62 ♛ GECE KRİSTALİ

Kitabın sonu gelmek üzere, savaş kuzeyde olacak ve önemli olaylar kuzeyde olurken diğer bölgelere ağırlık veremedim. Kuzey bölümlerini uzatmak da bir çare olmadı çünkü yetmedi. Sorularımın yanıtlarını merakla bekliyorum.

~Kurgunun kuzey merkezli ilerlemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

~Hangi karakterleri birkaç bölüm içinde okumak istiyorsunuz?

~Beğenmediğiniz, hoşlanmadığınız yerler var mı?

Dört bini geçik kelime.

D ö r t   b i n   s e k i z   y ü z 

62. Bölüm

GECE KRİSTALİ

Gecenin karanlığında Zümrüt şehrinin hatlarının Oniks Saray'dan zar zor seçilebilmesi Dymentsia'nın Zerath'a ülkesi hakkında bilgi vermesine engel değildi.

Zerath'ın Kara Ülke ve Zümrüt hakkında bilgisi vardı aslında, ama detayları bilmiyordu. Dymentsia ona ayrıntıların yanı sıra burada bile az bilinen sözlerden ve geleneklerden bahsetti. Dakikalar geçtiğini üşümeye başladığında hatırladı. Kış kuzeyde uzun ve soğuk geçerdi. Yıldızları ve şehri izlemek için balkona çıkmaya karar verdiklerinde üzerine ince elbiselerinden birini giymişti.

Korkuluğu tutan ellerinde yüzükleri yoktu. Onları takma amacı büyüyü kısıtlamak ve kontrol etmekti. O anda yüzükleri olsa da bir işe yaramazdı. Karanlık ve büyü üzerindeki hakimiyetini saatler önce kaybetmişti. Etrafına dağılan büyüyü hissediyor ve görüyordu. Büyü, yakınlardaki yıldızları ve eski masallarda geçen perilerin tozlarını andırıyordu.

"Sıra sende." dedi Dymentsia soğuğu unutarak. "Bana ülkelerinden değil kendinden bahset."

"Neyi bilmek istiyorsun, Kraliçe?" diye sordu Zerath. Sesi, o ne sorarsa sorsun yanıt vereceğini ifade ediyordu.

"Her şeyi." dedi Dymentsia, Zerath'ın düellonun sonunda söylediklerini tekrar ederek. "Nereden başladığın fark etmez. Er geç hepsini bileceğim zaten."

Zerath biraz düşündü, düşünürken ilgisi ona bakan Kraliçe'deydi. "Karanlığın Şafağı'nı nasıl aldığımı merak ediyordun, değil mi?" 

"Garnet Sarayı'ndan aldığını söylemiştin, sadece bunu biliyorum."

"On dört yaşındaydım." diye başladı Zerath. "Gölge Diyar'ın üç ünlü kılıcı hakkında sürekli hikayeler duyuyordum. Bunlardan ilki Karanlığın Şafağı. Kara Kraliçe Deisenria'nın bir düelloda Gölge Kral Kallias'a kaybettiği kılıç. Diğeri Savaşın Gölgesi, Kallias'ın kızı Kraliçe Zaellian'ın kendi kılıcı, şu an Zinaida'nın elinde. Zaellian ve Zinaida bu kılıca sahip olan herkes gibi zalim. Üçüncü kılıcın adı Kraliçe'nin Yıldızı. Gece Diyarı Gölge Diyar'a bağlıyken Gece Prensesi Lasandria Gölge Kral Korint ile evlenmişti. Kılıç Lasandria'ya aitti. Kılıç, kızları Kiera'ya ait olacaktı ama Kiera fazla yaşamadı. Kılıç da Korint ölünce Lasandria tarafından yeni Gölge Kraliçe Zeleia'ya verildi."

"Kraliçe'nin Yıldızı şu an nerede?" diye sordu Dymentsia merakla. "En son Zerelia'daydı sanırım."

"Kraliçe'nin Yıldızı kayıp. Nerede olduğunu kimse bilmiyor, ben de aradım ama bulamadım. Geceyarısı Yıldızı civarında olduğunu tahmin ediyorum." Çünkü Zerelia orada ölmüştü. "Bu üç kılıcın ikisi hem Gece Diyarı'na hakim olan güçle, hem de zalimlikleriyle neredeyse tüm gölge hükümdarlar tarafından kullanıldı. Karanlığın Şafağı ise Kallias ve ardından gelen birkaç hükümdardan sonra Garnet Sarayı'nda korundu. Nedeni kılıcın yalnız karanlığa hükmedebilen birini seçmesiydi. Sadece o zaman şeklini ve dengesini o hükümdara göre ayarlayabilirdi. Birçoğu bunu büyüyle yapmayı denemiştir eminim. Ama başarısız oldular. Yine de hiçbiri Karanlığın Şafağı'nı korumaktan vazgeçmedi. Buna Zinaida dahil. Görevimi kendim seçtim. O kılıcı almam gerektiğini biliyordum. Ve kılıç kendimi kanıtlamamın en iyi yoluydu."

Dymentsia, Zerelia'nın bu görevi nasıl kabul ettiğini sormadı, yanıtı biliyordu. Zerelia onu uyarmış olmalıydı. Uyarıyı dikkate alıp almamak Zerath'ın seçimiydi, tıpkı görev gibi. Zerelia bir kraliçe olarak hükümdarların kararlarına karışmaması gerektiğini biliyordu. Bir kral yetiştiriyordu, yaşı kaç olursa olsun onu engelleyemez, kararlarını sorgulayamaz, kendi çocuğu bile olsa onu koruyamazdı.

Gök Kraliçe Athyrania da bunu yapmıştı. Dymentsia ve Nmerysa'yı birçok kez uyarmış fakat kararlarına müdahale etmemişti. Hükümdarların kendi aldığı kararlarının sonuçlarıyla yüzleşmeleri gerektiğini biliyordu. Dymentsia ve Nmerysa onun döneminde birçok hata yapmışlar, hatalarının sonuçlarına katlanmışlardı. Doğru ya da yanlış, verdikleri her karar onlara aitti, sonucu ve bedeli ne olursa olsun.

"Zaten gücünü seni tanıyan herkes bilmiyor muydu?" Dymentsia onu ilk gördüğü anda hissetmişti.

