istiyordu. Üst kata vardığında etrafta hiç rahibe ve rahip olmadığını fark etti. Yürümeye devam ederken gölgeleri hissetti ama durmadı. Karşısında gölgelerin beden bulmuş hali belirene dek durmadı.

"Gece Kralı, seni burada bulacağımı bilmezdim." dedi Zinaida. Üzerinde kırmızı ve gri bir elbise vardı. Kızıl saçları örülmüştü. Çevresi boyanan gri gözlerinin bakışları meraklıydı. Gölge hükümdarlar Zoryeva'ya gece insanları kadar değer vermezdi. Zerath da onun burada olacağını bilemezdi.

"Hangimiz daha çok şaşırdı merak ediyorum."

"Zoryeva'nın yıldızları seninle olsun, çünkü yakında onlardan birine dönüşeceksin. Annen ve baban gibi gökyüzünde olacaksın. Senden önceki diğer geceyarısı yıldızlarıyla birlikte. Senden sonrası olmayacak ama. İsmini lanetleyeceğim. Bu adı ardımdan gelen gölge hükümdarların hiçbiri alamayacak. Akşam Yıldızı, Geceyarısı Yıldızı'nın sonu olacak." 

Zerath onun sözlerinden etkilenmedi. Ona doğru bir adım attı. "Birinin sonu oldun zaten, Zinaida. Benim senin için bir değer taşıdığımı zannetmiyorum."

Zinaida bir adım geri çekildi. Başını yana eğdi. Bunu beklememişti. "O senin yüzünden öldü. Senin gücün ve hüküm isteğin yüzünden öldü."

"Kendini bu düşüncelerle mi avutuyorsun?"

Zinaida'nın eli kılıcına gitti. Öfkelenmişti. Zerelia onun en hassas olduğu konuydu. Tek zayıf noktasıydı. Beyaz parmakları kırmızı deri kabzada gezindi. Çevresindeki gölgeler siyaha büründü. "Sen, Zerath!" Diğer elini ona uzattı. Onu suçlar gibi. "Onun ölümüne neden oldun."

"Sen suçsuzdun. Babamı öldürmedin, annemin elinden her şeyini almadın. Değil mi?" Gülümsedi. Zalim ve alaycıydı. O anda olduğu Gece Kralı'ndan çok bir Gölge Kral'ı andırıyordu. "Bunların tek sebebi bendim."

Zinaida kılıcını kınından çekti. "Sana asla suçsuz olduğumu söylemedim." Yıldızların ışığı, hükümdar kanı rengini alan kırmızı çelikte parıldadı. Zerath kılıçta ölümü gördü. Çığlıkları duydu. Kılıçların çarpışmasını duydu. Ateşin, yanan bedenlerin ve kanın kokusunu aldı.

Yakında olacak savaşı hissetti.

Savaşın Gölgesi ismini hak ediyordu.

Zerath'ın eli kendi kılıcının kabzasına gitti. "Bir düello. Zoryeva'nın tapınağında olmasak memnuniyetle karşılık verirdim." Elini kılıçtan çekti. "Yine karşılık veririm ama memnun olmayacağım."

"O senin her şeyindi, onun ölümüne karşı nasıl bu kadar sakinsin?" Kılıcını indirdi, ona yöneltmemişti. Düello istememesinin nedeni tapınakta olmaları değildi, birkaç gün içinde olacak savaştı.

Zerath yanıtı düşündü. Zinaida'nın sözleri aklına başka bir şey getirmişti. "Mesele buydu değil mi? Annemin yalnız seni sevmemesiydi. Babamı ve beni sevmesiydi."

Zinaida'nın sorunu hep buydu. Zerath onun yüzünde sözlerinin karşılığını bulamadı. Zinaida tek kelime etmedi.

"Asla kazanamayacaksın."

"Senin ve Kara Kraliçe'nin ölümü ve ülkelerinizin yok oluşu bana kazandığımı hissettirecek, Zerath. Ölümünüzü izleyecek ve hissedeceğim." Zinaida, Savaşın Gölgesi'ni kaldırdı. "Bu kılıca rengini veren bir hükümdar kanıydı. Biliyor musun? O aldığı canlara göre renk değiştiriyor. En güçlü kan kiminse o renge dönüyor. Acaba senin canını aldığımda rengi ne olacak? Gecenin renkleri mi? Lacivert ve gümüş mü? Yoksa gölgelerin rengi gri mi? Belki koyu kırmızıdır. Kırmızı... sadece birkaç gölge hükümdar bu renkte bir kana sahipti."

"Asla istediğini alamayacaksın." dedi Zerath.

