71 ♛ AMETİST, KUM VE BRONZ

Üst Medya: Elizabethstark1


71. Bölüm

AMETİST, KUM VE BRONZ

Kızıl Ülke'nin Güneydoğu Sınırı

Çölün kumları üzerine doğru gelirken Kızıl Kraliçe menekşe moru gözlerini bir grup insanın üzerinden alamıyordu. Kumların ve rüzgarın yüzüne doğru esmesini umursamadı. Ateş rengi saç örgüsü çözülür ve savrulurken atının dizginini tuttu. Günlerdir çöldeydi.

Dört mevsimin yaşandığı Opal'de büyümüştü. Buz Diyarı'nda esir edilmişti. Kristal ağaçların olduğu, karın hiç erimediği topraklarda günlerini ve gecelerini geçirmişti. Ateşin zıttı buzun her şey olduğu diyarda sevdiklerini kaybetmiş, savaşmış ve en sonunda hükmetmişti.

Ve sonunda Güneş Dağları'na, asıl hükmetmesi gereken yere varmıştı. Var olma amacı buydu. Ateşin hükümdarı olmaktı. Büyü ve savaştı.

Boynunu saran keten kumaşı çekiştirdi. Çenesini kaldırdı ve fısıldadı. "Burada olduklarına emin misin, Kairos? Onlar olduğuna emin misin?"

Kızıl Ejderha'nın Temsilcisi onu onayladı. "Onları duydum, Mysia. Babam Güneş Dağları'nın güneyinden geliyor, bana her şeyi anlattı. Oradaki güç dengesinden haberdarım. Ve şimdi her şey değişmek üzere. Çöl kabileleri onun peşinde." Eliyle ileriyi gösterdi.

Mysania kum tepelerinin arasında üç atlı gördü. Koyu renkli atlarını ve açık renkli giysilerini görebiliyordu. Gözlerini kıstı ve büyü gücünü hissetmeye çalıştı. Büyücü değillerdi.

Büyüye ihtiyaçları bile yoktu.

"Ortadaki Jahrani en-Saher."

"Akrep Kraliçe." dedi Mysania tıslar gibi. "Akrep kabilesinin en güçlü lideri Sura en-Raisi'nin kızı. Çöldeki en güçlü iki kabile liderinin eşi."

"Yanındalar." dedi Kairos. "Yılan Kral ve Şahin Kral."

"Onlar hakkında ne biliyorsun?" diye sordu Mysania merakla. Duydukları Akrep Kraliçe'yle ilgiliydi. Çölün en büyük üç kabilesini yanındaki krallarla birlikte yönetiyordu.

"Şahin Kral onun ilk eşi. Büyük kızı Amarna'nın babası. Evlendiklerinde kabileleri birleşti ve büyüdü. Yıllar önce ayrıldılar ama kabileleri hala birleşik. Amarna da iki kabilenin ilk varisi. Yılan Kral'ın kabilesi daha büyük, fakat kendisi Jahrani'nin ilk eşi kadar güçlü değil. Soldaki o. Jahrani'nin diğer çocukları Ximen ve Shanna. Üçü birlikte birçok kabileyi kendilerine kattılar. Jahrani'nin kızları ve oğlu onların yokluğunda kabilelerini yönetiyorlar. Ülkeleri mi desem emin değilim, sınırları çok geniş."

"Sağdaki adam bize bakıyor." dedi Mysania. Diyar sınırlarında sayılan bir bölgedeydiler. Fakat yıllardır bu kumlara hiçbir Diyarlı'nın adım atmadığına eminlerdi. "Gidip konuşsak mı?"

Kairos ona güldü. Aklından geçenleri tahmin etmişti. "Çöl kumları olan her yer onlar için çölün beş hakimine ait."

"Ejderha, Anka, Akrep, Şahin ve Yılan." dedi Kızıl Kraliçe. Aylarını güneyi araştırarak geçirmişti. Şimdiyse güneyin liderlerini görmek için ülkesinin sınırına gitmişti. "Buradaki Ejderha ben oluyorum."

"Güneyliler bize Ejderha Diyarı, sana da Ejderha Kraliçe diyorlar. Ve, evet, sen de çölün hakimlerinden birisin. Sadece yıllardır bir kızıl kraliçe görmeye alışkın değiller."

