37 ♛ GECEYARISI GÜNEŞİ
37. Bölüm
GECEYARISI GÜNEŞİ
Kraliçe, ahşap kapıyı örttü. Masaya doğru birkaç adım attı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. Sürmeli yeşil gözleri öfkeyle parıldıyordu. Dudaklarını birbirine bastırmıştı.
Kapının açıldığını ve hemen ardından sertçe kapandığını duyan adam, mavi gözlerini okuduğu kitaptan ayırıp ona yöneltti. "Dymentsia." Ne olduğunu anlayamamıştı.
Kraliçe masanın üzerindeki henüz birkaç gün önce getirdiği kitabın üzerine elini koydu. Sesi bakışlarının aksine ne öfkeliydi ne kararlı. Onların yerinde başka hisler vardı, biraz hayal kırıklığı ve fazlaca merak. "Bu sabah teyzen haber göndermiş. Süre bile eklemiş. Mektubu sana getirmiş olmalılar tabii. Hatta benden önce okumuşsundur, her neyse." Gözleri kısıldı. Daha önce Zerath'la konuşurken Gölge Kraliçe'den bu şekilde bahsetmemişti. Zerath merakla ona bakarken masanın üzerine doğru eğildi Dymentsia. "Gizlediğin önemli bir şeyler var. Zinaida umurumda değil." Daha çok yaklaştı. "Fakat geleceğim umurumda ve sen onu etkiliyorsun. Bu saraydaki en güvendiğim kişilerden birisin ve yaptığına bir bak."
Zerath gülümsemekle yetindi. "Mantıklı bir açıklamam yok."
"Gerçekten mi?" diye sordu Dymentsia. "Zinaida beni öldürmeye çalıştı ve sen onu durdurdun." İstediği duyguları sesine yansıtamadı. "Hangisi için açıklaman yok, Gölge Kral?"
"Hepsi için." dedi Zerath. Elini yavaşça onun yüzüne uzattı. Dymentsia bu sırada istese geri çekilebilirdi, çekilmedi, aksine yanıt bekleyen ifadesine meydan okumayı ekledi. Zerath onun elmacık kemiğine dokundu. "Zinaida bir deneme yaptı. Seni ve beni ne kadar tanıdığını ölçtü."
"Ve?"
"Ve kaybetti." dedi onun yanağını okşarken. Kraliçe'nin rengi tatlı bir kırmızıya dönen gözlerine baktı. "Planlarında bir değişiklik yapabilir."
"Bana asıl gizlediğin şeyi söylemedin." dedi Dymentsia, Zerath'ın bileğini tutarken.
"Ne istiyorsun?"
Dymentsia hemen yanıt verdi. "Zinaida'yı ne kadar tanıdığını öğrenmeyi mesela. Ya da senin ne istediğini bilmek." İkisinin yanıtını alacağını Zerath'ın yüz ifadesinden anladı. Zor bir isteği vardı. "Ya da... kanatlarının nasıl olduğunu görmek istiyorum."
Zerath hem beklediği hem beklemediği sorularla karşılaşmıştı. Diğer yandan, Dymentsia'nın ona güvendiğini bildiği için çelişkiye düşmeden dürüstçe konuştu. "Zinaida beni korudu. Bu yüzden aklından geçen doğru, savaşta onunla Gölge Diyar'daki halkımı da düşünüyorum ve Zinaida ile karşılaşacaksam adil olmasını tercih ederim." Ardından gözleri koyulaşmaya başladı. "Çok fazla yanıtı var. Birkaç ülke, birkaç halk. Ve... bir kraliçe." Gülümsedi. "O da karşımda duruyor."
Kraliçe Dymentsia bunu duymasıyla aniden geri çekildi. Kırmızı gözlerinin rengi koyulaşmıştı. Ve ne duruşu, ne bakışı ne de ifadesi düşüncelerini ve duygularını açığa çıkarıyordu.
"Diğeri-"
"Sonra." dedi Dymentsia hissiz bir sesle. Ardından arkasını dönerek ilerledi. "Sonra." diye mırıldandı kendi kendine odadan çıkınca. Ve yürürken öfkeyle kehanetin yeni kavrayabildiği kısımlarını düşündü.