Zerath başını iki yana salladı. "Yeterince değil. Hiçbiri benden kendimi kanıtlamamı istemedi. Savaşı ve büyüyü kendimi savunmak için öğrenmediğimi anlatmak istedim onlara. Savunmak için değil, hükmetmek için istiyordum. Kılıcı gören herkes bunu görecekti." Dymentsia onun haklı olduğunu biliyordu. Bu kılıç Diyar'da az biliniyordu ve sürekli taşları değiştiği için tanınmıyordu. Kuzeyde ise kılıcı gören herkes sahibinin onu almak için savaştığını anlardı. "Yakut'u ve çevresindeki dağları biliyordum ama saraya yeterince hakim değildim. Saray hakkında her şeyi öğrenince harekete geçtim. Bilerek sarayın en iyi korunduğu zamanı buldum. Şehir ve ülke, kılıcı alanı bilmese de saray halkı bunun farkında olacaktı. Özellikle de Zinaida. Kılıcı almak için savaştım, birçok kişiyi büyüyle yaraladım. Birkaç katın koridoru gölgelerde kaybolmuş haldeydi. Ben kılıcı aldığımda Zinaida kapıda belirdi. Eli Savaşın Gölgesi'nin kabzasındaydı ama düello istiyor gibi görünmüyordu."

"Seni inceliyordu." dedi Dymentsia söylediklerinden emin olarak. Zinaida, Zerath'ın bir hükümdar olmaya uygun olup olmadığına karar veriyordu.

Diyar'da bu tarz görevler nadir olurdu. Gök Kraliçe'nin bunu öğrendiğinde ne düşündüğünü merak etti, belki Aeralel'e sorabilirdi. Zerath'ın seçtiği görev, Gök Kraliçe gibi bilge olarak anılan biri için mantıksız sayılırdı. Zinaida tehlikeli bir düşmandı, Zerath'ı öldürebilirdi. 

Gök Kraliçe duyduğunda bunu düşünebilirdi. Kara Kraliçe ise Zerath'ı desteklerdi.

Kraliçe Dymentsia da Zerath'ı izlemiş ve onun da kendisi gibi hükümdarlık için var olduğunu görmüştü. Zerath da aynısını yapmış olmalıydı. Nedenleri düşmanı değil dostu tanımaktı. Ve artık düşman olsalar birbirleriyle baş edemeyeceklerini bilecek kadar tanımışlardı birbirlerini. Güçlerini fark etmişler, hem düello sırasında hem de sonrasında hissetmişlerdi.

Dymentsia düşüncelerini dile getirmek konusunda kararsız kaldı, sonra vazgeçti. Aklındakileri söylerse Zerath'ın anlatacaklarının devamını daha sonra duymak zorunda kalırdı.

"Karanlığın Şafağı beni seçti ve kabzasındaki taşlar kehribardan almandine ve gece kristallerine döndüler. Zinaida tek kelime etmeden bana bakıyordu. Kılıcını çekmedi. Ben durmadım, kılıcımı elimden bırakmayarak ona baktım. Ona ait olan güçlü bir silahı almam onu kızdırmıştı, buna rağmen sakindi. Bir kuzeyli asla kendiyle denk olmayan biriyle savaşmaz, demişti annem. Zinaida bir kuzeyliydi ve ben ondan güçsüzdüm ama ondan bir silah almıştım. Benimle savaştı." Mavi gözleri anılara dalmıştı. "Gölgesiz ve büyüsüz kısa bir kılıç dövüşüydü. Geriledim, yaralandım. Fakat kılıcım elimden düşmedi. Bunu fark edip afallamasından yararlandım. Geri çekilip gölgelere hakim oldum. Gölgelere hakim olmayı denese de güçlerimiz benzer değildi. Bu yüzden bunu yapamadı. Onu bir kez daha şaşırtmayı başardım. Kılıcını kaldırmasını bile beklemeden gölgelere karıştım ve oradan uzaklaştım. Saraydan uzaklaşana dek arkama bakmadım. Koridorlarda Zinaida'nın bağırışını duymamı, onun emri üzerine beni bulmaya çalışan insanları hala hatırlıyorum." Zerath, Dymentsia'nın aklından geçenleri tahmin ediyordu. "Beni öldürebilirdi. Eğer beni tanısaydı, izimi sürebilseydi. Gerçi uğraşsa bunu yapacağından emindim. Düşüncelerini geçen günlerde öğrendim. Onu tamamen hazırlıksız yakalamıştım."

"Güzel bir hikaye... O yaşlarda karşılaşsaydık neler olacağını merak ediyorum." Bu sözleri yanındaki adamı gülümsetti. Dymentsia'nın aklı ise bambaşka bir yere gitti. Düşüncelerini dile getirdi. "Bu bir zamanlar Zinaida'nın kendinden emin biri olduğunu gösteriyor. Eskiden olsa hazırlıksız yakalanabilirdi. Bu onu şaşırtırdı. Şimdi ise tam tersi, her şeye hazırlıklı olmalı."

"Sana kendinden bahset dememe gerek kalmadı. Düşüncelerinin her an ülkende, savaşta ve hükmünde olduğunu zaten kanıtlıyorsun." Dymentsia onun sözlerine itiraz etmedi. "Her şeyinle kraliçe olmak için var olmuşsun. Seni hükmünün dışında düşünmek imkansız."

Dymentsia bunun bir iltifat olduğunun farkındaydı ve nasıl karşılık vermesi gerektiğini düşündü. Zerath haklıydı ve bu herkesin bildiği bir şeydi. Yine de... "Ben de kendimi başka biri olarak düşünemiyorum." diye itiraf etti. "Bu topraklarda yaşayan herkes gibi. Dediklerinin benzerini duydum, belki yüzlerce kez. Ama hiçbiri şu anki gibi hissettirmedi. Hiçbiri beni hükümranlıkta kendine denk gören ve anlayan bir başka kuzey hükümdarı tarafından söylenmedi. Senden duymak halkımdan duymak kadar güzel ama onlardan farklı."

Zerath'ın diyecekleri bitmemişti. "Sana bağlanma nedenlerimden biri bu."

"Nedenlerin olduğunu bilmiyordum." dedi Dymentsia. Mantıklı tarafından bakmamıştı. "Benim bunu düşünmem lazım." Zerath'ın karşısına geçti ve onu inceledi. "Sıralamam yok. Nedenlerimden biriyse hakkında fark ettiğim her yeni şeyle birlikte fazlasını istemem. Hakkında daha fazlasını bilmek, seni daha fazla hissetmek istiyorum." Biraz yaklaştı. "Bunun sonunun gelmeyeceğini biliyorum ve bu hoşuma gidiyor."

"Bu benim yalnızca hoşuma gitmiyor, Dymen." Zerath, Kraliçe'nin adını onun dudakları ve söylediği kelimeler arasında sadece birkaç santim varken söylemişti. Ardından dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. Zerath'ın başlattığı öpüşmeler, Dymentsia'nın başlattığı çoğu seferden farklıydı. Dymentsia duygularını dengede tutmada ve öpüşünün hem ilk hem son olmasında kararlıydı, ondan daha başarılıydı. Zerath o anki gibi çoğu kez kontrol edemediği duygularını yansıtır, onu kendine çekerdi. Genelde öpücüğü bir söz değil, yanıt olurdu.