Mysania'dan önceki kızıl kraliçenin ismi Siranna Aredvi'ydi ve tıpkı onun gibi bir savaş döneminde yaşamıştı. Diyar dokuz yüzyıllık teşkilatlı bir ülkeyken şu an güneyin en güçlü ülkelerinden biri olan Anka, yeni oluşmuştu ve hükümdarı Rhodona büyük annesinin bir başka kızıl kraliçe olan Roxedan Ravesia olduğunu öne sürmüştü.

Diyar insanları bunu reddetmişti. Roxedan Ravesia zaten Diyar için başlı başına bir karmaşaydı. Yaklaşık yüz yıl hükmetmesine rağmen kuzenleri ondan her daim önde anılmışlardı. Roxedan güneyli bir büyücüyle evlenmişti. Anka Büyücü Xerhios, Anka'nın hükümdarlarının atasıydı ve Kairos da onun soyundan geliyordu.

Diyar'ın ve güneyin emin olamadığı şey Xerhios'un oğlunun annesinin kim olduğuydu. Roxedan onu büyütmüştü, bunu herkes biliyordu fakat Alastor'un kanatlarının olup olmadığı dahi bilinmiyordu. Roxedan'ın ölümünün ardından Güneş Dağları'nın güneyinde yaşamıştı. Diyar üzerinde hak iddia etmemişti ve Diyar'daki akrabalarıyla görüşmemişti.

Alastor'un kızı Rhodona ise -onun kanatlarının olmadığı herkes tarafından biliniyordu- büyük annesinin Roxedan olduğundan emindi ve Siranna ile büyük savaşları olmuştu. Diyarlı bilgeler Rhodona'nın sınırlarını genişletmek için bunu dediğini söylüyorlardı. Şu an Kızıl Ülke'de bundan kimse emin olamıyordu. Xerhios'un anka gücü Roxedan'ın ejderha gücüne baskın çıkmış olabilirdi, Alastor yalnız tek bir güçte ustalaşmış olabilirdi. Anka'nın Kralı ve Kairos'un uzaktan kuzeni Darios büyük büyük annesi nedeniyle Diyar'da hak iddia edebilirdi.

Darios, Mysania'nın tahta çıkışını kutlamak için bir elçi, mektup ve hediyeler göndermişti. Mektuptaki yazımında hiçbir ima yoktu. Elçinin davranışlarında ve getirdiği hediyelerde de öyle. Belki Darios bunun bir hikaye olduğunu düşünüyordu. Ama bir hafta önce tekrar mektup göndermiş, günün birinde Mysania'yı görmek istediğini söylemişti.

Kairos bunun tehlikeli olduğunu söylese de Mysania onu kabul etmişti.

"Onları yakından görmek istiyorum, ilerleyelim." Atını üçüne doğru biraz daha ilerletti. Artık onları daha iyi görebiliyordu. İri olan adam, Şahin Kral, ona bakıp başını eğmişti. Akrep Kraliçe ise diğer adamla tartışmaya devam ediyordu. Kelimeleri rüzgara karışıyor ve duyulmuyordu. Kraliçe'nin yüzü onlara dönük değildi, saçları da ipek şalın altına gizliydi. İnce bedenini saran beyaz keten elbisesi uzundu, rüzgar eteklerini savurduğunda deri sandaletleri ve bileklerindeki halhallar ortaya çıkmıştı.

"Burada ne arıyorlar?" diye düşündü yüksek sesle. "Yoksa sınırlarını mı genişletmek istiyorlar?"

"Onlar için burada sadece kum var. Sınırlar umurlarında değil. Kabilelerinde kanunlar bile yazılı değil. Umurlarında olan bizim bu çöldeki insanlarımız."

"Bize vergi vermeyen, asker göndermeyen, sadece sınırlarımızda yaşadığını bildiğimiz kabilelerden mi bahsediyorsun, Temsilci?" diye çıkıştı ona Mysania. Bu kabilelerle ilgili uğraşması gereken çok şey vardı. "Annem ve ablalarım için sınır dağlardı. Şu an dağların ötesindeyiz. Öyle ki ikimiz de nereye gittiğimizi dahi bilmiyoruz."

"Yüce Deisenria'nın Yıldızı bize yol gösterecek." dedi Kairos. Kuzey, Diyar'dı ve Deisenria kuzeyi gösterirdi. "Nereye gittiğimizi biliyoruz."

"Her neyse."

"Sana önerim, çöl kabilelerinin bize bağlı olduğundan emin olduktan sonra bu üçlüden olabildiğince uzaklaşmak."

"Haklısın." dedi Kızıl Kraliçe. "Eğer onlar bunu yaparlarsa biz de bunu yaparız. Bak biri sınırımızı geçiyor. Dymentsia olsa onu öldürürdü."

