🎴2.Bölüm:~Bildirge cini 1/...~🎴

Düşler Akademisi
(ilk kesit)
Keyifli okumalar
🎥medya: trollerin tüneli& Bölüm videosu...


Babasının çalışma odasında uyanan on üç yaşındaki Ayana, başındaki sızıyı önemsemedi, yüzünü elleri ile ovuşturup hafif bir of çekerek eğri sırtını düzeltti, ardından maun masanın sağ tarafındaki üç çekmeceli dolaba döndü. En üst çekmeceden deri kaplı, hafif, eski bir defter çıkardı. Defterin kilidini açmak için boynunda taşıdığı gümüşi anahtarını kullandı. Elleri nazikçe defterde dolaşırken ten rengi sayfaları saman kokusunu, açılınca burnunu özlem ile sızlatmıştı. Sevgili babasının kendisi ve kızı Ayana için özel olarak yaptırdığı not defterlerinin en sevdiği idi. Ayana nadiren defterin o güzel yazılı sayfalarına kendi el yazısı ile bir şeyler yazardı, defter en son babasının kullanımındaydı ve ne yazık ki yarım kalmıştı. İçindeki el yazması yazılara bakarak iç geçirdi kalemlikten bir kalem çekti;

"O berbat kabus..., gerçek olmasa bile beni zorluyor! Erawan ve acı; adeta zihnime mıhlanmış gibi en küçük ayrıntıya kadar tekrar ediyor. Öyle sık ve sürekli görmeye başladım ki öyle bir adam görmediğim halde müthiş bir ızdırap çekerek uyanıyorum, her defasında daha da gerçekçi ve hislerimin doruklarda olduğu bir zindan resmen! Fakat hatırladığım ve gerçekten yaşadığım tek şey babamın gidişi..., bu görüntülerin nereden geldiğini bilmemek beni oldukça yıpratıyor, çaresizliğimi iliklerime kadar hissettiriyor..."

"Sanırım kabuslarım babamın ilginç notlarına fazlaca dalmam, çalışma adı altında sınıflandırdığı her şeyi kendi çapımda araştırmam ve dur durak bilmeden okuduğumdan dolayı; Benim bildiğim babamın kendi ailesinden bir şirket sahibi olduğu-Mimarlık- aynı şekilde annem ve ailesinin, aile işleri var fakat babam aile şirketimizin yöneticisi değil, tam tersine hiç duymadığım bir işi var;
Büyüsel Alan Araştırmacısı: James Steven Soño vermello-kayıt defteri;
Bu gerçek mi? Bilemiyorum. Yine de notları, önünde ki duvarda ki kitaplıklar neredeyse tamamı babamın eseri, çok gerçekçi. Benim babam mimarlık gibi bir işi varken böyle bir işle uğraşıyor, aklım almıyor!

 
İlk kayıt: Dokuz kuyruklu tilki;
   Böyle bir hayvan olmadığına eminim, internet yalan söylüyorsa başka!
Açıklaması ise şöyle;

 
Dokuz kuyruklu tilkinin inanılmaz soyut duyusu ve kendine has hareket kabiliyetleri Sihri-Büyü tarafından zararlı ve kabul görmez listesinde yer alıyor. Kuyrukları ne kadar fazla ise kabiliyet ve yetenekleri o kadar artıyor ve gelişiyor. Kendi gözlem ve deneylerim sonucunda ise tezimi müsteşarlığa sundum, delillerim ve önerilerim doğrultusunda sunulan tezim olumlu yanıtlanabilir ise zararsız ve tehlike arz etmediği kabul görecek. En sonunda zararlı ve kabul görmez listesinden SHAK (Sihirli hayvanları araştırma kadrosu) yasal olarak aktarımı için kanal açtırma iznimiz olacak.