"Kara Kraliçe'nin kanıyla bile mi?" Aklına gelen bir düşünceyle gülümsedi. "Onun kanını hissettim. Bu topraklarda kanı döküldü. Canı acıdı. Bu beni mutlu etti." Zerath'ın yüz ifadesi onun sözleriyle biraz da olsa değişmişti. Dudaklarını birbirine bastırmıştı, kızgınlığını gizliyordu. "Sana anlattı mı? Eminim her şeyi anlatmamıştır. Öylesine güçlü bir karanlık hükümdarın canını nasıl yakarsın biliyor musun? Savaşmadan onu nasıl yaralarsın?" Zerath yanıtı biliyordu. "Sevdiklerine zarar vererek. Birkaç kişilerdi ve hepsi öldü. Hepsi onun gözlerinin önünde öldü. Gölge'nin gücünü tadarak öldüler. Geriye bir tek o kaldı. Ruhen ve bedenen yaralı, tükenmiş ve acıyı hissetmiş."

"Ölüm, yıkım ve kan kimseyi gerçekten mutlu etmez, Zinaida."

"Bir gölge kral olarak bu sözleri söylemen..." Zinaida sözlerine devam edemeden güldü. "Çelişkilerle dolusun, Zerath." Bir adım attı, onun yüzünü ve duruşunu inceledi. "Hassas ama zalim bir kalbin var. Yaralanabilen, kırılabilen ama her daim güçlü olacak bir ruha sahipsin. Bunlar kardeşimde yoktu, o iki uç sınırda değildi. Dengeni nasıl kuracaksın? Gölgelerin kanını taşıyor, bununla geceye hükmediyorsun."

Zerath yanıtı bilmiyordu. "Hangimizin işi daha zor? Ne kadar çabalarsan çabala, asla onu geri getiremeyeceksin. Onun acısı sonsuza dek seninle olacak, o boşluğu dolduramayacaksın. Kardeşinin yokluğunu yıkımla dolduramazsın. İstediğin kadar kazan, hırsından vazgeçme, güçlen... her zaman onun ölümünden pişman olacaksın. Suçlu sensin, ne gerekçeyle bunu yapmış olursan ol, onun ölümünü sağladın."

Zinaida geri çekilmedi. "Başkalarının acısı, benimkini dindirecek. Sen onun ölüm nedenisin."

"Öyleyim." diye kabul etti Zerath. "Ben onun ölümünün nedeniyim. Fakat bunu yapan kişi değilim."

Zinaida inancından vazgeçmedi. "Kırmızı kan, Zerath. İnsanlarınızın kayıpları, yıkımları, ölümleri, şehirlerinizin yok oluşu, harabe haline gelişi ve daha nicesi zihnimde canlanıyor. Senin yıkımın gözümde canlanıyor. Dymentsia'nın ölümü seni yıkacak. Sen bile bu kadar güçlü değilsin. Sevdiğin herkesi benim gibi kaybedince ne hissedeceksin? Bana benzeyeceksin. Bunu göreceğim, ardından seni de onu öldürdüğüm gibi öldüreceğim. Belki birkaç yıl hükmetmene izin veririm, ne yapacağını görmek için. Sonra sana daha çok acı veririm. Ülkeni elinden alırım, halkını öldürür, şehirlerini yıkarım."

Dymentsia... Zerath onun hakkında ne konuşmak ne de düşünmek istiyordu.

Kara Kraliçe'nin karanlığını her geçen saniye daha çok hissediyordu. Her seferinde ona daha çok bağlanıyordu.

Bu bağlılık, yakın bir zamanda son vermezlerse ikisinin de sonunu getirebilirdi.

"Delirmişsin ve kana susamışsın."

Zinaida, onun düşüncelerini bilir gibi konuştu. "Sen de benim hatalarımı yapıyorsun. Sevginin bir zayıflık olduğunu ve içten içe seni çürüteceğini biliyorsun. Ondan vazgeçemiyorsun. Ayrılığı bir savaşa neden olur, kaybı seni yıkar. Sonunda Zoryeva bilir neye dönüşürsün. Bir canavara belki. Benden beter olursun. En azından ben karanlığı tatmadım, onu arzulamadım. Savaş ve kayıp seni ve onu deli ve kana susamışa dönüştürür. Aşk? Bağlılık? Daha kötüsü. Kimse ne olacağını bilemiyor."

Zerath için Dymentsia, hüküm ve güç gibiydi. Hükmü istediğinde olacakların farkındaydı. Gücü bir kez tattığında onu bırakamayacağını biliyordu, daha fazlasını isteyeceğini, vazgeçmek istese bile dönemeyeceğini. Güçle oyun oynayacaktı, güç mü ona, o mu güce hükmedecekti? Bu istekleri onun sonu olabilir, zehre dönüşebilirdi.

Kraliçe Dymentsia'yı seçmişti. Onunla, belirsizlik, sınırsızlık ve bilinmezlikle sonsuz seçeneğe sahipti.

