55 ♛ GECE KRALİÇESİ*
55. Bölüm
GECE KRALİÇESİ
Gece Diyarı, Safir
Gece.
Kuzeyde gece, güne denirdi. Önemli olan güneş değil ay ve yıldızlardı. Kuzey tanrıları ona aitlerdi. Bu bölgenin ruhları, ejderhaları, hükümdarları, insanları... bu vakit yükselirler ve düşerlerdi.
Gece karanlıktı. Ay, yıldızlar ve onların ışığı, ondan bağımsız aydınlığa ait varlıklar değillerdi, bulundukları zamana ve göğe aitlerdi, onunla bilinirlerdi. Bulundukları mevsime, kışa, kuzeyde bazen gece denirdi.
Kara Kraliçe bir söz söylemişti. Onun için gecenin Zerath olduğunu söylemişti. Bu sözünün ardında duracaktı. Artık karanlığının nedenlerinden biri oydu. Ondan vazgeçmeyecekti. Onu kaybetmeyecekti.
Karanlığına hükmetmek için bir bağa ihtiyacı vardı, sonsuz siyahlıkta kaybolmaması, Diyar tabiriyle yok olmaması, için bir nedeni olmalıydı. Değer vermeli, hissetmeliydi. Bunu zor yoldan öğrenmişti. Gölge Kraliçe'nin emriyle düzenlenen suikast, gücünün sınırına ulaşmasını sağlamıştı. Gerçi o söz konusu olduğunda sınır değil, sınırsızlık söz konusuydu. Onu geri getiren, sonsuzluktan, zamansızlıktan ve mekansızlıktan geri getiren, hisleriydi. Ülkesi ve halkıydı, hükmüydü. Kardeşleri ve ölen annesiydi, babası ve Rhadenis'ti, sevgisiydi. Dostları ve düşmanlarıydı. Hırsı ve arzuları, tutkusu ve acılarıydı.
Fakat o an, karanlığa karıştığı o an, onu geri getiren yalnız onlar değildi. Bir başkası daha eklenmişti. Henüz diğerlerinden gerideydi ama onlara katılacağı belliydi.
Zerath.
Dymentsia, ülkesi için, hükmü ve gücü için ne gerekirse yapardı. Ailesi, dostları ve hatta düşmanları için kuralları umursamazdı.
Zerath, artık onlardan biriydi. Onun mektubunda yazdığı gibi dostu, müttefiği, sevgilisiydi. Dymentsia bunu kabullenmişti. Kabullenmek, yıkacakları kuralların başlangıcıydı.
Dymentsia, Zerath'ın mektubunda yazanları kabul ediyordu. Birbirlerinin yaşadıklarını bilmek onlar için yeterdi. Ama asla daha fazlasını istemekten geri durmayacaklardı. Hissetmek, tüm bedellere değerdi.
Ve tüm kuralları yıkmaya.
Bu kural, onlardan biriydi.
Rhadenis'e hükmüyle gücünü etkilemeyen her şeyi demişti. Bu, etkileyecekti. Bağlı kaldığı gelenekleri ve kuralları umursamayacaktı.
"Emin misin?" dedi Rhadenis. Bu soruyu ilk kez soruyordu. Dymentsia kesin bir yanıt verirse artık sormayacaktı.
Dymentsia, elini kılıcının kabzasına koydu. Gözlerini surlardan ayırmadı. Bu surların ardında uzun zamandır boş olduğunu tahmin ettiği sarayda ve orduda önemli görevleri olan insanlar için yapılan zindanların girişi vardı. Hiç şüphesiz karanlık onları istedikleri yere getirmişti. Bundan sonrasında ayrılacaklardı. Başını kaldırdı ve mavi göğe baktı. "Önceleri yaptıklarımın çok azında bu kadar emin olmuştum." Rhadenis'e döndü. "Mesela tahta çıkarken, mesela kuzeye giderken... düşmanlarımla savaşırken." Devam edecek gibi görünüyordu.
"Dört saat sonra burada buluşuruz." dedi Rhadenis.
Gölge Kral'ı ondan çok seven Lorenna ekledi. "Sizi burada bekliyor olacağız." Maviye parıldayan gözlerini Rhadenis'e yöneltti. "Gidecek miyiz?"
Rhadenis gitmeyi düşünmüyor gibiydi. "Gidiyoruz."
