SOYLU SERSERİ VE KİRLİS SAVAŞ MI? YOKSA DAHA MI FAZLASI? Bölüm :22

King onu tereddütsiz takip etti ve ikisini küçük, sıkışık faytona kapattıktan sonra konuşmak için hareket etmelerini bekledi. Kelimelerinde öfke ve az miktarda utanç vardı."Görünüşe göre, leydim," Sophie‟nin nefret edeceğini bildiğinden unvanı uzatarak söylemişti, "geçen hafta boyunca sizin için ne çok şey yaptığımı unutmuşsunuz."Sophie öfkeli bakışlarını ona çevirdi. "Aydınlat beni.""Hatırlarsan kendi planlarım vardı. Zamanlaması önemli olan bir konu için kuzeye gidecektim."Sophie bir kaşını kaldırdı. "Ah, evet. Ölümün kapısına dayandığı baban için son bir ceza. Ne soylu bir hareket.""Eğer babamı tanısaydm""Tanımıyorum," dedi Sophie rahat bir şekilde yanındaki sepete uzanıp bir kitap çıkararak. "Ama Lordum, şu anda size karşı da kibarlık besleyemiyorum. Bu yüzden eğer sempati peşindeyseniz hikâyelerinizi başka zamana saklayın."Tanıştığı en sinir bozucu kadındı. "Sana istediğin her şeyi verdim. Seni Londra‟ya götürmek yerine lanet Mossband‟a getirdim ki seni bulduğum an geri götürmeliydim. Seni babanın avcılarından korudum. Ah, evet. Ve o lanet hayatını kurtardım.""Tehlikeli Kızlar‟dan birinin hayatının kurtarılmaya değer olduğuna inanmayı zor buluyorum açıkçası." Sakince kitabını açtı. "Ziyan ettiğim zaman için özür dilerim."King yerine oturup onu izledi. Siktir. Bu ziyan değildi. Hiçbiri değildi. Hatta geçen haftayı hiçbir şeye değişmezdi. O Hıristiyan topraklarındaki en zor kadın olmasına rağmen üstelik. "Sophie," dedi taktik değiştirerek

kocaman mumluklar bulunuyordu. Sırt bölgesi uzun,

bordo sandalyelere rahatlıkla kırk ya da elli kişi sığardı. İnsanları büyülemek için dizayn edilmiş bir odaydı vetam olarak bunu yapıyordu. Sophie içeri girer girmez donup kaldı.King hemen yanı başındaydı, parmakları dirseğindeydi. Onu anlıyordu. "Bu odayı seçmesinin bir nedeni var," diye fısıldadı. O kadar yumuşak bir tonla konuştu ki, Sophie onu güçlükle duyabildi. "Korkutmak için. Buna izin verme."Sophie bir an King‟in onu rahatlatmaya çalıştığını düşündü. Onu bu büyük, ezici yerde değerli hissettirmeye çalıştığını. Ama böyle olmadığını biliyordu. King sadece babasının kazanmasını istemiyordu. Ve bunu garantilemek için iltifat da dahil her şeyi yapardı.Dükün ne gördüğünü önemsemeden, tek umursadığı şey King‟in onun rahatsız olduğunu fark etmemesi iken gülümsedi ve omuzlarını dikleştirdi. Sessizce, "Talbotlar kolay kolay korkmaz," dedi.Masanın diğer ucunda, şakaklarındaki grileşen saçları ve gözlerindeki çizgilere rağmen yakışıklı ve uzun boylu olan Lyne Dükü duruyordu. King‟in gözleri gibi yeşil olan o gözler her şeyi görüyordu. Aynı kıyafetler içindeki uşakların sandalyeleri tuttuğu, masanın orta yerindeki yerleri işaret etti. Dük tereddütsüzce bakıyordu. "Hoş geldiniz. Oturun lütfen."Sözlerinde rica değil, sadece emir vardı. Kibarlığa yakın hiçbir şey yoktu.Bunu görmezden gelip oradan gitmek istese de Sophie masaya yaklaştı.King konuştu. "Leydi Sophie ile tanışma niyetin yok mu?"

