46 ♛ GÖLGE SAVAŞÇININ KILICI

Wattpad bölümleri paylaşmıyor. Oy verilmiyor bile olabilir. Yorumların bildirimleri zaten gelmiyor. Wattpad kafayı yedi.

Bu arada ben İstanbul'dayım bir haftadır falan. Yani şehir dışındayım, bu yüzden bölümleri eskisi gibi -evdeki gibi- hızlı hızlı yazamıyorum. Belirteyim dedim.

Evet, bu bölümü okurken şaşırabilirsiniz. Ben yazarken ne yapacağımı şaşırdım :D


46. Bölüm

GÖLGE SAVAŞÇININ KILICI

Lider Rhesos adamın adıydı. Zinaida'nın en yakın dostu, en güvendiği savaşçısıydı. Böyle önemli bir görevi vereceği, sonucu için güveneceği tek kişiydi.

Bir gölge savaşçıydı. Diğer kuzeyliler gibi görünüyordu, siyah saçlı ve açık tenliydi. Savaşçıların uzun boyuna, güçlü bedenine sahipti. Sadece görünüşü değildi karşısındakileri korkutmaya yeten. Bu görev için hazırlandığı belli olan siyah zırhı değildi, eski ve güçlü kılıcı, onu ne kadar iyi kullanabildiği değildi.

Karşısındaki beş kişiyi korkutan yanındaki yaklaşık yirmi kişilik gruptu. Rhesos'un her dediğine itaat edecek o gruptu. Hemen hepsi büyücü ve savaşçıydı. Bakışlarında korku vardı. Kraliçelerinin ve liderlerinin her dediğini yapacak, gerekirse bunun için öleceklerdi. Korku, buna yeterdi.

Dymentsia onların karanlık gözlerinin ardında daha fazlasını gördü, hissetti. Zinaida'ya olan bağlılıklarını gördü. Gölge Diyar'la hükümdarına ait oluşlarını gördü. En önemlisi amaçlarını gördü. Onların amaçlarını, çevresini saran karanlıkta hissetti.

Onu ne pahasına olursa olsun öldüreceklerdi.

Görevleri buydu. Onlardan istenen tek şey buydu. Kaybedecekleri, muhtemelen başta canları olmak üzere her şeydi. Kazanacakları da aynıydı.

Rhesos, atından indi. Kalabalığın ortasına geçti. Gri gözleri, karşısındaki kadını buldu. Kadının her hareketini inceledi. Zalim gülümseyişi tanıdıktı. Soğukkanlı bir savaşçının gülümsemesine sahipti. Yerinden kımıldamadı. Bir eli kılıcının kabzasındaydı. Emir vermek için hazırda bekliyordu.

Korku cesareti getirirdi. Böyle bir anda bu kadar insanla karşılaşan ve kaçamayan bir insan daha cesurlaşırdı. Ancak kadına olan bu değildi.

Kadın, Dymentsia, heyecanlıydı. Oluşturduğu kalkan arkasındakilerin görüntüsünün o an için kaybolmasını sağlamıştı. Yüz ifadesinde ne cesaret vardı, ne korku. Gözleri kapandığında yeşildi, açıldığında koyu ve parlak kırmızı. Bakışları meydan okuyordu. Siyah saçlarının çevrelediği yüzünün hatları, gücüyle belirginleşmişti. Zırhı yoktu, ceketini az önce pelerinin üzerine bırakmıştı. İnce gömleğine rağmen soğuğu hissetmiyordu. Siyah pantolonun belinde bir kılıcı vardı. Deri çizmeleri toprağa basıyordu.

Hamlesinin ipucu bir gülümseme oldu. Kırmızı, dolgun dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrıldı. "Öylece duracak mısınız?" diye sordu meraklı, alaycı bir sesle. "Zinaida bunu yapmanızdan hoşlanmayacak."