"Sanki benim için hiç kural yıkmadın, Temsilci." dedi Dymentsia. "Mysania'yı o zindandan çıkarmak için Auramos'u gönderen sendin."*
"Dikkatli ol." dedi Rhadenis. Bunu söyleyebilen tek kişi oydu. Yürümeye başlayan Lorenna'nın ardından ilerledi.
Dymentsia, Zerath'a bu kadar yakınken bir saniye bile uzakta kalamayacakmış gibi hissediyordu. Farkında olmadan yaptığı büyü sayesinde önündeki demir kapı açıldı. İçeri girdi. Geniş bir avluya vardı. Etrafını inceledi. Zerath'ın enerjisini en fazla nerede hissediyorsa oraya yöneldi. Duvarlardaki meşaleler yandı, başka kapılar açıldı. Koridorlarda ilerledikçe his çoğaldı. Koyu renkler yüzünden ayrıntıları fark edemiyordu. Oysa gözleri geceye alışkındı.
Etrafta hiç kimsenin olmadığını karanlığı daha fazla hissettiğinde fark etti. Ve gölgeleri, geceyi.
Herkes neredeydi?
Çevresini saran gücü tanıdı. Zinaida'nın suikastçileri ona saldırdığında etrafında böyle bir alan oluşmuştu. Rhadenis bir süre buradan geçemediklerini söylemişti. Dymentsia, çevresindeki herkesi öldürmüştü ve ölüm onun gücünün hakim olduğu alanda hissedilmişti.
Karanlık, zaman ve mekan tanımazdı. Fakat o gün, zamana dikkat etmeliydi. Yolculukta hissettiği enerjiyi hatırladı, yerini zihninde işaretledi. Sol elini kaldırıp çevresindeki büyüyü eline topladı. Renkler elinin etrafında belli belirsiz desenler halinde belirdi, alev ve dumanı andırdı. Dymentsia kendi gücünü eklemedi, sadece bu civardaki büyüyü anlamaya çalıştı.
Gölgelerin çevrelediği, mavi desenlerle kaplanan siyahtı.
Elindeki büyüyü dağıttı ve bu kez ona yön vermesini istedi. Oluşan küre parıldayıp kaybolunca öfkelendi. Lazuli Sarayı da diğer saraylar gibi büyüleri bir tür kalkanla engelliyor olmalıydı. Zinaida'nın gölgeleri kalkanı aşmıştı çünkü Zinaida burasının kalkanını geçmeye alışkındı. Bir başka koridora girdiğinde yine aynı enerjiyi hissetti. Lacivert, gri ve siyah auranın görülebilmesi için basit bir büyü yaptı. Bu kez enerji bir küreye bile dönüşemeyecek kadar azdı.
Nefes alışı sıklaştı. Buraya gelirken Zerath'ın ölümü çağıracağını hesaba katmıştı. Aklından geçen bu kadarı değildi. Büyüyü kaldırdığında bile çevresi koyu renkliydi ve ayrıntıları çözemiyordu.
"Zerath." dedi koridorun sonu olmadığını anlayınca. Elini taştan, soğuk duvara götürdü. "Neredesin?" Elini duvardan ayırmayarak birkaç adım attı. Yine bir şey hissetmedi. Geri döndü. Aynı koridorun başına ilerledi. Başka bir koridora döndü. Ardından bir başkasına.
Nereye gittiğini de ne kadar zaman geçtiğini de kavrayamadı.
Zerath'ın aurasını fark ettiğinde bunları unuttu. Adımlarını hızlandırdı. Bir kapı açıldı, koyu renkli merdivenler aşağı iniyordu. Tüm sesleri ve ışığı fark edebilmek için etrafına bakındı. Merdivenler bittiğinde sola döndü. Ve hissetti, bu kez gerçekten büyü dalgası o tarafa adım attığı anda üzerine geldi. Ayağı bir şeye çarptı. Bunun bir ceset olduğunu görünce bile durmadı. Tüm ışığı kendine çeken karanlığı dağıtarak ilerledi. Bastığı yere dikkat etti.
