54 ♛ KARANLIK TAÇ I

Bu bölümü yazmayı uzun zamandır bekliyordum. Bu arada önceki bölümün ismi değişti.

Bu ve bundan sonraki bölümün oy sınırı: 40. 40 oy olunca 3. kısmın ilk bölümü gelecek.

Bu bölümdeki yardımları için Elizabethstark1 'e çok teşekkür ederim <3

54. Bölüm

KARANLIK TAÇ

Kara Ülke, Zümrüt

Kara Ülke ve Oniks Saray, onun eviydi.

Barış zamanlarında evinden aylar boyu uzak kaldığı olmuştu ama daha önce eve döndüğünde bu kadar rahatladığını ve güvende hissettiğini hatırlamıyordu. Gece Diyarı'nda bulunduğu vakitlerde ülkesini özlediğini fark etmişti. Gölge Diyar'a gittiğinde ise dönüp dönemeyeceğinden emin olamamıştı.

Dönmüştü.

Gecenin siyahında parıldayan hilal ve yıldızlar sarayının üzerindeydi. Saray, büyük avlularla kısımlara ayrılmıştı ve surlarla çevrilmişti. Siyah taşlardan örülen ve bazı kısımları obsidiyenle süslü yapılar, kuzey mimarisini yansıtacak kadar karanlık ve kasvetli görünüyorlardı. Renkli camlardan meşalelerin büyülü alevleri fark ediliyordu, koyu ve parlak renkler karanlığa uyum sağlamışlardı.

Avluları geçti. Onunla gelen grup dağıldı. Sarayın merkezinde birbirine bağlı birkaç yapı vardı. Bunlardan ilk karşılarına çıkan toplantıların yapıldığı, ziyafetlerin verildiği salona çıkan girişti. Onun ardından geçen koridorlarla taht odasına ve konsey odasına varılıyordu. Bu bölümün ardından onun kaldığı dairenin bağlandığı, saraydaki üst düzey görevlilerin kaldığı bina geliyordu. Aklına dinlenmek gelmedi, yönetmesi gereken bir ülke vardı.

Taht odasına giden yola yöneldi. Uzun zamandır burada olmadığı için sarayın bu kısmı neredeyse boştu. Oniks Saray'ı yönetmesini Zephyra adında bir kara elften istemişti ama elf işlerini büyük salondan konseyle aldığı kararlarla yürütecekti. Taht odasına o yokken kimse giremezdi. Koyu renkli taşlarla bezeli yolda, etrafı sarayın diğer yapılarıyla çevrili alanda ilerledi. Kapı, bekleyen muhafız tarafından açıldı.

"Xanthos ve Artemisia saraydalar mı?" diye sordu.

"Evet, kraliçem." dedi muhafız başıyla selam vererek.

"Zephyra, Dareina, Dryas ve onları çağır." dedi. Muhafız giderken o içeri girdi. Uzun koridoru geçti. Taht odasının obsidiyen kaplı kapısı, onun etrafına farkında olmadan yaydığı kara büyüyle açıldı. Yavaş adımlarla içeri girdi. Birkaç adım attı ve durdu.

Aslında, sarayda bulunduğu süre boyunca pek burada vakit geçirmezdi. Elçiler ve liderler geldiğinde burada olurdu. Kara Konsey'in yetkileri sınırlıydı, bu yüzden aldıkları kararları gözden geçirmek için konsey odasına giderdi. Tayin işlemlerini dairesindeki çalışma odasında yapar, mektuplara orada yanıt verirdi. Gününün en az birkaç saatini sarayın avlularında ve kütüphanesinde geçirirdi. Bazı günler saraya çağırdığı kara büyücülerin yanına giderdi. Zümrüt'ü bazen başka biri kılığında gezerdi, yine de birçok insan onun kim olduğunu duruşundan ve davranışlarından hemen fark ederdi. Bazı akşamları Zümrüt'te geçirirdi. Bazı geceler eğlence ve ziyafetler düzenler, insanları büyük salona davet ederdi. Hemen her ay, büyük bir eğlenceye başka şehirlerden liderler, sanatçılar, büyü ve bilimle ilgilenen çağrılır, akşamları büyük salonda ziyafetler verirdi.

