Bölüm - 5
Genzimde ki ve burnumda ki yanmayla gözlerimi araladım. Metalik gri renginde desenli tavana kısaca bakıp gözümü ovaladım. Bir dakika! Evde değilim. Bana bir şey yaptı ve uyudum tabi! Yattığım yerden doğrulup etrafıma baktım. Şu saatten sonra kaçmak gibi bir saçmalık yapmam. Neden ölmek için kendime sancılı bir yol seçeyim ki? Direkt kendimi atarım daha iyi. Bundan daha önemlisi ben tanrıçaya kafa tuttum. Umarım çarpılmam. Tanrıça Hakate! Bundan sonra en sevdiğim tanrıça sizsiniz! Beni affedin. Çarpılma korkusu mu denir buna? Hem zaten bunun olacağını söylemişti. İki seçenek... Nerede kalacağımı seçmem gerekli. Peki ben hangi taraftayım şuan?
Kapalı kapı aniden açılınca oraya döndüm. Siyah tepeden toplu saçlı, bir yetmiş altı boylarında, uzaktan belli olan nasırlı ellerini ceplerine saklarken yataktan kalkıp ona baktım. Bu beni buraya getiren kişiydi. Gözlerine nefretle bakarken kısaca etrafta göz attım. Kesici alet yok. Neden koysunlar değil mi?
''Kimsin sen?'' soruma karşı hafifçe gülümseyip kapıyı arkasından kapattı. Duvara yaslı tekli sandalyeye oturup bacak bacak üstüne attı. Yaşça benden büyük olduğu yüzündeki kırışıklıktan belli oluyordu. Göz altındaki morarmaya yakın renk, yeterince uykusuz kaldığını gösteriyordu.
''Ben Nigel. Vivien Krallığının kıdemli büyücüsüyüm. Zaten anlamışsındır geceki şovdan.''
Kafamı refleks olarak sağa yatırıp onu alayla süzdüm. Kendini ne sanıyordu? Tamam, bilmediğim bir yerde olabilirim. Ama bende salak değilim sonuçta.
''Şovunla övündüğüne göre asıl sahneye gelebilir miyiz artık?''
Ciddi konuşmamla onu da alaycı tavrından çıkardım. Bir kaç adım atıp dışarıyı bile göremediğim kapalı camları işaret ettim. ''Burada ne işim var?'' yüksek çıkan sesimle yüzünü buruşturdu.
''Emin ol, senin neden burada oluşun hakkında benimde fikrim yok. Ben, verilen görevlerini yerine getiririm. Yap derler, yaparım. Öldür derler, öldürürüm. Yaşat derler, hayatta bırakırım. Şuan senin hakkında bildiğim tek şey, gücün olduğu. Sebepsiz gelmedin. Gidiyoruz zaten. Takip et beni. Kimseyle konuşma.''
Emin olmak ister gibi bakınca yüzüne bakmaya devam ettim. ''Karşında çocuk yok. Gidelim.'' bu tavrıma kaşlarını kaldırarak yanıt verdi. Kapıyı açınca arkasından ilerlemeye başladım. Dünkü takımım üzerimde olduğu için en azıdan sevinmeliyim. İnsan içine çıkıyorum sonuçta.. Dışarı çıkmamızla kulaklarımı delen son sez müzikle yüzümü buruşturdum. Yoğun içki ve sigara kokusu burnuma doluşmasıyla yanına yetiştim. Havada uçan içki bardaklarıyla kaşlarımı kaldırarak ileride yürüyen adama bağırdım.
''O kadar yer varken neden bardayım? Yani, neden?''
Kolumu tutup üzerime çullanan iki erkeğin arasından tek hamlede çıkardı. Şaşkınlıkla arkama bakarken ikisinin göz kırpmasıyla tekrar döndüm. O neydi öyle? Kapıda duran iki adama selam verirken, benim kafama takılan tek şey bize bakan insanlardı. Ben suya başka diyarlara götür beni derken, bu diyarlardan bahsetmemiştim. Önümüze gelen arabaya ne olduğunu anlamadığım hızda bindirilmiştim bile. Hızla ona döndüm. Süren adam, gayet rahat şekilde sürmeye devam ederken bakışlarımı çektim.