Kara Kraliçe o anlarda Gölge Kral'ın kendinden daha kuzeyde hüküm sürdüğünü hatırlardı.

Gölgeler çağrılıp çağrılmadıklarını umursamaksızın onların etrafına dolandılar. Gece ise daha belirgin hale geldi. Ve karanlık her anlarında olduğu gibi yine kendini hissettirdi.

Gölge Kral yalnızca sözlerine devam etmek için ondan ayrıldı, ve Kraliçe'nin aşkla parıldayan kırmızı gözlerini görmek için. "Karanlığın bize bahşettiği sınırsız ve belirsiz geleceği kabullendim. Ama bizi birbirimize bağlayan tutkuyu daha önce kabullendim."

Sözlerinin ardından Dymentsia, Zerath'ı öpmek istedi. Gözleri odasına kayınca geri çekilmek zorunda kaldı. "Bir sorunumuz var." dedi hala karanlığın ve gölgelerin dolandığı odayı çenesiyle işaret ederek. "Hükmetmeyi bıraktığın gücün odama yayılmış durumda. Kendi karanlığım sorun değil ama gölgelere senin kadar alışkın değilim." Balkona çıkma nedenleri buydu.

Zerath karşı çıktı. "Eğer gölgelere hakim olmama fırsat bıraksaydın ve asamı düelloda yok etmeseydin şu anda bunu konuşuyor olmazdık."

Dymentsia, kimsenin kendinden duymaya alışık olmadığı bir tonda konuştu. "Duyan da gölgelere hükmetmenin aklından geçtiğini sanacak."

Zerath bir başka imayı fark etti. "Bu bir meydan okumaysa kabul ediyorum."

"Sonu yine aynı bitecek." Dymentsia bu gerçeği uzun zaman önce fark etmişti aslında. Dymentsia ve Zerath'ın ne savaşında ne aşkında bir kazanan olmayacaktı. Eşit bitecekti.

Kapıyı açıp içeri girdi. Birkaç adım attıktan sonra arkasını döndü. "Ejderhalar Çağı'nda hükümdarlarının kanatlarının asıl hallerini tamamen güvenmedikleri hiç kimseye yakından göstermediklerini okumuştum."

"Bu birbirimize güvendiğimiz anlamına geliyor." Zerath, Dymentsia'nın katlanmış siyah kanatlarına baktı. Karanlığa hakim olan, gerektiğinde onu koruyan ve darbeleriyle onlarca insanı öldürebilen kanatlarındaki yara izleri hala geçmemişti. Gölge Diyar, Zerath'ın varisi olduğu yerdi ve Kraliçe'nin bu izleri orada almış olması onu öfkelendiriyordu.

Zinaida'nın o tahttan inmesi gerekiyordu.

Zerath'ın ailesinin ölümüne neden olmuştu. Sevdiği kadın, onun yüzünden ölümden dönmüştü.

"Aklından geçeni söyle." dedi Dymentsia. Onu tanımak istiyordu. Zerath'ın yüz ifadesinde gördüğü duygunun endişe olmaması onu rahatlatmamıştı -birilerinin kendi için endişelenmesinden hoşlanmazdı. Zerath'ın düşünceleri farklıydı.

Zerath elini yavaşça onun kalbinin üzerine götürdü. Dokunmadı. "Zinaida." dediğinde kanatlarına dolanan gölgeleri fark etmemişti. "Onun sayesinde acı çektin." Dymentsia'yla göz göze geldiğinde duygularını ondan gizlemediğini gösterdi. "Onun ve komutanının sayesinde elin bazen titriyor, kanatlarında ve kalbinde bir süre geçmeyecek yara izleri var." Kalbinin üzerindeki yara izini, parıldayan dövmelerin ardında görmüştü.

Dymentsia, Zerath'ın ne yapmaya çalıştığını anlayamadı. "Tek yara izim onlar değil. Daha fazlası var, bazılarını gördün. Daha fazlası olacak, onları da göreceksin." Elini Zerath'ın elinin üzerine götürdü ve kalbine bastırdı. "Aklımdakileri duyacaksın, hem benden hem başkalarından. Kalbimdekileri ve ruhumdakileri ise hissedeceksin."

Zerath, Dymentsia'nın kalp atışlarını hissetti. Bir süre öylece durdu. "Düşüncelerimi duymak istiyorsun. Bense bunları nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Senin hakkında, Dymentsia, en çok düşündüklerimden biri gerçek bir kraliçe olman. Ülken, halkın ve artık kuzey için unutulmaz olacaksın, Yüce Kraliçe. Kendini kabullendin ve herkese bunu kabul ettirdin. Benim için mesele biraz farklı. Gölge kral olmanın getirilerinden biri diyemem, ben buyum."

"Bir kuzey hükümdarısın." dedi Dymentsia. "Hem de her şeyinle." Her şey. Bu kelimeleri artık bilerek söyleyebilirdi. Çünkü onu her şeyiyle seçtiğinden emindi.

"Gölge hükümdarlar güvenilmez, hilekar ve zalimdirler. Senin için her daim güvenilir olacağım, aklımdan geçeni söyleyeceğim. Diğerleri için bilmiyorum. Zalimliğe gelince... Bunu senden gizleyemem. Zinaida'nın suikastçılarının fazlasını hak ettiğini düşünüyorum." Dymentsia onu durdurmayınca konuşmaya devam etti. "Diğer tüm yaptıklarını boş ver, yalnız kalbindeki yara izi için onları dünyaya geri getirip acı çekmelerini sağlayabilirim. Eğer istersen."

"Hayır." Kara Kraliçe kesin bir hüküm verdi. "Bunu yapmayacaksın." Sözlerinde ciddiydi, Kral'ın az önce söylediklerinde olduğu kadar.

"Neden?"

"Çünkü onları ben öldürdüm. Benim kararımla öldüler ve eğer ben bir karar vermişsem, kararımın ardında dururum. Öldüler ve her nerede iseler orada kalacaklar."

Kara Kraliçe sözlerinin ardından çenesini kaldırarak adama baktı.

"İstediğin gibi olsun, Kraliçe." Gölge Kral'ın ifadesi sertti, zalimdi. Bunların nedeni kesinlikle karşısındaki kadın değildi. "Karar sadece sana ait."

Dymentsia'nın sesi sakinleşti. "Gölge Diyar bizim olduğu zaman oradaki kararları beraber alacağız."

Zerath'ın ifadesi yumuşadı. "Kararlarını asla sorgulamam, Dymen."

"Biliyorum." Dymentsia her kelimesini hissederek söyledi. "Gölge Diyar'ın Varisi olduğun için bunu yaptığını da biliyorum. Aynı olay Diyar'da olsaydı bunu sana ben söylerdim. Gece Diyarı'nda kabul etseydin Lyktos'u öldürürdüm." Elini Zerath'ın yüzüne uzattı. "İstersen bunu yapabilirim, Zerath." Parmaklarını yanağında dolaştırdı.

