23 ♛ MOR VE AKİK

23. Bölüm

MOR VE AKİK

Kızıl Ülke, Büyücü'nün Asası

"Hazırlanmaya başlamamız gerekiyor, kraliçem." dedi Kisurra, Verona'nın çırağı. Verona ondan Mysania'ya yardım etmesini istemişti. Kraliçe yanıt vermeyince Kisurra konuşmaya devam etti. "Kalsedon uzakta ve bizim sadece saraydan çıkmamız bile birkaç günümüzü alacak."

"Biliyorum, Ki." dedi Kızıl Kraliçe. "Kalsedon'un nerede olduğunu da, ülkemizin durumunu da." Ses tonu ateş gibi yakıcıydı. Kisurra bir süre konuşamadı. Mysania'nın mor gözleri onun kehribar gözlerini buldu. "Sadece... biraz daha zamana ihtiyacım var." Bakışları yeniden pencereye yöneldi, bu şehrin manzarasını her zaman sevmişti, güneş batalı çok olmuştu ve şehrin ayrıntıları bu yüzden seçilemiyordu. "Endişeliyim." dedi ve güldü. "Her zamanki gibi."

"Endişeli olmalısın. Ak Kraliçe her hatasından ders çıkaran biri, istediğini almak için elinden geleni yapacaktır."

"Masada, savaş alanında olduğundan çok daha iyi." Elindeki mektupları gösterdi. "Sadece yaşadığının öğrenilmesiyle Doğu Ormanı'nı ve iki elf şehrini kendine bağladı. Bense savaşla aldığım bölgeyi, ona karşı nasıl savunacağımı düşünüyorum. Bir savaş alanında olsaydık daha rahat olurdum, inan bana." Ses kısıldı. "O bu haldeyken ona savaş ilan edemem. Güçsüz olduğunu söylüyorlar, ülkesini yeni toparlıyor. Bir savaştan yeni çıktı. Onunla bu halde savaşamam. Oysa o, en iyi olduğu şeyi yapacak ve masadayken beni birkaç imzayla yenecek. Kılıçla ya da büyüyle değil, kağıtla ve kalemle. Aklıyla, mantığıyla." Derin bir nefes aldı. Kisurra hala onun masasının önünde ayaktaydı, hala gergindi, sandalyeye bile oturmamıştı. "Peki ya sen ne düşünüyorsun?"

"Söylediklerinde ve düşündüklerinde haklısın." dedi Kisurra, bakışları Mysania'nın çalışma masasının üzerindekilere yöneldi. Mektuplar, kağıtlar. "Ak Kraliçe zeki. Belki de mantıklı olan Buz Diyarı'nı bırakmaktır."

Kızıl Kraliçe sesini yumuşatmaya çalışsa da başarılı olamadı. "Orayı savaşla kazandım ben. Dymen'in birkaç birliği yanımdaydı, yoktan oluşturduğum bir orduyla savaştım. Kış Gülü'nün kızına karşı savaştım, kendi uyandırdığım yaratıklarla savaştım. Lyrzenia'yı öldürdüm." Titremelerini önlemeye çalıştığı elleriyle masanın kenarını tuttu. "Orada olmalıydın, Kisurra. Buz kristallerinin ateş kristallerine dönmelerini izlemeliydin. Karın yakut renginde yağışını, alev rengindeki gökyüzünü."

Mysania, kapının açıldığını duymamıştı. Gelen Verona'ydı, konseyin ve daha birçok yerin lideri. "Kisurra haklı, Mysania." dedi yanlarına ilerlerken. Mysania onun konuşulanları işittiğine şaşırmadı. "Buz Diyarı bize bir katkı sağlayamaz. Ateş-"

Mysania onun sözünü kesti, diyeceklerini biliyordu. "Ateş buza hakim olamaz. Bu umurumda değil. Buz Diyarı'nı elimde tutmak için her şeyi yapacağım."

"Khalrane." dedi Kızıl Kraliçe Kairos'u gördüğü anda. "Onu unuttum." Kairos yanıt vermedi, ona doğru yürüdü. "Ak Kraliçe'yle daha erken konuşmalıyım."

