41 ♛ KARANLIĞIN MERHAMETİ


41. Bölüm

KARANLIĞIN MERHAMETİ

Dharea 1 - Gölge Diyar, Yakut

İnce bir ip. Sınır. Çizgi. Bazen bu çizgi bir resme dönüşür, desenleri ve renkleri ayırırdı. Bazen incelirdi, bazen kalınlaşırdı. Bazı sınırlar büyülü bir duvar gibiydi, keskindi, geçilmesi imkansızdı. Aydınlık ve karanlığın böyle bir sınırı vardı.

Ancak her şey geçilebilirdi. Ve bazı sınırların geçilmesi çok basitti.

Bunların kendi içlerinde ayrılmasıyla ortaya çıkan buydu. Karanlığın ve gölgenin farkı adaletin zalimliğe dönüşümüydü, nedeni basit veya karmaşık olabilirdi. Korkunun nefrete dönüşmesinin yolu zalimlikten ibaretti. Bir hükümdarın sınırları ipten inceydi, onları da kendi koymuştu. Kendi örmüştü. Ve kendi geçmişti. Söylediği her söz, yaptığı her hareket önemliydi. İmalar, yalanlar ve kurnazlıklar genelde tercih edilirdi.

Dymentsia, Garnet Sarayı'nda kaldığı odada Yakut şehrinin buradan görüntüsünün basit bir taslağını çiziyordu. Koltukta bağdaş kurarak oturmuştu. Dairesinin kapısının açılmasıyla başını kaldırdı. "Aias?"

"Zinaida çağrısında ısrarcıymış." dedi muhafızı Aias. Dymentsia'nın sert bakışlarıyla karşılaştı. "Dediğin gibi onları gönderdim."

"Zerath'a söyledim. Ben Kara Kraliçe'yim. Kimseden emir almıyorum. Canım isteyince yanlarına gideceğim."

Aias kapıyı kapattı ve onun yanına geldi. Resme baktıktan sonra kraliçesiyle göz göze geldi. "Bence resmin bitmiş." İçinden keşke Rhadenis burada olsaydı diye geçirdi. Rhadenis, Kraliçe'yi ikna edebilirdi. "Eminim sen de benim gibi buradan hemen gitmek istiyorsundur. Zinaida ile aynı yapıda bulunmaya bile tahammülüm kalmadı. Ayrıca sana ne yaptı? Senin dünkü halini asla unutamayacağım."

Dymentsia öfkelenerek ayağa kalktı. Öfkesi Aias'a değildi. "Zinaida asla ülkeme ayak basamayacak."

"Buna hiçbirimiz izin vermeyeceğiz." dedi Aias. "Senin için savaşacağız ve kardeşinin halkının başına gelenleri düşüneceğiz."

Aias ve Karissa, Dymentsia'ya uzun zamandır yakınlardı, bu yüzden öfkesini onlardan gizlemiyordu. Zinaida onunla görüşmek için Dymentsia'nın ülkesine gelmesini kabul etmişti. Dymentsia bunu asla kabul etmezdi. Düşmanının, amacı halkının ve şehirlerinin yok olması olan düşmanının, topraklarına tek bir adım atmasına bile katlanamazdı.

O an aklından yeni bir soru geçti. Ve yanıt için buradan çıkmalıydı.

"Zinaida'ya hazırlandığımı söyle." Aias çıktığında odada biraz oyalandı. Tıpkı muhafızının dediği gibi burada fazla kalmaya niyeti yoktu. Gece Diyarı'ndan ayrılırsa Zinaida'nın oraya saldıracağını bildiğinden ülkesine dönmeyecekti. O an tek isteği ülkesinde olmaktı.

Dakikalar sonra konsey odasındaydı. Karanlık Diyar ve Gece Diyar'daki konsey odalarından pek bir farkı yoktu. Kuzeyin yönetimi değişmişti, yıllar geçmişti fakat asıl kuzey kültürü hala aynı kalmıştı. Kuzey büyüleri, dili, inancı, mitleri, mimarisi, sanatı ve daha nicesi tüm kuzey ülkelerinde birbirini andırıyordu. Masa eşitliği temsil eden yuvarlak şeklindeydi, yine obsidiyendendi, tüm sandalyeler birbirinin aynısıydı. Duvarlar gri ve soğuğu durdurmayan taşlarla örülmüştü. Odanın bir tarafındaki şömine etrafı biraz ısıtsa da Garnet Sarayı'nın ısıtma sistemi buraya ulaşamıyordu sanki.