Elini sağındaki duvara koyduğunda bir parça hareketlilik hissetti. Önce kalp atışları hızlandı, sonra bir eline kılıcını aldı, diğer elinde kara büyüden bir küre oluşturdu. Adım seslerini duyduğunda durdu. Yere düşme sesi duydu. Kim olduğu umurunda değildi, kimse ölmüştü ve onu öldüren Dymentsia değildi.
Dymentsia, bilmeden bir kalkan örmüştü etrafına. Bu onun çevredeki ölümü hissetmesine engel olmuştu. Çağrılan ölümü aşmıştı, nedeni gücünün yetmesi değildi. Çağıran büyücüyü tanıyor olmasıydı. Onunla bir şekilde bağlanmış olmasıydı. Birbirine karışan auraların, ölümün ve büyünün ötesindeydi bu bağ. Sanki on yıllardır orada, ikisinin arasında, gibiydi. Adamın karanlığı, kadının geçmesini sağlamıştı. Belki kader hiçbir türlü birbirlerine zarar vermelerine izin vermeyecekti.
Yürümeye devam etti. İki yanında parmaklıkları büyülenen hücreleri gördü. Tahmin ettiği gibi hücrelerde kimse yoktu. Hücrelerin ardında, koridorun sonunda bir adam belirdi.
İki yanını kaplayan kanatları, Kraliçe'nin kanatlarından biraz farklıydı. Neredeyse aynı büyüklükteydi ve güce hükmediyordu. Ona doğru gelirken kanatların sadece gölge olduğunu gördü.
Kara Kraliçe, kılıcını kınına geri koydu. "Anlaşılan bana anlatacakların var, Gölge Kral." Aralarında sadece birkaç adım kalmıştı. "Bu güce rağmen neden burada, yani zindanlarda, olduğundan bahset."
"Sen de bana buraya nasıl geldiğinden bahset." dedi Gölge Kral aradaki mesafeyi kapatarak. "Duyduklarımın ne kadarının gerçek olduğundan, kaç kuralı yıktığından..." Birkaç saniye sözlerine devam edemedi. Ondan gözlerini ayıramadı. "Karanlığını nasıl daha fazla hissedebilirim söyle."
Dymentsia konuşmadan onun yüzünü inceledi. Ezberlediği yüzün keskin hatlarına baktı. Uzun bir süre bakmak istediği çivit gözlere, öpmek istediği dudaklara. "Fazlasına ihtiyacın yok aslında." Sol yanağındaki yara izinin üzerine elini koydu. İyileşmesini izledi. "Yaşadığımı bilmenin senin için yeterli olduğunu yazmıştın." Elini çekti.
Zerath onun zümrüt gözlerine ve çevresine çizdiği desenlere baktı. "Ve seni hissetmenin tüm bedellere değdiğini yazmıştım." dedi ona karşılık vererek. Elini onun yüzüne götürdü. Kaşının kenarına, gözlerini çevreleyen desenlere, elmacık kemiğine dokundu. "Rhivena Dymentsia." dedi onun yanağını okşayarak.
"Zerath." dedi Dymentsia.
"Biliyorum, gitmemiz gerek." dedi Zerath elini geri çekerek.
"Tüm o kuralları senin için yeniden yıkarım." dedi Dymentsia söylediği her kelimeye dikkat çekerek. "Kehanetleri tekrar yazarım. Ve haklısın, gitmemiz gerek." Gözlerini onun yüzünden ayırdığında koridorun eskisinden karanlık olduğunu fark etti. Fakat bu kez çevrelerini saran gücün ölümcüllüğünün yanında güzelliği vardı.
Yürümeye başladıklarında Dymentsia arada ona bakıyordu. Merdivenleri çıkarken aklına takılanı sordu. "Neler oldu?"
"Auris öldü." diye başladı konuşmaya Zerath. Bu zindanlarda bulunmuş gibi hareket ediyordu, Dymentsia ileride bunu da sormalıydı. "Savaşçı Rhaidestos ile görüşmek için Safir'deydim, Zinaida'nın gücünün surları aştığını hissettiğimde saraya dönüyordum. Yolda haberi aldım. Saraya vardığımda Lyktos kendini kral ilan etmişti ve ilk emri beni hain ilan etmek olacaktı. Ne düşündüğünü biliyorum, Dymentsia. Safir'den çıkarsam suçlu sayılacaktım. Bunun olacağını bilerek saraya döndüm. Ona karşı çıkmak ve kral olmak için döndüm. Saraya vardığımda beni karşılayan Lilaia oldu. Onu o halde görünce hiçbir şey yapamadım. Lyktos bunu biliyordu. Ben Lilaia'nın yanındayken beni suçladı. Lilaia'nın itirazlarına rağmen gücünü kullandı."
