GERÇEKLER BÖLÜM 2.

"Hamile olduğundan şüphe mi ediyorsun?" diye seslendi Sophie arkasından. Dönüp kocaman gözlerle Seraphina‟ya baktığında kız kardeşi büyüyen bedenindeki şişliğin üzerine koyduğu ellerine bakıyordu. Sanki çocuğunun, babasının nasıl bir canavar olduğunu öğrenmesini engelleyebilecekmiş gibi.Sophie tam o sırada adamın ne demek istediğini anladı. Dükün arkasından koştu. "Bebeğin senin çocuğun olduğundan şüphe mi ediyorsun?"Dük donuk ve nefret dolu gözlerle ona doğru döndü. Fakat Sophie‟ye bakmadı. Onun yerine karısına bakıyordu. "Yalancı dudaklarından dökülen her kelimeden şüphe ediyorum." Dük arkasını döndüğünde Sophie kız kardeşine baktı. Giden kocasının arkasından bakarken yanağından süzülen bir damla gözyaşı dışında gururlu ve ihtiyatlı bir şekilde duruyordu.İşte o anda kurallar, hiyerarşi ve nefretten oluşan bu dünyaya daha fazla katlanamadı. O bu dünyaya doğmamıştı. Bunu seçmemişti.Bu dünyadan nefret ediyordu.Kız kardeşinin öcünü almaktan başka hiçbir amacı olmadan dükü takip etti.Dük muhtemelen Seraphina‟nın Sophie‟ye seslendiğini duyduğu için; ya da ona doğru koşan bir kadının sesi onu şaşırtacak kadar ilginç olduğundan; ya da Sophie öfkesini bastıramadığından cam duvarlarda yankılanan vahşi ve yüksek bir ses çıkarttığı için arkasına döndü.Sophie onu elinden geldiğince sert bir şekilde itti.Adam zaten arkasına döndüğü için dengesini kaybediyor olmasaydı...Sophie ivme kazanmış olmasaydı..


Adamın ayaklarının altındaki zemin bahçe görevlilerinin günün erken saatlerinde görevlerini yerine getirmiş olmalarından dolayı kaygan olmasaydı...Liverpool Kontesi balıklarına bu kadar düşkün olmasaydı..."Seni küçük fare!" Dük balık havuzunun ortasında düştüğü yerden bağırdı. Dizleri sıyrılmış, koyu saçları alnına yapışmıştı. Gözleri öfkeyle parlarken, Dük yapmak zorunda olmadığı halde bir tehdit savurdu. "Seni mahvedeceğim!"Sophie derin bir nefes aldı. Artık kaybedecek bir şeyi olmadığı kesindi. Ellerini beline yerleştirip genellikle ürpertici görünen eniştesine tepeden bakıyordu.O an pek de ürpertici görünmüyordu.Sophie elinde olmadan sırıttı. "Denediğini görmek isterim.""Sophie," dedi kız kardeşi. Bu defa sesinde korku, pişmanlık ve hüzün vardı."Ah, Sera," dedi eniştesinin kulağa çok hoş gelen söylenişini duymazdan gelip kardeşine gülümseyerek. "Bu durumdan hoşlanmadığını söyleyebilir misin?"Sophie Londra‟da geçirdiği zaman boyunca böylesine eğlenmemişti."Hoşlandım," dedi kız kardeşi sessizce, "ama ne yazık ki bunu gören tek kişi ben değilim."Düşes işaret edince Sophie arkasına döndü ve tüm Londra‟nın, bahçenin devasa camlannm ardından kendisine baktığını gördü.Ayıplamalar neredeyse hemen başlamıştı.Eniştesinin ıslak kıyafetlerin, mahvolmuş botların ve yaşadığı utancın her bir parçasını hak etmiş olmasının bir önemi yoktu.Kaçamaklarını hamile karısının ve karısının


