20 ♛ SİYAH VE ALMANDİN
20. Bölüm
SİYAH VE ALMANDİN
Gece Diyarı, Safir
Kara Kraliçe, siyaha boyanan yayın kirişini bıraktı. Zümrüt gözleri hedefe doğru ilerleyen oktaydı. Sadağındaki bir başka oka uzanırken duyduğu sesle dikkati dağıldı. "Thalia?"
"Kara Kraliçe." dedi genç kadın hedefe çarpan oka bakarken.
Dymentsia okun nereye çarptığını göremeden Thalia'ya dönmüştü.
"Konsey toplantısının bugün güneş battıktan sonra olacağını söylemek için geldim." diye açıkladı Thalia buraya geliş nedenini. "Gölge Diyar'dan haber gelmiş."
Kraliçe, az önce geri koyduğu oku sadağından çekti. "Gölge Kraliçe'den mi?" diye sorarken aynı anda oku yayına yerleştirdi.
"Hayır. Sınırda yer alan muhafızlarımızdan haber geldi." Kara Kraliçe'nin yayın kirişini çekmesini izlerken konuşmaya devam etti. "Toplantı sırasında söylemeyi düşünüyordum."
Tek gözünü kapatarak hedef alan Kraliçe bu kez kirişi hemen bırakmadı. "O zamana kadar bekleyemem, açıkla lütfen."
Thalia'nın bakışları hedefe doğru giden oka yöneldi. "Sınırın yakınlarına yerleşen bir birlik görmüşler."
"Zinaida ben buradayken savaşı başlatmaz."
"Biz de seninle aynı fikirdeyiz."
Dymentsia sadağında başka ok kalmadığını fark etti. "Bir çeşit tuzak mı?" Hedefteki oklarını almalıydı, yayını kenara bırakırken onlara doğru yaklaşan Savaşçı'yı fark etti.
Kaldığı yapının yakınlarında bir talim alanı olduğunu fark etmesiyle vaktinin bir kısmını burada geçirmeye başlamıştı. Xanthos da onun talimlerine bazen eşlik ediyordu. Bu kez de belindeki kında kılıcının gümüş kabzası parıldıyordu.
Kraliçe yayın yanındaki kılıcı eline aldı. Thalia, onun gözlerindeki kırmızı parıltıları fark etti.
"Lyktos ve Lilaia daha fazlasını biliyorlar." dedi Thalia. Ardından Xanthos'a baktı. "Toplantıdan önce onlarla konuşmalıyım. Konseyde görüşürüz, kraliçem."
Xanthos'un yanına gelmesini beklerken kılıcını çevirdi. Savaşçı'yla aralarında birkaç adım varken ilk hamlesini yaptı ve hamlesi Xanthos tarafından ustalıkla karşılandı. Xanthos onu yıllardır tanıyordu, hamlelerini nasıl yapacağını ve onları nasıl daha önceden tanıyacağını biliyordu. Bir sonraki hamlesini ise kılıcını sağa savurarak karşılık verdi. Kılıçları bir kez daha çarpıştı ve bu kez Kara Kraliçe geriye doğru iki adım attı. Xanthos onun ne yapacağını anlamamışken hazırda bekledi. Kraliçe'nin yukarı doğru savurduğu kılıca karşılık eğildi. Kraliçe'nin sonraki kılıcını savurması Xanthos için yetersiz kaldı ve ayağa kalktığı anda Kraliçe'nin kılıcı yere düştü.
Xanthos şaşırdı ve bir adım geri çekildi. "Bunu bilerek yaptın."
Dymentsia yere düşen kılıcı almadı, tam tersine ayağıyla biraz daha kendinden uzaklaşmasını sağladı. Yerinden kımıldamadı ve ona doğru gelen kılıca karşılık son anda kenara çekildi. Xanthos'un bir sonraki hamlesinden de kaçarken sol elindeki eldiveni çıkardı ve saniyeler içinde asayla karşılık vermeyi başardı.