Kara Kraliçe'nin taht odası, ikiz kardeşininki kadar büyük değildi. Hatta, Gölge Kraliçe'nin taht odası bile buradan büyüktü. Dymentsia çok kişiyle görüşeceği zaman büyük salona giderdi. Burada görüşeceği gruplar az kişiden oluşurlardı.

Daha önce olduğu gibi, adım attığında duvarlardaki şamdanlar koyu renklerde parıldamaya başladılar. Büyü güçlerine göre tasarlanmışlardı. Bazen onun ve karşısındakilerin duygu ve düşünceleriyle, bazen de gelen güçlü büyücülerin enerjileriyle renk değiştirirler, sönerler veya daha çok alevlenirlerdi. Bu, aynı zamanda onun karşısındakilerin duygularını anlamasını sağlardı. Sarayın diğer yerlerinde olduğunun aksine, burada meşaleler yoktu. Şamdanlar sayesinde oda biraz aydınlanıyor ve karanlık korunuyordu.

Taht odası, dikdörtgen şeklindeydi. İki yanındaki duvarlar birbirlerine kapı ve tahta göre yakınlardı. Obsidiyen tahtı odanın öteki ucundaydı. Zeminden sadece birkaç basamak yukarıdaydı. Siyah zemin gümüş desenlerle süslenmişti. Duvarlar gümüş rengi tavandaki altın rengiyle farklı desenlerle birleştiriyorlardı. Tavanda kıvrılan ve kanatlarıyla duvarlara uzanan, bir kısmı obsidiyenle kaplı Kara Ejderha'nın resmi yer alıyordu.

Tahta doğru ilerlerken alevler, onun gizlediği duygularla öfkenin, hırsın, arzunun ve tutkunun parlak kırmızısına döndüler. Tahtına oturduğunda, birkaç saniye etrafına bakındı. Ardından kapı açıldı. Muhafız, gelenlerin isimlerini söyledi.

Kara Kraliçe, bir bacağını diğerinin üzerine attı. Pelerinin tokasını çözdü, pelerinin bir kısmının tahtın sol tarafından yere kaymasını umursamadı. Kılıcını tahtına dayadı, ucu ayaklarının hemen yanındaydı.

Gelenler, başlarını öne eğdiler ve yukarı baktıklarında Kraliçe'yle göz göze geldiler. Kraliçe, onların hepsini inceledi.

Tahmin ettiği gibi, hiçbirinin yüzünde onun için endişe, şefkat ya da koruma duygusu yoktu. Xanthos'un kahverengi gözleri, geçmişteki ilişkileri yüzünden, biraz daha farklı bakıyordu. Onda yakaladığı duyguları bulmaya çalıştı.

Endişe değildi. Merak? Belki. Dahası vardı.

Hiçbirinin konuşmadığını fark edince sabırsızlandı. "Bana ülkem hakkında bilgi verin."

"Zümrüt ve Oniks Saray'ın insanları gelişinizi bekliyordu, kraliçem." dedi Zephyra, sarayı yönetmesi için görevlendirilen kara elf. "Yokluğunuzda bir sorun çıkmadı. Birkaç küçük mesele vardı, çözüme ulaştı."

"Bana o küçük meseleler hakkında belge hazırla. Birkaç saat içinde çalışma odamda olsun." dedi Dymentsia hızla. "Hiçbir ayrıntıyı atlama." Yeşil gözleri Büyücü Dryas'a yöneldi. "Karanlık yaratıklar, savaş için hazırlar mı?"

"Hepsi hazır, kraliçem."

Xanthos ve Artemisia'ya baktı. "Ordumun durumu nasıl?"

Yanıt veren Xanthos oldu. "Hazırız."

"Dareina?"

Bir dairese olan Dareina yanıt verdi. "Dediğin gibi, Kara Kraliçe, sen Gölge Diyar'dayken ülkemizde olan her şeyin bilgisi bana ulaştı. Hepsini inceleyip çalışma odana getireceğim."

"Taslaklarını ve asıl hallerini de getir." dedi Kara Kraliçe. "Şehir liderlerinin hepsinin yedi gün içinde sarayda olmasını istiyorum. Bir davet düzenleyeceğiz. Dareina, davetlilerle ilgilenir misin? Ailelerini ve onlar şehirden uzaktayken şehri kimler yöneteceği hakkında bilgi istiyorum, sana güveniyorum."

"Elbette, kraliçem."