"Yemekten sonra tanışırız diye düşünmüştüm, olmaz

mı?"Dük konuştuğunda Sophie çoktan kapıya en yakın sandalyenin yanındaydı. Kelimeleri soğuk ve onun varlığından etkilenmemiş gibiydi. Bir de kabaydı. Öfkelenen Sophie ona sandalyesini tutan uşağı geçerek herkesi şaşırttı. Dükün gözleri büyüdü. "Ama neden bekleyelim, Ekselansları?" Ona Seleste‟den öğrendiği gibi kocaman gülümsedi, bu gülücük en sert aristokratları bile kazanıyordu. Ona elini uzattı. Adamın, Sophie‟nin elini tutmaktan başka şansı kalmamıştı ve Sophie dizlerini kırarak eğildi. "Leydi Sophie Talbot. Enchante.u"Kimse Fransızca ‟ya hayır diyemez, derdi Seleste.Lyne Dükü diyebilir gibiydi. Ona dik dik baktı. "Aloysius, misafirininde seninle aynı şekilde davranmasından gurur duyuyor olmalısın."Sophie duruşunu dikleştirerek dükün sözlerinin yarattığı utancı görmezden geldi. Talbotlar utanmazdı. Kız kardeşlerinin hiçbiri bu adamın onlardan hoşlanmamasını takmazdı.Ayrıca bu davranışın Sophie ile ilgisi yoktu. Bu King ve babası ile ilgiliydi. Sophie arada kalan birisiydi. Bir piyondu. Orada görünmez olsa bile gece hiç farklı olmazdı.İki adamı da görmezden gelip oturdu.Önünde çorba belirdi. Bir uşak tarafından değil, elbisesinden hizmetli olduğu anlaşılan bir kadın tarafından porselen çorba kabından alınarak tabaklara dolduruldu.

Dük topuklarının üstünde dönerek masanın ucundaki

sandalyeye oturdu ve soğuk bakışları Sophie‟nin üzerine düştü. "Talbot. Sanırım babanı tanıyorum.""Cumbria‟daki pek çok kişi tanır," dedi Sophie.Kadın masanın diğer tarafına giderek King‟e servis yaptı."Merhaba, Agnes," dedi King.Kadın ona sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Evinize hoş geldiniz, Lordum."King de onagülümsediğinde yüzündeki ifade Sophie‟nin o gün gördüğü en içten ifadelerdendi. "En azından sen evdeymişim gibi hissetmemi sağlıyorsun."Kadın elini King‟in omzuna öyle hızlı koydu ki, Sophie dokunuşun gerçekleşip gerçekleşmediğinden emin olamadı."Kömür bulmakta oldukça hünerli," dedi dük sert bir şekilde. Sophie‟nin dikkatini çekmişti. Hâlâ Sophie‟nin babasından bahsediyordu."Bunun hüner olduğundan emin değilim," dedi Sophie. "Sadece tanıdığım çoğu adamdan daha fazla çalışıyor."Fakat sıkı çalışma aristokratların çok değerli gördüğü bir şey değildi; Sophie daha çocukken buna birçok kez şahit olmuştu. Gözünde babasının birkaç sene önce katıldığı bir balo ve oradaki aristokratik kadınların onun parçalanmış ve nasırlı elleri hakkında konuşmaları canlandı. "Londra‟dayken eldiven giymeli," demişti bir kadın. "Eldiveni olsun ya da olmasın, bu adam Londra‟da bulunmamalı," demişti birisi ve tüm grup gülmüştü.Sophie bu sözler yüzünden onlardan nefret etmişti. Hakaretleri yüzünden. Görüntüyü çalışmaktan daha üstün tutmaları yüzünden. Züppeliği onurdan daha yüksek görmeleri yüzünden.