Kara Kraliçe bu yüzden genelde dışarıda giydiği kalın siyah pelerinini giymişti. Büyücü Lierra'nın yanına oturmuştu. Lierra'nın yeşil gözleri tam karşısında oturan adama meydan okurcasına bakıyordu. Kraliçe bu bakışlardan Lierra'nın ustasının kardeşini tanıdığını anlamıştı. Aradion, beyazlaşmaya başlayan siyah saç ve sakalları, kahverengi gözleri ve yüz hatlarıyla kardeşi Darranio'nun ikizi gibiydi. Aralarında birkaç yaş olduğunu hatırlıyordu Dymentsia. Aradion'un koyu renkli gözleri geldiği anda Kraliçe'ye yönelip onu incelemeye başlamıştı.

Kraliçe Dymentsia onun bakışlarında bu sarayda birçok kişinin gözlerinde gördüğü duygu ve düşünceleri gördü. Annesinin bir gök kraliçe olmasına rağmen görünüşü, davranışları ve hatta duruşunun tamamıyla bir kuzey hükümdarına ait olduğunu düşünüyorlardı. Diyar'da yaklaşık beş yüz yıldır bir rhona dharal yoktu.

Birkaç dakika geçti. O birkaç dakika Dymentsia'yı erken geldiğine pişman etti. Bekletilmeyi sevmezdi. Sessizlik sürdü. Sessizliği bozan karşılarındaki adam oldu.

"Darranio nasıl?"

Dymentsia Lierra'ya baktı. Yanıt veren Darranio'nun çırağı oldu. "İyi." dedi mesafeli ve temkinli bir sesle. "Gece Diyarı'nda. Seninle görüşmek istediğini ama Zinaida'yı görmek istemediğini söyledi."

Aradion konuşmaya devam etmek istiyordu. Fakat kapı açılınca içeri Zinaida ve Zerath girdi. Onların ardından birkaç konsey üyesi daha geldi. Thalia, Lierra'nın yanına geçti.

"Saraydan gittiğini düşünmeye başlamıştım, Kara Kraliçe." dedi Zinaida alaycı bir sesle. "Savaş için tarih belirlemek istemediğini, savaşmaktan çekindiğini düşünmüştüm."

Dymentsia saniyeler içinde kemerine taktığı hançeri çıkarıp masaya koydu ve ona orada medyan okudu. "Ben her zaman savaşmak için hazırım. Asıl senin bu konseye geç gelerek kaçtığını düşünmüştüm."

Zinaida küçümser bakışlarını hançerden ayırdı. "Yoksa orduna, halkına seni savunmaları için güvenmiyor musun?" diye sordu. "Sen de ben de bir düello değil, Üçüncü Karanlık Savaş'ı istiyoruz. İki kişinin kavgasının üç ülkenin geleceğini belirlemesi yanlış olur." Kırmızıya boyalı dudakları yukarı kıvrıldı. Gri gözlerinin çevresine yine siyah boyayla desenler çizilmişti.

Üçüncü Karanlık Savaş, üç ülke ve üç hükümdar arasında yapılacaktı ve bir karanlık savaş, bir kez daha tüm karanlığın ve çevresinin geleceğini belirleyecekti.

Dymentsia gülümseyerek Zerath'a baktı. "Üç kişilik bir düello olur o halde."

Zerath resmi olarak Gece Diyarı'nın hükümdarı değildi. Varis ya da vekil de değildi.

Dymentsia onu birkaç kelimeyle tanıdığını belirtmişti.

"Yeğenimin bir kral olması benim de hoşuma gider. Önceliğim Gece Diyarı'nı ele geçirmek. Ama Zerath bana katılırsa ülkesini bağımsız olarak yönetebilir." Zinaida'nın sözleri masanın çevresindeki birkaç kişinin donup kalmasını sağladı. Lierra gibi diğer üyelerin bir kısmı da bunu bilmiyordu.