Karanlık ruhlara sahip ol, karanlığa hakim olacakken. Unut; kuzeyin gecesinde ayı ve yıldızları, gününde gölgeleri. Ve hükmet karanlığa; karanlıkta seçtiğin belirsiz ve sonsuz yolu, sınırsız kendini kaybetmeden.*
♛
"Lider Thalia, Yeşim Büyücü Lierra, Muhafız Aias, Muhafız Karissa, Muhafız Uranian, Muhafız Andreas ve Büyücü Duanna." diye okudu önündeki kağıda o anda yazdığı isimleri. "Birini unuttum." dedi başını kaldırarak. Tam karşısında oturan adamla göz göze geldi. "Prens Rhyseion!" Kağıda bir isim daha yazdı.
"Ne zaman gidiyorsunuz?" diye sordu Prens Lyktos. Dakikalardır konsey odasında ayakta bekliyordu. Sıkılmıştı. Dymentsia her şeyi günler öncesinde planlamasına rağmen tekrar tekrar gözden geçiriyor ve yetmiyormuş gibi onları yanına çağırıyordu.
"Yarın." dedi Kraliçe, başını hafifçe kaldırıp ona bakarak. Yüzünde bir gülümseme belirdi, Lyktos'tan hoşlanmıyordu ve Lyktos'un da kendinden hoşlanmadığını biliyordu. Bu yüzden ve Zerath'la tartışmaları yüzünden -ki Dymentsia, Zerath ile bir gündür hiç konuşmamış onu görmemezlikten gelmişti- Lyktos'un sıkılmasını bile sevmeye başlamıştı. Lyktos'un bakışları ona Nmerysa'nın küçükkenki bakışlarını hatırlatıyordu. Dymentsia ne zaman onun kızdığı bir şey yapsa ona bu şekilde bakardı ve Dymentsia bazen bundan zevk alırdı.
Kral Auris ise oğlundan daha uzlaşmacıydı. "Hala vazgeçme şansın var, Kara Kraliçe." diye hatırlattı ona. "Gölge Kraliçe güvenilmez ve kuralsız biri."
Ne tesadüf ki Kara Kraliçe de güvenilmez ve kuraltanımaz biriydi. Bunu belirtmek istercesine Gece Diyarı'nın Kralı'na baktığında Kraliçe'nin yüzündeki ifade ve dudaklarındaki gülümseme daha karanlık bir hale büründü. "Asla sözümden dönmediğimi söylemiştim."
"O halde bir kral olarak sana son uyarımdı." dedi Auris az öncekinden daha farklı, daha tecrübeli bir tavırla. "Belki bir dost ve bir büyük olarak beni dikkate alırsın."
Onun dostu değildi fakat büyüğü olduğu belliydi. Karanlık insanların bir diğer önem verdiği şey saygıydı. Dymentsia da onlardan biriydi, başını hafifçe öne eğerek alaycı ve pervasız tavrından bir an için ayrıldı. Ve güç arzusunu her şeyiyle belli eden ve hükmetme tutkusuyla gözleri koyu kırmızıya döndü. "Minnettarım." dedi duygudan yoksun bir sesle.
Yüzüne, bakışlarına, duruşuna ve kelimelerine yansıyan duygularını değiştirmede ustaydı.
"Yanıma bir ordu götüreceğimi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz." dedi kağıda ismini yazıp kalemi elinden bırakırken. "Bu kadar kişi yeterli. Hazırlıklar zaten tamam. Ben gittikten sonra Rhadenis'e ve onun seçtiği kişilere benimle konuştuğunuz gibi konuşursanız sevinirim. Ayrıca Gölge Diyar'da başlarına ne gelecekleri umurumda olmayan tüm mektuplarımı bana gönderin, çok önemlilerse önünden başka bir mektup gönderin. Yolculuk sırasında ve sonrasında ülkemi yönetmeye devam edeceğim." Yanında oturan Rhadenis'e baktı. "Bana bir şey olmadıkça veya ülkemde savaş çıkmadıkça buradan ayrılma." Ardından yeniden konsey odasındaki herkese hitap etti. "Başka bir şey?"