"Onların yolu başka, bizimkisi belli. Savaş. Gece Diyarı savaşla benim olacak, Gölge Diyar'ın savaşla bize ait olacağı gibi."

Dymentsia onunla aynı fikirdeydi. "O halde savaşta kurallara uyuyoruz." Zerath'ın gömleğine indirdi elini. "Peki aşkta? Belki yine kurallara uymalıyız."

Zerath ondan önce davranıp gömleğini çıkardı. "Belki."

"Ben ciddiyim." dedi Dymentsia saçlarını tek omzuna atarken. "Eminim hala uymamız gereken kurallar vardır." Elbisesinin ensesinde bağlanan iplerine götürdü ellerini.

"Evet, sayıları yıktıklarımızdan azdır." Zerath, Dymentsia'nın omzundaki eflatun kumaşa dokunarak elbisenin yere düşmesini sağladı. Bakışları yüzüne çıktı. "Tabii istersen onlara uymaya karar veririz."

"Aklından geçenlerin söylediklerinle aynı olmadığına eminim."

"Sanki sen benden farklısın. Aklından ne geçiyor?"

Dymentsia, onun kanatlarına baktı. Sonra gözleri gövdesine kaydı. Omzuna götürdüğü parmaklarını bazısının hikayesini bildiği yara izlerine, büyüyle oluşan dövmeye götürdü. Elini geri çekerken fısıltıyla bir başka soru sordu. "Kalbini öpebilir miyim?"

"Evet, peki ya ben?"

Dymentsia, "Önce sen." dedi gülümseyerek. Zaten çoğu kez öncelik Dymentsia'nın olmuştu.

Zerath önce onu dudaklarından öptü. Dymentsia onu kendine çekince öpüşü derinleşti. Tutkusunu ve arzusunu ona yansıttı. Dudaklarını çenesine, sonra boynuna indirdi. Kokusunu içine çekerken sesini duydu.

"Zamanı durdurabilir miyiz ki?" dedi Dymentsia kollarını ona dolarken. "Gücümüz her şeye yetiyor neredeyse."

"Sınır biziz." dedi Zerath konuşmak için dudaklarını boynundan çekerek. Dymentsia nefesini hissediyordu. "Gücümüz birbirimize ve zamana asla yetmeyecek."

"Baş edemeyeceğimiz düşmanla dost olmak mantıklı bir karar." dedi Dymentsia. "Tabii bu şimdi aklıma gelmeseydi daha mantıklı olabilirdi."

Dalga geçiyordu.

Kuzeyliler için asıl mantıklı olan, gelecekte en büyük düşmanın olabilecek insanı gördüğü anda öldürmekti.

"Karanlığın, hırsın ve arzun ne kadar akla ve kurallara uygunsa biz de o kadar akla uygunuz, Dymen."

Hırsı, hükmüydü. Kara Ülke'nin dışındakilere de hükmetme isteğiydi. Diyar'a, Gölge Diyar'a ve haritalarda çizilemeyen sınırın dışındaki kuzeye.

Arzusu, yine hükmüydü. Ve bir diğer arzusu Zerath'tı.

Karanlık, her şeyiydi. Kara Kraliçe isminin nedeniydi. Gücünün kaynağıydı. Hükmetme nedeniydi. Tüm bunların yanında Zerath için hissettiği duygulardı.

"Düşmanım değilsin." dedi Dymentsia. Zerath dudaklarını onun boynuna bastırdı. "Asla da olmayacaksın."

"Rhyseion onu öldürmemi istemedi." dedi Kara Kraliçe sandalyesinde geri yaslanarak. "Bu nedenle Gece Diyarı'yla o uğraşacak."

"Ne zaman?" diye sordu Kara Ejderha'nın Temsilcisi. Obsidyen masada Kraliçe'nin sağında oturuyordu. Onun yüz ifadesini en iyi o görebiliyordu. Zümrüt gözlerinin sol tarafa bakışını gördü. Dudaklarında birkaç saniye içinde kaybolan küçük gülümsemeyi fark etti.

Gece Kralı yanıt verdi. "Yarın. Sizinle beraber Kara Kale'ye gideceğim, sonra kuzeye yöneleceğim."

Kral'dan birkaç sandalye ötede oturan Komutan Artemisia söze karıştı. "Birkaç muhafız Kral'la gidebilir."

"Gerek yok." dedi Zerath. "Gece Diyarı'ndaki dostlarıma haber gönderdim. Sınıra yaklaşmış olmalılar."

"Sadece üç kişilerdi, değil mi?" diye sordu Rhadenis. Sesinde bir parça endişe vardı. Zerath onun endişesinin kendi için mi yoksa Zerath'a bir şey olursa kraliçesinin üzüleceği için mi olduğunu anlayamadı.

"Evet." diye onayladı Zerath. "Thalia, Andreas ve Duanna."

"Resmi olarak müttefiğiniz. Sana yardım edebiliriz. Tek yapman gereken yardımımızı kabul etmek." dedi Rhadenis, Dymentsia'nın aklından geçenleri ama söylemediklerini dile getirerek.

"Biliyorum, Temsilci. Bunun için hepinize teşekkür ederim."

"Rhyseion." dedi Komutan Xanthos. Tek kelimeyle Zerath'ı daha önceden tanıdığını belli etti. "Gölge Kraliçe'nin Gece Diyarı'na haber gönderdiğini biliyor olmalısın."

"Bilmiyorum." dedi Zerath. "Zinaida ne diyor?"

"Haber bu gece gönderilmiş." diye açıkladı Lorenna, Gölge Ejderha'nın Temsilcisi. "Kahin Darranio'nun görüleri ve Lierra'nın büyüleriyle emin olduk."

Dymentsia gözlerini kısarak onlara baktı. Gölge Diyar hakkında gereğinden fazla bilgisi olan dostlarının düşüncelerini anlamaya çalıştı. Zinaida'yı yakından tanıyan Darranio, onun çırakları: Lierra, Xain ve Lorenna. Yarı gölge savaşçı olan Xanthos. Hepsi bu olaylardan haberdardı. "Lafı uzatmadan bana olanları anlatın."

Üç çırağın fısıltıları kesildi. Ustaları Darranio konuştu. "Sizin bize açıklayacağınızı düşünmüştüm, kraliçem. Üçünüzün. Biliyorsunuz."

Kraliçe ve Kral göz göze gelirken Temsilci bahsedileni önce anladı. "Yıllar önce başlayan iletişimden haberdarsın, değil mi?" Öfkeliydi sesi. Bu yüzden diğerlerinin konuşmasını beklemeden konuştu. "En başından beri."

