44 ♛ YILDIZLARIN RUHU

Günlerdir neredeydim sorusuna bölüm sonunda yanıt vereceğim. Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın. Yorumlarınız benim için çok değerliler <3
Değerli demişken...

Sizce Dymentsia adının anlamı ne?

Tahminlerinizi merak ediyorum *-*

44. Bölüm

YILDIZLARIN RUHU

Gölge Diyar, Yakut Nehir Civarı

Karanlık Ay, Dharea, her zaman olduğu gibi kuzeye karanlık bir soğukla gelmişti. Bu ay en son 28 yıl önce eklenmişti ve Dymentsia o zaman daha doğmamıştı. Kışı, karı ve buzu sevmese de kuzey soğuğuna aşıktı. Yün pelerininin içine geçerdi, iliklerinde hissederdi ama bu soğuk insanı üşütmenin aksine karanlığın öpücüğünü insana getirirdi. Bazen ensesinde bir nefes olurdu, bazen kulağına Eski Kuzey Dilinde fısıldanan kelimelere dönüşürdü.

Diğer bölgelerin insanları karanlığın gücünden hoşlanmazlardı. Kuzeyliler ise karanlığın sonsuz olduğunu bilirlerdi. Korkmanın aksine severlerdi karanlığı.

Ve göğü, yıldızları. Kımıldanan gölgeleri. Karanlıkta parıldayan elmas ve mücevherleri.

Kara Kraliçe, soğuktan buz tutan nehrin yakınlarına geldiklerinde gruba durmalarını söyledi. Herkes durdu ve muhafızı Aias o atından inene dek yanına geldi. Aias'a atın dizginini uzatırken düşüncelerini söyledi. "O saraydan ayrıldığım için mutluyum, Aias."

"Ben de öyle, kraliçem."

"Xanthe sana emanet." dedi Kraliçe atının yelesini okşarken. "Bir şey olursa beni nehrin yakınlarında bulursun. Kardeşlerime mektup yazacağım."

Aias çevresine bakındı. "Mektubu Akşam Yıldızı'na götürmemi ister misin?"

"Acelesi yok. Gece Diyarı'na varınca gönderirim." dedi Kara Kraliçe. Parmaklarını açıkta bırakan eldivenlerini çıkardı. Soğuktan elleri üşüyecekti fakat eldivenlerle rahat yazamayacağını biliyordu. Eldivenleri eyere bağlı çantaya koydu. Çantadan kalem, kağıt ve kitap çıkardı. Aias'a baktığında onun kendilerine doğru gelen Karissa'ya baktığını fark etti. Gülümsemesini engelleyemedi. "Git, konuş onunla. Xanthe'yi Lierra'ya götürebilirsin."

Aias başını olur anlamında salladı, gözleri hala Karissa'daydı. Dymentsia nehre yöneldi. Soğuğa aldırmayarak pelerinini çıkardı ve yere oturdu. Bir süre buz tutan nehre baktı. Kitabının üzerine kağıdı koydu. Önemli yazışmalarda kullandığı mürekkebin yerine resim çizerken kullandığı bir çeşit kömür olan grafitle yapılan kalemi eline aldı. Yazmaya başladı. Gölge Diyar ve Gölge Kraliçe'den bahsettiği birkaç cümlenin ardından durdu. Savaştan bahsedecekken aklına Aeralel geldi.

Aeralel her daim ona yardımcı olmuştu. Resim çizmesini ve sanatla ilgilenmesini o sağlamıştı. Yıllar önce Kara Kale'de bulunduğu süre boyunca yanına gelmişti. Gök Kraliçe'nin ölümüyle beraber baş etmişlerdi.

Kırmızıya parıldayan gözlerini kapattı. İnsanlar Dymentsia'dan güçlü diye bahsederlerdi. Athyrania'nın ölümünün ardından ülkeyi ayakta tutanın o ve kardeşi olduğundan söz ederlerdi. İki yüz yıldır onları koruyan Gök Kraliçe'yi kaybeden Diyar halkı, ilk zamanlarda Dymentsia ve kardeşleri kadar üzülmüştü. İki ay boyunca üç kardeş de Opal'de kalmışlar, halkın isyanlarına karşı durmuşlardı. İki ayın sonunda yeni başkentlerine gitmişler ve taç giymişlerdi. 1490 yılıydı, sonbahar mevsimimin üçüncü ayı Kalseia'nın 18'inde hükümdar ilan edilmişlerdi.