Bu kez kılıcın ona yaklaşmasını engelleyen bir kalkan oluşturdu. Xanthos'un kılıcının da büyüyle yapıldığını ve kalkanı er geç geçeceğini biliyordu, merak ettiği şey bunun ne zaman olacağıydı. Siyah renkli, Kraliçe'nin bulunduğu tarafı göstermeyen ve karanlıktan oluşan kalkanda bir yarığın açılması uzun sürdü. Fakat açılan yarık sadece kalkanı yok etti ve kadının çevresindeki karanlık yavaş yavaş kaybolmaya başlasa da varlığını sürdürdü.
Xanthos onun kısık nefes alış veriş sesini, zemine basan adımlarını duydu. Kılıcını ona savurdu ve bir an için yenildi. Kılıcı neyin karşıladığını bilemese de hamlelerine devam etti. Sıradan bir zamanda, ışığın olmadığı bir gecede karşısındakini görebilir, yapacaklarını hissedebilirdi. Ve bu sıradan bir zaman değildi.
Bu kez karanlığı oluşturan karanlığın kendisi olan Rhona Dharal'dı. Karanlığın Hükümdarı, Dymentsia Dione Xeina'ydı.
Ve onun amacını çoktan anlamıştı.
Dymentsia'nın bunu daha önce yaptığını hatırlamıyordu, neler olabileceğini merak ediyor olmalıydı.
Xanthos, onun bulunduğunu bildiği yere kılıcını yöneltti. Çevrelerindeki karanlığın dağılması hızlandı, kılıcın ucunu yakalayan şey güçsüzleşti ve acı dolu bir ses duydu.
Karanlık tamamen dağıldığında, gün batımının morunda gölgeleri belirginleşen bir yüz gördü. Dymentsia diğer elindeki eldiveni de daha güçlü büyü yapabilmek için çıkarmıştı. Beyaz bir bezle avucunu sardığı eliyle kılıcın çeliğini tutuyordu, Xanthos bunu anladığı anda kılıcı geri çekmişti ve bu sırada kılıcın ucunda parıldayan kan damlalarını fark etmişti. Dymentsia'nın eli de kanlanmıştı ancak bunu umursuyor gibi görünmüyordu. Yaralı eliyle diğer eline az önce asaya çevirdiği zümrüt yüzüğü takarken dikkati Savaşçı'daydı. "Öyle bakmayı kesmelisin."
"Nasıl bakmayı?" diye sordu Xanthos merakla.
Dymentsia omuz silkti. Konuşmaya başlayacakken onlara doğru gelen Rhyseion'u fark etti. Bakışları yeniden Xanthos'u bulduğunda karşılaştığı ifade söyleyeceği kelimeleri değiştirdi. "Onu tanıyorsun." Savaşçı'nın koyu renkli gözleri kısılmış ve yüz ifadesi anlaşılmaz bir şekle bürünmüştü. Kılıcının kabzasını daha sıkı tuttuğunu fark etti. "Xanthos." dedi uyarırcasına.
Lider Xanthos onun ne istediğini anladı. Kılıcını kınına geri koyarken açıkladı. "Evet, onu tanıyorum." dedi boğuk bir sesle.
"Nereden?" diye sordu Dymentsia. Xanthos'un yanıt vermek için biraz beklemesi onu daha da meraklandırmıştı. "Yanıt verecek misin?" Rhyseion hala onları duyamayacak kadar uzaktaydı. Dymentsia'nın ses tonu ise Xanthos'un tüm dikkatini ona vereceği kadar keskindi.
"Önemli değil." diye yanıt verdi adam hızla. "Gölge Diyar'ın sınırındayken karşılaşmıştım sadece." Kara Kraliçe başını salladı, devam etmesini beklerken Xanthos'un yarı gölge yarı kara savaşçı olduğunu hatırladı. "Yıllar önceydi." Ses tonu kısılmıştı. Rhyseion onlara daha da yaklaşmıştı. Konuşmaya devam ederken ses tonu kararlıydı. "Ona güvenebiliriz, eğer düşündüğüm şey buysa. Sadece güçlü bir büyücü olduğunu hatırlıyorum."
Güçlü, Xanthos'un herkese söylediği bir kelime değildi.
Kara Kraliçe, Gece Prensi'ne baktı. "Ne kadar güçlü?" diye sordu. Gözlerinde Xanthos'un görmeye alışkın olmasa da tanıdığı bir ifade belirdi.
Kraliçe, güçlü rakipleri severdi.