"Geçen yıl Kraliçe'nin akşam yemeğinde bizi terk etmesiyle emin oldum. Kral da oradaydı, değil mi?"

"Lafı uzatma dedim, Kahin." dedi Dymentsia. Tırnakları, obsidiyen masanın üzerindeydi.

"Orada mıydı?" diye diretti Darranio.

"Evet." diye yanıt verdi Zerath. "Oradaydım."

"Yıldız Dağları'nda. Yıllar önce olduğu gibi. O zamandan beri farkındaydım. Zinaida da farkındaydı, bu sebeple beni ve Dymentsia'nın babasını çağırmıştı. İkimiz de onunla doğru düzgün konuşmamıştık. Bunu sizin için yapmıştık. Zinaida'nın bunu bildiğine eminim. Sadece emin olmak istiyordu." Kuzeyli, büyülü ve isyancı gözleri Dymentsia'yla buluştu. Elini ona doğru uzattı. "Sen daha hiçbir şeyin farkında değilken kuzeyde bunu araştırıyorduk biz."

Dymentsia'nın masanın üzerindeki eli yumruk halini aldı. "O nerede?" diye sordu babasını kast ederek. "Yıllardır neden bana bunu anlatmadı?"

"Annen gibi baban da senden çok şey sakladı, Kraliçe Dymentsia." dedi Kahin. Dymentsia'nın solundaki Zerath'ı işaret etti. "Ve onun gibi. Asıl adını senden saklamadı mı?"

"Hayır." dedi Dymentsia sabırsız bir sesle. Darranio'nun anlatacaklarını merak ediyordu. "Her şeyi bildiğine göre bunu da biliyor olmalısın. Son iletişimlerden birinde bana adını söyledi."

Darranio başıyla bir şeyi onayladı -muhtemelen kendi aklından geçenleri. "Görülerini kime anlattın?" diye sordu masanın çevresindekilerden çekinmeyerek. Zaten artık çekinecekleri bir şey yoktu. Herkes onların farkındaydı. "Ve iletişimlerini, rüyalarını?"

"Ailem ilk görülerimi biliyor." dedi Dymentsia kararlı ve cüretkar bakışlarını Kahin'den ayırmayarak. "Sonrakileri Lydiana, Rhadenis, Zerath ve Xanthos biliyor. Ve siz."

Darranio'nun sesi suçlu bir tona büründü. "Zinaida ve ben çok önceden biliyorduk. Gölge Diyar'ın başına dert açacağını sen doğmadan biliyorduk. Zinaida'nın yapacaklarını tahmin etmiştim, bunları senden sakladım. Çünkü olması gereken buydu. Üzgünüm." Suçluluğunu kabul ediyordu ama gözleri, cümlelerinin aksine üzgün değildi.

Olması gereken, kahinlerin en çok kullandığı sözlerdendi.

"Neyi biliyordun?"

"Zinaida'nın suikast planını. Auris'i öldüreceğini."

Kara Kraliçe belindeki hançere uzandı. Yakınında oturan iki insan onu durdurmaya kalkmadı. Rhadenis ve Zerath, ne yaparsa yapsın onun yanında olacaklardı. Obsidyen hançer masanın üzerinde durdu. Kraliçe'nin ince ve beyaz parmakları hançerin süslü kabzasında gezindi.

"Başka?" dedi dişlerinin arasından.

"Üçüncü Karanlık Savaş'ın sonunda üç hükümdar da ölümcül yara alacak." dedi Kahin Darranio. "Hanginizin yaşayacağını yalnız tanrılar bilir."

Kara Ejderha'nın Temsilcisi, konu kuzey tanrılarına varmışsa konuyu değiştirmesi gerektiğinin farkındaydı. Masanın etrafındaki herkesin inancı muhtemelen birbirinden farklıydı. Bir oldukları nokta Kader Tanrıları'nın ve onlara bağlı olan Kader Ruhları'nın ne kadar karmaşık olduklarıydı.

Kuzey insanları ne kadar merhametliyse inandıkları tanrılar ve ruhlar da o kadar merhametlilerdi.

"Merak ettim..." dedi Dymentsia eli siyah bıçağının keskin kenarında gezinirken. "Kader Tanrıları ve Ruhları acaba sana kendi sonunun nasıl olacağını göstermişler midir?"

"Bir hükümdarın elinden olacak. Tek bildiğim bu." Kahin gülümsedi. "Sizinkileri bilmiyorum, bilsem de söyleyecek cesarete sahip değilim. Cesaretimle anılmam zaten, Kraliçe'nin küçük kardeşi ve güneyliler onunla anılır."

"Peki ya ben neyle anılıyorum?"

"Karanlığın dışında mı?" dedi Darranio. Biraz düşündü, yanıtı buldu. "Bunu Gece Kralı daha çok bilir."

"Benim için tutkun, Kara Kraliçe." dedi Zerath. Masanın altından Kraliçe'nin elini buldu ve parmaklarını onun parmaklarına geçirdi.

Birkaç dakika süren sessizliği Temsilci Rhadenis bozdu. "Diyecekleriniz vardı."

"Zinaida iletişimden haberdardı. Sonucunu bilmiyordu, dost mu yoksa düşman mı olacağınızı yani. Ama bu planı için engel değildi." diye açıkladı Darranio. "Lyktos'a haber göndermesi ve tahtı için zaten büyük bir rakip olan Rhyseion'un kendisini destekleyecek güçlü bir hükümdarla ona karşı çıkacağını söylemesi için engel değildi. Zaten düşman olsanız onun için tehlike oluşturmazdınız. Dün gönderdiği haberin ne olduğundan eminim. Eğer hissetmediyseniz söyleyeyim, Zinaida ve Lyktos bir ittifak yaptılar."

Dymentsia'nın yüz ifadesi değişmedi. Sıcak öfkesi hala aynıydı ama soğukkanlı ve sakin ifadesi hala yüzündeydi. Masanın üzerindeki eli hançerin üzerindeydi. Masanın altındaki eli, Zerath'ın elini sıktı.

"Ama Zinaida, Auris'i öldürdü." dedi Rhadenis.

"Lyktos buna inanmıyor, Rhyseion ve Dymentsia'nın onu öldürdüğünü düşünüyor olmalı. Zinaida'nın öldürdüğüne inansa bile bunun bir şeyi değiştireceğini sanmıyorum. Rhyseion'u, hükümdar olma yolundaki büyük bir engeli, önünden kaldırdı."

"Bunu yapar mı?" diye sordu Dymentsia, Zerath'a.

"Taht için her şeyi yapar." dedi Zerath.

"Göreceğiz." dedi Dymentsia parmağındaki safir yüzüğe bakarak.

Gece Kraliçesi.

Bu adı istiyordu.