Rhesos sadece kılıcını kınından çekti. Bir büyücü öne çıktı. Otuzlu yaşlarında gibi görünen bir kadındı. Söz konusu büyücülerse yaş tahmini imkansızdı. Elindeki asası, bir çeşit metalden yapılmış ve desenlerle süslenmişti. Asasını yere vurduğunda toprak zeminde oluşan gölgeler Kara Kraliçe'ye doğru ilerledi. Bir başka büyücü, yaşlı bir adam, onun yanına geldi. Gölgelerin rengi koyulaştı.

Bilinen, eski ve güçlü bir büyüydü. Gölgeler zeminden ayrılırlar ve rakibin çevresini sararlardı.

Etkili bir kalkanla geri savrulabilirdi. Elbet büyücülerin sayısı artmadıysa. Üç büyücü daha baştaki kadının yanına geldi. Kara Kraliçe yerinden kımıldamadı, gülümsemesi hala yüzündeydi. Gölge büyülerinin en bilineni, gerçekten güçlü büyücüler tarafından yapıldığında etkileyici olabilirdi. O anki gibi. Gölgelerin kimi insanların, kimi yaratıkların şekline büründü.

Kara Kraliçe bilinen bir başka büyüyle yanıt vermeye hazırlanıyordu.

Karanlık gölgeler çevresini sarmaya başladı. Kraliçe, kanatlarını bir kalkan gibi kendine çekti. Hiçbir büyü kanatlarını aşamadı. Siyah kanatlarından başlayıp çevresine yayılan karanlık, gölgeleri kendine dönüştürdü. Saniyeler içinde gölgeler zemine döndü.

Zemin, eski haline dönmedi. Toprağın rengi koyulaştı. Kraliçe, kanatlarını tekrar iki yanına açarak ayaklarını yerden uzaklaştırdı. "Dhara." dedi sadece. Karanlık. "Zi levin dhara." Karanlığı çağırıyorum.

Bedeninin ve kanatlarının gölgesinin düştüğü yer lanetlendi. Büyücüler sonraki hamleleri için hazırlandı. Biri, asasını yere vurdu. Zemin onun asasından başlayarak ikiye ayrıldı. Lanetli alanın dışındaki gölgelerin çoğu yeraltına gömüldü. Yarık ona doğru ilerledi. Büyücüler yeni saldırılarına tekrar odaklanırken Kraliçe asasını kaldırdı. Zemin eski haline döndü.

Rhesos'un yanında yer alan iki savaşçının ayaklarının dibinde yeni yarıklar oluştu. Büyücüler onları engellerken Kara Kraliçe'nin çağırdığı karanlık oluşan tüm gölgeleri yok etti. Az önce kendi yaptığı laneti yok ederek zemine bastı.

Asayı tutan parmaklarını sıktı. Arkasındaki kara kalkanın güçlendiğini hissetti. Kendine ayırdığı alandaki hakimiyetini yoğunlaştırdı.

Gölgeler yeniden zemine yayıldı. Kara Kraliçe asasını yüzüğe dönüştürdü. Yüzüklerinden birini, gümüş bir halkayı parmağından çıkardı ve iki adım ötesine attı. Gümüş, toprağa değdiği anda gözden kayboldu. Kara Kraliçe'ye doğru gelen gölgeler artık daha keskin hatlara sahiplerdi. Kraliçe geriye doğru bir adım attı. Yüzüğü attığı yerden başlayan yarı saydam koyu renkli kalkan gri göğe doğru yükseldi. Gölge büyücüler bu büyüde usta olsalar da gölge ruhları kalkanı geçemedi.

Kalkan, en üstün savunma büyüsüydü. Ayrıca her şeyiyle saldırmaya odaklanan Dymentsia'nın en çok geliştirdiği kara büyü haline gelmişti. Karşısındakilerin yeteneklerini görmek için kalkana ihtiyacı vardı. Asalarının hangi taştan yapıldığını, gözlerinin başka bir renge dönüp dönmediğini, bakışlarındaki kuralsızlığı anlamalıydı. Yasaklanan büyüler onun için tehlikeliydi. Grubun sadece çeyreği büyücüydü.