"Yanıt verme." dedi Kraliçe fısıltıyla, Xanthos'a fırsat vermeden. "Kendim öğrenirim." Xanthos'un aklından geçenleri tahmin ediyordu. "Rhadenis aklındakileri yanıtlar." Xanthos'un kendinden uzaklaşan adım seslerini duydu. Kollarını göğsünde kavuşturdu ve yerinden kımıldamadı. "Kılıcına bakabilir miyim?"
Rhyseion, siyah deri kından kılıcını çekti ve bıçağından tutarak kabzasını ona uzattı. Kılıcın kını sol tarafındaydı, safir yüzüğü de sol elindeydi. Büyük ihtimal, her iki elini de kullanabiliyor olmalıydı.
Bıçağı simsiyah obsidiyendendi, Kuzey Denizi'nin eski adalarında bulunan ve Ejderha Gücü'ne sahip olan herkesi öldüren büyülü taştandı, kabzası siyah deriyle kaplıydı ve balçağı kırmızı-siyah almandin ve maviye parıldayan siyah kristallerle süslenmişti. Eskiydi ve birçok savaştan çıktığı da belliydi. Dymentsia, Gece Diyarı'na ait olmadığını da fark etmişti.
"İsmi ne?" dedi kılıcı uzatırken.
"Birçok ismi var, en eski olanı ve benim kullandığım ise Rhenai lizen Dharal." diye yanıt verdi Rhyseion.
"Karanlığın Şafağı." diye çevirdi kelimeleri Dymentsia kısık sesle. Eski Kuzey Dili'nde bazı kelimeler ve ekler farklıydı, yine de tam çevirisine en yakını buydu.
Bu adı biliyordu fakat aklından geçenleri söylemedi. Kılıcını çekti. "Bir düelloya ne dersin, Rhyseion? Büyü de yapabilirsin. Kazanırsam bana aklından geçenleri ve sakladıklarını söylersin."
"Ya kaybedersen?" dedi adam kılıcını çevirerek. Mavi gözlerinin rengi değişmemişti, Dymentsia değişmesini görmeyi isterdi. Onda Gece Ejderi'nin Gücü'nün var olduğunu hissediyordu. Eğer kazanırsa sormak istediklerinden biri buydu.
"Sen seç."
Rhyseion hemen yanıt vermedi. Biraz bekledi. "İki soruma yanıt verirsin."
Kraliçe kabul ettiğini belli ederek kılıcını ona doğru savurdu. Rhyseion bir adım geri çıkarak karşılık verdi. Kılıçları çarpıştığı anda Dymentsia zeminde bir halka oluşturdu, halka daralırken bir hamle daha yaptı. Bulundukları alanı saran ve geri adım atmalarını önleyen halka Rhyseion'un büyüsüyle ikiye ayrıldı, maviye dönen halka zeminden yükseldi. Aynı anda kılıçları çarpışmaya devam etti.
Rhyseion kendini savunmayı kestiğinde Dymentsia halkanın sonuna dek ilerledi ve çizginin dışına çıkmamaya özen göstererek sağa üç adım attı. Rhyseion da onu takip etti ve yerleri değişti.
Dymentsia onun kılıcını düşürmek için hamle yaptığı sırada yanlarına iki kişini geldiğini fark etti, dikkatinin dağılmasına izin vermese de Rhyseion'un savunmasıyla geriye savruldu. Çizgiye bir adım kala yere düşmemeyi başardı, aynı anda onun büyü yaptığını fark etti ve çevresini karanlığa bürüdü. Karanlığı kontrol edebilmek için kılıcını kınına geri koydu. Rhyseion dört adım ötesindeydi ve onu tam seçemese de etrafındaki mavi parıltıyı görebiliyordu. Ona doğru ilerledi, belki de gücünü öğrenmek için aradığı şey buydu. Aynı anda mavi parıltı kalkana dönüştü ve kalkana çarpıp geriye savruldu. Kendi oluşturduğu kalkana çarptı halkanın dışına çıkmadı, az önce Rhyseion'un çevresindekinin önceleri bir kalkan olmadığından emindi, daha sonra kalkana dönüşmüştü. Yüzüğünü asaya çevirdi. Ardından asanın yardımıyla karanlığı yok etti, halkayı genişletti ve ona doğru ilerledi. Asayı yeniden yüzüğe çevirdi. Rhyseion yerinden kımıldamadı ve kanatları yavaş yavaş sırtından çıkan Kraliçe'nin yaklaşmasını bekledi. Safir gözler, yakut gözlere baktı ve dikkatinin dağıldığı anda her şey için çok geç olduğunu anladı. Az önce Dymentsia'ya olduğu gibi birkaç adım geriye savruldu ancak düşmedi.