bekâr kardeşinin gözü önünde yapan adamın canavarların en kötüsü olmasının da bir önemi yoktu. Skandalin tamamen ve yalnızca ona ait olması da önemsizdi.Skandallar düklerde pek tutmazdı.Fakat Talbot kadınlarına, at kılından dokunmuş kumaşa yapışan bal gibi yapışırdı.Jack Talbot Wight Kontu olduğunda, tüm Londra ilgisini ve nefretini bu bayağı, yontulmamış ve aristokrat olmayan aileye çevirmiş, onlara yapışmış ve öyle kalmıştı. Yeni kontun servetinin kömürden gelmesi alay edecek konu bulmayı kolaylaştırmıştı; kız kardeşlere Kirli S Ter deniyordu ve Sophie, Talbot kızlarının adları sırasıyla Seraphina, Sesily, Seleste, Seline ve Sophie olduğundan insanların bu espriyi zekice bulduğunu tahmin ediyordu.Fakat hiç şüphesiz ki Sophie, Kirli S‟ler lakabını, bu balolarda, çay evlerinde ve özellikle erkek kulüplerinde sıkça adı geçen, Seraphina mükemmel dükünü evlenmek için kandırdığından beri bir uyarı olarak kullanılan diğer takma ada tercih ediyordu. Anlamı ise oldukça açıktı; kontluk, Mayfair‟de bir ev, gösterişli ve güzel kıyafetler, fazlaca yaldızlı faytonlar parayla satın alınabilirdi ama düzgün bir soy kütüğü asla satın alınamazdı. Kızlar da uzun süreli aristokrat çevrelere girebilmek için gerekli her şeyi yapardı.Tehlikeli Kızlar.Bu etiket kendisinden büyük ve bekâr olan üç kız kardeşi tarafından doğrulanmıştı. Hepsi eşit derecede savurgan talipleriyle savurgan flörtleşmeler içindeydi ve bu flörtler skandallara çok yakın olmakla beraber sürekli bir tamamına erememe riski altındaydı. Sesily ünlü sanatçı ve Hawkins Tiyatrosu‟nun sahibi Derek


 Hawkins‟in ilham kaynağı olarak biliniyordu. Hawkins

bir unvan ile övünmese de akla gelebilecek diğer her şey ile övünebildiği için kız kardeşinin kalbini kazanmıştı fakat Sophie ne kardeşinin ne de sosyetedeki herhangi birisinin bu çekilmez adamda ne bulduğunu anlayabiliyordu.Seleste çok yakışıklı ama ne yazık ki oldukça fakir olan Clare Dükü ile bir küs bir barışık ve aşırı duygusal olan ilişkisinioldukça halka açık bir şekilde yaşıyordu. Tüm balo salonunun önünde tartışıp hemen ardından birbirlerinin kollarına atılmalarıyla Sophie‟nin hayal edebildiği en dramatik çiftti onlar. En küçük ikinci kız olan Seline ise Landry Atlan‟mn sahibi, Tattersall‟larakök söktüren Mark Landry ile beraberdi. Landry kaba, sesi çok çıkan ve gram soylu kanı bulunmayan bir insandı ama Seline ile evlenecek olursa, ki Sophie öyle olacağını düşünüyordu, Seline kızların arasındaki açık ara en zengin kardeş olacaktı.Bu flörtler insanların ilgisini çekiyor ve haklarında yorumlar yapılıyordu. Talbot kızları da İncelenmekten çok hoşlandıkları için, annelerinin endişelerini umursamaksızın, skandal yaratmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Kızlar sosyetenin kınayıcı bakışları altında parıldıyor, birilerinin yelpaze arkasından yaptığı her yorum onları daha da taşkın hareketler yapmaya itiyordu.Bu Sophie hariç tüm kardeşler için geçerliydi. Yirmi bir yaşındaki Sophie skandallarm uğramadığı tek kardeşti. Sophie bunun nedeninin sosyete dikta ve fikirlerini pek önemsememesi, sosyetenin de bunun bir şekilde farkında olması olduğunu tahmin ediyordu.Fakat Haven Dükü‟nün balık havuzu suyuyla sırılsıklam olması ve sudaki çiçeklerin az önce 