Sadece yirmi kişilerdi.

Ya da değillerdi. Kalkana dokundu ve gücünü aktardı. Karanlık dalgalar halinde camı andıran kalkana yayıldı. Aynı anda arkasındaki kalkanı genişletti ve kendi grubunun dışına çıkardı. Kalkan yarım küreyi, bir çeşit kubbeyi andırdı. Şekli giderek belirginleşene dek elini çekmedi. Kendi grubuna doğru yürüdü.

Hepsi kılıçlarını çekmişlerdi. Aias koşar adımlarla onun yanına geldiğinde Kraliçe kızgınlığını gizleyemedi. "Gitmeliydiniz." dedi dişlerinin arasından.

"Sadece beşi büyücü, kraliçem." dedi Karissa onun diğer yanına geçerek. "Zinaida, büyü gücünün farkında olmalı. On beş kişiyle aynı anda baş edemeyeceğini de biliyor."

Kraliçe başını salladı. Kalkan onlara doğru daralırken arkasındaki Veilhr'in sesini duydu. "Zinaida'nın riske girmeyeceğini tahmin etmiştim."

Dymentsia arkasını döndü. Kalkanın ardında görülen bir başka grup onlara yaklaşıyordu. Kalkanın gücü sayesinde insanların büyü güçleri belli oluyordu. Karşısındakilerin sadece silahları büyüyle parıldıyordu. Derin bir nefes aldı. "Uranian." dedi. Uranian onun dediğini anladı. Veilhr ile Karissa'nın arasına geçti. Böylece kalkanın tam ortasında beş kişilik grupları halka oluşturdu. Dymentsia kılıcını çekti. Karissa yayına çoktan iki okunu birden takmış, hedefini belirlemişti.

Büyücülerin işi buydu. Onun oluşturduğu kalkanı yok etmekti. Bu yüzden Kara Kraliçe kubbeyi daraltmış ve zemini dahi güçlendirmişti.

Kılıç tutmadığı eliyle birkaç saniye Aias'ın bileğini tuttu. Aias'ın elinde yarı saydam bir kalkan belirdi.

Beş büyücü, onun olduğu taraftaki kalkanda bir çizik oluşturmayı başarmışlardı. İkisi aynı anda güç dalgası gönderip kalkanın savunmasını azalttılar. Kraliçe buna karşılık elini havaya kaldırdı. Kendi kalkanından çıktıktan sonra görünmeyen iki küre, iki büyücünün asalarını tutan ellerine dolandı. Küreler onların büyü güçlerini kısa bir süreliğine aldılar ve saniyeler sürmeden Kraliçe'ye geri döndüler. İki büyücü, kalkanın, dolayısıyla onun gücünü almışlardı ve o da buna karşılık onların büyü güçlerini kendine aldı.

Kara büyüyü, kırmızı kanının aktığı damarlarında hissetti. Ve yükselmek için kımıldanan kanatlarında, hızlanan kalbinde, enerjisine hakim olan ruhunda.