Dymentsia az sonra diyeceklerini tahmin etmişti.
"Lyktos ilk hükmüyle beni hain ilan etti. Hükümdar olduğu için babasının güçleri ona geçmişti. Bu güç, beni yaralamaya ve tutuklamasına yetti. Kendime geldiğimde dört kat aşağıdaki bir hücredeydim."
Dymentsia adımlarını hızlandırarak onun önüne geçti. "Zerath." dedi durmasını sağlayarak. "Onu öldüreceğim."
"Hayır." dedi Zerath itiraz ederek. "Sen hükümdarsın, kuralları biliyorsun. Onun ülkesinde, onun sarayında ona zarar veremezsin."
Dymentsia'nın gözleri kırmızıya döndü. Lyktos'a öfkeliydi. Yanıt vermeden ilerlemeye devam etti. Birkaç adımın ardından bir etki hissetti. "Dur." Ama çok geç kalmıştı. Arkasını döndüğünde Zerath'ın oluşturduğunu bilmediği sınırı geçtiğini gördü.
Az önce bulundukları bölge, onların bölgesiydi. Zerath gücüyle bir alan çizmişti. Dymentsia bunu alanın dışına çıkınca anca fark edebilmişti. O bölgede güvendeydiler, iyilerdi. Şimdi değillerdi. "Acele etmeliyiz." dedi yürümeye devam ederken. Öfkesi dinmişti.
Adım seslerini duymadı. Arkasına baktı. Zerath duruyordu. Gözlerini kapatmıştı.
İkisi de Lyktos'un ilk yaptığı şeylerden birinin sarayın koruyucu kalkanına Zerath'ın düşman olduğunu emretmesi olacağını tahmin edememişlerdi. Sarayların mührü çok eskiydi ve mühür kimin elindeyse onun gücü hissedilirdi.
Dymentsia onun yanına geldi. Acı çeken yüzünü görünce ne düşünmesi, ne hissetmesi gerektiğini bilemedi. Öylece durdu ve sonra ona sarıldı.
Zerath'ın sırtındaki ellerinin kanlandığını hemen fark etti. Geri çekildi. "Zerath..."
"İlk nereye geldin?" diye sordu Zerath.
Dymentsia kanlı ellerine baktı. "Zindanların girişinin olduğu avlunun kapısının önüne geldik. Rhadenis ve Lorenna şehirdeler." Bakışlarını ellerinden ayırdı. "Kanatlarına zarar verdi, değil mi?"
"Önemli değil." dedi Zerath etrafını inceleyerek. Sol tarafa bakıyordu.
Dymentsia ellerindeki kanı umursamadı, Zerath'ın yüzünü ellerinin arasına alarak kendine çevirdi. Onunla göz göze geldi. "Lütfen bana yalan söyleme." Acıyı ellerinde hissetti. Acı bedenine yayıldı. Kollarına, omuzlarına, göğsüne, kalbine.
Zerath onun acısını aldığını bilseydi onu durdururdu. Dymentsia bunu biliyordu, eğer Zerath onu durdurmadıysa şu an kalbinde hissettiği acı bir hiçti. Ne yaptığını düşünmedi bile, aklından geçen tek şey onun acı çekmesini istemediği oldu.
Dymentsia onu öptü. Dudaklarını bir süre onun dudaklarından ayırmadı. Ellerinde hissettiği acıya yenisi eklendi. Birkaç damla gözyaşı yanaklarından aşağı süzüldü, fark etmedi bile. Hissettikleri tümüyle acıdan ibaret değildi. Belki bu yüzden Zerath'ın onu belinden kavrayıp kendine doğru çekmesine itiraz etmedi. Öpüşü derinleşti.
Acı kayboldu.
Onun ardından olanlar unutuldu.
Şehir, saray, bulundukları zindan, unutmamaları gereken zaman ve diğer her şey yok oldu.
Geriye sadece karanlıkta kaybolan Gece Kraliçesi ve Gece Kralı kaldı.