 
Janus Hufgo ile konuştum, ileriki Kurultay toplantısında gerekli yerlerde var olması adına oyunu kullanmaya söz verdi. Oy çokluğu ile Kurultaydan çıkarsa öldürülmesinin yasal olarak yasaklanmasının da önü açılacak..."
"Bunu nasıl yorumlamam gerektiğini bilmiyorum, hatırladığım babam bu değil! Bunları okuyanlar onu deli zannedebilir. Olmayan şeyleri yazan bir kişiye hangi insan inanır ki?
Sanki torununa gizli mesajlar bırakan dedeler gibi, bir serüvende yaşamış. Ve peşi sıra gitmem gerekiyormuş gibi hissettiriyor."


Defteri hızla yükselen siniriyle kapatan Ayana, odayı incelemeye başladı, altı yıldır tamamıyla bomboş bir evde yaşıyordu. Babası yedi yaşında iken ortadan kaybolmuştu. İlk zamanlar ne olduğunu anlayamamıştı, annesinin normalinden az konuşmaya başlaması, evde yenilenen odalar ve değiştirilen düzen ve daha birçok değişiklik ile küçük yaşında aklına aldıramamıştı. Annesi, babası ile kullandıkları yatak odasını kapattırmış, kendisi çocuklarına yakın  olacağı bir üst kata taşınma kararı almış hemen ardından bir odası restore ettirmişti. Ayana o gün büyük bir şok yaşamıştı, annesinin ve babasının ayrıldığını veyahut bir sebepten ötürü küstüğünü düşünmüştü. Restore edilen odanın son ayrıntıları tamamlanırken ve annesi neredeyse oraya yerleşmişken abisine ilk defa doğrudan soru sormuştu; 'Babam ve annem küstüler mi?'

 kendisinden üç yaş büyük olan abisi ise yaşından beklenmeyecek bir olgunluk ile kardeşini avutmuştu. İlk duyduğunda her ne kadar şaşırmış olsa da abisi Colay iş bilir bir gülümseme ile kardeşine sıkıca sarılmıştı; 'Endişe etmene gerek yok Ayana, ne olursa olsun birbirini seven insanlar asla küsmez' fakat Ayana hala daha odasını değiştirmesini anlayamıyordu. ' O zaman neden odasını değiştirdi?' bu soru abisini gafil avlamış gibi değildi, o yüzden daha hazır cevaptı; ' babamızın ahşaba olan ilgisini biliyorsun, annem geçen odanın tahta kurtlarının milyonlarca yumurtası ile dolup taştığını söylemişti. O yüzden böyle bir değişiklik yapmış.'

 
Ayana o zaman bunlara tamamıyla inanmıştı, fakat üstünden altı yıl geçmişti ve annesi tekrar eski odasına dönmemişti aksine kapısı her zaman kilitli dururdu.

 
O yüzden yaş aldıkça kuşkulanmaya başlamıştı. Babasının ulaşabildiği bütün eşyaları ile bulduğu bütün boş zamanlarını değerlendirmişti. Tek istediği küçücük de olsa bir işaret veyahut küçük bir nottu. Fakat kendisi babası gibi düşünemiyordu. Böyle bir ip ucu nereye saklanırdı? Ayrıca bulunmasını isteniliyor muydu? Düşünmeliydi! Annesinin çelişkili cevapları her defasında hayal kırıklığına uğratıyor, arayışı hiçte istediği sonuca ulaşmıyordu. Bütün olay için illaki gözünden kaçan bir ayrıntı olmalıydı.

 
Pes ederek tekrardan aramaya koyuldu, odayı incelemek için oturduğu deri sandalyeden kalktı.
Bulunduğu oda evin kütüphanesi ile birleşik restore edilmişti. Babası evde olduğu çalışma zamanlarında bu düzen ile daha rahat ediyordu. Ayana bulunduğu çalışma odasının sağ tarafında kütüphaneye açılan ahşap kapıya baktı, motifleri abartılı olmayan ince bir dokudaydı ve hemen üzerinde dönen kahve bir zil vardı.

 
Öte yandan odanın kendine ait kitapları ve çeşitli ansiklopedileri vardı, ortaya yakın çalışma masası ve sol duvarın üstündeki çeşit çeşit haritalar, yerdeki el emeği kumkapı halı, tahta döşemeler, teker teker gözünün önünden geçti. Ayana kütüphane kapısına tekrardan döndü gözleri tekrardan zile tırmandı fakat bu sefer o umursamaz hava da değildi, şaşkınlıkla gözleri büyümüştü.