Gölge Kraliçe aynı anda hem yalanı hem doğruyu söylemişti. Söylemediği Zerath'ın asla bağımsız olarak yönetmesine izin vermeyeceğiydi. 

"Şu anki kral Auris, Zinaida." dedi Zerath. "Ben bir yönetici değilim. Eğer olursam da hiç kimseye bağlı olmam."

Zinaida, aradan geçen yaklaşık on beş yıla rağmen aklından hiç çıkaramadığı kardeşinin adını söyledi. "Zerelia kadar güçlü olduğun aşikar. Ama yalan söylemek sana yakışmıyor. Söyle bana, son on yılda Auris ya da veliahtı senden habersiz bir karar aldı mı, alabildi mi? Buna cesaret edebildi mi? Şu an bile savaşın tarihini belirleyecek olan sensin, Gece Kralı, onlar değil."

İki güçlü kraliçe, resmi olmasa da onun hükümranlığını o anda tanımışlardı. Zinaida ve Dymentsia'nın anlaştıkları tek konu bu olabilirdi.

Zinaida, Dymentsia'ya baktı. "Az önce hiç kimse dedi. Fark ettiysen, Zerath iki ülkenin de varisi ve sen iki ülkeye hakim olamazsın. Kızıl gözlerinde hala bir duygu görüyorum. Bu savaşın sana kazandıracağı bir şey olmayacak ama sonunda ülkeni kaybedebilirsin. Kararını iyi ver. Savaşa katılacak mısın? Gece Diyarı er geç benim olacak tıpkı Karanlık Diyar gibi. Ülkene dönersen belki bir, belki iki yıl yönetebilirsin veya teslim olabilirsin. Teslim olursan ve savaşmayı reddedersen ne şehirlerine ne insanlarına zarar gelir."

Bu bir öneriydi. Basit, kabul edilmesi imkansız bir öneriydi ama bir seçimdi. Gölge Kraliçe ona bir şekilde de olsa merhamet etmişti ve ona seçme şansı sunmuştu.

Yine bir kısmı yalan bir kısmı doğruydu.

Dymentsia, üç kuzey ülkesine hakim olmak istiyordu. Birine zaten hakimdi. Diğer ikisi şu an başkaları tarafından yönetilse de aslında şu anda Zerath tarafından yönetiliyorlardı.

O daha yanıt veremeden Zinaida güldü. Üyelerin hepsine onun aklından geçenleri ifşaladı. "Kazansan da kaybedeceksin. Hissettiklerin ne kadar saçma, farkında mısın?" Bir savaş konseyinde aşktan söz edilmesinin ne kadar çelişkili bir durum olduğunu cümlelerini söylerken üzerinde durduğu kelimeler açıkladı. "Üçümüz de birbirimize karışık duygularla bağlıyız. Bu savaşta ne kadar etkili olacaklarını merak ediyorum."

Bir başka çelişki daha. 

Zinaida kelimeleri iyi kullanıyordu. Amacı karşılık almaktı. Dymentsia ona istediğinin bir kısmını verdi. "Ben taht için kardeşlerimle savaşmayı göze aldım. Sen kardeşinin isyanlarını görmezden geldin. Senin aksine, ülkemde çıkan hiçbir isyanda hiç kimseye merhamet göstermedim. Hükümdarlığım söz konusu olduğunda, senin aksine, her şeyimi riske atarım. Benden daha merhametlisin, Zinaida." Asıl vurucu kelimelerini istemeyerek de olsa söyledi, değer verdiği birisinin kırılmasını kabullendi. "Senin yerinde olsam nasıl davranırdım merak ediyorum. Senin kadar merhametli olabilir miydim?" Zinaida'nın birkaç saniye geri çekildiğini hissetti. "Savaşıp savaşmamayı asıl sana sormalıyım. Ben kuzey için tehlikeleri kabullendim. Sizinle savaşmayı kabullendim. Ya sen? Canından çok sevdiğin kardeşinin koruduğun oğluyla karşı karşıya gelebilecek misin?"