Kızıl Ejderha'nın Temsilcisi başını iki yana salladı. Dymentsia ve sınırını geçen kral hakkında duydukları bu değildi.

Kraliçe atını ilerletti. İri adam atından inince o da atından indi. Kairos'a bakmasa da yanında olduğunu biliyordu. "Şahin Kral." Onun aksine selam vermedi.

Adam gülümsedi. "Hakkınızda çok şey duydum, Ejderha Kraliçe." Keten kumaşın ve deri zırhın altında koyu renkli teni dikkat çekiyordu. Deri ve bronz kemerine asılı bıçakları hilal şeklinde iki kılıcı vardı. İkisi de sıradan güneylilerin kullandığından daha büyük ve ağırdı. Adamın yüzü ve bakışları ise sert değildi. Güneşe rağmen başında bir örtü de yoktu. Onun kabilesi çölün diğer yerlerinden daha ılımandı, deri giysilerinin nedeni bu olmalıydı. Kahverengi gözlerindeki bakışlar yumuşaktı. Yüz ifadesi de tehditkar değildi. "Sizinle tanışmak istiyordum."

"Ben de öyle, çöl fatihleri olarak Diyar'da çok anılıyorsunuz." Hangi kelimeyi kullansa bilememişti. Diyar'da, sarayların ve kanunların olduğu bir yerde yaşamıştı. Karşısındaki adam bunlardan bihaberdi.

"Fatih kelimesini kullanmak kuzeydeki ablanız için daha uygun. Bildiğiniz gibi çöl, kanun ve sınır tanımaz."

Kızıl Kraliçe rüzgar kesilince bir elini saçlarına götürüp düzeltti. "Kraliçenizle de tanışmak isterim."

Kairos'un bakışları uyarı doluydu.

"Gördüğünüz gibi Yılan'la tartışıyorlar. Onlar tartışırken ben bile aralarına girmek istemem." Şahin Kral, ondan daha kısa ve fiziksel olarak daha güçsüz görünen Kairos'a baktı. "Başka zamana."

"Umarım tanışmamız şu an olduğu gibi iyi olur."

Kral omuz silkti. "Benim için fark etmez, Rhona. O ne derse ona uyarım." Uzakta, onları izleyen kadına baktı. Bakışlarında aşk vardı ve onlardan gizlediği hiçbir şey yoktu. "Ve onu savaşında ve aşkında asla reddetmem."

Akrep Kraliçe'in rüzgara karışan, büyülü ve yüksek sesi duyuldu. Kendi kabilesinin diliyle konuşsa da Mysania onun ne dediğini anlıyordu. "Buraya gel." diyordu, Şahin Kral'a. Onlara bakıyordu. Altın rengi gözleri ışıldıyordu, uzaktan duydukları hoşuna gitmişe benziyordu. Saçlarını ve yüzünün bir kısmını örten açık mavi ipeği eline aldı. Boynunda değerli taşlardan ve altından yapılan kolye göründü. Kahverengi saçlarında siyah ve sarı tutamlar da vardı. Teni bal rengiydi. Dolgun dudaklarında karşısındaki kraliçe için bir gülümseme vardı.

Kızıl Kraliçe onunla göz göze geldiğinde gülümsedi. Dostça ama imalı bir gülümsemeydi. "Kraliçe Jahrani'ye benim de savaşa asla hayır demediğimi söyle." Mor gözleri kırmızıya dönerken bunu belli etti.

"Jahrani bunu duyduğuna memnun olacak." Şahin Kral onların yanlarından ayrıldı. Onlar da geri dönüp atlarına bindiler.

Kızıl Kraliçe de bunu tahmin ediyordu.


Şimdi... bu bölüm ve bundan önceki bölüm aslında böyle olmayacaktı. Aslında bu bölüm diye bir şey olmayacaktı. Ama oldu, çok da farklı, güzel ve tamamen doğaçlama oldu. Umarım sevmişsinizdir. Dördüncü kitapta olacaklar hakkında bir hazırlık bölümü gibiydi.

~Kızıl Kraliçe hakkındaki düşünceleriniz neler?

~Akrep Kraliçe Jahrani en-Saher hakkında peki?

~Onun eşleri Yılan Kral ve Şahin Kral hakkında ne düşünüyorsunuz?

~Bunların savaşını, kabilelerini, geleneklerini, çölü ve ateşi okumak ister misiniz?

Ben yazmak için sabırsızlanıyorum!

21.09.2018, 19.02

47.400, 5.733, 9.7

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top