Bölüm - 6
Neden beni istesinler ki? Sarayın merdivenlerini çıkarken, yanından geçtiğimiz her muhafız bize bakışlarını çekmiyorlardı.
''Hayatlarında ilk defa insan görüyor sanırım muhafızlarınız.''
Gülerek etrafımıza baktı. ''Görmemiş gibi davranmaları benim hatam değil. Seveceksin burayı, eminim.'' Sevsem ne olur! Olimpos tanrıları arada ve sen onlara karşı galip geleceğine inanıyorsun. Bu hayal gücünden bende istiyorum. Duvarları inceleme kızım, yapabilirsin. Ama nasıl bakmayayım! Altın işlemeli bunlar! Aman dedim!
''Saraya hırsızlar girmeye çalışıyor mu?'' gülerek merdivenleri işaret etti. ''Denemeye korkarlar. Duvardan altın çalacaklarına, adam öldürür keselerini çalarlar daha mantıklı. Saraydan çalmaya cüret edemezler.'' Askeri düzen, hat safhada o zaman. İnsanlar, askerlerden korkuyorlar. Ya da baştakilerden. Daire şeklinde yukarıya giden merdivenlerden çıkmaya başlarken ensemdeki nefesle durdum. Arkamı dönüp aşağıya baktım. Kimse yok?
''Sorun ne?'' Kafa sallayıp devam ettim. Enseme hava çarpmış olma ihtimali, çok düşük. Etrafa kısaca bakıp tekrar devam etti.
''Krallığın içinde görünmez yeteneğine sahip muhafızlar var. Eğer biri arkamızdan gelmiş veya iniyorduysa hissetmen normal. Sana daha sonra bahsederler zaten güçlerden.''
Görünmezlik... Vaov. Baya vaov. Bu hayat gerçek mi? Hakate ile karşılaştıysan gerçektir. Tekrar özür dilerim!
''Tekrar ediyorum içeride Senato başkanı, Kral ve Kraliçe olacak. Resmi selamı sakın unutma, ilk seferden aranızın kötü olmasını istemem. Ters yapma, senin iyiliğin için bunlar. Tabi dersen ben burnumun dikine giderim, sen bilirsin. Asla yadırgamam. Sadece sorularına cevap ver. Soru sorma. Tamam mı?''
Kısaca bana ters yapma ölürsün diyor bu. ''Emredersiniz.'' Göz devirip muhafızlara elini gösterdi. İlk seferden tersledik adamı. Kapılar açılırken son kez Nigel'e baktım. Ölmek için daha çok erken. Sakin ol ve doğal davran. Önden giderken arkasından yaptıklarının aynısını yaptım. Yanında durup aynı anda eğildim.
''Zekisin.'' Fısıldamasıyla tekrar ayağa kalktım. Burnumun dikine gitmeyi severim ama hayır. Aptal değilim. Tahta ki oturan baya uzun adam ayağa kalkıp ellerini arkasında birleştirdi. Saçları örülü şekilde arkaya giderken, kafasında ki tacı ile onları sabitlemişti. Çelik zırhının baya dikkat çektiğini söyleyebilirim. Biçimli kaşları, mavi gözleri ve uzun sakalları vardı. Baya iyi bir yüzü var. Kraliçe'nin de ondan kalır yanı yok. Kadın model gibi. Ela gözleri ta buradan insanı çekiyordu. Kestane renginde uzun saçları eline kadar iniyordu. Kemikli yüz hatları, küçük burnu... Kadının fiziği mükemmel. Buradakilerin genleri hep böyle mi acaba?
'' Ben, Vivien Krallığının Kralı Leroy Gullien. Yanımdaki de değerli karım, Kraliçe Cherish. Yanımızda bulunan kıdemli, krallığımızın Senato Başkanı Benedict.''
Gözüme bakınca karşılık vermeden edemedim. Bu bilgiyle filozof mu olacağım? Ne? Tekrar eğilip gözlerine baktım. ''Memnun oldum Kral'ım.'' Ne yapayım daha... Yüzünü gülümseme alınca tatmin olmuş gibi tahtına geri oturdu. Hevesini almış gibi olmayayım canım, gidiciyim ben.