"Zephyra? Davetle ilgilenir misin?" Ondan da onay alınca konuşmaya devam etti. "Büyük salonun düzenlenmesi ve liderlerin sarayda kalacak yerler sana ait. Bunların dışında, artık sizden istediklerim eski görevleri yapmak zorunda değilsiniz. Kara Konsey'in üyeleri olacaksınız. Yeni görevlerinizi Rhadenis'le konuşunca size bildireceğim."

Büyücü Dryas, burada bulunduğu süre boyunca Kara Konsey'in üyelerinden biri olmuştu. Kraliçe, Gece Diyarı'ndayken bunu onaylamıştı. "Kara Konsey'in hakları eskisi gibi azalacak mı, kraliçem?"

Kara Kraliçe, bir süredir bunu düşünüyordu. "Yine değişecekler ama eskisi gibi olurlar mı emin değilim, Dryas. Savaşın durumuna göre bakacağız. O vakte dek, yetkilerinizle ilgili bilgilendirmeleri tüm üyelere göndereceğim. Siz de bana belgeler hazırlayın."

"Savaş ne zaman ve nerede olacak?" diye sordu Xanthos.

"Karanlık Ay'ın sonunda, Şafak Yıldızı'nda gerçekleşecek." dedi Kara Kraliçe. "Artemisia, sen ve Dev Zander, şu anki planıma göre ordularımızın başında olacaksınız. Ve... Xanthos, Araxes'i tanıyorsun değil mi?"

"Evet, kraliçem."

"Ona isterse bir süre izin verebileceğimi ilet." dedi Dymentsia. "Ona, Karissa ve Uranian'ın ailelerine dediklerimi ilet." Gözlerini birkaç saniye kapattığında, her şey yeniden gözlerinin önüne geldi. Gözlerini açtı ve yeniden taht odasındaydı.

"Araxes savaşacak. Eğer bunu önerirsen reddedeceğini söylemişti."

"Bunu diyeceğini biliyordum, ama sen söyle." Aklına gelen yeni fikirle diğerlerine döndü. "Başka diyeceğiniz yoksa gidebilirsiniz. Sen kal, Xanthos."

Kapı, Artemisia, Zephyra, Dareina ve Dryas'ın ardından kapanırken Xanthos onun tahtına doğru birkaç adım attı.

"Araxes, kardeşi Aias'tan daha üstteydi sanırım." dedi Dymentsia. Xanthos onu onayladı. "Onu savaş liderlerinden biri yapmak istiyorum. Bu konuda ne düşünüyorsun?"

Xanthos birkaç saniye yanıt vermedi. Yıllardır Dymentsia ona ordu konusunda danışırdı. İkisi beraber eğitim almışlardı. "İyi bir fikir ama yeri ve zamanı mı emin değilim."

"İntikamı için kendini ve bizi tehlikeye atmasından endişeleniyorsun." dedi Dymentsia onun aklından geçenleri okuyarak. "Bu savaş zaten intikam ve hırsla ilan edildi. Onu liderlerden biri yap."

Eskiden de böyle yapardı. Dinlerdi fakat aklından geçeni yapardı.

"Nasıl istersen."

"Ve Pulcheria... Rhadenis onun gölge zehrinin panzehirini yapma konusunda yardımcı olduğunu söyledi. Benim için onu araştırabilir misin? Mor gözleri var. Gerekirse bir büyücüyle konuş." Bir elini çenesine götürdü. Düşüncelere dalmışken, Xanthos'un birkaç adım attığını ve tahtın basamaklarının önüne geldiğini gördü. "Benim için endişeleniyorsun." dedi.

Xanthos, onun az sonra sinirlenebileceğinin farkındaydı. Bu yüzden eskiden yaptığı gibi yaptı. "Senin için endişelenmemek mümkün mü, Dymentsia? Ülkemi yönetiyorsun, güvende olman gerekir. Tehlikede olman değil. Tehlikeyi seviyorsun sen."

"O tehlikelerden biri sen değil miydin, Xanthos?" dedi Dymentsia. Xanthos'un değişen yüz ifadesine gülümsedi. Sesi artık daha yumuşaktı. "Gerçekten, endişelenme benim için. Güven konusuna gelince, hiçbir zaman güvende olmayacağım. Bunu sana söylemiştim. Ben alıştım, sen de alış. Rhadenis de alışmalı, o da sürekli benim için endişeleniyor."