Obsidiyen kılıcını kınından çıkardığı anda Kara Kraliçe kanatlarını katlamak zorunda kaldı. İkisi de etraflarının karardığını ve meşalelerin söndüğünü aynı anda fark etti.
"Dymen." Rhadenis'in sesini duyan Dymentsia ona doğru gelen kılıcı son anda savuşturdu. Rhyseion durduğunda o da durdu. "Toplantı başlamak üzere." Kahverengi gözleri Rhyseion'u buldu. Şüpheci ve kararsızdı. Rhyseion hakkında ne düşüneceğinden emin değildi.
Kara Kraliçe'nin de dikkati Rhyseion'daydı. Kanatlarını sırtına gizlemişti. "Toplantıdan sonra devam edeceğiz." dedi kılıcını kınına geri koyarken. Rhadenis ve Lorenna yürümeye başlamışlardı bile. Dymentsia, Lorenna'nın bakışlarını da kaçırmamıştı. Onlar gözden kaybolurken Dymentsia sadağını almıştı ve saatler önce ok attığı hedeflere yönelmişti.
"Gitmiyor muyuz?" diye sordu Rhyseion onu izlerken.
"Oklarımı toplamam lazım." diye yanıtladı onu Kraliçe adımlarını hızlandırırken. "İstersen sen gidebilirsin." Gitmediğini anlamak için bakmasına bile gerek yoktu. En sonunda dayanamadı ve hedeflere vardığında aklından geçenleri söyledi. "Gece Ejderi'nin Gücü'ne sahipsin."
"Daha önce söylemeni bekliyordum." dedi Rhyseion gülümseyerek. "Neden bu kadar bekledin? Emin olamadın mı yoksa?"
"Emindim." dedi Dymentsia oklarını hedeften çıkarırken. "Sadece sormak için zaman bulamamıştım."
"Ne zaman anladın? Ben seni görmeden biliyordum."
"Seni ilk gördüğümde." diye yanıt verdi Dymentsia, tüm oklarını toplamış ve sadağına geri koymuştu. Başka bir şey söylemeden yürümeye başladı. "Diğer sorularını düelloyu kazanırsan sorman gerekecek. Öbür türlü ben senden birkaç şey daha öğreneceğim."
"Neyi merak ediyorsun?" dedi adam. "Belki şimdi yanıt verebilirim."
Kraliçe güldü. "Hepsine yanıt veremezsin, emin ol. Ama göz rengini neden gizlediğinden bahsedebilirsin."
Rhyseion bu soruyu bekliyor olmalıydı. Onun yanında bir süre yürümeye devam ettikten sonra yanıt verdi. "Kuzenimden gizliyorum. Gücümü bilse de veliahtlığının tehlikeye gireceğini düşünüyor. Belki daha az tehlike oluşturduğumu düşünürse benimle uğraşmaktan vazgeçer."
Dymentsia bunu tahmin etmişti. "Ona isyan edeceğinden korkuyor olmalı. Ve bir başka soru." Bir süre konuşmadı. Yayını ve kılıcının bulunduğu kını alıp kaldığı binaya yönelirken konuşmaya devam etti. "Neden hükümdar olma şansın varken olmadın?"
"Amcama çok şey borçluyum, en azından o yaşadığı sürece ona başkaldırmayı düşünmüyorum. Şu anki yetkilerim bana yetiyor zaten yaptığı her şeyi kuzenlerim ve bana da danışıyor." dedi Rhyseion, sözlerinden çekinmiyordu, bunu zaten tüm saray biliyor olmalıydı.
Dymentsia daha da fazlasının varlığını hissediyordu. Muhafızı Aias onu gördüğü gibi yanına gelmişti ve Dymentsia'nın itiraz etmesine rağmen yayını, sadağını ve kılıcının bulunduğu kını ondan aldı. Neden olarak da Rhadenis'in çoktan toplantıya gittiğini ve beklediğini söyledi.