"Kendin söyledin, Dymentsia." dedi Zinaida hemen. "Merhametim Zerelia içindi. O öldüğünde merhametim de öldü." Zerelia öldüğünde daha fazlasını kaybetmişti aslında. İçinde bulunan tüm sevgi onunla birlikte ölmüştü. Zerath'a baktı. "O benimle ve seninle karşı karşıya gelmeyi kabul ederse elbet, benim seçimim belli."

Savaşın olacağı uzun zamandır belliydi aslında. Burada zamanı belirlemek için bulunmuşlardı. Karanlığın dışındaki tüm insanlar bu konuşmalarının olacağını düşünmezdi, karanlık insanlar da sözlerindeki amaçlarının birbirlerine bir seçim sunmak olmadığını bilirlerdi. Tek amaçları güçlerini ölçmek, birbirlerini daha yakından tanımaktı.

Dymentsia ve Zinaida için durum buydu ama Zerath için farklıydı. Birkaç duyguyu birden hissettiği kadınla daha olacağı belli olmayan bir savaşta karşılaşıp karşılaşmayacağı aklından geçen ilk düşünce değildi şüphesiz, Kara Kraliçe onun için karmaşaydı, müttefikti ama düşman değildi. Devamını düşünmedi, iki ülkeye birden hakim olursa savaşıp savaşmayacaklarını düşünmedi. Ya da düşünmeyi istemedi.

Asıl sorun Zinaida'ydı. Zinaida onun yaşamasına, ardından güçlenmesine izin vermişti, onu korumuştu. Ama yanıtının onu korkuttuğu bir olay vardı. "Annem her zaman seni savundu." diye başladı konuşmaya. "Son yıllarında itiraf etti. İsyanlarının bazılarında haksız olduğunu itiraf etti. Haklı olduğu isyanları da vardı tabii... bildiğin üzere. Yine de o pişmandı." Zinaida'nın yüzündeki duygu değişimini gördü. "Gerçekten pişmandı. Pişmanlığının asıl nedenini merak ediyorum. Artık bana gerçeği söyle."

"Öğrenmek istediğin ne?" diye sordu Zinaida.

"Annemin son isyanı sırasında birçok kişiyi öldürdün. Bunlardan birini merak ediyorum." Safir mavisi gözleri ve ses tonu Zinaida'nın aksine duygusuzdu. "Annem bana söylentilerin yalan olduğunu söyledi. Ona inandım."

"Söylentiler yalandı." dedi Zinaida keskin, kendinden emin bir sesle. Onun konuşmasına devam etmesini beklemedi. Bu bile bir işaretti. Fazla derine inmemesini istiyordu. "Kara Kraliçe bile kabul etti. Zerelia için her şeyi yaptım ben. Seni onun için korudum. Gerekirse yine korurum. Eğer bana katılırsan Gece Diyarı'na hakim olursun, benden sonra Gölge Diyar'ın başına geçersin, kuzeyin-"

Zerath onun sözlerini yüksek ve güçlü sesiyle kesti. Zinaida'nın afallamasını sağladı. "Gece Diyarı zaten benim hakkım! Ben Gölge Kraliçe Zerelia ve Gece Diyarı'nın Kralı Diores'in oğluyum, Gölge Diyar'ın zaten varisiyim."

"Artık değilsin." dedi Zinaida. "Artık varisim değilsin."

Zerath gülümsemekle yetindi. "Bunu demen hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Soruma yanıt ver. Onu sen mi öldürdün? Bunca yıl söylentilere inanmadım, asılsız çıkmalarını umdum ama şimdi davranışların gösteriyor ki bunu yapmışsın. Burada dakikalardır konuştuğun sözlerin çoğu yalan. Bu doğru olsun. Benden çekindiğini sanmıyorum."

Kraliçe Zinaida onun kardeşine fazlasıyla benzediğine bir kez daha emin oldu. "Onu ben öldürdüm."

Dymentsia'nın tam bu sırada onlara soracak onlarca sorusu vardı.

Bu sözleri adamın sadece göz rengini değiştirdi. "Neden? Ve neden bana daha önce anlatmadınız?"