''Yaklaşsanıza Nigel! Aramıza mesafeler girmesin, daha iyi görmek istiyorum seni.'' Adama bak ya. Malıymışım gibi beni kaçırıyor oradan, bir de utanmadan gelmiş sırıtıyor. Vuracaksın ağzının üstüne... Güçlerim olmadan da ölüm fermanımı hazırlamış olurum. Mis.
''Seni buraya neden getirdik merak ediyorsun. Nigel sana yolda bahsetmiştir. Paralel bir evrendeyiz. Herkesin güçleri olduğu bir evren. Dünyada kurulu bir sistemimiz var. Adamlarımız insanlardan alınan kan örnekleri üzerinde işlemler yürütüyorlar. Mutasyon geçiren hücreler tespit ederlerse o ismi bize bildiriyorlar.''
Şerefsizler. Kurduğu sisteme bak. Hastaneye adımımı dahi atmam artık. Kan örnekleri üzerinde deney yapmak. Nasıl bir yokluk bu?
''Biliyorum, kulağa ilk gelişinde hiç sempatik gelmiyor. Ama sonucuna bak, ait olduğun yerdesin.'' Nerede olup olmayacağıma siz karar veremezsiniz ya.
''Testlere girmek için başvurularda bulunabilirsin. Krallığımıza hoş geldin Gwen. Seni aramızda görmekten mutluluk duyduk. Umarım birisi aklına girmezse, burada yaşamını sürdürürsün. Seçimlerini doğru yapmanı öneririm.''
Gülümseyerek eğildim. ''Şüpheniz olmasın, kralım.'' Nigel ile çıkarken tuttuğum nefesi bıraktım. Merdivenlerden inerken gerçekten hiçbir şey umurumda değildi. Kimseyi tanımıyorum, bu yeri bilmiyorum. Resmen kaçmak için gitmek istediğim yerde tutsak kaldım. Ellerim ve kollarım bağlı. Gerçi böyle olacağını biliyordum. Bunu göze almıştım.
''Aç mısın?'' kafa sallayarak güneş ışığına karşı gözümü kıstım. Beni bırakana kadar onunlaydım sanırım. Bahçeden çıkarken demir kapılar arkamızdan büyük gürültüyle kapanmıştı. İyi davran ve kendi saflarına kat. Sonra da savaşta piyon olarak kullan, ölsünler. Yok paşam. Yemezler. İnsanlar, büyük kahkahalar ile şakalaşıyordu.
Arkadaşlar omuzlarına vura vura yürüyor, bazıları ise güçlerini kullanarak birbirlerine şaka yaparak korkutuyorlardı. Kötü olarak anılan bir krallıkta, nereden geliyor bu kadar mutluluk? İdeal olan yaşam biçimi düzendir. Adalet için olması gerekir. İyi düzen kurulmuş krallıkta, keskin zihinler birikir. Bunlarla birlikte saygınlık ve sulh getirir. Ama bu düzensizliğin içinde insanlar kendilerine öyle bir ahenk yaratmışlar ki o ahengin arasında sallanıp yaşıyorlar. Ve bundan çok mutlular. Neler olacağını bilmiyorlar mı? Neden efsanelere inanmazsınız? Neden geleceği düşünmezsiniz?
Sol tarafta, diğerlerinin aksine kalabalık olmayan cafe'yi işaret etti. ''Uygun mudur?'' Sen bileceksin bunu, ben nereden bileyim?
''Şuan burayı bilen sensin Nigel, ben değil. Götür işte bir yere.'' Gösterdiği yere giderken, birçok kişi bana değil de yanımdakine bakıyordu.
''İyi bir şanın yok mu burada?''