Diğer üç büyücü hemen o iki büyücüyü arkalarına aldılar. Bir kez daha birlik olup kalkanın tam kalbine, kalkanı oluşturan kadının bedenine, mor renginde parıldayan bir zincir gönderdiler. Pranga, kalın halkalarla örülen ucunda çengel olan kalın zincir, kalkanı öylece sanki hiç yokmuş, var olmamış gibi deldi. Bir süre görülmedi. Doğruca hedefine vardı. Kraliçe'nin en güçlü ve en zayıf noktasına vardı. Çengelinin omzunun hemen üstündeki kanadının siyah parlak tüylerle kaplı derisini deldiğini, kemiğine geçtiğini hisseden Kraliçe az önce sımsıkı tuttuğu kılıcını yere düşürdü. Zincir geri çekildiğinde istemeden acıyla dolu bir çığlık attı. Buna rağmen yerinden kımıldamadı. Zinciri tuttu. Zincirin belli belirsiz ucunun birinin asasına bağlı olduğunu fark etti. Yaşlı adam, gölge büyücüydü. Onunla göz göze geldi. Zincir, kadının hükmettiği karanlıkta yok oldu. Zincir yok olduğunda adamın asası parçalara ayrıldı. Dymentsia, kaybolan zincir yüzünden havada kalan elini yumruk haline getirdi, oluşturduğu karanlığa yön verdi. Kırmızı gözlerini koyu gözlerden ayırmazken adamın asasının az önce bulunduğu yerde pençeyi andıran karanlık adamın etrafını kapladı. Dymentsia yumruk haline getirdiği elini açtı ve gücü serbest bıraktı. Karanlık geri çekildi. Adam yere yığıldı.

Gölge büyücünün yanındaki kadın onun yanına diz çöktü. Yaşayıp yaşamadığını kontrol etti. Öldüğünü anlayınca öfkeli yüzünü Kraliçe'ye çevirdi.

Kara Kraliçe, hala kanadındaki acıyı hissediyordu. Böyle bir acıyla kendini kontrol edebilmesi imkansızdı. Yüzyıllardır yapılmayan, yasaklanan bu büyünün bir bedeli olacaktı.

Zincir, kalkanı parçalamıştı. Rhesos ve savaşçıları onlara doğru ilerlemişler ve kalkanı geçmişlerdi.

Dymentsia, yeni bir kalkan oluşturmaya çalıştı ama kanadındaki acı onun gücünü kontrol etmesini engelliyordu. Aias onun önüne geçti. Rhesos ile kılıçları çarpıştı. Dymentsia yere düşen kılıcını aldı. Diğer tarafında Karissa oklarını ardı ardına onlara doğru gelen suikastçilere atıyordu. Bazıları hedeflerini bulmuştu. Arkasında Veilhr ve Uranian diğer taraftan onlara saldıranlara karşı kendilerini savunuyorlardı.

Dymentsia, zeminde bir halka oluşturdu. Böylece büyülerin dikkatlerini dağıtmasını biraz önledi. Ona saldıran iki savaşçıya eskisinden güçlü ve dayanıklı olmasına rağmen hala acıyan kanatlarıyla darbeler savurdu. Yerden biraz yükseldi. Daha fazlasını göze alamadı. Kanatlarını bazen kalkan olarak bile kullanabilirdi ancak Gölge Diyar'ın zincirlerini bir kez hissetmişti. Çevresinde onu izleyen, elinde mızrakla veya asayla hazır bekleyen başkalarının olup olmadığını bilemezdi. Ve o acıya tekrar dayanamazdı.

Mücadele ettiği savaşçıları yenmeyi başardı. Birine kılıcını son kez savururken, kendi savaşçılardan birinin benzer bir darbeyle yenildiğini gördü. Uranian yerde yatıyordu, bir savaşçı kadın kılıcını onun göğsünden çekiyordu. Dymentsia ona doğru ilerledi, kadın daha doğrulamadan kılıcını onun boynuna savurdu.

Göz ucuyla Uranian'a baktığında bir an için dizleri tutmadı. Gözünün önünde bedenine savrulan bir mızrağı kılıcıyla kendinden uzaklaştırdı. Kanatlarını kendine doğru çekti. Mızrağı tutan adamla mücadeleleri dakikalar sürdü. Bu sürede hala kendine gelebilmiş değildi. Adamın mızrağını elinden almıştı. Adama son darbeyi onun mızrağıyla vurdu. Ardından mızrağı, Veilhr'i arkasından yaralamaya çalışan bir adama doğru fırlattı. Veilhr arkasını döndü. Hayatını kurtardığını fark ettiği Kraliçe'ye gülümsedi.