Zil...dur bir dakika...zil... siyah... siyah mıydı ki? Daha demin kahveydi oysa? Ayana gözlerini kırpıştırarak tekrar tekrar zile odaklandı fakat değişen bir şey yoktu. Odanın anormal hiçbir tarafının olmadığı gibi zilde de herhangi bir şey yoktu. Çok fazla bu odada kalmanın yan etkileriydi sadece, her seferinde zile takılıyordu. Durup dururken cansız bir şey nasıl renk değiştirsin? Nasıl? Oturduğu koltuk sanki ısınmış gibi bir anda ayağa fırlamıştı Ayana, elleri kontrolsüzce bedeninin iki yanında sallanmaya başlamıştı. Yine düşünmeye başlamıştı, yine damarlarında ki kan kaynamış, yine öylece bilinmezlikte kalmıştı. 

Düşünmek hem iyi geliyor hem de zarar veriyordu, düştüğü durum kabul etmek istemese dahi büyük bir soruna doğru adın adım ilerletiyordu. Zile inat çalışma odasından kütüphaneye geçmek adına sinirle kulpu kavraması da tamamıyla bu gerici düşünceleri yüzündendi. Duvara çarpacak şekilde önünden savrulan kapı ise garip bir gürültü ile cevap vermiş, hemen ardından hafif bir şekilde geriye sekmişti. Ayana buraya bu kadar sinir ve dengesizlik ile adım atmayı hiç sevmezdi, beyaz ağırlıklara sahip tasarımı daha çok huzur vermek içindi. Böyle ayak basınca sanki söze dökülmemiş bu huzur ahengini bozuyormuş gibi oluyordu.


'Birinci kat kütüphane rafları;
*tarih
*coğrafya
*edebiyat
*felsefe


Tavandan birinci kat kütüphane ambleminin sarktığı rafların arasına girdi. Sonuna kadar yürüdü, sağa dönüp adımlarını sertleştirdi. Rafın bitimine de gelip sola döndü. Yürüdükçe alevleniyor, düşünceleri beyninde dört dönüyordu.  Beyaz boyalı, yanları bakır işlemeli, ikinci kat merdivenine tutundu ve dizinin altına gelen mor renkli uzun eteğini topladı, üstünde ki elbisesini sabahleyin sevinçle giymişti fakat şimdi ayaklarına dolandığı için kızgınlığını körüklüyordu. derin bir nefes ile merdiveni adımlamaya başladı,  orayı da geçtikten sonra ellerini hızlıca birkaç kere açıp kapadı.

ikinci kat birinci katın neredeyse kopyası gibiydi sadece birinci katın ortasına geliyor ve yukarıdan artı işaretine benzemelerine sebebiyet veriyordu. Böylece evin üs katından da tek bir giriş olması sağlanıyordu.

'İkinci kat kütüphane rafları;
*Matematik
*kimya
*astronomi
*fizik
*biyoloji

Bu amblemin çok hoş bir tasarımı vardı; tahtaya oyulmuştu ve iç kısmı beyaz boyalıydı, hafif pembe bulutlarla süslenmişti. Ayana direk sola döndü, bu sefer yolunu uzatmadan son rafa gelip hızlıca beyaz bakır işlemeli merdivenin yanına geldi, hıncını çıkartmak ister gibi ikişer ikişer çıktı.
Üçüncü kat diğer ikisine oranla oldukça küçüktü çalışma odasının içinde bulunabilecek kadar kitap vardı sadece, yarım daire olarak ikinci katın yarısını oluşturuyordu.  Kütüphanenin o beyaz ağırlıklı aydınlığı burası için geçerli değildi. Aksine tamamıyla zıt bir şekilde dekore edilmişti. Dairenin duvarlarıyla uyumlu kavisli rafları vardı, çoğunluğu deri ciltli kitaplarla doluydu. Aralarda seramik heykeller ve astronomi için dürbünler vardı Ayana çıktığı asma merdiveni yukarı çekti.