Kimse yanıt vermedi. Kara Kraliçe ayağa kalktığında ve yürümeye başladığında yaptığını fark etmedi. Odadan çıkmadan önce birkaç saniyeliğine arkasına baktığında çoğu insanın düşüncelerinde korkunun olduğunu fark etti.
Gözlerini kapatıp kapıyı açtı. Bu korkunun birkaç kelimeyle veya güçle ortaya çıkmadığını biliyordu. Eskiden yaptıklarıyla ilgisi vardı. Adil bir hükümdar olarak anılırdı. Adaletin bazen merhametsizlik ve zalimlik getirdiği, özellikle bahsi geçen karanlık bir halksa, herkes tarafından bilinirdi.
Ülkesini bazen sevgiyle, bazen korkuyla yönetirdi. Öyle anlar olurdu ki halkının gözlerindeki ve sessizliğindeki korkuyu iliklerine kadar hissederdi. O anlarda kendi bile korkardı karanlıktan, karanlığının ona ait mi yoksa ona sahip mi olduğunu anlayamazdı. Sonra hep aynı kararı verirdi. İkisinin de doğruluğuna kesin gözüyle bakardı. Ve karanlığın o olduğunu anlardı.
Sevgi ve korku, en güçlü duygulardandı. Ve onları dengede tutmak bir Rhona Dharal'ın en dikkat ettiği şey olmalıydı, tıpkı asla nefret edilmemeye dikkat etmesi gerektiği gibi. Nefreti ve kini dengede tutması imkansızdı.
Halkının onu sevmesini istiyordu, tüm her şeyiyle bunu istiyordu. Korkuyu istemiyordu ancak gerekliliğine inanıyordu. Eğer insanlar ondan korkarsa çekinirler ve ona karşı olamazlardı.
Oysa halk ondan nefret ettiğinde, tıpkı Kraliçe Vinedria'nın karanlık halkın nefretini kazanması gibi, halk her şeyi yapabilirdi. Zaten bu nefret, Dymentsia'nın asla istemediği nadir şeylerden biriydi.
♛
"Gölge Kral ile aranın kötü olduğunu duydum." dedi Rhadenis, Kraliçe'nin odasına girdiğinde. Dymentsia masada tek başınaydı, Karissa ve Aias yoktu. Rhadenis onun yalnız kalmak istediğini fark etse de onu yalnız bırakmaması gerektiğini biliyordu. Rhadenis sandalyelerden birine oturduğunda itiraz etmedi ve sessizce yemeğini yemeye devam etti. Rhadenis masadaki bardakların birini önüne çekti ve Dymentsia'nın gördüğü kadarıyla yıllardır ilk kez kendine şarap doldurdu. "Gölge Diyar'a onunla gitmek zorunda değilsin, Dymen. Sen Kara Kraliçe'sin ve eğer istersen onun kim olduğu veya ne kadar güçlü olduğunu umursamadan, kuralları veya yeminleri umursamadan onu öldürürüm." Dymentsia'nın Rhadenis'in sözlerinde ciddi olduğunu anlaması için ona bakmasına gerek yoktu. "Gölge Diyar'a bu kadar az kişiyle gitmen hoşuma gitmiyor ayrıca, seninle gelmeliyim."
"Rhadenis." dedi Dymentsia tabağı bir kenara çekerek. "Sen, bu dünyadaki en güvendiğim kişisin. Tam bu yüzden senin burada kalmana ihtiyacım var. Her ihtimale karşı burada olmanı istiyorum. Eğer bana bir şey olursa halkımı koruyabilirsin. Kendini buradakilere karşı savunabileceğine hiç şüphem yok. Bu yüzden senin için endişelenmiyorum zaten."
"Ama ben senin için endişeleniyorum." dedi Rhadenis. Bazen Dymentsia için yakın bir dosttan, bir danışmandan çok bir ağabey, bir kardeş gibiydi. Tabii kardeş olurlarsa düşman olurlardı, dost değil, ayrıca kardeşlerinden daha çok yakındı ona.