Kara Kraliçe ona yanıt veremedi. Az önce Aias ile mücadele eden Rhesos, üzerine kan bulaşmış halde karşısına geldi. Obsidiyen kılıcıyla ona saldırdı. Aias'ın nerede olduğunu birkaç dakika için göremeyen Dymentsia tüm öfkesini Rhesos'a yöneltti. Gölge savaşçının kılıcı yere düştü. Son hamlesini yapmak üzereyken Rhesos hızla ona atılan kısa bir kılıcı yakalayıp kendini savundu. Dymentsia darbelere karşı hazırlıklıydı. Fakat unuttuğu karşısındakinin Gölge Ordu'nun komutanı olduğuydu.

"Zinaida'nın hükmüne senin yaşayacağın yıllar eklensin." dedi Rhesos onun kılıcını yere düşürünce. Kılıcı onun gövdesine yöneltti. Dymentsia, onun kılıcını eliyle tutarken Rhesos gülümsedi. "Karanlığın Hükümdarı sen değildin ve olmayacaksın. Gölge Kraliçe'nin hükmü uzun sürsün."

Kılıcın ucu Dymentsia'nın gömleğini kesti. Kılıcı sıkıca tutan elinden akan kırmızı damlalar gömleğine bulaştı. Kanıyla aynı renkli gözleri Rhesos'un gölgelerin rengindeki gözlerinden bir saniye bile ayrılmadı. Kılıcı kendinden öteye ittirirken gülümsedi. "Karanlığın Hükümdarı benim." Yeniden karanlığı çağırdığında gücünün Aias'ı bir başka savaşçıya karşı koruyan kalkanda, büyücüleri engelleyen halkada olduğunu fark etti. Büyücüler alana giremiyorlardı ve yeteneklerini burada kullanamıyorlardı. Buna rağmen alanın çevresindeki karanlığın gücünü azaltmayı başarmışlardı. Kraliçe'nin güçlerini aldığı iki büyücü de onlara eklenmişti ve dört büyücü onun oluşturduğu çizginin ötesini Gölge Diyar'ın yıllar önce karanlığa direndiği büyüyle kaplamışlardı.

Bazen ya gölgeler ya karanlık olurdu. O anda onlardan biriydi ve sınırın ötesine gölgeler hakimdi.

Rhesos'un kılıcı tenine değdiğinde uzun bir süre dayanamayacağını biliyordu. Yerinden kımıldadığında Rhesos daha büyük bir güçle ona saldıracaktı. Acısını unuttuğu elini çektiğinde kılıç kalbini bulacaktı. Elini kılıçtan çekmedi, parmaklarını obsidiyene daha çok sardığında elini yakan gücün koluna ve bedenine ulaştığını hissetti.

Hükümdarlar, her silahla öldürülemezlerdi. Bunun için kılıcın hem güçlü bir maddeden yapılması hem de büyülenmesi gerekirdi. Tenini yakan bu büyüyü tanıyordu. Gölge zehriydi. Obsidiyen bıçağa büyüyle eklenmişti. Muhtemelen çevresindeki herkesin silahında bu zehirden vardı. Kanadına değen zincir gibi. Buradan kurtulduğunda -kurtulabilirse eğer- bu zehrin kanına karışıp karışmadığını kısa sürede öğrenmeliydi.

Rhesos diğer eliyle kendine uzatılan hançeri aldı. Dymentsia kendi insanlarına ne olduğunu öğrenmek için etrafına bakmadan onu izlemeye devam etti. 

Gölge savaşçı kılıcı aynı güçle onun kalbinin üzerinde tutuyordu. Kraliçe kalbinin atışlarını hissediyordu. Hançerin sıcak kanla ıslanan soğuk bıçağını boynunda hissettiğinde bir kez daha karanlığı çağırmak için hazırlandı. Koyu kırmızı gözlerini Rhesos'tan ayırarak gölgelerle kaplı gökyüzüne yöneltti.

