➳ Karalanmış Sayfalar | 9
-9-
Dalgınca Perihan ve Ezgi'nin sohbetini dinlerken telefonundaki saate bakıp duruyordu. Helen ne zaman gelecekti? Ayrıca niçin geldiği de merak konusuydu. Çünkü bu normal bir ziyarete benzemiyordu. Yoksa hiç kimse arkadaşına "Acilen buluşmamız lazım!" diye mesaj atmazdı. Gözler kendisine döndüğünde Perihan Hanımın "Nasıl, bu eve alıştın mı Irmakçığım?" sorusuyla karşı karşıya kaldı. Bu soru her sorulduğunda geriliyordu. Çünkü buraya alışmasının bir yolu yoktu. Burası, onun büyüdüğü gezegenle alakasız bir gezegen gibiydi. Farklı bir evrendeydi sanki. Buradakilerin de iki kulağı, bir burnu vardı evet, ama asla hiçbir açıdan davranışları onun yetiştiriliş tarzıyla örtüşmüyordu. "Alışmak istemediğim için bu benim açımdan bir problem değil."
Perihan hoşgörülü tavrından ödün vermeksizin "Seni anlıyorum." dedi. Bir yere adapte olmak, o yerin kurallarına alışmak herkes için çok zor olmalıydı. Nitekim gördüğü kadarıyla Irmak kendini buraya ait hissetmiyordu, geçici bir düzen gibi geliyordu ona. Konuyu dağıtmanın daha faydalı olacağını düşündü ve enerjik bir biçimde "E o zaman konuyu değiştirelim." diyerek ortamı biraz yumuşatmaya çalıştı.
Ezgi hem konuyu değiştirme konusunda halasına yardım etmek için, hem de içindeki duygulara bir tanım getirebilmek için aklından geçen soruyu ortaya attı. "Sizce aşk nedir?"
Perihan Hanım ve Irmak birbirilerine baktılar. Irmak, daha önce aşkı yaşadığını hiç sanmıyordu. İlişkileri yalnızca küçük hoşlanmalarla başlayıp aynı hızla bitmişti. Hiç uzun ilişkisi olmamıştı. Perihan Hanım ise aşkın ne demek olduğunu çok iyi bilen, ancak bir türlü yaşayamayanlar kulübündendi. "Aşkın ne demek olduğunu mu öğrenmek istiyorsun?" diye sordu kadın.
Genç kız masum ve istekli bir ifadeyle başını salladı. "Sürekli bir kişiyi düşünüyorsan, onu aklından atamıyorsan, onun hakkındaki her detayı hatırlayabiliyorsan; yüzünü, gözlerini, bakışlarını... Onunla bir gelecek düşlüyorsan, bu aşk mıdır?"
Irmak genç kızın bakışlarındaki saflığa, hevese baktı. Ve yazık, dedi. Gerçekten acınası. Korel gibi birine nasıl âşık olabilmişti? Bu, hiç gelmeyecek birini beklemekten başka şey değildi. Tıpkı bir durakta hiç gelmeyecek bir otobüsü sonsuza dek beklemek gibi. Ezgi'ye kızamıyordu, aksine acıyordu. Hiç gerçek bir erkek tanımadığı için, dışarıdaki hayattan bihaber olduğu için gölünü Korel'e kaptırması normal sayılabilirdi. Gerçekten, bunu anlayabilirdi. Ama Ezgi'nin de şunu anlaması gerekiyordu, Korel'den ona ne âşık ne de koca olmazdı. Farklı dünyaların insanları bile değillerdi. Farklı evrenlerin yaratıklarıydı.
Perihan Hanım gözlerini kapadı ve bilge bir ifadeyle başını sallayarak "Bu aşktır." cevabını verdi. Ezgi'nin gözlerindeki parıltının farkındaydı. Uzun zamandır Korel'e olan ilgisi de gözünden kaçmamıştı. Bu evde olan biten her şeyi görüyor fakat hep susuyordu. İyi bir gözlemciydi. Ancak ne yazıktır ki, o da Irmak gibi düşünüyordu. Ezgi ile Korel olacak iş değildi. Korel'in sevebileceği bir kız değildi Ezgi. Küçüklüğünden beri tanırdı Korel'i ve hep nasıl biriyle olabileceğini düşünürdü. Cesur, güçlü, özgür ruhlu, özgüven sahibi ve tutkulu... Kimseye hesap vermez, asla özgürlüğünden ödün vermez. Tutkuyu doruklarında yaşar ve yaşatır. Korel böyle kadınları severdi. Mutluluktan gözleri parlayan kıza buruk bir tebessümle baktı. Onun bakışlarında umudu, saflığı, iyi niyeti görebiliyordu. Ancak aşk başka bir şeydi. Aşk, kalbinin gümbür gümbür çarpması, biri için her şeyini verebilmekti. Aşk, biriyle sırf iyi insan olduğu için ilişki yaşamak olamazdı asla. Öyle bir formülü yoktu aşkın. Bu acımaya girerdi, aşka değil.