İnsanların onun hakkında düşündüğü çoğu şey tamamen gerçek değildi. Güçlü olmadığı, kendini kaybettiği zamanlar olmuştu. İlk zamanlarda, daha 16 yaşındayken, en küçük kardeşini başa geçirmek ve onun üzerinden ülkeyi yönetmek isteyenler tarafından suikaste uğramış ve yaralanmıştı. Onu kurtaran Rhadenis olmuştu. Rhadenis sonraları onun hayatını yine kurtarmıştı.

Kemerindeki hançeri yerdeki kitabın üzerine koydu. Uzun zamandır silahsız dolaşmamayı öğrenmişti. Parmaklarındaki yüzüklerin hepsini çıkardı. İki zümrüt yüzüğü vardı, biri asaya dönüşüyordu, diğeri ülkesini temsil ediyordu. Yakut ve ametist yüzükleri büyü içindi. Opal, annesinin ona verdiği yüzüklerdendi. Diğerlerinden daha ince ve tahta çıkmadan önceki yıllardan kaldığı için küçük gelen, parmaklarının boğumlarına taktığı altın ve gümüş birkaç yüzüğü daha vardı. Ülkesinin mührünün olduğu yüzüğün yanında ayrıca iki safir yüzüğü vardı. Bunlardan biri yine büyü içinken diğeri Zerath'ı tanımadan önce kendi oluşturduğu yüzüktü. Hala anlam veremediği son rüyalarının ardından oluşturduğu bir başka yüzüğü ise maviye parıldayan siyah bir kristaldi, bu taşın ismini bilmiyordu.

Bu kristal, aynı zamanda Zerath'ın kılıcı Karanlığın Şafağı'nın kabzasını süsleyen taşlardan biriydi.

Büyü için olan yüzükler onun gücünü kontrol etmesine yardımcı oluyorlardı. Onlarsız büyü yapabilirdi. Bu odağı olmayan ve tüm çevresine yayılan kara büyü olurdu. Ayrıca bunlar onun bazı zaman kendisini durdurmasını sağlıyorlardı.

Karanlık hükmedilemezdi. Her daim fazlasına hakim olmayı arzulardı, tüm güce, tüm topraklara, tüm insanlara. Birkaçının aksine kuralların hepsinin yıkılmasını isterdi. Büyünün sınırlarını çizmez, onun sınırlarını yok ederdi. 

Karanlığa hükmedebilen sadece en güçlü kara hükümdarlar olurdu. Rhonal Dharal er rhoere leras. Hükümdarlar Çağında bunu yapabilen kimse çıkmamıştı çünkü bu çağda hükümdarların asıl görevi halkı korumaktı.

Dhara, tarihin başından beri her yerde aynı kalan kelimelerden ilkiydi.

Karanlığa hükmedebilmek için ona dönüşmek, karanlığa karışmak gerekirdi. Dhara, kendinden olanı kabul ederdi. Dymentsia kuzey tarafından seçildiğinin farkında değildi. Seçimin yanında, sahip olduğu gücün çeyreğini bile kullanamıyordu, bilmiyordu. Ama bu gücün farkındaydı.

Donan nehrin üzerinde ne gibi bir etkisi olacağını düşündü. Büyü gücünü kontrol eden taşları yoktu, karanlığına hakim olan kanatlarının sırtından çıktığını yeni anlamıştı. Eskisinden büyük siyah kanatlarına bakarken sadece düşüncelerinin karanlığı çağırmaya yettiğini ilk anda kavramadı. Ay ve yıldızların ışığıyla parıldayan nehri göremediğinde ve hızla tüm çevresi karanlığa büründüğünde anca fark etti. Hükmetmeye başlarken ona ait olduğunu bildiği karanlığın her şeyi yuttuğunu; soğuğun, rüzgarın ve tüm seslerin bile karanlığa dönüştüğünü hissetti.