Zinaida pişmandı ama bunu itiraf etmeye niyeti yoktu. "Zerelia'nın geceye dönen gözlerini gördüğümde ne yapmamı bekliyordun? Onun her şeyini kabullendim ama bu kadarı, Diores ile evlenmesi, Diores'in isyanda ona destek vermesi, fazlaydı. Üstelik bunu isyandan sadece birkaç gün önce duymuştum. Ve isyan sırasında, göz rengini gördüğümde her şey için çok geçti. Onun büyü yeteneğinden emin oldum ve seni öğrendim."

Anneleri, çocuklarının ejderha güçlerini öğrenmelerinden yıllar önce olacakları öğrenirlerdi. Onları taşıdıkları süre boyunca o güce sahip olurlardı, çocukları doğduktan sonra bile gücü geliştirebilirlerdi. Zerelia'ya bu olmuştu, aynı zamanda Gece Ejderi'nin gücüne sahip olmuştu. Dymentsia bunu Mysania'nın doğacağını öğrendiğinde annesinin koyu ve parlak bir kırmızıya dönen gözlerinde görmüştü.

Zerath konuşmazken Zinaida daha ileri gitti. "O anda Diores'in sarayına gölgelerimi gönderdim. Sınırı geçeceklerini ve hükümdarı hemen öldüreceklerini bile bilmiyordum. Ejderha'nın Öfkesi'ni tattım. Bu tüm büyüleri geçer. Zerelia tanıdığım en iyi büyücüydü, Diores'i korumaya gerek duymamıştı ama seni korumuştu. Aylardır koruyor olmalıydı. Eğer o an onun karnında olsaydın muhtemelen ölmüştün. O kadar yakınımdayken seni hissederdim. Gece Diyarı'nın sınırındaydın. Zerelia seni korumayı başardı ama daha sonra yaşamanızı sağlayan gücü değil, benim size olan sevgimdi."

Son sözleri Zerath için bir anlam ifade etmedi. Diğer sorusunun yanıtını bekledi. "Zerelia'nın fikriydi. Onun yaptığı hataları yapmandan korktu."

"Korkmakta haklıydı." dedi Zerath. Başka bir şey demedi. Aklından neler geçtiğini oradaki kimse bilemezdi. Sessizlik uzun sürdü.

"Savaş bu ayın sonunda olacak." dedi Dymentsia, zaten bilinen bir şeyi söyleyerek. "Üç ülkenin ortasında yer alan Şafak Yıldızı'nda gerçekleşecek. Bir meydan muharebesi." Zinaida'ya öfkeli gözlerini yöneltti. "Fazla uzun sürmeyecek."

"Bu sarayda birkaç günden fazla kalamazsınız." dedi Zinaida.

"Bugün buradan ayrılıyoruz. Daha fazlası tahammül sınırlarımı aşar ve savaşa gerek kalmaz."


*Serideki yılla ilgili hala sorunlarım var. Karanlığın Şafağı beklediğimden çok daha uzun bir süreyi kapsıyor. Bununla ilgili ileride duyuru yapabilirim. Tek söyleyebileceğim bu ek olan karanlık aya ya yeni girildiği ya da henüz girilmediği. Bu bölümde hala kış mevsiminde olabilirler. Mevsimi kıştan güze çevirebilirim. Kafam bu konuda çok karışık ve bu kitabı da etkiliyor.

Sizce bazı önemli bölümlerin başına ay ve yer eklesem nasıl olur? 

Finallere 1 hafta kaldı ve yapılacak 3 ödevim var... Bu zaman meselesiyle ne zaman uğraşabilirim bilmiyorum. 

Önceleri kısa zamanlı olacağını düşünmüştüm ama şu an fikrimi değiştirdim. Ametist'teki teknoloji burada yok, yollar uzun, yolculuklar uzun, haberlerin ulaşma süresi falan filan derken işte öyle.

Önerisi olan var mı zaman konusunda? Karanlık Ay, kış mevsiminde kalsın mı? Yoksa güze mi ekleyeyim? Kurgudaki yıllar ve mevsimlerle ilgili detaylı bilgiye Diyar Rehberi'nden ulaşabilirsiniz.

Ayrıca yakında dillerle ilgili düzenleme yapacağım. İşim zor gibi...

08.12.2017, 19.49

17.981, 2.577, 3.7

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top