''Araba mı?''
Gözlerini devirip derin iç çekti. Bacaklarını üst üste atıp ellerini diz kapaklarında birleştirdi. Tik miydi bu onda? Şu zamana kadar kişilik analizlerime göre bu duruş meydan okuma, hırs ve rekabetin işareti. Bana neden tavır alsın ki durduk yere?
''Ne sandın? Kitaplarda ve ya senin izlediğin fantastik filmlere benzemediğini fark ettiğini sanıyordum. Seni at arabasıyla karşılayacak halimiz yok ya.''
Neden olmasın? At arabaları gayet havalı. Ata binmek bir kere zor. Küçümsediği olaya bak.
''En azından beynin var, diğerlerine göre. Bu da bir şey.''
Diğerleri? Diğerleri de ne demek? ''Diğerleri derken '' oldukça düz soruma karşı ilk sessiz kaldı.
Bacaklarını indirip çapraz şekilde yasladı. Gözlerini hiçbir şekilde camdan ayırmıyordu. İtiraf veya verebileceği taviz var. Ama ne olabilir?
''Çok soru soruyorsun. Kafanı benimle yoracağına sana bilgi vermemi isteyeceğini düşünüyordum?''
Konu değiştirmek istiyorsun... Değiştir o halde. Kısaca baş salladım. Beden dilinden anlıyorsa devam etmesi gerektiğini anlamıştır.
''Şuan dediğim gibi Vivien Krallığındasın. Birinci elitteyiz. Beş elitten oluşuyor. Krallığın başındakiler Kral Leroy Gullien, Kraliçe Cherish, Prenses Daisy, Prenses Hillary ve Prens Brice olarak sırayla ilerliyor. Aralarında iki yaş var. Daisyve Brice'ın üç. Tropya evrenindesin. Mars'a yakın yörüngedeyiz. Her krallığın kendine ait yöneticileri var. Bunların dışında herkesin güçleri var. Büyü, ışınlanma, görünmezlik... Aklına gelebilecek tüm güçler gerçek diyebilirim. Sende bizden birisin. Ama seni neden istedikleri konusunda fikrim yok. Yine söyleyeyim. Dış unvanlar krallıklarda kullanılıyor. Senato, kont, vikont, baron. Son olarak bileceğin şey evrenin ikiye ayrılmış olması. Beş krallık bulunuyor evrende. Vivien Krallığı ve Tender Krallığı karanlığı temsil ederken, Phoenix Krallığı, Freya Krallığı aydınlığı temsil ediyor. Penson Krallığı ise tam bir hayal kırıklığı. Hangi tarafta olduğunu seçememesi onu her gün daha da yıkıma sokuyor. Freya krallığı çok nefretimizi almasa da Phoenix krallığı hakkında aynı şeyi söyleyemem. İyi tarafı seçersen, bir daha dönüşün olamaz. Bunu sana da dile getireyim. ''
Sonda ki dediğiyle gülerken arabanın durmuş olmasının verdiği cesaretle gözlerine baktım.
''Neden iyi tarafta olmayayım? Neden karanlığı aydınlığa tercih edeyim?''
Şoföre kafasıyla dışarıyı işaret ederken hızla arabadan indi. Sadece ikimiz kalmıştık. Bacaklarını düzeltip koltukta bana dönük oturdu. Şuana kadar gördüğüm en ciddi ifadesiydi.