Dymentsia ve Rhyseion dakikalar içinde binanın diğer girişinden çıktılar. Konsey toplantısının yapılacağı binaya yöneldiklerinde Kraliçe, yanında yürüyen adamın da kendisi için bir tehlike oluşturduğunu fark etti. Aynı şekilde o da Rhyseion için bir tehlikeydi, Gece Diyarı uzun bir süredir Gölge Kraliçe yüzünden yeterince yükselememişti. Gölge Kraliçe onların yükselmesinin en büyük engeliydi.
Büyük kapı kapandığında ve toplantı başladığında güneş çoktan batmıştı ve kuzeyin parlak yıldızları geceyi yeniden aydınlatmıştı.
Prens Lyktos ayaktaydı, masanın üzerinde yer alan haritada eliyle bir bölgeyi gösteriyordu. İki ülkenin sınırını belirten Karanlık Dağlar'ın ve Gece Dağları'nın arasında, Safir şehrinin kuzeybatısında ve Gece Nehri'nin sonunda yer alan harabe şehri işaret ediyordu.
"Geceyarısı Yıldızı." dedi Rhyseion.
"Gölge Kraliçe'nin kardeşinin ismini aldığı yer." dedi Prenses Lilaia. Günlerdir ortada yoktu, orduyla ilgileniyor olmalıydı. "Üç birliği orada konaklıyor. Aldığımız bilgilere göre yaklaşık bin kişi orada."
"Irkları ne peki?" diye sordu Kraliçe önündeki kadehten bir yudum alırken. Sandalyede oturuyordu ve geriye yaslanmıştı. Etrafındakilerden daha rahattı.
"Irkları mı?" diye sordu Lyktos merakla.
Kraliçe başını salladı. Bir saniye Rhadenis'e baktıktan sonra Lyktos'a döndü. "Önemli bir ayrıntı değil mi yoksa? Kuzeyde sadece gölge ve gece insanları yaşamıyor. Karanlık Halkın da birçok ırkı var ve eğer orada birkaç büyücü varsa birliklerin bazılarını gizlemiş olabilirler." Sargılı eliyle kadehi döndürdü. "Ya da kalabalıkmış gibi gösterirler."
"Bu yasak." dedi Kral Auris ona bakarak. "Bin yıllar önce yasaklanan bir büyü."
"Yine de bunu dikkate almalıyız." dedi Rhyseion başıyla onaylayarak. Dymentsia'nın yanında oturuyordu. "Gölge Kraliçe birçok kuralı zaten çiğnedi."
"Kuralları çiğneyen sadece o değil." dedi Lyktos kısık bir sesle. Bakışları Dymentsia ve sağ tarafında oturan Rhadenis'te gezindi.
Kara Kraliçe elini kadehinden çekti. Gözleri tehditkar bir ifadeyle kısıldı. "Eğer bahsettiğin kardeşimse, Lyktos, bahsettiğin Temsilci'yle birlikte onu geri döndürmem ise..." Sesi adeta duyulamayacak bir fısıltıya döndü.
Rhadenis de bundan yararlandı. "Gölge Diyar'ın büyücüleri yasaklanan yer değiştirme ve yanılsama yaratma konusunda ustaydılar. Çevrelerine korku salmalarıyla ve zalimlikleriyle de tanınıyorlar."
"Bir tuzak olabilir." dedi Thalia. "Kara Kraliçe buradayken saldırmaz. Bu kez karşısına sadece bizi değil, onu ve kardeşlerini de alır." Dymentsia'ya baktı. "Her ne kadar pek iyi anlaşamasanız da birbirinizi savunuyorsunuz. Kar Kraliçesi'nin başına gelenleri yaşamak istemez."
"Bu yüzden ittifakımızı önlemeye çalışacak." dedi Rhyseion. "Nasıl yapacağını bilmiyorum ama buna hazırlıklı olmalıyız."
"Peki ya birlikleri konusunda ne yapacağız?" diye sordu Lyktos merakla.
Kral Auris yanıt verdi. "Sınır muhafızlarını çoğaltabiliriz. Gece Nehri'nin iki kolu arasında yer alan surun geçilmesini engellemek için surun savunmasını güçlendirebiliriz."