"Kömür bulmakta hünerli," dedi dük yeniden. "Ve

tırmanmakta." Durakladı. "Görünüşe göre kızları da öyle." Sophie, King‟e baktığında King‟in de ona baktığını gördü. Dük, "Yalnız gelmediğini haber verebilirdin," dedi.King kadehinden büyük bir yudum aldı. "Sen de ölmediğine dair haber verebilirdin."Dük ona soğuk gözlerle baktı. "Seni hayal kırıklığına mı uğratsaydım yani?"Sophie bir adamdan diğerine dönerken ikisinin de çene yapısındaki benzerliği gördü. King hafifçe kahkaha attı. "Bilmeliydim, tabii ya. Hayal kırıklığı senin veliahtın olmanın bir parçası ve yükü."Bu sözler karşısında Sophie‟nin gözleri kocaman oldu.Dük etkilenmişe benzemiyordu. "Sona yaklaştığımı öğrenirsen gelirsin diye düşündüm. Konuşmamız gereken şeyler var. En azından bunun vakti geldi."King babasını ezip geçti. "Evet, döndüm. Kayıp oğlun döndü." Sophie‟ye baktı. "Ve kızın."Sophie arkasında birinin nefesini tuttuğunu hissetti ve dönüp baktığında hizmetçinin kocaman gözlerle onları izlediğini gördü.Dük arkasına yaslandı. "Evlendiniz yani.""Nişanlandık," dedi Sophie hemen. Bu iki adamın babasını aşağılara çekmesine asla izin vermeyecekti.King gülümseyerek Sophie‟ye baktı. "Şimdilik."Dük bir süre şarabının tadını çıkardı. "Yani planın bu, öyle mi? Peşinde bir Kirli S ile eve dönmek?"Sophie kaşığını masaya bıraktı. Bu sözleri duyduğuna şaşırmamalıydı ama yine de şaşkındı. Bu dük aristokrasinin geri kalanı gibi değildi. Sophie adamın sözlerinden ve kendisinden nefret etse de, bu kelimeleri

ortalık yerde utanmadan söylemenin ferahlatıcı bir yanı

olduğunu da kabul etmeliydi.Ya da utanarak ama söylerken alınan o gizli zevk olmadan.Masanın diğer tarafındaki King gerildi. Bu aptal planın dakikalar içinde fark edilmesinden dolayı şaşkın ve sinirli olduğu belliydi. Sophie onun başarısızlığından biraz olsun zevk almadığını söylerse yalan söylemiş olurdu. Çünkü Eversley Markisi gibi kibirli biri de arada sırada yenilgiyi tatmalıydı. Keşfedilmeleri daha fazla tutacak bir sözünün olmadığı ve istediği zaman gidebileceği anlamına geliyordu. Bu King‟in planının çöküşünü görmek demek olacaksa kardeşlerinin ağırlığını ve ünlerini mutlulukla taşırdı.King bir elini masaya vurdu ve tabakların sallanmasına neden oldu. Sophie‟nin dikkati ona kaydığında King‟in onu sevdiği kadın olarak sunmak konusundaki çabalarını ikiye katlamasına hazırlıksızdı. "Ona bir daha bunu söylersen olacaklardan ben sorumlu değilim." Buna hazır olmadığı kesindi. "Bunu bir daha yapmana izin vermeyeceğim," dedi. "Başka birini daha uzaklaştırmana izin vermeyeceğim."Başka birini daha.Sophie nefesini tuttu."Ve konunun içine dalıyoruz," dedi dük uşağa daha fazla şarap için işaret ederek. "Paha biçilemez aşkın." Sophie‟ye döndü. "Sen değilsin, tabii."Sophie gözlerini sessizliğine rağmen yapması gerekenden daha fazlasını açık eden King‟den ayırmadı. Daha önce aşk için söylediği şeyi merak etti: Şiirlerdeki ya da peri masallarındaki gibi bir şey değil.

Ona dükün bir zamanlar sevmiş olduğu kıza zarar

verip vermediğini sormasa da, King cevap vermişti. Kafasına silah dayamış kadar oldu.Tanrım.Onun düşüncelerini bilmeyen dük konuşmaya devam etti. "Peki, ya bu?" dedi Sophie‟yi işaret ederek. "Onu da seviyor musun?"Bu bir hataydı.Sophie bu farkındalıkla kaskatı kesildi. Bunu istemiyordu. King‟in bir aşk hikâyesi uydurmasını ve buna uygun bir oyun oynamayı istemiyordu. King‟e bakıp onu biraz bile olsun umursamadığını bilerek yüzündeki sessiz öfkeyi fark etti. Kahkahalarının, ilgi ve garip bir merakla dolu maceralarının bir zamanlar kaybettiği şeye olan ilgisinin yanında bir hiç olduğunu biliyordu.Sophie‟ye olan arzusunun intikam arzusunun yanında sönükkaldığını biliyordu.Onun doğruyu söylemesini istedi.İkisini de onları saran yalanlardan özgür kılmasını.Onu özgür bırakmasını.Belki onu özgür bırakırsa, Sophie‟nin mutluluk için bir şansı olabilirdi.Ama Sophie, King‟in bunu yapamayacağını biliyordu ve bir şekilde onu suçlamıyordu. Bu yer o korkunç geçmişin anılarıyla dolu olmalıydı. Yaptıkları için ve onu bu çılgın oyunun bir parçası yaptığı için ondan nefret ediyordu ama aynı zamanda... adamı anlıyordu da.Umutsuzluğun insana neler yaptırdığını Sophie birçok kişiden daha iyi biliyordu."Zavallı kızı merakta bırakma, Aloysius," dedi Lyne Dükü.