Gerçi Rhadenis'in haklı nedenleri vardı. Yıllardır Dymentsia'ya en yakın kişi oydu.

Xanthos, eski bir dostla konuşur gibi samimi bir şekilde söyledi birkaç kelimesini bu kez. "Peki ya, Zerath?"

Dymentsia, Xanthos'un yüzünde gördüğü ifadeyi şimdi anladı. Xanthos ondan hoşlanıyordu. Duyguları eskisi kadar derin değildi. Fakat onu hala önemsiyor, hala ona değer veriyordu. Ve bu değer, bir hükümdara verilenden farklıydı, eski bir dosta verilenden biraz yüksekti.

Karşısında başka biri olsa, ne düşüneceğini umursamadan buradan gitmesini isterdi. Karşısındaki Xanthos'tu ve bunu yapsa onu kızdırmazdı. Onu haklı çıkarırdı. "Neyden bahsediyorsun?" dedi kast ettiğini anlayacağını bilerek. Xanthos'un bahsettiği tehlike ya da endişe değil, meraktı.

Xanthos, Dymentsia'nın konuşmak istediğini fark etti. "Onda istediğinden fazlası var. Ondan ve kendinden beklediğinden fazlası var." Dymentsia'nın onu dinlediğini anladı "Ve sen, tek kişiye bağlı kalabilir misin?"

Xanthos'un son sözleri Dymentsia'yı güldürdü. "Bunu düşünmemiştim." Xanthos, devamı gelmeyeceğini, hislerinin karşılığını tam olarak almayacağını bilerek birkaç yıl onun sevgilisi olmuştu. Ondan sonra da birkaç sevgilisi olmuştu. Hepsini iyi tanıyordu. Güven onun için önce gelendi. Onlara tam bağlı sayılmazdı ama hepsinin kısa süreceğini biliyordu. Zerath, onlardan farklıydı, herkesten farklıydı. "Güzel bir soru ama düşünmem gerekenlerin ilki bu değil."

Dymentsia, Zerath'tan kesin bir yanıt gelene dek aralarında yaşananların ciddiyetini kabul etmeyecekti.

"Düşünmen gereken onun en büyük düşmanın mı yoksa en yakın dostun mu olacağı, değil mi?"

"Evet." dedi Dymentsia. Pelerinini aldı ve tek omzuna attı. Ardından kılıcını kemerindeki kına yerleştirdi. Tahtından kalktı ve birkaç adım atıp Xanthos'un önünde durdu. "Neden herkes bunu soruyor?" Yanıt beklemiyordu. "Çünkü bu sadece beni değil, ülkeyi ve çevresini ilgilendiriyor."

"Öyle." dedi Xanthos onunla göz göze gelerek.

Dymentsia, gözlerini kaçırdı, onun yanından uzaklaşıp yürümeye başladı. Xanthos onun yanında yürüyordu. Dymentsia'da olan değişiklikleri görünce gülümsemesi silindi. Dymentsia'nın gözleri kırmızıya döndü. "Kötü..." dedi yutkunarak. "Geliyorlar, suru aşıyorlar." Başı dönmeye başlayınca durdu. Kalp atışlarının hızlandığını fark etti. Xanthos'un endişelenmesini fark etmedi bile.  "Onları uyarmalıyız." dedi kendinden geçmiş bir sesle. Korku ve dehşetin her yerine yayıldığını hissetti. Xanthos onun elinin titrediğini gördü.

"Dymentsia." dedi Xanthos, titreyen elinin yaralı eli olduğunu anladı. Dymentsia, gölgeleri hissediyordu. "Kimi uyarmalıyız?"

"Bilmiyorum." dedi Kara Kraliçe başını hafifçe iki yana sallayarak. Duvara bakan kırmızı gözleri kımıldamıyordu. Kollarını bedenine dolamıştı. Üşüyor gibiydi. Xanthos ona yardım etmek istiyordu ama bunu yapamazdı.

Dymentsia, ya geleceği görüyordu ya da biriyle iletişim halindeydi. O bu durumdayken enerjisinin bile onu nasıl etkileyeceğini bilmiyordu.

"Hala devam mı ediyor?" diye sordu Xanthos yavaşça. "Ne görüyorsun, anlat."