"O bizim sınırlarımızı zorlarsa, biz onun sınırlarını yok ederiz." dedi Dymentsia kararlı bir sesle. "Güç ve hüküm için bile olsa yapmayacağım şeyler vardır benim. Bunlardan biri ihanettir. Bir diğeri annem ve halkım dışında birinin önünde diz çökmek. Lyktos, ailesine ve ülkesine ihanet etti. Zinaida'nın önünde diz çöktü."

"Bu onun sonu olacak." dedi Komutan Artemisia. Kara Kraliçe istese o an ordusuyla beraber Gece Diyarı'na saldırırdı.

"Ne yapacağız?" diye sordu Xanthos.

"Savaşacağız." dedi Kara Kraliçe. "Hem Gölge Diyar'la hem de Gece Diyarı'yla savaşacağız. Ve bunu yalnız kendimiz için, gücümüzün daha fazla yere hakim olması için değil; haksızlığa boyun eğmemek, ihanet edenlere cezasını vermek, bizim ve ülkemiz için ölenlerin intikamını almak ve güç için kim olduğunu unutanlar için yapacağız." Nefes almak için duraksadı. "Karanlık, gece ve gölge yanımızda olsun, dostlarım. İşimiz hiç kolay olmayacak. Zinaida hafife alacağımız biri değil. Tüm gücümüzle saldıracağımız bir düşman."

  ♛  

Kara Konsey'in toplantısının ardından saatler geçmişti. Kraliçe ve Temsilci bu saatler boyunca şehirlerden ve kalelerden gelen yöneticilerle ve komutanlarla tartışmışlar, güçlü ve bilge insanların, ünlü savaşçı ve büyücülerin savaşla ilgili yorumlarını öğrenmişlerdi. Akşam yemeğinden önce birkaç saat ara verilmişti.

Kara Kraliçe bile akşam yemeğinin bu kadar kalabalık olacağını düşünemezdi. Büyük yemek salonuna girmeden önce birçok saray çalışanıyla konuşmuştu ve bir sorun çıkmadığından emin olmuştu. Bir muhafıza Büyücü Pulcheria'yı çağırmasını söylemişti. Onu beklemek istemişti çünkü Mor Büyücü'nün dikkat çekici bir aurası vardı.

"Kraliçem." dedi Pulcheria başıyla selam vererek. Büyülü menekşe gözlerindeki şaşkınlığı gizleyemiyordu.

Kara Kraliçe bunu anlamıştı, bu yüzden sözü uzatmadı. "Rhadenis, Gölge Diyar'dayken sadece senin, benim ölmüş olabileceğimi dile getirdiğini söyledi."

"Çünkü tüm kanıtlar bu yöndeydi." dedi Pulcheria. "Etrafa yayılan ölüm, bir komutanın kırmızı kanla kaplı kılıcı..." Anıları yeniden yaşar gibi olunca yüzüne acı hakim oldu.

"Biliyorum." dedi Dymentsia anlayışlı bir sesle. "Seni çağırma nedenim bu. Rhadenis bile bu ihtimali konuşamamış. Her neyse. Xanthos bahsetmiş olmalı, sarayda kalmanı istiyorum."

"Kabul ediyorum, kraliçem." dedi Pulcheria hemen.

Dymentsia yürümeye başlamadan önce onun giydiği elbiseye baktı. Mor gözlerine uyan ametist ve oniks taşlarıyla süslü elbisenin eteği meşalelerin ışığında renk değiştiriyordu. Koyu mor kadifeden ve siyah dantellerden yapılmıştı. "Kıyafet tasarımlarında Marla'ya yardım etmiştim, bu da onlardan biri."

Pulcheria gülümseyerek yanıt verdi. "Marla bunu söyledi. Tasarımlarınız da diğer seçimleriniz gibi kusursuz ve güzel."

"Teşekkür ederim." diye mırıldandı Dymentsia ne diyeceğini bilemeyerek. Marla'ya vakit bulduğunda yardım ederdi. Elbiseleri ve mücevherleri severdi, hükmetmek kadar olmasa da. Salona yaklaşınca adımlarını yavaşlattı. "Biliyor musun bunu bu sarayda çok az insan bana söyledi."

Belki de hiç.

Bu ihtimal de olabilirdi. Ona iltifat edecek kadar yakın birkaç kişi vardı. Rhadenis onun giysilerini pek umursamazdı, bir süre sevgilisi olan Xanthos onun nasıl savaştığıyla ilgili konuşurdu. Zerath... hükümdarlıkla ilgili sözler söylemişti.

Kuzeylilerin başka iltifatlardan anladıkları pek söylenemezdi.

"Garip." dedi Pulcheria. "Sanırım halk olarak hükümdarımız kadar açık sözlü değiliz."

Dymentsia omuz silkti. Obsidyen kapılar açıldığında duruşu ve adımları her zamanki gibi güçlü bir halde içeri girdi.

Meşale ve şamdanların büyülü alevleriyle aydınlanan salonda bulunan kalabalığın sesi kesildi ve bakışları ona döndü. Bu an birkaç dakika sürse de Kraliçe'nin az önceki düşüncelerini unutturmaya yetti.

Karanlığın Hükümdarı.

Sahip olduğu bu unvanı hakkıyla taşıyordu. Bunu göstermekten çekinmiyordu.

Kara Kraliçe'nin belini geçen saçları başının arkasında toplanan birkaç örgünün dışında dağınıktı, karanlıktan oluşan keskin hatlı bir taçla süslüydü. Elbisesi birkaç kattan oluşuyordu. İlk katı kalın siyah kumaştı. Kanatlarını ortaya çıkardığından ötürü sırtı ve belinin bir kısmı açıktı. Kolsuzdu ve yere dek uzanıyordu. İkinci katı ise yıldızları andıran büyü ve simlerle kaplı siyah tüldü. İnce şeritler halinde obsidyen ve oniksle süslü kemerinden, aynı taşlarla süslü metal bilekliklerine dolanıyor, ayaklarına dek iniyordu. Artık beline dek uzanan dövmeleri, siyah tülün ardında parıldıyordu. Sol omzundaki komutan olduğunu belirten kuzey sembollü dövmesi siyah mürekkeptendi. Kraliçe tamamen siyaha bürünmüştü. Ve haftalardır açmadığı kanatları da gücünü gösteriyordu.

Hükümdarların kanatları, aldıkları her darbeyle güçlenirdi. Kara Kraliçe'nin kanatları eskisinden büyük ve dayanıklıydı. Karanlık onlara işlemişti.

Savaş bu kadar yaklaşmışken gözlerinin çevresine desenler çizmemesi imkansızdı. Bu desenlerin koyu ve zarif hatları ayrıca yüzünün keskin hatlarını öne çıkarmıştı.