Dymentsia, Rhadenis'in kast ettiği endişeyi başta anlayamadı. Sonra bunun ne ülkeyle ne de hükümdarlığıyla ilgili olduğunu fark etti. Onlar konusunda bir endişesi yoktu Rhadenis'in, asıl endişesi belki de en yakın arkadaşının üzülmesiydi. "Buna gerek yok, gerçekten."
"Karanlık, güçlü ve hırslı o hükümdarın yanında duygusal, halkı için endişelenen ve halkını yönetmekten çok koruyan, onlar için her şeyi göze alan bir Dymen var. Ve bunu başkalarının fark etmek üzere olması beni korkutuyor ve endişelendiriyor." diye itiraf etti Rhadenis aklından geçenleri. "Kardeşlerin bile senin değer verdiğin insanlar için neler yapabileceğini bilmiyor, bu değer verdiğin insanların başında gelen ise halkın. Bu koruyuculuğuna ve endişene karşı başkalarının ne tepki vereceğini bilmiyoruz. Halkına senin kadar değer verip vermediğini bilmiyoruz."
"O başkaları Zerath mı yoksa?" dedi Dymentsia kısık sesle. "Beni o kadar tanımayacağını biliyorsun. Onunla duygusal olarak o kadar yakınlaşamam, bu imkansız. Ayrıca onu doğru düzgün tanımıyorum."
"İtiraf et." dedi Rhadenis onun kaşlarını çattığını görünce. "Bu dediklerin benim dışımdakilere söyleyeceklerin. Sen söyledin, en güvendiğin kişi benim. O halde bana itiraf et. Özellikle ona söylemediklerini ve ondan sakladıklarını itiraf et. Kendinden de sakladıkların varsa onları da söyle. Yardım edeceğimi biliyorsun."
"İyi de tarafsız olamazsın ki?" diye karşı çıktı Dymentsia. "Benim tarafımdan bakıyorsun ve ona güvenmiyorsun."
Rhadenis elini birkaç saniye onun koluna koydu, sonra çekti. Dymentsia'nın dokunuşları sevmediğini bilirdi, kardeşlerine bile nadir sarılırdı. "Onun hükümdar tarafına güvenmiyorum. Biliyorum, sen de o da hükümdar taraflarınızla sizsiniz. Ona bizim sevmediğimiz iki ülkenin veliahtı olduğu için, fazlasıyla güçlü ve olası bir düşman olduğu için güvenmiyorum. Sen onun hakkında bunların yanında başka şeyler de biliyorsun. Onları söylersen belki yardım edebilirim."
Dymentsia, Rhadenis'e bazen kendinden bile çok güveniyordu. "Dürüst. Fakat anca ben fark edersem bana her şeyi anlatıyor."
"Açıkça söyle, Dymen." dedi Rhadenis. "Rhona olmasından mı bahsediyorsun? Bunu sana söylememe nedeni sana güvenmemesiydi, o zaman yeni tanışmıştınız zaten." Onun masada duran parmaklarının masada ritim tuttuğunu fark etti, sadece birkaç saniye sürse de fark etti. "Dahası da var tabii."
"Zinaida'dan nefret etmiyor." dedi Dymentsia fısıltıdan farksız bir sesle. "Zinaida'nın bunca zaman ona zarar vermeme nedeni sadece gücü değilmiş ki bir çocukken o kadar güçlü değildir zaten. Zinaida onu seviyor çünkü Zerelia onun her şeyiydi ve Zerath ona kardeşinden kalan tek şey." Rhadenis'in şaşkın bakışlarını görünce ekledi. "Bunu bu kadar ayrıntılı söylemedi tabii fakat ben Zinaida'nın mektubundaki onu davet edişindeki imayı kavrayana dek de söylemedi."
"Çelişkili bir durum olduğu belliydi. Bunu fark ettiğini anladığı an sana açıklamalıydı." dedi Rhadenis onun düşüncelerini dile getirerek.