"Yıldızlar." dedi Dymentsia neredeyse fısıltıyla. "Çivit gökte hilal var. Gri gölgeler suru aştılar, duvarları aştılar. Amaçlarına ulaşıyorlar..." Sesi kısılmaya başladı. Kraliçe, gözlerini kapattı. "Devamı gelecek, savaş ve ölüm. Karanlık, yükselmezse yok olacak."

"Dymentsia. Göreceğini gördün, uzaklaş oradan." Xanthos, birdenbire böyle bir görünün ortaya çıkmasındaki gariplikleri tahmin ediyordu.

"Dahası var, Xanthos." dedi Dymentsia gözlerini açarak. "Üç sembol, eski bir şehir ve karanlık taç görüyorum." Kollarını indirdi. Bir elini kılıcının kabzasına götürdü. Kılıcı çekmedi. Fısıltıyla gördüklerini anlatmaya devam etti. "Savaş yön değiştiriyor. Dostlar, düşman olacak. Tacı kimse alamıyor, taç birini istemiyor." Derin bir nefes aldı. Bakışları kımıldadı. Başını kaldırdı ve Kara Ejderha'nın tavandaki resmine birkaç saniye baktı. Xanthos'a tekrar döndüğünde kendine gelmiş gibiydi. "Söylediklerimi unutma. Rhadenis'le konuşmalıyız."

Kapıya doğru yürürken Xanthos tek kelime etmedi.

Bir sonraki gün doğumunda, Kraliçe'nin penceresinin önünde bir kuzgun vardı.

Kara Kraliçe, çalışma odasında belgeleri inceliyordu. Rhadenis, yeni mektupları onun odasına götürdü. Ardından Dymentsia'nın isteği üzerine kitaplıktan birkaç kitap almak için diğer odaya yöneldi. Kuzgunun büyüsünü hemen hissetti. Kitapları boşverip kapıyı açtı ve balkona çıktı. Siyah kuzgunun gözleri büyüyle safir rengine parıldıyordu. Elini ona uzattı, kuzgun onun büyüsünü tanıyınca pençelerindeki kağıtları almasına izin verdi. Ardından uçarak balkondan uzaklaştı.

Rhadenis iki mektup olduğunu fark etti. Birinde Gece Diyarı'nın mührü vardı. Diğerinde mühür yoktu ama okumasını engelleyen mürekkep vardı. Mühür olmaması bu mektubun yarım kaldığı izlenimini yarattı onda. İçeri girerken resmi olanı inceledi. Safir rengi mührü kırarak kağıdı açtı ve kuzey hesabına göre bir gece, Diyar hesabına göre bir gün önce Kara Kraliçe'nin ona bahsettiği görünün ne anlama geldiğini anladı.

Diğer mektubun büyüsünü tanıdı. Dymentsia'nın okuması için ayırmak istedi. Fakat ilk mektupta okuduğu haber neler olduğuna dair fikir yürütmesini sağlamıştı. Mektubun ilk kısmını, yaptığı kara büyüye rağmen okuyamadı. İkinci kısmının mürekkebi daha az korunmuştu. Ve yazı, diğer mektuptan daha hızlı yazılmıştı.

"Rhadenis?" dedi Dymentsia. Rhadenis yavaş adımlarla çalışma odasından içeri girdi. "Ne oldu?" diye sordu Kraliçe merakla elindeki kalem ve kağıdı bırakarak.

"Gece Diyarı'ndan iki mektup geldi." diye açıkladı Rhadenis. Mektupları ona vermedi. "Önce sana bir soru soracağım, tek soru. Yanıtına göre sözlerini onaylayacağım, gerekirse seni durdurmak için her şeyi yaparım. Önce soruyu yanıtlamalısın. Kabul ediyor musun?"

Kara Kraliçe merakla ona baktı. "Kabul ediyorum."


Bölümleri en heyecanlı yerinde bırakmak ilginç bir his. Bundan daha ilginci ne mi? Tahminleriniz! 

~Sizce neler oluyor? 

~Gece Diyar'dan nasıl bir haber geldi? Mektupların içerikleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

~Rhadenis ne soracak?

~Zerath... tüm bunlarla ilgili olabilir mi?

Yorumlarınızı bekliyorum :D

02.03.2018, 23.29

26.569, 3.536, 5.9

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top