Kılıcı veya hançeri yoktu. Bu canını sıkan insanları çıplak elleriyle öldüremeyeceği anlamına gelmezdi. Asaya dönüşen yüzükleri de yoktu. Parmaklarında sadece birkaç yüzük vardı: Ülkesinin mührü, aylar önce kendi oluşturduğu gece kristali, Zerath'ın verdiği safir. Ve parmak boğumlarına taktığı birkaç gümüş ve altın halka. Asaya dönüşen ve büyüsünü kontrol eden yüzükleri olmadan daha tehlikeliydi. Gücünü kısıtlayan hiçbir şeyi yoktu.

Yöneldiği masa, diğer masalardan ayrı bir yerde veya üstte değildi. Onun sandalyesinin diğer sandalyelerden tek farkı arkasının kanatları için kısa olmasıydı. Yerine yerleştiğinde sesler yeniden duyuldu.

"Neden sustunuz?" diye sordu iki yanında oturan Rhadenis ve Zerath'a. Gümüş sürahiye uzandı ve cam kadehine şarap doldurdu. "Ben gelmeden önce ne konuşuyordunuz?" Sesi şüpheliydi.

"Boş ver, Dymen." dedi Rhadenis. Önündeki tabaktaki et duruyordu. Büyücülerin çoğu eti pek tercih etmezdi. Aynı şey melez bir dev olan Rhadenis için geçerli değildi. Hatta bardağındaki şarabı fark etti Dymentsia. Kayıtsız kalamadı.

"Boş ver dediğine göre benim hakkımda konuşuyordunuz." İkisinin de kımıldamadığını fark edince konuşulanlardan ne denli memnun olacağını bilemedi. "Zerath?"

"Kara Kraliçe." dedi Zerath. Dymentsia gibi tamamen siyaha bürünmüştü.

"Biliyor musun..." diye başladı Dymentsia elini cam kadehin kenarlarında gezdirerek ve karanlığın camın üzerinde desenler oluşturmasına izin vererek. "Güneş doğduğundan beri seni öpmeyi istedim. Ve güneş battı. Sonuçta bunu sana tüm gün boyunca söyleyemedim."

"Kuzeyde günlerin geceyle hesaplanma nedeni bu, Kraliçe." dedi Zerath gülümseyerek. "Karanlık, ışıktan daha güzel çünkü."

"Sözlerimi unuttum." diye mırıldandı Dymentsia. Yeniden Rhadenis'e döndü. "Ne diyordun?"

"Tartışıyorduk." diye itiraf etti Rhadenis en sonunda. "Sen gelmeden önce ona güvenilmez biri olduğunu söylemiştim."

"Hadi ama, Rhadenis." dedi Dymentsia onu sakinleştirmeye çalışarak. "Şimdiye dek Zerath'a güvendiğimi anlaman gerekir."

Rhadenis bunu düşündü. "Kraliçem... Diyar'da bir söz vardı hatırlar mısın? Yanında uyuduğun insan, en güvendiklerinden biri olmalı diye hani. Zerath en güvendiklerinden biri mi artık?"

Sabah Dymentsia ile birlikte kahvaltı ederlerken Zerath da yanlarındaydı. Savaşı, liderleri ve orduyu beraber konuşmuşlardı. Rhadenis beraber uyuduklarını anlamış olmalıydı.

"Dev..." dedi Dymentsia onun gibi düşünceli bir sesle. "Evet en güvendiklerimden biri." Göz ucuyla Zerath'a baktı. "Ama pek uyuduğumuz söylenemez."

"Tek kelime etmedim." Rhadenis cidden bunu diliyordu. "Bir saniye, Dymen. Bu onun güvenilmez biri olduğu-" Konuşmayı kesti.

"Xanthos." dedi Dymentsia yanlarına gelen savaşçıya. "Sınırdan haber mi geldi?"

"Lyktos ordusunu hazırlamış." dedi Xanthos sadece onların duyabileceği kadar yakına gelerek. "Gece Dağları'na yerleştirmiş."

Rhadenis, nefes alış verişi sıklaşan Dymentsia'ya baktı. "Ne yapacağız?"

"Biz hiçbir şey yapmayacağız." diye açıkladı Dymentsia. "Zerath yarın yola çıkacak, birkaç gün içinde sınırı geçer."

"Son kez soruyorum." dedi Rhadenis. "Yardımımızı istemediğine emin misin?"

"Eminim. Kalkanım yalnız beni koruyabilir."

"Başka bir şey yok. Diyeceğiniz yoksa Artemisia ile konuşmaya gideceğim." Bir komutandı Xanthos, sesi duygusuz, yüzü ifadesizdi.

Yalnızca onu çok yakından tanıyan Dymentsia onun kahverengi gözlerindeki bir parça kırgınlığı ve beklentiyi görebilirdi.

"Yok." dedi Dymentsia. "Kararınızdan beni haberdar edin."

Xanthos yanlarından ayrıldı. Dymentsia onu unuttu. Duygularını onun aksine gizlemiyordu. Öfkeliydi. "Lyktos cidden nefret edilecek biri."

"Öyle." dedi Zerath kabul ederek. "Ayrıca güvenilmez sıfatı ona daha çok uyuyor."

"Bir hain." Rhadenis bundan emindi.

"Bu kendimize harcayacak son gecemiz." Dymentsia biten şarap sürahisini değiştiren kadına baktı. "Tatlılar ne zaman gelecek, Thera?"

"Ne zaman isterseniz, kraliçem." dedi bir kara elf olan Thera. "İsterseniz şimdi."

"Bana kendi yaptıklarından getir." dedi Dymentsia heyecanlı bir sesle. "Rhyseion'a da. Rhadenis için yanıklardan olabilir. Ya da biraz acı."

"Dymen."

"Ne diyebilirim, Rhadenis? Tatlıdan anlamıyorsun."

Thera onlara gülümseyerek yanlarından ayrılırken Rhadenis hala tatlılara takılmıştı. "Neden öyle dedin ki şimdi? Senin sandığının aksine tatlıları ayırt edebiliyorum."

Rhadenis melez bir devdi, yemek ayırt etmezdi. Dymentsia için bazen fark etmeyebilirdi ama sevdikleri ve tercih ettikleri konusunda kararları kesindi.

Dymentsia omuz silkti ve kadehini önüne çekti. "Öyle diyorsan öyledir."

Dymentsia, Rhadenis konuşmayınca Zerath'a baktı. Zerath'ın bakışlarında bir şeyler gizliydi. Gerçi her zaman o anki gibiydi, gizemli. "Zerath." Şarabından bir yudum aldı.

"Dymentsia." Zerath'ın sesinde de birkaç duygu saklıydı. "Çok güzelsin."