King ona baktı ve zaman yavaşlamış gibi oldu. Sophie

kalbinin attığını hissedebiliyordu ve ne söylerse söylesin ona inanamayacağını da biliyordu. Onu sevdiğini söylemesini istemiyordu. Bu kelimeleri ilk kez duymayı ve yalan olmalarını kaldırabileceğine inanmıyordu.Fakat garip bir şekilde onu sevdiğini söylememesini de istemiyordu.Bir amacın aracı olmak istemiyordu.Daha fazlası olmak istiyordu.Teklif ettiğinden daha fazlası."Leydi Sophie onun için neler hissettiğimi net olarak biliyor."Bu, Sophie‟nin aldığı en hafif övgüydü ve duyduğu aristokratik hakaretlerden çok daha ağır gelmişti. Bu basit kelimelerle, Sophie‟nin işi bitmişti. Anlaşma umurunda değildi. O anda değildi. Başka bir şeyi arzularken değildi. Daha fazlasını isterken değil.Dünyada gerçekten neyin önemli olduğuna dair hiçbir şey bilmeyen bu iki güçlü adamın savaşında olmak istemiyordu.Ve Sophie Talbot adına yakışır şekilde yapması gerekeni değil, doğru olanı yaptı.Peçetesini mükemmel bir kare olacak şekilde katlayıp ayağa kalktı. İki adam da onunla beraber kalktılar. Komik görgü kuralları bu konuda önem taşıyor gibiydi ama geceningeri kalanında öyle olmamıştı. Sophie gülmemek için kendini tutarak Lyne Dükü‟ne döndü. "Sanırım iştahım kaçtı, Ekselansları," dedi."Hiç şüphem yok," dedi dük, sesinde şaşkınlık yoktu."Ben gideyim," dedi Sophie.

"Ben de seninle geleceğim," d

edi King masanın etrafında harekete geçerek. "Dük ile yemek yemek zorunda değiliz. Özellikle de seni kabul edemiyorsa."Tabii ki babasının onu kabul etmemesiyle dalga geçecekti. Amaç buydu.Sophie kabul edilebilir biri değildi. Ne babası ne de oğluiçin."Hayır," dedi. Bu tek kelime, odada kurşun sıkılmış gibi bit etki yarattı.King masanın yarısında durdu."Ben gideyim," dedi Sophie tekrar. "Tek başıma."King bir daha harekete geçti. Uzun bacakları aradaki mesafeyi hızla ve belli bir amaçla kapattı. "Yalnız kalmak zorunda değilsin," dedi King, sözleri kesin ve açıktı. Sonra yumuşak bir tonla ekledi, "aramıza giremeyecek, aşkım."Sophie‟yi kandıran o sevgi sözcüğü olmuştu.Ne kadar da korkunç bir yalan söylemişti.Sophie ne kadar korkunç bir hata yapmıştı.Bir elini kaldırıp onu yine durdurdu. "O aramızda değil," dedi Sophie. Sesi sakin, soğuk ve doğruydu. "Sorun o değil." "Sorun sen de değilsin tabii ki."Sophie ona üzgün ve dürüst bir gülücükle karşılık verdi. "sorunun km olduğunun oldukça farkındayım."King o yt kışıklı kafasının tam tepesine kepçeyle vurulmuş gibi baktı ama Sophie o andan hiç zevk almadı. Dönüp odadan çıkarken sırtını dik tutmakla ve ağlamamaya çalışmakla fazla meşguldü.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top