mükemmel görünen pantolonuna yapışmış olması nedeniyle, sosyete artık Tehlikeli Kızlar‟ın "sessiz olanı" olarak adlandırdıkları Sophie‟yi rahat bırakmak konusunda pek de hevesli değildi.Sophie başını dik tutup bahçeden çıkarken yanakları yanıyordu. Kapı eşiğinde durup gözleriyle kalabalığı taradı. Hepsi oradaydı. Yelpazelerinin ardından ona bakan düşesler, markizler ve konteslerin fısıltıları birden bıktırıcı bir hal alan yaz havasında cırlayan ağustos böcekleri gibiydi. Fakat Sophie‟yi şaşırtan şey kadınların tepkisi değildi. Kadınların dedikodu ve skandallarla beslendiğine senelerdir şahit oluyordu.Onu şaşırtan erkeklerdi.Sophie‟nin deneyimlerine göre, Londra erkekleri dedikodularla fazF ilgilenmezdi ve bu konuyu eşlerine bırakarak daha erkeksi şeylere odaklanırlardı. Fakat görünüşe göre aralarından biri bir saldırıya uğradığında durum böyle olmuyordu. Kontlar, markiler ve dükler de öylece bakıyordu. Her unvan bir diğerinden daha değerliydi. Sophie, kalabalığın içindeki insanlarda kınamadan daha fazlasını gördü.Nefret genellikle soğuk bir duygu olarak tarif edilse de, o an güneş kadar sıcaktı. Sophie üstüne gelen ısıyı engelleyebilecekmiş gibi, düşünmeden elini kaldırdı."Sophie!" Annesi koşarak yanma geldi. Kocaman bir gülümsemesi ve fısıldaşan parti katılımcılarınınoluşturduğu kalabalığın sesini bastıracak kadar yüksek bir sesi vardı. Kontes koyu kırmızı bir elbise giymişti; minyon suratı ile güzelliğini gölgeleyen, aynı renkten yapılmış ve kendisine "Çin modasının simgesi" olduğu söylenmiş o komik şeyi kafasına takmamış olsa bile yeterince komik görünebilirdi


Fakat kontes o an şapkasıyla ilgilenmiyordu. Bunun yerine en küçük kızının yanma gelmişti ve gözlerinde yalnızca panik olarak adlandırılabilecek bir ifade vardı. Sophie‟nin diğer kardeşleri ise şatafatlı kıyafetler içindeki ördek yavruları gibi peşinden geliyorlardı."Sophie!" dedi kontes. "O ne rezaletti öyle!""Birisi seni bizden biri bile sanabilirdi," dedi Sesily donuk bir şekilde. Gösterişli elbisesinin dikişlerinden fırlayacak gibi duran, aşırı derecede sıkı ve etkileyici bir dekoltesi vardı. Sesily‟nin böyle şeyler giyip cazibenin kendisi olacak bir yapısı vardı. "Haven seni öldürmek istiyor gibi görünüyordu."Seni mahvedeceğim."Bu kadar ortalıkta olmasak öldürebilirdi de," dedi Sophie."Hem de ne ortalık," dedi annesi.Sesily bir kaşını kaldırdı ve göğsünden görünmeyen birşeyi sıyırdı. "Bir de o kadar ıslanmış olmasaydı.""Göğüslerini gözümüze sokmana gerek yok, Sesily. Aynısından bizde de var," dedi Seleste. Taç gibi birşeyden aşağı sarkıp yüzünü ve boynunu örten altın ipli tülün ardından konuşmuştu.Seline kıs kıs güldü."Kızlar!" dedi Kontes."Gerçekten harikaydın, Sophie," dedi Seline. "Böyle bir şey yapabileceğini kim düşünebilirdi?""Şu an zamanı değil kızlar," dedi anneleri. "Bunun hepimizi mahvedebileceğini görmüyor musunuz?""Saçmalık," dedi Sesily. "Bizim kediler gibi olduğumuzu anlaman için kaç tane mahvolma tehdidi atlatmamız gerekiyor?..