Kraliçe Dymentsia ondan ayrıldı. Alnını alnına dayadı, kollarını boynundan çekmedi. Gözlerini açmadı, zaten iki yanındaki taş duvarların soğuğunu hissetmesi için onlara ihtiyacı yoktu.
Zerath acıyı geçen dakikaların ardından hatırladı. "Ne yaptın sen?"
Dymentsia kırmızı gözlerini açtı. Gece mavisi gözlerle karşılaştı. "Bilmiyorum ama karşı çıkar gibi durmuyordun." Bakışları onu güldürdü. "Hala durmuyorsun."
Zerath'ın söyleyecekleri ilk aklından geçenler değillerdi. "Acımı aldın." Dymentsia'nın belindeki ellerinden birini onun örgü topuzundan ayrılan saçına götürdü. "Gücünü verdin." Siyah saçını kulağının arkasına götürdü, parmak uçları boynuna doğru indi ve durdu. "Dymen."
Demek, kalbini çevreleyen dövmenin desenleri boyunca hissettiği şey buydu. Ona gücünü verdiğini bilmiyordu. Bunun mümkün olduğunu da bilmiyordu, bilseydi daha önce yapardı. "Neden buradayız? Burası çok kötü." Onun yüzünü incelerken kan izleri gördü. Dymentsia'nın ellerinden bulaşmıştı. "Kanatların..." Sözlerine devam edemedi.
"Lyktos onlara zarar verecek kadar güçlü değil." diye açıkladı Zerath. "Sadece yaralandım. Şu an acı hissetmiyorum. Ya sen?"
"İyiyim." dedi Dymentsia, acı tamamıyla kaybolmuştu. Hatta yaralı elinde ve kanatlarının gizlendiği sırtında bile hiçbir şey hissetmiyordu. "Burayı sevmedim, bize ait değil. Ne sana, ne bana. Burada istenmiyoruz." Ondan uzaklaştı.
"Safir'e döndüğümde buraya hükmetmek için savaşacağım." dedi Zerath yürümeye başladıklarında.
Dymentsia yolu bilmediği için adımlarını ona uydurdu. "Bir süre boş ver Safir'i." Çevresini saran enerji ona düşmandı. Bundan hoşlanmıyordu. Lyktos'un hükmüyle burası Gölge Diyar'a benziyordu. Bu düşman enerjiyi sevmiyordu. Diyar'da böyle hissetmiyordu, henüz.
Ona karşı çıkan herkesi yok etmek istiyordu, düşman topraklarını kendine katmak istiyordu. Bunun için beklemeliydi.
"Zümrüt'ü seveceksin." dedi diğer düşüncelerini geride bırakarak. "Orada düşman değilsin."
Söyledikleri birçok anlama geliyordu. Zerath bunu biliyordu. Dymentsia'yı tanımaya başlamıştı ve onun her söylediğinin ardında durduğunu görmüştü. Bunu seviyordu. Onu anlıyordu.
Bir süre ikisi de konuşmadı. Dymentsia yeni duygulara alışıyordu. Zerath'ın yanında olduğunu bilmesi onu iyi hissettiriyordu. Büyüyle açılan bir başka kapının ardından avluya çıktılar. Avluyu geçince demir kapıya vardılar.
Lorenna elindeki zümrüt taşa bakıyordu. Parıldamaya başlayınca başını kaldırdı. Başını eğerek selam verdi. "Kara Kraliçe." Zerath'a baktı. "Gölge Kral."
"Temsilci." dedi Zerath.
Dymentsia, Rhadenis'i göremeyince etrafını inceledi. Tam nerede olduğunu soracakken Rhadenis ortaya çıktı. Birkaç saniye Zerath'a sonra en yakın arkadaşına baktı. "Saatler önceki haline kıyasla iyi görünüyorsun. Senin... sizin için yapabileceğim bir şey var mı?"
"Vaktimiz var mı?" diye sordu Dymentsia. Lorenna evet deyince konuşmaya devam etti. "Bu civardaki dostlarımıza haber verin. Sen de, Zerath. Bir saat sonra burada buluşuruz."
"Sen ne yapacaksın?" diye sordu Kara Ejderha'nın Temsilcisi.
"Saraya gireceğim." diye açıkladı Kara Kraliçe. Zerath'a gülümseyerek baktı. "Bana karşı çıkmadığı sürece Lyktos'u öldürmem, Gece Kralı."