"Sorularımın dışına çıkmıyor. Hepsine yanıt veriyor. Daha bugün ona ne istediğini sorduğumda istediği her şeyi söyledi mesela." Rhadenis'in onun ne istediğini merak ettiği belliydi, Dymentsia da fazla uzatmadı. "Bildiğimiz şeyleri, ülkeler falan... ve bir kraliçe!" Rhadenis'in bu çok bilinen kelimenin diğer anlamlarını düşündüğünü görünce konuşmaya devam etti. "İşte, Temsilci. Artık her şeyi biliyorsun. O benimle aynı çalışan fakat daha mantıklı yanıt verebilen düşüncelerini söyle. Ayrıntısını sorma, zaten duymak istediğini sanmıyorum."
"Gerek yok." dedi Rhadenis onun gülümsemesini sağlayarak. "Belli ki senin için kuralları bozabilir. Ya sen?" Yanıt beklemeden devam etti. "Zaten onlarca kuralı yıktın, bunu da yıkarsın. Anlaşılan, aranızın kötüleşmesini sağlayan tek bir kelime. Kraliçe. Çok fazla anlamı olan bir kelime. Onun da tek bir anlamdan söz etmediği çok açık. Dürüst derken bu kadarını beklememiştin. Ben de beklememiştim." Dymentsia başını salladı. "Ülkelerden bahsetmediği belli, bu isteğinin sonradan eklendiği belli. Senin kafanı karıştıran şey bu. Onun bunu hem kendine hem sana itiraf etmesi. Ve senin düşünmeni sağlaması." Adeta Dymentsia'nın zihnini okumuş gibi konuşmaya devam etti. "Sen ne istiyorsun?"
Kara Kraliçe'nin dudağının bir kenarı yukarı doğru kıvrıldı. "Hükmetmek."
Sadece bir kelime, onlarca anlamı olan bir kelime daha. Kraliçe, bunu en basit anlamıyla istiyordu. Hükmetmeyi istiyordu. Ve hükmediyordu. O halde şimdiki amacı daha fazla yere, daha fazlasına hükmetmekti.
Rhadenis başını iki yana salladı. "Onu herkes biliyor, Dymen."
"Sorun da burada işte, Rhadenis!" dedi Dymentsia yüksek sesle. "Eğer düşmanım olsaydı ya da en basitinden ona karşı hiçbir güzel duyguyu hissetmeseydim, bunu yapabilirdim. İstediğim her şeyi yapabilirdim, her yere hükmedebilirdim fakat o buna engel. Güzel bir engel. Ama engel. Ben, onun ülkelerine hükmedemem. Ben onun değer verdiği şeyleri ondan öylece alamam. Onu tam olarak tanımıyorum, doğru. Ama ona zarar verilmesini ve onun üzülmesini istemiyorum. Bunu yapan olursa kendi ellerimle yapanı öldürürüm, silaha bile ihtiyacım kalmaz." Elini başına götürürken gözlerini kapattı. "Ve her şey için çok geç. Ona aşık değilim, onu çok fazla sevmiyorum. Henüz. Fakat ona değer veriyorum." Sonraki kelimeleri Rhadenis'in duymayacağı kadar kısık sesle söyledi, fısıltıyla belki de düşünerek. "Ve onu istiyorum."
Rhadenis, Dymentsia'nın bu köşeye sıkışmış, kararsız ve ne yapacağını bilemeyen halini görünce başta ne yapacağını şaşırdı. Sonra düşünerek yanıt verdi. "Eskiden hükümdarların bunun için yaptıkları bir şey vardı." Ve güldü.
"Kapa çeneni." dedi Dymentsia. "Başka bir yolu olmalı."
♛
Güneşin doğmasına saatler kala, daha ay gökyüzünden kaybolmadan Lazuli Sarayı'nın avlusu onların gidişi için ayrılmıştı. Zerath, atına binmeden önce amcası ve kuzenleriyle birkaç kelime konuştu. Lierra, Darranio ve Lorenna'ya veda etti. Thalia birkaç konsey üyesiyle ve komutanla görüştü. Aias, Karissa, Uranian, Andreas ve Duanna da onların ardından avluya çıktılar.