"Ne zaman gidiyoruz?" diye sordu Kairos merakla. Kızıl Kale'nin koridorları da tıpkı adı gibi kızıldı. Kairos, buraya yıllardır gelmemişti, yine de her yeri evi gibi biliyordu. Altın alevleri andıran turuncu gözleri Mysania'yı izliyordu.

"Ben gidiyorum, sen gitmiyorsun." dedi Mysania. Kairos'un itiraz etmesini beklemedi. "Ne zaman döneceğim belli değil. Hemen pes etmeyeceğimi de biliyorsun. Birinin burada kalması gerek."

"Verona zaten burada." dedi Kairos. "Alastor, Adrianus ve diğer herkes. En azından benim seninle gelmeme izin ver."

Kızıl Kraliçe, koridorda yanlarından gelip geçenleri umursamayarak ona doğru birkaç adım daha attı. "Hiçbirine sana güvendiğim kadar güvenmiyorum, Temsilci. Verona'yı tanıyorsun ancak ben onu tanımıyorum ve burası artık benim ülkem. Güvendiğim ve tanıdığım insanların ülkemi yönetmesine izin vereceğim." Kairos'un hala itiraz edeceğini biliyordu, bu yüzden söyleyeceklerini zihninde hazırladı ve onun elini tuttu. "Ben yokken ülkemi yönetecek biri varsa o da sensin."

Kızıl Ejderha'nın Temsilcisi, onun elini bırakmadı. Yine de yüz ifadesi düşüncelerini açıklamaya yeterdi.

"Lütfen." dedi Kızıl Kraliçe. "Artık tehlikede değiliz. Salirhenia öldü."

Kairos onun elini bıraktı, Mysania onun ne yaptığını anlayamadı. "Ben Nmerysa hakkında endişeleniyorum." diye itiraz etti Temsilci. "Onu yıllardır görmedin, ne kadar güçlendiğini bilmiyorsun."

"Dymen onun yanında daha anlaşılır kalıyor, biliyor musun?" dedi Mysania gülümsemesini gizlemeyerek. "Ne yapacağını tahmin edebilirsin. Karşısında durup duramayacağını bilirsin, gücünü her daim belli eder. Adımları keskindir ve bir karar verdiğinde geri dönmez. Oysa Nmery... çok daha karmaşık. Ne yöne gideceği belli değil, ne yapacağı belli değil. Fakat bir şeyi yapmaya karar verdiği zaman onu kimse durduramaz. Bu kez gözü bende. Topraklarımdan bir parça istiyor ve durmayacak, daha fazlasını isteyecek. Kızıl Konsey bile bundan emin. Elearine Krase'yi de isteyecek, işte bu yüzden Reihla'yla gideceğim. Sadece onunla, ayrıca önerini dikkate alacağım, onunla konuşacağım."

"Sana zarar vermeyeceğinden emin misin?"

"O benim ablam. Ve ülkemi istiyor, beni değil. Emin olduğum tek şey bana zarar vermeyeceği. Yarın yola çıkacağız."

Kairos, yanıt vermedi. Mysania hazırlıklara devam etmeliydi, onun yanından ayrılacağını söylemek üzereydi. Kairos'un ona sarılmasıyla diyeceklerini unuttu. Başını omzuna yasladı ve fısıltısını duydu.

"Güvenini boşa çıkarmayacağım, Alev Ruhu."


Kızıl Kraliçe'yi bekleyenler için kısa bir bölüm oldu, biliyorum, ama yazılacak şeyler sınırlı bu kısımda. Bölümlerin geç gelmesinin nedenlerinden biri bu sanırım. Size ilk kısmın neden durağan olduğunu açıklayayım:

İkinci kısımda yani yaklaşık 3-4 bölüm sonra asıl olaylar başlayacak ve ilk kısımdaki amacım size kuzeyi, kuzeydeki karakterleri tanıtmak ve güneyde/batıda olanları hatırlatmaktı. Ak Kraliçe ve Kızıl Kraliçe karşılaştığında, Kara Kraliçe gerçekleri öğrendiğinde ve Gölge Kraliçe sabrını yitirdiğinde :D

03.09.2017, 23.01

8.522, 1.179, 1.6

473, 42.3, 8.8

94.3, 10.6, 6.1

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top