Zehirli bir ok kanadını deldi. Bir başkası Rhesos'un kılıç tutan koluna isabet etti. Rhesos kılıcı hala bırakmasa da tutuşu zayıfladı ve Dymentsia kılıcı iterek kendinden uzaklaştırdı. Diğer elini Rhesos'un hançeri tutan eline doladı. Üç ok, Karissa'nın okları, Rhesos'a vardı. Rhesos hançeri tutan elini indirmek zorunda kaldı. Dymentsia kemerindeki bir başka kından çektiği hançerle ona saldırmak üzereyken Rhesos'u kenara iten üç gölge savaşçıyla karşılaştı.

Amacı Rhesos'tu. Bunu ona ödetecekti. 

Büyücülerin çizgiyi geçeceklerini bile bile oluşturduğu alanı yok etti. Savaşçıları dakikalar önce büyücüye yaptığı gibi karanlıkla yok etti. Yaralı elini kaldırıp bir savaşçının yürümesine yardım ettiği Rhesos'a yöneltti. Parmaklarını açtı. Karanlık dağıldı. Elini yumruk haline getirmek üzereyken kadın büyücü Rhesos'un önüne geçti ve gri kalkanıyla onu savundu.

Kraliçe, zehri hissetmeye başladığı elini karnına götürdü. Dizlerinin üzerine çöktü ve düşürdüğü kılıcı aldı. Büyücünün yanına biri daha geldi. Onların arkalarından bir savaşçı ona doğru koşmaya başladı. Kılıcı bıraktı, elini yere koydu ve kanatlarını açtı.

Bir büyücü kadın onun yapacağını anlayıp onun gibi tek dizinin üzerine çöktü ve elini yere koydu. Kraliçe'den önce davrandı. Elinden başlayan bir çizgi toprağı yararak Kraliçe'ye doğru ilerledi. Bu sırada çizgi birden fazla kere ayrıldı. Ve açılarak yarığa dönüştü. Yarık Kara Kraliçe'nin birkaç adım ötesine kadar ilerledi. Büyücü diğer eliyle tuttuğu asasını da yere gömdü.

Kara Kraliçe'nin isteği bu değildi. Karnında tuttuğu acıyan elini de bedeninden ayırarak yere koydu. Gömleği ve kanatlarının ardındaki siyah saçları yakut rengindeki kanıyla kaplanmıştı. Beyaz yüzü öfkeliydi. Dudaklarını birbirine bastırmıştı. Başını eğdi. Koyu renkli zemine baktı. Zemin siyaha döndü. Zeminden yükselen karanlık etrafına yayıldı. Ayağa kalktı. Kanatlarını hareket ettirdi ve yerden yükseldi.

Çevresindekiler tarafından fark edilen siyah kanatlarının ve vücudunun siluetiydi. Onlar da karanlığa karıştıklarında görünmediler. Birkaç dakika içinde kılıçların çarpışma seslerinin, insanlarının haykırışlarının yerini karanlığın sessizliği aldı.

Biraz daha yükseldi. Karanlığının nereye kadar ilerlediğini göremedi. Gri gölgelerden bazıları karanlığı yardılar, aynı anda karanlığa dönüştüler. Gök ve yer karanlıkta kayboldu.

İnsanların siluetlerini görebilmek için etrafına bakındı. Karanlığına hükmetmek o an için gücünü tüketmiyor gücünü arttırıyordu. Karanlığıyla bütünleştiğinde sonsuz ve sınırsızdı.

Ama sahip olduğu bu büyük güce hükmetmek zorlayıcıydı. Sonrasında ne olacağından emin değildi.