Bu kez karanlığı ruhunun ve bedeninin her zerresinde hissetti.

Düşünceleri yoğun değildi, bir amacı yoktu. Buna rağmen etrafını saran gücü onun varlığıyla genişliyordu. Durdurması gerektiğinin farkına vardığında yine sadece düşünceleri ile siyah renginin diğer renklere hakimiyetini kesti. Ardından kendine doğru çektiği kanatlarıyla aynı anda çevresine hakim olan karanlığı geri çekti.

Buraya geldiği ilk zamandan beri geçen süreyi kestiremedi. Gökyüzü değişmiş ve renkler eskisinden canlı hale gelmişti. Göl yeniden belirmişti.

"Kara Kraliçe." dedi bir adam. Sesi sanki az önce Kraliçe'nin oluşturduğu karanlığa aitti. Kara Kraliçe ona döndü. "Sana bir haber geldi."

Kara Kraliçe yarım kalan mektubunu kitabın arasına koydu. Kitabı oraya bıraktı. Pelerinini üzerine geçirerek ayağa kalktı. "Neden üzgünsün, Gölge Kral?"

Zerath yürümeye başlayana dek konuşmadı. "Kötü bir haber. Aydınlık Diyar'dan önemli biri getirmiş. Saatlerdir seni arıyormuş. Biraz bekledi. Ona karanlığına yön verdiğini söyledim."

Karanlığa yön vermek, yönlendirmek, hükmetmek. Dymentsia'nın az önce yaptığı şey buydu.

"Kim?" dedi Dymentsia merakla.

"Adının Veilhr olduğunu söyledi."

Kara Kraliçe ona endişeyle baktı. "Veilhr'in burada işi olmaz ki." diye mırıldandı. Ardından Zerath'ın ilk dedikleri kafasına takıldı. Koşar adımlarla gruplarının olduğu yere gitti.

"Kraliçem." dedi Aias onu gördüğünde, yanında Veilhr vardı. "Sanırım geri dönmemiz gerekecek."

Kara Kraliçe Veilhr'e baktı. Uzun yoldan geldiği anlaşılıyordu. Saatlerdir durmamıştı, yüzünde sınırı geçmek için birileriyle tartıştığını belirten yaralar vardı. Başını öne eğerek selam verdi. "Kara Kraliçe." Ardından mektubu uzattı. "Nmerysa bunu gönderdi ve geri dönmeni istiyor."

Kara Kraliçe mektubun beyaz mührünü kırdı ve açtı. Saniyeler içinde okudu. Yüz ifadesi değişmedi, duygularını sakladı. Kısa sürdü. Mektuptan başını kaldırdı ve Veilhr'in açık yeşil gözlerine baktı. "Bu kadar düşeceğini tahmin edememiştim. Salirhenia onu iyi yönde değiştirir sanmıştım." Mektubu uzatırken yüzü hala ifadesizdi. "Mektubu yok et ve geri dön. Nmerysa'nın ne düşündüğünü biliyorum. Bu kez onu savunmayacağım. Onu desteklemeyeceğim." Daha yüksek sesle konuştu. "Onun istediklerini yapmayacağım."

"Sana güveniyor." dedi Veilhr. "Diyar'da bir savaş olması senin yararına olmaz, Kraliçe, ve kardeşini düşman ilan etmiş olursun."

Dymentsia, Veilhr'e doğru bir adım attı. "O hep bana güvendi zaten." dedi öfkeyle. "Mysania'yı kendine nasıl düşman ettiyse öyle dost etsin. Ben bunda yokum."

Veilhr, Nmerysa'nın söyleyeceğini söyledi. "Mysania bir savaş açarsa ikisi de kaybeder. Diyar halen güçsüz. Bir savaşı daha kaldıramayız."

"Onu Buz Diyarı'na saldırmadan önce düşünecekti. Düşünmüş olmalı zaten, o bilge kraliçe değil mi?"