"Annemin kaybını böyle mi hafifleteceksin? Benim zayıf düştüğümü düşünerek mi? Hükümdarlar hayal etmeli ama sen bunu abartmışsın. Senin bana bu kadar değer verdiğini bilmiyordum. Bana acılarını hafifletecekmiş gibi bakıyorsun. Sözlerin de bunu ima ediyor. Belki annemin acı çekmesini istiyorsun. Tıpkı senin gibi. Babamı öldürürken amacın buydu!" Son sözlerini yüksek sesle söylemişti. Bu duruma olan öfkesini belli etmişti. "Onun acı çekmesini istedin! Çünkü o senin dışında birilerini sevince acı çektin."

"Haklısın, Zerath." Zinaida onun öfkesinden hoşlanmıştı. "Seni ve Diores'i sevmesi ve onun ölümü bana benzer acılar yaşattılar. İstediği kadar isyan edebilir, bana karşı çıkabilirdi. Gölge Diyar'da kaldığı sürece her şeyi yapabilirdi. İstediği adamı sevebilirdi. O ne yaptı peki? Düşman bir kralı seçti. Ve onun desteğiyle isyanları başka bir boyuta ulaştı. İki ülkenin varisi olan bir bebekle beni ve hükmümü tehdit etti. Bana savaş ilan etti!"

Bir hükümdar bencil olmalıydı. Zinaida'nın bencilliği fazlaydı. Zerath geçmişte olanları ne kadar tarafsız yorumlamaya çalışırsa çalışsın bunu yapamıyordu. Zinaida annesini adeta esir etmişti. Bir mahkuma dönüştürmüştü. Zerath için onun sözleri bu anlama geliyordu.

"Şimdi onun oğluyla savaşıyorsun. İstediğin annemin seni öfkelendirmesinin intikamını almaksa geri durma. Tüm gücünle saldır. İntikam mı istiyorsun? Burada onun öldürüldüğü şehirde beni de öldür. Sana bir düello teklif ediyorum. Şehrin en büyük arenasında. Sadece sen ve ben. Geceyarısı Yıldızı için savaşacağız. Annem için düello yapacağız."

Zinaida onun sözlerini umursamadı. "Reddediyorum." dedi çenesini kaldırarak. "Sana yeterince acı vermeden olmaz."

Zerath ona gülümsedi. "Beni öldürmek için eline birçok fırsat geçti, hepsini reddettin. Bunu bir kez daha ertelersen başka bir fırsatın olmayabilir. Teklifimi yineliyorum."

Zinaida başını iki yana salladı. "O halde yine reddediyorum." Geldiği gibi gölgelere karıştı. Birkaç saniye içinde bulunduğu yerde bir siluet oluştu. O da kayboldu. Zerath gölgelerin hepsinin yok olmasını beklemeden usturlapa doğru ilerledi.

İlgisini çeken usturlap değildi.

Arkasındakiydi. Zinaida ile konuşurken varlığını hissetmişti.

Arkadaki bölme, büyülü bir anahtarla açılıyordu. Zerath gölgeleri cisimleştirerek bir anahtar oluşturdu. Ardından bu anahtara gecenin gücünü ekledi.

Bu bölme, Kraliçe Lysandra tarafından kızı ölmeden önce yapılmıştı. Kiera'nın gölge gücünü almıştı. Zerelia da Zerath küçükken onun gücünü almıştı. Gece gücüne sahip olmuştu. Ölmeden önce buraya gelmiş olabilirdi.

Anahtar yok olduğunda bölmenin hatları oluştu. Bir kılıç büyüklüğündeydi. Hatlar ortadan kayboldu, duvarın ön tarafı görünmedi. Kılıç ortaya çıktı. Lacivert ve mavi parıltıları vardı. Zerath elini obsidiyen bıçağa götürdü. Koyu renkli kanı kılıca damladı.

Gece'nin Tacı, diğer adıyla Kraliçe'nin Yıldızı yalnızca iki ülkeyle bağlantılı olanları seçerdi. Zerath'ın kanı obsidiyende kayboldu. Elini koyu mavi deri kabzaya götürdü. Kılıç, annesini kabul ettiği gibi onu da kabul etti. Ne kadar süreceğini bilmiyordu. Karanlığın Şafağı da onu seçmişti, sonra sahibi değişmişti. Yine de bu savaş sırasında bu kılıcı kullanacağına emindi.


~Zerelia ve Zerath'ın geçmişi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce nasıllar?

~Zinaida'nın düşünceleri ve kaybı sizce nasıl?

~Geçmişte olanlarda Zinaida mı, yoksa Zerelia mı haklı?

~Zerath, bu savaşı kazanacak mı?

~Bu yeni kılıç, savaşta önemli olacak mı?

Bölüm çok geç geldi. Bunun nedeni annemin düşmesi ve bacağının kırılması. İki hafta önce ameliyat oldu. Bir süredir de ev işleri, misafir, okul, tez derken bölümü bitiremedim. Hala da yarım gerçi.

Umarım bölümü sevmişsinizdir. Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın.

15.10.2018, 22.48

48.789, 5.880, 9.9

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top