 
Ne zaman karamsarlığa düşse buradaki birçoğunu okumadığı kitap deryasına gelirdi. Yerdeki renkli pufların bir kaçını Babasının en büyük teleskobunun bulunduğu İran halısının üstüne attı, teleskobun sol tarafında daha bilmediği bir çok nesne ve edevat vardı; türlü büyüklükteki çeşit çeşit camdan aletler ve yuvarlak cisimcikler büyüklü küçüklü odanın en yoğunluk yapan topluluğuydu. Ayana babasının çok farklı meziyetleri olduğunu biliyordu, normal diyebileceği insanların aksine olmadık şeylere ilgisi vardı. Yoğun bir mimarlık sektörünü işletiyor aynı anda astronomi, zooloji, gemoloji gibi yan dallarla uğraşıyordu. Ayana bunlardan memnundu fakat tuhaf olduğunu inkar edemezdi. Elleri çok kez koca teleskopa ve diğer eşyalara gitmişti, hatta çoğu zaman bir çocuktan beklenmeyecek şekilde elinde kırılmıştı. Fakat babası Ayana'ya engel koymamıştı. Gözlerinin acımaya başladığını hissediyordu Ayana, gökyüzünü inceleyecekti fakat vazgeçti. Teleskopun yanına attığı puflara sakince uzandı. Ardından kızıl saçlarını renkli puflara yaydı, kafasını hafifçe yukarda tutmak adına kaldırdı. Şu anda berrak mavilikten renk tonlarına ayrılan gökyüzünde parlayan güneşi görebiliyordu, kütüphanenin bu bölümünün tavanı tek bir camdan oluşuyordu.  Teleskop, dürbün ve daha nice alet için özellikle yaptırılmıştı. Burası sevgili babasının eseriydi, bu tek camın planını o çizmişti çünkü;

Ayana demişti kızına; buranın planlarını çizerken kucağına çıkmaya çalışıyordu tam o sıra, bak dedi kucağına çıktığında; ilgiyle baktı küçük Ayana. Kütüphanemizin planı dedi babası; Nasıl?
Ellerini çırptı Ayana; güçlü dedi bir yandan, evet dedi babası Güçlü. Ayananın elini tuttu ve tek camın duvarla birleşen yerine koydu. Ardından ekledi babası; Asıl güç burada, temelleri camın tavanına göre oldukça kalın, cama olağan dışı bir güç uygulanmadıkça sapasağlam olacak. Fakat sana bahsetmek istediğim bu değil; bir gün gelirde ayakta kalacak güç bulamazsan işin temeline, ilk taşına bak kızım.

Küçük hatıra burada gelip soldu, Ayananın kalbine küçük beyaz bir nokta oldu.

Ayana ise gökyüzüne öylece donmuş ve durgunca baktı. Sonra sonra ellerini yüzüne gömdü, ilk önce kütüphanenin yapay ışıklandırmaları titredi sonra ise ilk kattan kitaplar düşmeye başladı, ne zaman Ayanadan hıçkırık sesi geldi o zaman ev sessizliğini bozdu. Güney kanadının pencereleri tuzla buz oldu, takiben sert bir rüzgâr bahçedeki havalandırmak için çıkarılan çarşafları gökyüzünde kaybolana dek uçurdu. Oysa bunlar Ayanadan çok uzakta gerçekleşmişti. Sessizce ağlarken sadece kendisi üzgün değildi, çevresinde bulunan bütün nesnelerde onunla beraber hüzne boğuluyordu. Ayana ilk defa böyle bir atak geçirmiyordu, daha öncesinde iki defa daha böyle çöküşler yaşamıştı. Bedeni bir süre sonra aniden yükselen gerilime dayanmıyor ve baygınlık geçirmesine sebebiyet veriyordu.