Omuz silkip kapıyı açıp önden geçti. ''Büyücüyüm ben Gwen, pis işlerle anılan büyücü. Bırak baksınlar. Her zaman göremezler çünkü.'' Cam kenarı olan bölümde en arkaya geçip sandalyemi çekip oturdum. Birbirimize bakarken yanımıza gelen garsonla ona döndüm. Elindeki defterle doğrudan Nigel'e döndü.
''Size aynısından mı efendim?'' çekinerek sorduğu soruyla kaşımı kaldırıp ona döndüm. Benim yerime de vermeyecekti herhalde?
''Sana da benim menümden mi söyleyelim, yoksa farklı istediğin şey var mı? Aynı yemekler falan, paralel diye farklı düşünüp gerilme.''
Rahatça geriye yaslanıp bacak bacak üstüne attım. ''Sadece sıcak çikolata.'' Defterine not alıp geldiğinin iki katı hızıyla yok oldu. Hızlı... Baya hızlı.
Önüne hızlı hızlı yemek gelince hayran olmadım değil. Yürüyor gibisin ama aslında çok hızlısın.
''Ne tür güçler var burada?'' buradan filtre kahve olduğundan emin olduğum kahvesinden yudum alıp kurabiyesinden ısırdı. Cevap verseydin keşke ilk.
''Gördüğün üzere hız, benim gibi büyücüler, görünmezlik, elementler, uçmak, ışınlanma, duru görü, psikometri, biçim değiştirenler, telepati aklına gelebilecek her güç ve daha da fazlası... Genlerden dolayı değişkenlikler gösterebiliyor elbet. Sen merak ediyor musun? Hiç yansıtmadın.''
Omuz silkip önüme gelmiş bardaktan küçük yudum aldım. Sıcak çikolatayı çok seviyorum. Kokusunu içime çekip geri bıraktım.
''Kararsızım. Hem ediyorum, hem etmiyorum.'' Kurabiyesinin kalanını ağzına atıp eklerini de arkasından attı. Bir anda açıldı. Tebessümle bir yudum daha aldım.
''Mitoloji hakkında ne düşünüyorsun? Tanrıları, efsaneleri biliyor musun mesela?'' elimdeki bardağı bırakıp doğrudan gözlerine baktım.
''Yeterince biliyorum. Karar verebilecek kadar da.'' Önündeki tabakları sağına koyup eldivenlerini çıkardı. Kahvesini önüne çekip benim gibi geri yaslandı. ''Bildiklerini anlatsana bana. Mesela bana Hera'yı anlat. Hera kim?'' Çarpmasın o Hera seni.
''Zeus'un eşi ve ablası olarak biliniyor mitolojide. Babası Titanlardan Kronos, annesi Rhea'dır. Olimposun kraliçesi olarak biliniyor. Kadınların ve evliliklerin koruyucusudur. Bunları geçiyorum. Çünkü benden istediğin bilgiler bunlar değil, değil mi?''
Gülümsemesi sönerken elindeki kahveyi bıraktı. Ciddiyiz. ''Doğru Gwen. Bana Tanrıça Hera hakkında ne düşündüğünü anlat, kim olduğunu değil.'' Amacın ne olabilir ki senin...
''Zeus'tan daha fazla gücü var. Tanrı ve tanrıçalara vereceği söz onunkinden daha etkili. Kötü bir tanrıça değil bence, sizin aktardığınız düşüncelerin aksine. Zeus, Hera'ya hak ettiği değeri ve ilgiyi gösterseydi ne kıskanç olurdu, ne de kötü olarak adlandırılırdı. Sadakatsiz olan Zeus'tu. Bu damgaları hak eden oydu, Hera değil. Tatmin oldun mu?''
Biten kahvesini bırakıp masaya eğildi hafiften. Şimdi daha net görüyordum.
''Biraz burada yaşa, sonra kararını verirsin. Sen buraya aitsin. İçindeki gücün kudretini hissedebiliyorum.''
●○●
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yorum kısmına yazarsanız sevinirim. Bölümü de beğendiyseniz yıldızlamayı unutmayın.
İyi Günler dilerim herkese...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top