Karanlık onun tüm acılarını, hatta tüm duygularını almıştı. O an hissettiği tek şey gücü ve kendiydi.

Karanlığı dağıtmadan gölge büyücülere yeni oluşturduğu küreleri gönderdi. Sadece siyah olan ve boyutları asalarının taşlarından büyük olmayan bu küreler yaşayan dört büyücünün büyü güçlerinin yanında ruhlarını da alıp göğe yükseldiler. Kısa bir süre içinde yok olacaklardı.

Ametist yüzüğünü parmağından çıkardı, sağlam olan elini öne uzattı. Avucunda yüzük vardı. Şekli belirsiz, sınırları olmayan bir dalga yüzüğe dolandı. Saniyeler içinde bir kılıca dönüştü. Kraliçe parmaklarını kabzasının etrafına sardı.

Tıpkı daha önce yaptığı gibi siyahın kaybolmasını sağladı.

Yere indi. Suikastçilerin ve onun grubunun mücadelesi kaybolmaya başlayan karanlıkta devam etti. 

Hiç kimse ona saldırmadı.

Bir dakika geçmeden Karissa'nın yere düşen yayının sesini duydu. Ona doğru ilerlediğinde çok geçti. Onu yaralayan savaşçıya bıçağının kenarları mora parıldayan siyah kılıcını doğrulttu. O yenilince dizleri üzerine düşen Karissa'nın yanına diz çöktü. Karissa iki eliyle karnını tutuyordu. Ona baktı ve başını iki yana sallayarak fısıldadı. "Güzel bir son."

Kara Kraliçe elini onun ellerinin üzerine götürdü. "Yaptıkların için sana minnettarım." dedi gözyaşlarının yanaklarında süzüldüğünü bilmeden. Acı çektiği her halinden belli olan gözlere baktı. "Bunun için senden acını alacağım."

Karissa bir elini onun bileğine götürdü. Kraliçe'nin elini çekmek için çok güçsüzdü. "Buna gerek yok."

"Hayatımı kurtardın, Karissa. Senin için daha fazlasını yapmam gerekirdi." dedi kısık sesle. Karissa'nın acısını yaranın üzerinde tuttuğu elinde hissetti. Ve bu fiziksel acı, hissettiği diğer duyguların yanında hiçbir şeydi. "Ana'nın seni istediğin yere göndereceğine şüphem yok."

"Dhara..." dedi Karissa gülümseyerek. "Tüm istediğim bu."

Karanlık...

Kara Kraliçe onun acısını almaktan fazlasını yaptı. Onun sonunun bir gölge kılıcı değil karanlık olmasını sağladı.

"Aias." dedi ayağa kalkarken. Başka kimi kalmıştı?

Kendine saldıranlarla savaştı. Kaç kişi olduğunu bilmiyordu.

Aias'ı son kez o an gördü. Aias, Karissa'nın yanında duran Kara Kraliçe'yi korumaya çalışırken bir başka savaşçı tarafından öldürüldü. O savaşçıyı ve yanındaki bir başkasını öldüren ise Veilhr'di.

Kraliçe Dymentsia, ne yapacağını bilemez halde üstüne gelenlerle çarpıştı.

Karanlığın sessizliğini kılıçların çarpışma sesi bozdu.

Çok kez yaralandığını gördüğü Veilhr'in yanına ilerleyemedi. Rhesos'un tam yanında olduğunu hatırladığı sayısını bilmediği insanla savaştı. Bir ara Veilhr'i göremedi bile.

Artık sadece iki kişi kalmışlardı. Veilhr'i de kaybedemezdi. Yıllardır tanıdığı bir dostun acısına daha katlanamazdı. Üstelik ikiz kardeşi Veilhr'i gerçekten seviyordu. Veilhr'i korumalıydı. Onu da kaybedemezdi.

Yaralı elini tekrar karnına götürdü. Acılarını daha çok hissettiği kanatlarını kendine çekti. Onları sırtına gizleyecek kadar bile gücü kalmamıştı.