Gece Kralı Zerath düşünmeden elindeki yüzüklerinden birini çıkardı ve ona uzattı. "Gerekirse kullan."
Asaya dönüşen bir yüzük değildi. Dymentsia onu eline aldığında bunu anladı. Yüzüğün yıldızları andıran gümüş halkası biraz küçüldü. Parmağına taktığında tam oldu. Üzerinde parıldayan mavi safir vardı. Birkaç dakika boyunca yüzüğe bakakaldı. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilemedi.
Safir yüzük, Gece Diyarı'nın hükümdarlarına aitti. Bunu yeni fark ediyordu. Yüzüğü ona geri vermeyi aklından geçirdi, sadece geçirdi çünkü böyle bir şey mümkün değildi. Kuzeyde verilen büyülü eşyalar yeni sahibine bağlanırdı.
Şaşırmıştı, bunu beklemiyordu. Zerath bunu fark edince gülümsedi. "Eğer benim Gece Kralı olduğumu bir hükümdar olarak kabul ediyorsan şu an Gece Kraliçesi'sin."
Gece Diyarı'nın eski geleneklerine göre bir hükümdar, bir başka hükümdarı varisi ilan edebilirdi. Bunun için aralarında bir bağ olması gerekirdi ama bağın eskiliği ya da derinliği umursanmazdı. Eğer hükümdar orada değilse, seçtiği kişi onun yerine hükmederdi.
Zerath onu seçtiğini zaten söylemişti. Bu yüzük bu seçimde ne kadar kararlı olduğunu kanıtlıyordu.
Rhadenis ve Lorenna'nın durumları da Dymentsia'dan farklı değildi. Birbirlerine bakıyorlardı.
"Dymentsia." dedi Zerath ona bakan kadının şaşkınlığını biraz üzerinden atmasını sağlayarak. "Kabul ediyor musun?"
"Kabul ediyorum." dedi Dymentsia. Zerath onu öptüğünde geceyi hissetti. Eskisinden farklı, eskisinden güzel. Rhadenis ve Lorenna, onların aralarında oluşan bağı ilk kez görüyorlardı. Bağ o anda yıldızları andıran bir gümüştü.
Dymentsia ve Zerath, bu bağın ne zaman oluştuğunun farkında değillerdi.
♛
Konsey odasının kapısı gürültüyle açıldı. Siyah saçlı kadın masaya yöneldi. Masanın çevresinde oturanlar için sakin bir sesle konuştu. "Dışarı çıkın."
Masanın öteki ucunda oturan adam öfkeyle ayağa kalktı. "Sen kim olduğunu zannediyorsun?"
Herkes dışarı çıktı. Geriye onlar ve Gece Diyarı'nın Prensesi kaldı.
Kara Kraliçe yavaş adımlarla Gece Diyarı'nın Kralı'na doğru ilerledi. Prenses Lilaia'ya bakmadı bile.
Gözleri gece rengine parıldayan adam bir elini kılıcının kabzasında tutuyordu. "Ne istiyorsun?"
"Suçlamalarını geri al."
Kral Lyktos ondan geri kalmadı. "O bir hain ve sen onu destekliyorsun. İnkar et."
Dymentsia birkaç saniye ellerine baktı. Hala kan vardı, ay ışığında anlayamadığı bir renkti, koyu olduğu kesindi. "Sen." diye başladı konuşmaya. Ona doğru bir adım attı. "Bir de bana laf mı söylüyorsun?"
"Kara Kraliçe." dedi Lilaia ikisinin arasına girerek. "Lütfen. Hepimiz berbat haldeyiz." Gerçekten kötü görünüyordu. Canının Lyktos'tan çok acıdığı hemen görünüyordu. Auris'e en çok değer veren oydu.
Dymentsia dağıttığı karanlığı onun için kendine çekti. Fakat gözlerinin rengi hala koyu kırmızıydı. "Lilaia... kardeşinin babanı öldürenin ben olduğunu söylediğini biliyor musun?"
Lilaia bir parça korkuyla konuştu. Kraliçe'nin bu hali onu korkutmuştu. "Bize birkaç gün ver, Lyktos kendine geldiğinde ittifakla ilgili sana haber gönderir."