Lyktos onun konuşmasına devam etti. "Ormandan ve nehirden ilerlemeleri uzun sürecektir. Safir'e varana dek bekleyebiliriz."
"Onlar Safir'e varana dek bizim sınırdaki birliklerimiz de şehre varır." dedi Temsilci Rhadenis.
"Şehri kuşatmasını bekleyemezsiniz." dedi Dymentsia yüksek sesle. "Safir güçlü bir kale şehri değil ve şehirde çok insan var. Geceyarısı Güneşi veyahut Şafak Yıldızı'nda olsaydınız, hatta Mavi Liman'da, bu kabul edilebilir olurdu. Safir'in çevresi düz, adeta bir savaş alanı ve onların konaklaması için de yeterli." Kimse konuşmadı. "Gölge Kraliçe'nin beklediği şey de bu. Asıl olması gereken ise bir meydan muharebesi."
"Şehri savunmamız daha kolay." dedi Lyktos. "Olası bir kuşatma için hazırlıklara başladık bile."
"Öylece ülkenize girmelerine izin mi vereceksiniz?" dedi Kraliçe. "Safir'e yöneleceklerinden ne kadar eminsiniz? Surlarınızın içinde siz güvendesiniz, peki ya diğer şehirler? Ya onlara yönelirlerse?"
"Başkent düşerse hepsi düşer. Elbet amacı Safir olacaktır." diye karşı çıktı ona Lyktos.
"Rhaidestos burada değil." dedi Kral, savaşçıların liderinden söz ederek. "Ordunun durumunu onunla daha iyi konuşuruz. Bu toplantının amacı haber vermekti."
Odada Rhaidestos dahil birçok üye yoktu. Sadece Gece Diyarı'nın hanedan üyeleri, Thalia, Dymentsia ve Rhadenis vardı.
"Bir kuşatma mı yoksa meydan savaşı mı olacağına o gelince karar veririz." diye son sözünü söyledi Kral Auris.
"Bu kararı biz vermeyeceğiz, amca. Zinaida verecek, bunu biliyorsun." dedi Rhyseion. Fakat ne Kral ne de Veliaht Prens onu dinliyordu.
İkisi de fikirlerini söylemişlerdi. Bu toplantının amacı da belli ki buydu. İkisinin odadan ayrılmasının ardından Lilaia ve Thalia da onları izledi. Geriye Dymentsia, Rhyseion ve Rhadenis kaldı. Dymentsia başıyla onaylayınca Rhadenis de oradan ayrıldı.
"Gölge Kraliçe'nin öylece Gece Diyarı'na girmesine izin veremezsin." dedi Kraliçe Dymentsia ayağa kalkarak.
"O Kral, Dymentsia." dedi Rhyseion bunu kabullenerek. "Ben değilim."
"Ülkeni yok ederse de olamayacaksın." dedi Dymentsia elini masanın üzerine sertçe koyarak. Haritadaki Safir'i ve Zümrüt'ü gösterdi. "Zümrüt," dedi, "Safir'in müttefiki." Ardından eli haritada olmayan güneye gitti. "Burada Kalsedon var, Zümrüt'ün çaprazında." Daha da güneye ilerledi. "Ve Büyücü'nün Asası."
Rhyseion masanın üzerine oturan Dymentsia'ya baktı. "Haritayı ezbere biliyorum." dedi.
Dymentsia ona baktı. "O halde bana yanıt ver, Gece Prensi, cevabı biliyorsun."
Rhyseion ayağa kalktı. "Ama soruyu bilmiyorum."
"Ben kraliçeyim." dedi kendini işaret ederek. "Bir savaş olursa yardıma gelmeyeceğinizin farkındayım ama buradayım."
"Çünkü kuzeyi istiyorsun." dedi Rhyseion duvara yaslanarak.
"Kuzeyde iki güçlü rakibim var." dedi Dymentsia gözleri tamamıyla kırmızıya dönerken. "Biri Gölge Kraliçe, diğeri ise sensin."