 
O sırada evde gerçekleşen gürültü sebebiyle ayaklanan Annesi ve Colay, Ayana'yı arıyordu.  Endişelenmeleri su götürmezdi, çünkü bunu yapabilecek tek kişiyi biliyorlardı ilaveten baygınlığı gerçekleşirse tehlikeli olurdu. Bu yüzden bulamadıkları her saniye daha da perişan oluyorlardı.
Ayana ağlamasının ileri raddesine geçtiğini kasılmaya başlayan uzuvlarından anlıyordu. Kendisini fazlaca zorlamıştı, geçmişi fazla fazla ve sürekli tekrarlamıştı. Halbuki eskiden ne kadar huzurlu düşünür hatta uzun müddet o şeye odaklanabilirdi. Aradan akan zamanı takip etmediğini fark ettiğinde çok geçti artık berrak güneşin sarılı mavili parıltısı yoktu gökyüzünde, yerini turuncu bir kumaşa bırakıyordu. Oysaki puflarda Ayananın kızıl saçları parlıyordu. Neredeyse dağıldıkları yeri yakacak kadar sıcaktılar, deniz dalgaları gibi dalga dalga büyümek için küçük bir hareketlilik bekliyor gibiydiler. Sonra sonra kızıl saçlar sıcaklığını kaybetti, ellerini hafifçe kızarmış yüzünden kaldırdı, her şey o sakinleştikçe dinginleşiyor susup bekliyordu. 


Derin nefesleri ile ilk öncekasılan uzuvları salınmış ardından nefes alamayan ciğerlerine ferah bir hava giriş yapmıştı. Ayana belki duymazlıktan gelmişti fakat bulunduğu yere doğru gelen gergin adım sesleri vardı. Yerini nasıl bulacak, kim bulacak bilemiyordu. Lakin onu bulacak kişi sevgili abisiydi. Ne zaman Colay kütüphaneye girdi bilemiyordu Ayana.  Fakat adım sesleri bulunduğu noktaya merdivensiz nasıl ulaştı diye düşünüp kıkırdamadan da edememişti. Ama eninde sonunda kendisini bulmuştu, yüzünü saklamak istedi bir an, elleri kıpkırmızı ve şişmiş yüzüne kapanmak için hareketlenmişti. Fakat Colay hep yaptığı gibi kız kardeşini göğsüne çekerek kızıl buklelerini öpmüştü. Öyle ne kadar kalmışlardı Bilemiyordu Ayana, elleri kendisini sarmalayan kolları sıkı sıkı kavramış, göz kapakları sarıldıklarından beri kapanmıştı.


"Ayana?... Ayana şışt. Sakin ol...hepsi geçti...hadi biraz rahatla ben buradayım. Artık yüzüme bakar mısın?"


Colay'ın telkinleriyle iyice gevşeyen bedeninde son kalan hıçkırıkları kırık kırık çıkmıştı, geriye ise sadece yüzünün kızarık yüzünde beliren çilleri kalmıştı. Abisinin yüzüne bakıp son gözyaşını da silince camlar ve kırılan her şey eski haline bürünüvermişti. Büyük lacivert göz küreleri ve orman yeşili gözler anlaşmıştı sessizce,


"Düşünmeyeceğim."

Kız kardeşinin ince ve uyuşuk bedenini puflardan kaldırdı ve kucağına aldı Colay, kütüphaneden hızlıca çıkmak için ikinci kattan ana kapıyı kullanarak koridora adım attı, hızla geçip ana merdivenleri çıkmaya koyuldu, Ailecek kaldıkları kata çıkınca Ayanayı odasına kadar götürdü. Kollarında uyuşmaya ve ağlamanın getirdiği o yorgun ve tatlı uykuya çoktan çekilmişti Ayana. Ferah odasında ise daha rahat olacaktı. Kardeşini sonunda Sayvan yatağının lacivert örtüleriyle buluştururken de gülümsemesi bundandı. Colay, İtiraf etmese de kardeşini böyle taşımayı seviyordu, onunla daha yakın olduklarını, Ayana'yı daha kolay çepeçevre sardığını hissediyordu.