Veilhr onun üzerine gitti. Onun Nmerysa'yı sevdiğini biliyordu. "Dediğin gibi, sana güvendi. Yoksa sana güvenerek hata mı yaptı?"

"Ona söyle, bir daha bana güvenerek savaşmasın. Onun için yapacağım her şeyi yaptım ben. Kaç tane kuralı onun yüzünden çiğnediğimi biliyor musun? Onun yaptığı hataları kaç kere düzelttiğimi? O öldü." Gözlerini kıstı. "Hatta duyduğuma göre senin kollarında öldü." Veilhr'in yüzündeki acıyı gördüğünde bile geri çekilmedi. "Onu seviyorum ama benim tek kardeşim o değil. Mysania da benim kardeşim."

"O halde Mysania için Diyar'a dön. Onu destekleyen halkı ve geniş toprakları var. Fakat henüz çok acemi. Nmerysa'yla savaşırsa kazandıklarını kaybeder. Kızıl Halk zaten buzu istemiyor ve buz için bir savaş daha yapmaz."

"Mysania kendi başının çaresine bakmalı." Aklından geçenleri bir kez daha söyledi. "Onun için de yapacağım her şeyi yaptım. Ordumu, insanlarımı ve gücümü ona verdim. Söyle bana, onlar için başka ne yapabilirim? Kendi sorunlarını kendileri çözsünler."

Veilhr yutkundu. "O halde onlar için dönme. Diyar için dön. Gök Kraliçe'nin halkı için, bir Diyar Kraliçesi olarak herkesi korumak zorundasın." Sözlerinin daha etkili olabilmesi için bir cümle daha ekledi. "Hükmetmek istediğin toprakların ve yönetmek istediğin insanlar için dön."

Kara Kraliçe birkaç saniye gözlerini ondan ayırmadı. Sonra, Aias ve Karissa'ya baktı. Uranian ve Lierra'nın düşüncelerini de gözlerinden okudu. Bu konuyu onlarla tartışamazdı. Hepsi tıpkı kendi gibi ülkelerini özlemişlerdi. Birkaç adım solundaki Zerath'a bakmak için başını çevirdi. "En sonunda burada kalmamı isteyen biri." dedi sanki zafer kazanır gibi. Nmerysa'ya her şeyi anlatacak olan Veilhr'in bakışlarını üzerinde hissetti.

"Diyar'ın sana ihtiyacı var, Dymentsia." dedi Veilhr hızla.

Gölge Kraliçe'nin saldırılarına çok yakında maruz kalacak kendi halkıyla buradaki insanların da ona ihtiyacı vardı. Çevresindeki herkes onun önceliğinin Kara Ülke'nin ardından Diyar olduğunu biliyordu. Kardeşleri savaşırsa Gölge Kraliçe bunu kullanacaktı.

Düşünceleri karışıktı. Gölge Kraliçe her şeyi kullanırdı. Onun zayıf noktasını bulsa saldırırdı. Kara Kraliçe, eskisinden güçlü olmak zorundaydı.

"Düşüneceğim." diye yanıt verdi. Veilhr gülümsedi. "Aias ve Karissa, Veilhr'e yiyecek verin, günlerdir yolda olmalı. Biraz dinlensin."

"Teşekkür ederim, Rhona Evarel." dedi Veilhr. "Komutanlarından Artemisia ve Xanthos, seni sınırda bekliyorlar. Ayrıca Rhadenis'e haber gönderdim."

"Rhadenis, dönmeyecek." dedi Dymentsia. Zerath'a baktı. "Safir'e dönünce ona orada kalmasını söyle. Diğerleri de kalsın. Geri geleceğim." Kimseden yanıt beklemedi ve yürümeye başladı. Yeniden nehrin yanına geldi. Düşünmeye ihtiyacı vardı. Karar vermeliydi. Kararı çoktan belliydi aslında, ama korkuyordu. Gölge Kraliçe'nin o kısa sürede ülkesine ve Gece Diyarı'na saldırmasından korkuyordu.

Nmerysa nasıl böyle bir hata yapabilmişti?