Rhadenis kadehinden büyük bir yudum aldı ve şaşkın bakışlarını onlara çevirdi. Onların flörtüne alışmıştı ama... Sadece o kadardı. Fazlasını beklemiyordu. Dymentsia ne derse şaşırmazdı. Kızsa bile. Sırf tepkisini görmek için onun yüzüne baktı.

Kraliçe gülümsemekle yetindi.

Ama Zerath bununla yetinmedi. "Çok güzelsin, Rhivena. Her şeyinle. Hükmünle, savaşınla, aşkınla."

Dymentsia kadehi yavaşça masaya bıraktı. Elini Zerath'ın yüzüne götürdü. Kendini durdurmaya çalışmadı. Zerath'ı öptü. Salondaki tüm dikkatleri üzerine çekmek istemediği için öpüşü kısa sürdü. "Yanıtımın bir kısmı." diye fısıldadı.

"Rhadenis'in kurtarılmaya ihtiyacı var gibi duruyor."

Bu ses.

Yalnızca o, Dymentsia'nın dikkatini dağıtabilirdi.

"Aelia." Dymentsia, Zerath'ın yanındaki sandalyede ne zaman geldiğini bilmediği Aeralel'e döndü.

Kraliçe Aeralel, altın sarısı saçlarını düzeltti. "Savaşın sonunu öğrenene kadar düelloyu herkes konuşacaktı. Orada olmak istedim, ve burada. Kral Zerath'ı daha yakından görmek için." Mor kristallerle süslü, kemeri ve bilekleri altın renkli kumaştan kuzeyin soğuk havasına uygun, kalın mavi renkli bir elbise gitmişti.

Gece Kralı, yalnız kuzeyli bir hükümdarın sahip olabileceği bir yüz ifadesiyle ona baktı. "İsmini çok duydum, Altın Kraliçe. Seninle tanışmayı sabırsızlıkla bekliyordum. Kaybolduğuna inanmamıştım."

Altın Kraliçe, kuzey ülkelerini çok kez ziyaret etmişti. Kimliğini gizlememişti. Bir ressam, yazar, gezgin, büyücü ve isyancı olarak tanınıyordu. Yıllar önce Zinaida'ya isyan eden gruba katılmıştı.

"Bir süre ortada yoktum sadece. Biliyorsun, eğlenceyi severim. En son Doreana Sarin olarak elf şehirlerini yönetiyordum. Şimdi de yönetiyorum tabii, ama aynı zamanda eskiye döndüm." Mavi gözlerinde bunu açıklayan bir ışıltı vardı. Yeniden bir gezgin olmak istiyordu.

"Sarin demişken Euros nerede?" diye sordu Dymentsia.

"Şehre döndü." Aeralel, Rhadenis'e baktı. "Aryandria şu an Sitrin Saray'da. Kuzeyle ilgili araştırma yapacak. Dönüşte onunla beraber şehre döneceğiz. Sonra da güneye gideceğiz."

Rhadenis, Aryandria'nın eski sarayda olmasına takıldı. "Kuzeyle ilgili neyi araştırıyor?"

"Bir görüyü." dedi Aeralel sakin, fazla temkinli bir sesle. Buna alışamamıştı. Görüler fazla gerçekçiydi, ne yapacağını bilemiyordu. "Dymen söylemediyse ailenin yeni üyesinin bir kahin olacağını benden duyun."

"Bir kahin." Zerath endişelenmişti. "Ama Diyar'ın beş hükümdar türünden yalnız gök olabilir."

"Karışık zamanlardayız, Zerath." dedi Aeralel. Hem kendini hem de onları ikna etmeye çalışıyordu. "Bir gök hükümdar da kahin olabilir belki de."

"İmkansız. Şu an yaşadığımız her şey gibi." Dymentsia bunu hepsini bir araya getirmek için söylemişti. "Ne gördün?"

"Bunu söyleyemem." dedi Aeralel üzgün bir sesle. "Tek söyleyebileceğim dikkatli olun. Savaş uzun sürecek." Bakışlarını Dymentsia'dan Zerath'a yöneltti. "Yarın seninle kuzeye gelmeyi düşünüyordum, sonra olanları Xanthos'tan öğrendim. Yalnız gitmen en iyisi. İkimiz çabuk fark ediliriz."

"Eğer ordu olmadan bunu söyleseydin yine reddederdim, Aeralel."

"Kral olman umurumda değil." dedi Aeralel ona karşı çıkarak. "Ve hiçbiriniz savaşa katılmamı engelleyemezsiniz."

Kara Kraliçe onu engellemeyeceğini biliyordu. Bunun için farklı bir yol denedi. "Eğer görülerini söylersen, savaşa bizimle katılabilirsin. Öbür türlü zaten bir savaşçı değilsin, ve kendini tehlikeye atmana öylece izin veremem."

Söyledikleri bunlardı. Söylemedikleri endişesiydi, korkusuydu. Hissettiği dehşetti.

Zinaida onu tanıyordu, ona düşmandı. Görüşmeleri sırasından Aeralel'den ve yıllar önce kaybettiği çocuktan bahsetmişti. Yine ona zarar verebilirdi, bu kez bunu bilerek yapardı.

"Sizden izin istemiyorum."

"Beni deneme, Aelia."

Aeralel onunla tartışmak için hazırlandı. Fakat hissettiği güçle dudaklarını birbirine bastırdı. Gözlerini kısarak ayağa kalktı. "Üçünüzle de konuşmak için geri geleceğim."

Dymentsia olanları fark edemeden yanlarından ayrıldı. Hızlı adımlarla yürürken bir şamdanda mavi gözlerinin yansımasını gördü.

Mavi gözleri renk değiştirdi.


~Dymentsia ve Zerath hakkında ne düşünüyorsunuz? Hislerinin gerçek olduğuna inanıyor musunuz?

~Darranio, üç hükümdar da ölümcül yara alacak, dedi. Sizce ne demek istedi, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

~Aeralel'in doğacak çocuğu sizce ne gibi güçlere sahip olacak? Tehlikeli biri olabilir mi?

~Sonraki bölümlerle ilgili tahminleriniz neler? Beklentileriniz, okumak istedikleriniz, istemedikleriniz neler?

Lütfen yorum yapın. Oylarınız ve yorumlarınızla günlerdir uğraştığım bölümü okuduğunuzu belirtin. Kendinizi belli edin.

Haftaya finallerim başlayacak ve uzun sürecek. Bir süre bölüm yazamayabilirim.

Bölümdeki yardımları için Elizabethstark1 'e teşekkürler. Onun yazdıklarını da öneririm, şu sıralar takip ettiğim kurgulardan biri. *Ateşin Kurbanı'nı ve Gölge'nin Aşkı'nı daha çok öneririm.

Takip ettiğim kurgular demişken, birkaç yazar daha önereyim: krasimiraa , aska_son-darbe , acimatriyarka .

30.04.2018, 16.56

33.834, 4.281, 7.3

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top