''Önce gözle görülen, sonra kulaktan doldurulduğu düşünülen, en sonunda da ağızdan ağza değiştiğine inanılan bir efsane var Gwen. On iki olimposlu efsanesi. Zeus, Hera, Poseidon, Dionysus, Demeter, Afrodit, Athena, Ares, Apollon, Artemis, Hermes ve Hephaistos. On iki Olimposlular ziyafet yemeği için toplanmışlardı. Her şey mükemmel ilerlerken Hades gelip ortalığı yıkıyor. On iki olimposlu ve Hades'in dışında onlara eşlik ettiğine inanılan iki tanrıça daha varmış. Tanrıça Nemesis ve Tanrıça Hekate. On iki olimposlu bu kavgada ikiye ayrılıyor. Hades'e hak verenler ve Hades'e hak vermeyenler. Zeus, Hera, Poseidon, Afrodit, Athena, Artemis ve Hekate iyiliği temsil etmeyi seçerken, Dionysus, Ares, Apollon, Hades, Hermes, Hephaistos, Demeter ve Nemesis karanlık tarafı temsil etmeyi seçiyor. Bu kavga tüm dostlukları bölüyor. Özellikle Tanrıça Nemesis ve Tanrıça Hekate' nin. İki tanrıça o günden sonra bir daha konuşmamış hatta birbirlerinden nefret ettiğine inanılıyor. Bir diğer efsanesi ise, bu tanrıların büyük savaşa kadar güç topladıklarına inanılması. Hepsi krallıklarını koruyup büyük savaşı bekliyorlarmış. Yani eğer böyle bir şey varsa yaşamak için bu tarafta olman lazım. Tabi bunların yanı sıra on iki olimposlu' dan birini şu zamana kadar gören yok.''
Siktir. Ben Hakate'yi gördüm. On iki olimposlu'dan birini gördüm. Bu efsane gerçek mi şimdi? Dünyanın sonuna düşmek istememiştim! Göz göre göre ölüm tarihi zamanına denk geldim! Hakate ile karşılaşmam, bu adamın bunları anlatması ve benim karanlık tarafta olmam... Bunların hiç biri tesadüf değil. Hayır. Söyleyemem. En kısa sürede kararımı verip defolup gitmeliyim buradan. Elleriyle elimi sallamasıyla irkilerek ona döndüm. Ellerindeki siyahlıklar dikkatimi çekse de ona öncelikliyi sormak daha mantıklı.
''Gerçekten, aydınlığı yenebileceğinizi mi düşünüyorsun? Sen kafayı yemişsin.''
Elini kaldırıp dışarıyı işaret etti. Kaşlarını çatmış şekilde kahkaha attı. ''Özgürlük var burada! Sen özgürlüğü, düzene karşı mı seçtiğini söylüyorsun?''
Bu sefer dalga geçen taraf ben olmalıyım değil mi? ''Ben dünya'da Ceo'ydum. Açıklamasını sunayım sana. Şirketimin en üst dereceli yöneticisiydim. Müdürdüm. Ben düzen severim. Kurallarımın dışına çıkılmamasını isterim. Otoritemin sarsılmamasını isterdim. Ben kusursuz iş yapardım. Sence, ben neden düzene karşı çıkayım?''
Cevap vermeden ellerini işaret ettim. ''Ne oldu ellerine? Sahilde gördüğümde eldiven vardı sanırım?''
Kısaca yüzüme bakıp ellerinin üzerinde elini gezdirdi. Şimdi ışıltılı eldivenler dikkat çekiyordu.
''Artık bunu yapmak istemiyorum. Çünkü, beni yavaştan öldürüyor. Sen hiç isteyerek ölümünü seyreden birini gördün mü? ''
Artık evet. Kafa sallayınca bana son kez bakıp arabanın kapısını açtı. Bende arkasından inip kapıyı kapattım. Saraya bakıp tekrar bana döndü.
''Karanlık tarafı çok seveceksin. İçeride senato başkanı, Kral ve Kraliçe de olacak. Ben ne diyorsam, onlar ne diyorsa onu yap. Hadi gidelim. ''
Senato... Ne yani, krallıkta hükmü geçen senatörler de mi var? Saçmalık. Büyük saçmalık.
●○●
Bölüm hakkında, kitap hakkında ki düşüncelerinizi yorum kısmına yazarsanız sevinirim. Bölümü de beğendiyseniz yıldızlamayı unutmayın.
İyi Geceler dilerim herkese...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top