Odanın kapısını sessizce kapatıp, birinci kattaki en çok kullanılan solana gitmeye karar verdi lakin arkasına dönünce annesiyle yüz yüze geldi. Bir an anlamsızca bakıştılar;
Yeşil gözler birbirini tarttı. Annesinin altın saçları salınıktı, üstünde koyu yeşil desensiz bir elbise vardı. Endişe ile gerilen kemikli yüzünde Oğlunu ilgiyle süzen yeşin gözler parlıyordu. Colay salınık buklelerini önünden çekerek, avuç içlerini elbisesine silmesini izledi bir an, fakat daha sonra Annesi ellerinden birini sağ omzuna koydu. bu Colay'ın dikkatini dağıttı birden,  odaklandığı şey şelale misali arkasına dökülen,neredeyse sırtının bitimine gelen saçlarıydı. Delikanlının kısa bakımlı saçlarının aksine annesi Şura saçlarını evdeyken her zaman öylesine bırakıverirdi.

 
Kadın dayanamayıp bir kaşı havada sorusunu yöneltti.

 
"Şimdi iyi mi? "

 
"Daha iyi Anne, burada olmaz."

Colay annesinin kolunu tuttu ve kardeşinin odasının hemen önünde duran karşı odaya götürdü.  Sıradan misafir odasının içinde hemen konuşmadılar;
"Lux "

 
Kapının kilit sesi neredeyse bütün odada yankılandı. Lakin sadece kilitlenmemişti, bunu anne ve oğul iyi biliyordu.

 
"Ne zamana kadar böyle devam ettireceğiz Anne?"

 
"Bilemiyorum, güvenli değil. kendisi böyle daha iyi olacak dedi."

 
"Anne onun özlemi bizimkinden ağır basıyor ve acı çekmesini görmek zor, kontrol etmekte,"

 
"Oğlum, biliyorum ve seni anlıyorum fakat benim için kolay mı sanıyorsun? Babanın nerede ve nasıl olduğunu, hayatta mı değil mi ve daha birçok sorusunu bilinmezini bilmiyorum. Ayanamın durumu kötüleşiyor ve işler sadece bana bakıyor."

 
"Anne...Anne, daha ne kadar saklayabiliriz ki? Ben elbette ki bizim için yaptıklarını biliyorum fakat elbet yarın bir gün Bildirge cinini yollayacaklar ve Ayana'nın bize güveni sarsılacak. Fevri ve dediğim dedik biliyorsun. Bizden öğrenmesi her şeyden daha iyi. İlerleyen zaman bizim aleyhimizde işliyor. Bu yıl Düşler akademisine başlayacak."


"Biliyorum, biliyorum Colay ama beklemekten başka bir çaremiz yok."

"Aperuit" diyen Şura'nın sesiyle gözlerini sıkıca yumdu Colay.

"Pekâlâ öyle olsun. Fakat bu suskunluk en çok ikimizi yaralayacak Anne."

 
Annesi kırık bir şekilde baş salladı. Colay'ın böyle konuşması fayda vermeyecekti, Annelerine dikkat etmeliydi bu onun göreviydi.

 
Şura ise bambaşka bir şekilde düşünüyordu. Konuşmanın bir noktasında dalgınlaşmıştı ister istemez fakat yine de kapıdan çıkmadan önce oğluna sarıldı.


"Sonra tekrar konuşuruz, bende dinleneceğim."

"pekala."


Kütüphane ve çalışma odasını birleştiren kapının üstünde siyah bir zil parlıyordu, Ayana hayal görmüyordu, zilin rengi döndükçe değişiyordu ve hep değişecekti. Hemen altından karanlığa teslim olmaya başlayan odaya ışık yayılmaya başladı, ince bir çizgi gibi karşı duvara kadar uzadı, kapı sessizce açılmıştı.  Karanlığa ışığın basamağından adım atan Mor bir cübbe ışıkla birlikte odayı yavaş yavaş doldurmuştu...


~•~

Yazan: ELİANA WALLACE


Okuduğunuz için teşekkür ederim, lütfen beğendiyseniz yıldıza basmayı unutmayın. Bir cümle dahi olsa yorumlarınızı okumak benim için en büyük motivasyon kaynağı, yazmaktan çekinmeyin.☺️

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top