Dymentsia gitmeden önce uzun yıllardır ilk kez Rhadenis'e sarıldı. Kısa bir sarılmaydı, yine de ikisi için önemliydi. Rhadenis, Dymentsia'ya dikkatli olmasını yeniden hatırlattı. Ardından Dymentsia siyah atına bindi. Surların ardında, onlarla gelecek, lacivert gökte oniksten yapılmış gibi görünen ejderhaya baktı. Ardından Gölge Diyar'a gideceklerin arasına katıldı.
Lierra, Aias ve Karissa'nın yanında saatler boyunca at sürdü. Onlarla konuştu. Aias ve Karissa yıllardır onun yaverleriydiler, bu yüzden onlarla yakındı. Lierra ise Darranio'nun çıraklarından biriydi, belki en iyisiydi. Dymentsia onunla konuşurken Darranio'nun bilgisini yanında götürmüş gibi hissediyordu. Darranio bir zamanlar Gölge Diyar'da yaşamıştı ve kardeşi halen Gölge Diyar'da Zinaida'nın konsey üyesiydi. Dymentsia, Darranio'ya neden sarayı terk ettiğini sormamıştı. Lierra da bunu bilmiyordu.
Gökyüzündeki son yıldızlar da havanın aydınlanmasıyla kaybolurken atını Zerath'ın yanına doğru ilerletti. Bir süre konuşmadan ilerlediler. Uzun süren sessizliği bozan Zerath oldu. Diğer yıldızların aksine parıldayan yıldızdaydı gözü. "Şafak Yıldızı." diye tanıttı göğün elmaslarından birini.
"Burada tıpkı diğer yıldızlar gibi daha parlak." dedi Dymentsia ona bakarak. "Dharea'da Geceyarısı Yıldızı'nı görmek isterim." dedi bu yıl eklenecek olan Karanlık Ay'ı belirterek.
"Karanlık Diyar'da her şeyin daha güzel olduğunu duydum." dedi Zerath. "Gerçi Şafak Yıldızı'nın parıltısının artacağına sadece duyduklarımla inanmam. Görmem gerekir." Dymentsia ile göz göze geldi. "Şu anda bile düşüncelerimin ve duygularımın ötesinde bir güce sahip."
Dymentsia güldü. "Ya geceye ne demeli? Bahsettikleri kadar sonsuz ve sınırsız mı? Peki günün gölgeleri? Derler ki, gün ne kadar aydınlıksa onlar o kadar karanlık ve tıpkı gece gibi belirsizlermiş." Onu tekrar etti. "Görmem gerekir."
"Fakat." diye başladı Zerath gözleri Kraliçe'nin önceleri pek bilmediği bir duyguyla parıldarken. "Şafak Yıldızı diğer yıldızların aksine yalnız gece değil gündüz de ortaya çıkar."
Dymentsia gözlerini kaçırmak zorunda kalsa da kelimeleri zafer kazandığını belli etti. "O halde Geceyarısı Yıldızı onunla karşılaşmak için ne günü ne geceyi beklemeli. Karanlık her ikisine de, her şeye de hakim olmalı ve böylece iki yıldız da karanlıkta görünür olur."
Zerath'ın söyleyecekleri vardı fakat Dymentsia onu beklemedi. Atının kulağına doğru eğildi ve fısıltısıyla at hızlandı.
*Bu söz kehanetin bilinmeyen cümlelerini içeriyor ve Dymentsia'ya hitap ediyor.
Medya: Çok teşekkür ederim :)
Vizelerim yeni bittiği için bölüm gecikti. Ayrıca zavallı laptobum kafayı yemeye başladığı için bazı günler hiç açılmamaya başladı, bu yüzden de yazamadım. Önceki bilgilendirme bölümüne bakıp sorularıma yanıt verirseniz çok sevinirim.
Bu arada olaylardan biraz koptuğumu hissetmeye başladım. Lütfen bir yanlışımı görürseniz söyleyin. Ve yorum yapmayı, düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın lütfen.
Dymentsia ve Zerath'ın bana neler çektirdiğini tahmin ediyorsunuzdur. Cidden onları yazarken ben değil onlar seçiyorlar neler olacağını. Sırf oluşturduğum kişiliklerinden çıkmayayım diye sınırlarımı yok ediyorum burada.
15.11.2017, 18.54
15.630, 2.259, 3.2
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top