"Kedilerin bile bir sınırı var. Bu hasarı gidermeliyiz. Hem de hemen," diyen Wight Kontesi nerede olduklarını, tüm Londra‟nın önünde durduklarını hatırladı ve hepsinin duyabileceği şekilde konuştu. "Hepimiz ne olduğunu gördük! Zavallı Ekselansları!"Sophie donup kaldı, annesinin sözleri onu şaşırtmıştı. "Zavallı mı?""Tabii ki!" Kontesin sesi bir oktav daha yükselmişti.Sophie gözlerini kırpıştırdı."Ona uyum sağlasan iyi edersin," dedi Seline. Sophie‟nin etrafında karabataklar gibi toplanıp yelpazelerini ve püs dillerini sallıyorlardı. "Yoksa annem sürgün korkusundan çıldıracak.""Ben olsam endişelenmezdim," dedi Seleste. "Kimsenin bizi gerçekten sürgün edeceği yok. Bizimle zar zor baş ediyorlar."Sesily başıyla onayladı. "Kesinlikle. Bizim olaylarımıza bayılıyorlar. Biz olmasak kendi başlarına ne yaparlar?"Bu yanlış değildi."Ve hepsinden daha da iyi konumlara geleceğiz. Seraphina‟ya baksanıza.""Tabii Seraphina‟nm bir pislikle evlendiğini saymazsak," dedi Sophie."Sophie! Sözlerine dikkat et!" Annesi panikten bayılacakmış gibiydi.Kız kardeşleri başlarını salladı."Hepimiz o kısmı görmezden gelmeliyiz," dedi Sesily."Ayağının kaydığını ve havuza düştüğünü açık bir şekilde gördük!" dedi Kontes yüksek bir sesle. Mavi gözleri öyle kocaman olmuştu ki, Sophiegerçekten yuvalarından çıkıp çıkmayacaklarını merak etmeye


başlamıştı. Gözünün önünde, çimlerin arasında gözlerini arayan annesinin kafasındaki şapkanın yerlere düştüğü bir sahne canlandı.Ne sahne ama.Kıs kıs gülme sırası ondaydı."Sophie!" dedi kontes dişlerini sıkarak. "Sakın ha!"Kıs kıs gülüşler homurtuya dönüştü.Wight Kontesi bir elini göğsüne yerleştirmiş bir şekilde konuşmaya devam etti. "Ah, zavallı Haven!"Sophie daha fazlasına katlanamadı. Kahkahası hiç ortaya çıkamadı çünkü öfke onu bastırıyordu. Aldıkları unvanın ardından ailesi hiçbir zaman aynı olmamıştı. Annesi bir kontes iken kız kardeşleri sadece fazla zengin değil, fazla zengin leydiler olmuşlardı ve bu da sosyeteye, onların varlığını kabullenmekten başka bir çare sunmuyordu. Sophie‟nin unvanlara bu kadar önem veren kişiler olduğunu hiç bilmediği bu kadınlar birdenbire unvanlara gerçekten çok değer verir olmuştu.Gerçeği hiç görmemişlerdi. Talbot ailesinin üyeleri soylularla evlenebilirlerdi ama sosyetede aslakabul görmeyecekler Sosyete onların varlığına katlanıyordu çünkü kimse yeni Kontun tavsiyelerini, zekâsını ya da kızlarının her biriyle onlara sunulan fonları riske atmak istemiyordu. Ne de olsa Britanya‟daki en kritik ticaret evlilikti.Sophie‟nin ailesi bunu herkesten iyi biliyordu.Ve bu oyuna bayılıyorlardı. Entrikalara da öyle...Fakat Sophie bunların hiçbirini istemiyordu. Hiç de istemişti. Genç hayatının ilk on senesinde unvanı olmayan bir dünyanın içinde yaşamıştı. Mossband‟ın yeşil tepelerinde oynardı Falbot ailesi evinde büyükannesinden hamur işleri yapmayı öğrenmişti,