"Eğer Diyar'ın tamamına, tüm ordularına hakim olsaydın sadece Gölge Kraliçe'ye değil bize de savaş açardın, bir müttefik aramazdın veya kabul etmezdin." Gözlerinin rengi koyulaştı ve parıldadı, eski rengine dönmesi uzun sürmedi. Kraliçe istediğini almıştı. "O zaman gerçekten düşman olurduk."
"Düşman olmamız için kral olman gerekmiyor muydu?" dedi ve güldü Kraliçe.
"Soruna ne oldu?"
Kara Kraliçe başını eğerek baktı ona, yeniden onu tartıyor, inceliyor gibiydi. "Eğer Diyar'da bir savaş olursa önceliğim kendi ülkem olacak. Eğer bu savaş önce olursa ve o vakit bana yardım etmezseniz ittifakımız bitecek ve ben bir yemin ettim." dedi sargılı elini göstererek. Xanthos'un kılıcını tuttuğu için yarası daha da açılmıştı ve sargının bir kısmı kana bulanmıştı.
"Elin kanıyor." dedi Rhyseion hatırlatmak ister gibi.
"Kast ettiğim bu değildi." dedi başını iki yana sallayarak. "Sözlerime devam etmeme izin ver. Eğer Auris ve Lyktos bana yardım etmezse sizinle savaşacağım. Ve inan bana, bunu görmek istemezsin."
"Ben kral değilim." diye tekrar etti Rhyseion kendini.
"Sence umurumda mı?" diye sordu Dymentsia alaycı bir sesle. Bir sonraki kelimeleri ise alaycılıktan fazlasıyla uzaktı. "İttifak bozulursa istesem de istemesem de savaşacağım."
"Elini uzatırsan yaranı iyileştirebilirim." dedi Rhyseion ona yaklaşarak. "Düelloya devam edeceğimizi söylemiştin, sen yaralıyken olmaz." Dymentsia elini uzattığında sargıyı çözmeye başladı. "Safir kuşatmayı kaldıramaz. Meydan savaşını kazanabiliriz fakat kurallara uyuyoruz. O ise kural tanımayacak."
"Ben de tanımam." dedi Dymentsia eline bakarak. Rhyseion sargıyı elinden ayırınca avucunu baştan başa çapraz şekilde kaplayan yara izini gördü. Parmakları da yaralanmıştı, acıyı yeni fark ediyordu. "Anlaşılan o ki sen de kural tanımıyorsun." dedi onun büyü gücünü kullanacağını anlayınca. Rhyseion elini tuttuğunda acının azaldığını hissetti. Elini geri çekmeyi düşünse de fikrini değiştirdi. "Büyüyle açılan bir yara büyüyle kapanır." diye tahmin etti. "Yasaklanmış olan başka büyü yaptın mı?"
"Onlarca kez." dedi Rhyseion onun elini bırakarak. Dymentsia iz bile kalmayan eline bakarken onu izledi. "Neden kan yemini ettin?"
Kara Kraliçe ona yaklaştı. Yalan söylemesi veya gerçeği saklaması için bir nedeni yoktu. Zaten Rhyseion onun yanıtını biliyor olmalıydı. "Çünkü bir sebebe ihtiyacım vardı. Eğer bir yanlış yaparsanız ve ben bundan hoşlanmazsam... bir sebebe ihtiyacım vardı." Ona bir kez daha baktı ve yürümeye başladı. "Bencil biriyim ben. Nitekim sen de öylesin."
Rhyseion yanıt vermedi.
"Düelloyu bir başka tarihe erteleyebilir miyiz?" diye sordu Dymentsia kapıdan çıkarken.
"Olur." dedi Rhyseion. "Ben de soru sayımı yükseltirim."
"O halde senden daha çok şey öğrenmiş olurum." dedi Dymentsia.
Saatlerdir bölümü yazıyorum ve uzun olacağını düşünürken kastım bu değildi. 2700 küsur kelime, sanırım kuzey bölümlerine fazla alıştım. Bölümü kontrol edemiyorum, bu yüzden hatalarım olabilir ve bazılarınızın beklediğini, merak ettiğini düşünerek bu saatte yayımlıyorum.
Bu arada sonraki bölüm gecikecek. Nedenini açıklayacağım.
21.08.2017, 01.21/27
7.133, 1,044, 1.4, Fantastik 70(Şu ana kadarki en yüksek sıralama)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top