Sanki Uranian, Karissa ve Aias giderlerken onun gücünü de almışlardı.

Öfkesi, sayısını bilmediği onlarca savaşçıyı yenmesini sağladı fakat Veilhr'i kurtaramadı. Veilhr, ondan çok uzakta olan Rhesos tarafından öldürüldü.

Kraliçe, yalnız kaldı.

Amaçları onu öldürmek olan suikastçilere yöneldi. Rhesos onların gerisinde, hepsinin ortasındaydı. Dymentsia ona ulaşmak için kaç kişiyle savaştığını bilmiyordu. Ona ulaşamadı. Rhesos, ağaçların yanında bekleyen bir adamın dizginini uzattığı bir ata bindi.

Kara Kraliçe, ağaçların gölgeleriyle görünmeyen tarafta daha fazla suikastçinin olduğunu o an fark etti. Gölge Kraliçe işini sağlama almıştı. Amacına ulaşmak için her şeyi yapacaktı.

Kara Kraliçe öldüğü vakit, Gölge Kraliçe'nin Diyar'a ve Gece Diyarı'na hakim olmasını önleyen biri hariç kimse kalmayacaktı. Zerath tek başına ne kadar kendini savunabilirdi? Kardeşleri, Aeralel, Rhadenis... ne kadar dayanabilirlerdi? Ülkesi, ülkeleri... onsuz ne kadar idare edebilirlerdi?

Kaybettikleri çoktu, kaybedecekleri çoktu. Kazanacağı canı vardı.

Ve hükmedeceği ülkesi, seveceği insanlar vardı.

Bir kalkan oluşturdu. Gücünün tükenmediğini o an anladı. Kalkan kubbeyi andırarak onun çevresini sardı. Daha fazla ayakta duramayacağını anladığı vakit dizlerinin üzerine çöktü. Kanatlarına kaç darbenin geldiğini bilmeden onları kendine doğru çekti.

Kalkan yok oldu. Yerini az öncekinden daha güçlü bir karanlık aldı. Bu kez karanlık keskin, tehlikeli ve etkileyiciydi. Karanlık bu kez oydu ve ölümcüldü.

Sınırını bilmeyerek gücünü yaydı. Çevresinde karanlık hariç ne varsa yok etti. Öldürdü, karanlığa bürüdü.

Karanlık. Dhara. Sadece kendinden olana zarar vermezdi. Sadece kendine karışanı öldürmezdi. Onun kendine hükmetmesine izin verirdi.

Hüküm. Rhon.

Tüm istediği o gücü, hükmü, bu kez istemedi. Karanlığına hükmetmedi. Ona zarar vermeye çalışanları öldürdü. Karanlıktan olanları öldürdü.

Karanlık o an tıpkı hükümdarı gibi, Rhona Dharal gibi, ölümcül oldu.

Karanlık yok olmadı.

Kraliçe, sınırının ötesinde birinin yaşadığını hissetti. Görmedi, bilmedi. Kılıcını yere koydu, elini havaya kaldırdı. Elini yumruk haline getirdi ve açtı.

Bilmediği, görmediği şey, karanlığına yön verdiğiydi. Lider Rhesos, hiçbir şeyi fark etmeden kendine doğru gelen gücün etrafını sarmasıyla öldü. Atındaydı ve atından düştüğünde çoktan ölmüştü.

Kara Kraliçe kollarını bedenine doladı. Kanatlarını, kimsenin zarar vermeyeceğini bilerek açtı. Hala dizlerinin üzerindeydi. Ne zaman kalkabileceğini bilmiyordu.

Karanlığın onu sarmasına, ona hakim olmasına izin verdi. Onu yok etmedi, ona hükmetmedi. Onu kabul etti ve ona dönüştü.


14.01.2018, 18.58

21.222, 2.857, 4.2

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top