çünkü babası öğle yemeğinde en çok onları severdi. Kasaptan biftek ve peynirciden de peynir almak için atıyla kasabaya inerdi. Fırıncının oğluyla evlenmek gibi güvenli, ve makul bir gelecek planlamıştı.Ve sonra babası bir kont oldu. Birden her şey değişti, Annesi on sene önce oradaki evi kapatıp Mayfair‟deki yere tasıdıklarından beri Mossband‟a gitmemişti. Büyükannesi oradaki evden ayrıldıktan yaklaşık bir sene sonraölmüştü. Hamın işlerinin kontlar için fazla sıradan olduğu söylenmişti. Kasap; ve peynirci, artık o etkileyici Mayfair evlerinin arka girişin den teslim ediyorlardı ürünlerini. Fırıncının oğlu ise... uzak ve hatırlaması güç bir anıydı.Ailedeki hiç kimse Sophie‟nin istemediği bu dünyaya uyum sağlamakta sorun yaşamışa benzemiyordu.Ailedeki hiç kimse Sophie‟nin bu dünyadan nefret ediyor olmasını önemsiyor gibi de görünmüyordu. Şimdi Sophie‟nin onlardan biriymişçesine, buraya aitmişçesine ve onlarınkabullenişine ihtiyacı varmışçasına davran maktan çok sıkıldığı Londra sosyetesi onlara bakarken Liverpool arazisinin bahçesinde duruyorlardı.Parası ve onu taşıyacak bacakları vardı.Bir gün bu dünyayı yöneteceklerine inanan, güzelce hazırlanmış kız kardeşlerine baktı. Asla onlardan biri olmayacağını biliyordu. Skandallardan hoşlanmayacağını, bu dünyayı yazacaklarını istemeyeceğini biliyordu.Buna neden boyun eğmeliydi ki?Bugünden sonra sosyetenin kollarını açıp onu beklemeyeceği aşikârdı; neden skandalim da alıp bir


kereliğine bile ama tüm gerçekleri herkesin önünde haykırmayacaktı ki?Babasının her zaman dediği gibi, başladığı işi yarım bırakmamalıydı.Bakışlarını o gruba çevirdi. "Tabii ki. Ekselanslarının kız kardeşimizi küçük düşürmesinin ardından bu sözde beyefendiler bunu yapmak istemediği için benim kahraman rolünü üstlenmem ve onun onurunu kurtarmaya çalışmam gerçekten kötü bir durum," dedi tüm Londra‟nın duyabileceği şekilde. "Hem kendisi ve doğrusunu söylemek gerekirse hem de onun gibi unvan sahibi olan diğer erkekler gerçek birer hödükler. Hatta çok daha kötüsü bile olabilir. Bu cemiyet herkesi kandırarak bir unvanın insanları beyefendi yapmaya yettiğini düşündürdüğü için Ekselansları gerçekten de zavallı."Annesinin gözleri kocaman açıldı. "Sophie! Leydiler böyle şeyler söylemez!"Sophie kaç defa bir leydi gibi davranmadığı için azar işitmişti? Onu ve ailesini aralarına kabul etmelerinin tek nedeni paralarına duydukları ihtiyaç olan bu aristokratik dünyanın istediği imaja kaç defa büründürülmüştü? "Çok da endişelenmiyorum," dedi neredeyse tüm Londra‟nın önünde. "Bizim leydi olduğumuzu falan düşünmüyorlar zaten."Kardeşleri donup kaldılar.Kontes sesini alçaltıp güçlükle duyulacak bir fısıltıyla konuştu. "Fikir sahibi olmakla ilgili ne demiştim sana? Kendini mahvedeceksin! Kardeşlerini de yanında götüreceksin! Pişman olacağın bir şey yapma


Sophie sesini alçaltma gereği duymadan konuştu. "Tek pişmanlığım suyun daha derin ve köpek balıklarıyla dolu olmaması."Sophie bu olanlar karşısında insanlardan ne tepki beklediğini bilmiyordu. Belki insanların nefeslerini tutmasını bekliyordu. Belki de fısıldaşmalannı. Ya da çığırtkan leydilerin çığlıklarını. Ya da öksüren erkek seslerini.Bir iki baygınlık da olabilirdi.Her şey olabilirdi fakat beklediği şey kesinlikle sessizlik değildi.Soğuk bir ilgisizlik ya da arkasına dönüp partiye devam eden bir kalabalık beklememişti. Sanki o hiç konuşmamış gibi, sanki orada bile değilmiş gibi davranılmasmı beklemiyordu.En başından beri Sophie hiç orada olmamış gibi davranıyordu insanlar.Ama bu durum onun için de arkasına dönüp oradan uzaklaşmayı daha kolay hale getirdi.


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top