Dikkati nehirde değildi. Yalnız kalmak istiyordu. Yere oturdu. Kitabının üzerindeki yüzükleri parmaklarına geri takarken gücünü sınırsız ve özgür kullanabilmek için uygun vakit bulamayacağını düşündü. Küçük, altın yüzüğü parmakları arasında çevirdi. Bir zamanlar annesine bağlı olsa da özgürce gücünü kullanabiliyordu. Altın yüzük, o zamanlardan kalmaydı. Yüzüğü yere koydu ve orada bıraktı.

"Kraliçem." diyen Aias'ın sesini duydu.

"Ne oldu?" diye sordu Dymentsia.

"Kararını verdiysen hazırlık yapacağız." Bakışları gitmek için her şeyi yapabileceği yönündeydi ama fikrini söylemeye cesaret edemedi.

"Ülkemize dönüyoruz." dedi Kara Kraliçe gülümsemesini engellemeyerek. "Birkaç saat sonra yola çıkacağız. Veilhr dinlenirken Zerath'la konuşacağım."

"Onu şimdi çağırmamı ister misin?" Dymentsia onun düşüncelerini anlamak için gözlerine baktı. Aias onları umursamıyor gibiydi, üstelik Zerath'ın Gölge Kraliçe Zerelia'nın oğlu ve bir rhona olduğunu öğrenmişti.

"Olur." dedi Kara Kraliçe. Aias'ın gittiğini gördü. Zerath gelene kadar Gece Diyarı'nda ona verilen kitaptan birkaç sayfa okudu.

Gölge Kral, onun yanına oturdu. Kraliçe, onu fark ettiğinde bile gözlerini gökyüzünden ayırmadı. Sonra ona döndüğünde mavi gözlerinin kendinde olduğunu fark etti. Bir süre konuşmadı ve Gölge Kral'ı ezberledi.

Diyar'a döndüğünde onunla ilgili kesin bir karar verecekti. Sonucu ne olursa olsun, aklında güzel bir anı olarak kalacaktı.

"Ne zaman geri döneceğimi bilmiyorum." diye başladı konuşmaya Dymentsia. "Eğer söylemek istediğin bir şey varsa şimdi söyle."

Zerath bir süre düşündü, söylemek istediği binlerce kelime vardı aslında. Bir kısmı için ne yeri ne zamanıydı. Bir kısmından kendi bile emin değildi. En sonunda aklına ilk geleni söyledi. "Az önce haber vermek için geldiğimde... karanlığa hükmediyordun ve ilk kez seni gücünle bütünleşmiş olarak gördüm. Karanlığa karışmıştın, ona bürünmüştün. Bu gücünün öneminin farkında mısın?"

Dymentsia yavaşça başını evet anlamında salladı.

"O halde karanlığın seni kabullendiğini biliyorsun." Onun siyah kanatlarına baktı. "Dahası var, değil mi? Bana gücünü saklamaktan korkmadığını söylemiştin."

Kara Kraliçe ellerini kaldırdı ve parıldayan yüzüklerini gösterdi. "Gücümü kontrol etmek, gizlemek için artık işe yaramıyorlar."

"Karanlığını geri çekme o zaman, onu kabul et. Korkunu anlıyorum." dedi Zerath. Dymentsia ona gülümsedi, kendini gerçekten anlayan biriyle karşılaştığını biliyordu. "Fakat tahmin ettiğinden güçlüsün ve onunla baş edebilirsin."

"Sana ne demeli? Benden farksız değilsin."

"En azından ben gücümün farkındayım." diye karşı çıktı ona Zerath.

"Bir kısmının." dedi Dymentsia. Zerath'a doğru döndü. "Ne zaman gökyüzüne baksam aklıma geliyorsun. Benim için artık en sevdiğim gecesin. En güzel maviden ve tüm yıldızların göründüğü gecemsin. Bunun farkında mısın peki?"

"Hayır. Ya sen karanlığım olduğunu biliyor musun?"

Kara Kraliçe gözlerini kaçırarak geri çekildi. "Fazla ileri gittik, sanırım." diye mırıldandı kalp atışları fazla hızlanınca. Tekrar ona baktı. "Sen daha yasak hakkında tam karar verememişken."