"Söylemedim mi?" dedi Kara Kraliçe başını yana yatırarak, üzülmüş gibi. "Unutmuşum. Lyktos'u kral olarak kabul etmiyorum. Beni suçlayarak bu ittifakı kendi yok etti."
"Lysandros bir hain." dedi Lyktos geri çekilmeyerek. Bu söylediğine inanıyordu, uzun yıllardır buna kendini inandırmıştı. "Varis benim, o değil. Ve o daha ben tahta geçer geçmez bana isyan edeceğini söyledi, Kara Kraliçe. Bu ihanet değil de ne?"
"Lilaia." dedi Kara Kraliçe ses tonunu düzgün tutmaya çalışarak. "Aramızdan çekil."
Başka bir zamanda olsa kendine gülerdi. Fakat karşısındaki genç kız suçsuzdu ve üzgündü. Ona bağıramazdı, kızamazdı. Kırmızı gözleri bunun yanında başka bir şeyi anlatıyordu. Kara Kraliçe'nin merhametinin bir sınırı vardı.
Lilaia aralarından çekildi. Dymentsia kendinden geçmemek için zor duruyordu. "Prens Lyktos." dedi derin bir nefes alarak. "O suçlamayı kaldır. Bana yapılan her hakaret ülkeme yapılan bir saldırıdır. Eğer suçlamana devam edersen seni Karanlık Diyar'ın ve Diyar'ın düşmanı ilan ederim." Gerçi bunu her türlü ilan edecekti ama söyledikleri yalan değildi. Suçlamayı ertelerse bir süre ona savaş açmazdı.
"Lilaia şahidim olsun artık benim gözümde ve Gece Diyarı'nın gözünde suçlu değilsin." diye hükmünü verdi Lyktos. Dymentsia'nın tabiriyle Prens Lyktos. "Fakat kuzenim suçlu."
Zerath'a Lyktos'a zarar vermeyeceğini söylemişti.
Zerath'a Lyktos'a zarar vermeyeceğini söylemişti.
İçinden bunu tekrar etti. Yeni yüzüğü bir anlam ifade etmeliydi. Aklından geçeni söylemedi. "Bu onunla senin aranda." dedi hızla. "Ancak şu an, suçlu ya da değil, ona dokunamazsın. Diyar asla seçimini yalnız bırakmaz." Onunla göz göze geldi. "Ve ben asla kaybetmem."
Sözleri birden fazla ima barındırıyordu. Zerath'ın suçlu olup olmadığı şu an önemsizdi. Önemli olan Dymentsia'nın onu seçmesiydi.
"Ayrıca Auris için suçlayacak birini arıyorsanız bu kişi Zinaida. Eski kralınızı öldürdü, ne çabuk unuttunuz."
Başka bir şey söylemedi. Yanıt vermelerini beklemedi. Oradan uzaklaştı.
*Ejderha'nın Öfkesi'nin yeni düzenlemesinde Dymentsia, Rhadenis'e Mysania'yı kurtarması için onu karıştırmadan bir şeyler yapmasını ima ediyor. Rhadenis, Auramos'a ayrıntılı bilgi vermiyor sadece Gümüş Göl'e gitmesini istiyor. Aynı anda Aiolis'e de haber veriyor. Aiolis de silahları veriyor ve Mysania'nın kurtarılmasını üzerine alınıyor. Halen tam olarak düzenlenmiş değil ama şu anki planım bu.
Dymentsia ve Zerath Hakkında:
Bazılarınız onları çok sevdiniz, bazılarınız sevmediniz. Ama sanırım hepiniz onların bu kadar duygusal olmalarına şaşırdınız. Ben de şaşırdım, zaten onları yazarken kendimi değil onları dinliyorum. Dymentsia'nın bu kadar seveceğini düşünmemiştim. Gerçi düşünmeliymişim. Zaten mantığıyla değil duygularıyla hareket eden bir karakter olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Ayrıca o odun olamayacak kadar duygusal(mış), Zerath zaten onunla bildiğimiz denk. Yani birbirlerine aşırı uyuyorlar. Bence. Siz bu konuda, onlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Onları sevmeyeniniz var mı? Ya da onların sevmediğiniz özellikleri var mı?
Yorumlarınızı bekliyorum.
13.03.2018, 20.38
28.166, 3.749, 6.3
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top