"Ben kararımı verdim." dedi Zerath. "Ama bu yasak diğerlerinden daha güçlü."

"Ve tehlikeli." Dymentsia elini onun yüzüne götürdü.

"Ve güzel." dedi Zerath, kuzeye ait en eski sözlerden birini devam ettirerek. "Karanlık..."

Dymentsia, Zerath'a yaklaştı. Kırmızı gözlerinin nedeni bu kez tutkuydu. Elini saçlarında dolaştırdı. Dudaklarını kulağına yaklaştırdı. "Ve her şeye değer." diye bitirdi sözü. Belinde dokunuşlarını hissetti. Zerath, onun önüne gelen saçları çekti. Dymentsia, açıkta kalan boynunda rüzgarı hissetti. Soğuk rüzgarın yerini sıcak nefes aldı. Ve küçük, hafif bir öpücük.

Zerath, onun kokusunu içine çekti. Dymentsia gözlerini açtı.

Karanlığın, gölgelerin ve gecenin Zerath'ın kanatlarını oluşturmak için hareketlendiğini gördü. Siyah, mavi ve gri, onun kanatlarının şeklini belirginleştirdiler. Dymentsia, bu yansımaya gülümserken gücünü unutanın sadece Zerath olmadığını fark etti Karanlık, siyah bir bulut gibi ikisinin etrafına dolanmıştı.

Gölge Kral geri çekildiğinde kanatları ortadan kayboldu. Kraliçe dudaklarını onun dudaklarına götürdü. Karanlığı daha fazla hissetti.

Karanlık, kontrol edilemezdi ve hep daha fazlasını isterdi. Dymentsia, tüm o duyguların yanında güçlü bir tutkuyla bağlıydı Zerath'a. Hem de tüm karanlığıyla, kendinden olandan başkası tarafından durdurulmayan o güçle.

Yine kendini durdurdu, hatta durdurmak zorunda kaldı. Ondan ayrıldı. Ama daha fazlasını istedi. Az sonra gidecekti.

"Seni sonraki öpüşümde durmayacağım." dedi Dymentsia onun omzuna doğru eğilirken. "Bu kez bile güç sınırlarımı aştım zaten." Aldığı koku bundan böyle geceyle özdeşleşecekti.

Zerath kollarını kanatlarına dokunmamaya çalışarak ona doladı. "Diyar'a döndüğünde tüm olasılıkları düşünerek karar ver, karanlığım, hükümranlığına verdiğin değeri, ülken için en iyisini seçeceğini biliyorum."

"Sen de kararını gözden geçir. Her şeyden önce, güçlerini taşıdığımız ejderhaların kuralları var." Uzun zamandır kendi inanmadığı bir cümleyi söyledi. "Bedeli düşün." dedi sanki az önce her şeye değer diyen kendisi değilmiş gibi.

Birkaç dakika içinde ondan uzaklaşmıştı. "Benim düşüncelerim kayboldu fakat sesini duymak istiyorum. Bir soru sor, herhangi bir şey."

"Dymentsia." dedi Zerath. "İsminin anlamı ne?"

"Kara elmas demek. Annem uydurmuş kelimelerin nasıl birleştiğini. Karanlığın mücevheri de demek istemiş ayrıca."

"Seni anlatıyor. Sınırın ötesinde, karanlığın mücevheri diye değerli bir taş duymuştum. Oradaki insanlar ona aynı zamanda bu mücevhere, karanlıkta parıldamasından ötürü yıldızların ruhu derlerdi."


Finallerim dün bitti. Bu bölümü uzun zamandır yazıyorum ve bölüm de anca bitti.

Dymen ve Zerath'a, tüm sınırlarımı yok ettikleri için kötü bir teşekkürler. Siz de herhalde artık bana odun falan demezsiniz. Sayelerinde ne kadar ileri gittiğimi görmüş oldunuz hdsjk

Lütfen yorum yapın, onlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu arada kurgu için eleştirilerinizi de merak ediyorum <3


31.12.2017, 00.08

19.929, 2.783, 4k

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top