Irmak telefonunun çalışıyla ayağa kalktı ve "Misafirim geldi, ben onu karşılamaya gideyim. Siz sohbetinize devam edin." diyerek yanlarından ayrıldı.
Odasının balkonundan sohbet eden üçlüyü seyreden Cansel ise kollarını kavuşturmuş direkt Irmak'a bakıyordu. Onun dik duruşu, özgüvenli yürüyüşü, kimseyle muhatap olmayan ukalâ tavırları... Hepsini gereksiz buluyordu. "Dikkat çekmek için yapıyor."
Şirkete geçmek için hazırlanan Timur ise karısının ne demek istediğini anlayamadığı için "Kim?" diye sordu.
"Irmak." Memnuniyetsiz bir ses tonuyla "Bütün o herkesten soyutlanma havaları, kimseyi kendine denk görememe durumu, kibri... Hepsini dikkat çekmek için yapıyor." diyerek açıkladı. Ekşimiş yüz ifadesiyle kıza baktı. "Ezgi ve Ege'nin ona bu kadar yanaşması, gereksiz ilgi gösterisi daha çok canımı sıkıyor. Annem de bu durumdan rahatsız. Ezgi ona özeniyor, Ege ondan etkileniyor."
"Ege daha küçük, olacak böyle platonik aşkları."
"Mesele o değil. Kardeşlerimin ona gereksiz yene özenmesi sinir bozucu."
Camdan dışarı bakışlarıyla kızı süzerken "Eee cazibeli kız." dedi kısaca. "Hem kızların ilgisini çekebilecek ve örnek alınabilecek bir ikon, hem de çoğu erkeği etkileyebilecek kadar güzel. Eh, farklı da."
Kocasının onu beğeniyle süzmesi kadının sinirlerini bozmuştu. "Ne demek istiyorsun Timur?" Adamın çapkın mizacını biliyordu Cansel. Bu Irmak'a özgü değildi. Onun küçük kaçamakları olduğunu bile bile susuyor, karşılığında evde uslu bir köpekçik gibi itaatkâr olmasını bekliyordu. Bazı evliliklerde bir süre sonra bu evre başlardı. Karşılıklı memnuniyet. Ve durum artık bir iş anlaşmasına benzerdi. "Bu erkeklerin içinde sen de var mısın?"
"Olur mu aşkım, ben senin üzerine gül koklar mıyım?"
Arkasından sarılarak ona bağlılığını göstermeye çalışan kocasına zerre güveni yoktu. Ama bu ailede başlayan bir evlilik mezara kadardı. Mezara kadar. "Ölüm bizi ayırana dek." kısmını fazla ciddiye almış olabilirlerdi, ancak her ailenin prensipleri olduğu gibi bu ailenin en önemli prensibi de evlilikte devamlılıktı. Özetle, kan kussan da "Kızılcık şerbeti içtim." diyeceksin ki, başına neler geldiğini kimse bilmesin, herkes seni mutlu sansın.
●●●
Odanın kapısını kapattığında huzursuzca yatağının üstünde oturmuş arkadaşına döndü. "Ne oluyor Helen? Ne bu tavırlar?" Arkadaşı hem heyecanlı, hem sevinçli, hem de kızgındı. Ve onun bu üç duyguyu benliğinde neden barındırdığına dair Irmak'ın en ufak bir fikri bile yoktu. "Bir şey söyleyecek misin artık? Yoksa böyle susacak mıyız?"
Heyecanla "Seni öldüreceğim!" diye çığlık attı kız. Sevinçten deliye dönecekti neredeyse. "Bir sevgilin var ve bana söylemiyorsun öyle mi?"
"Ne sevgilisi Helen ya? Bunca derdimin arasında." Ellerini beline dayayıp bilmiş bir ifadeyle "Hem kim söyledi sana bunu?" diye sordu.
"Arda aradı beni. İki gözü iki çeşme ağlıyordu. 'Irmak'ın sevgilisi varmış.' deyince çok şaşırdım! Bana nasıl anlatmazsın! Ben senin arkadaşın değil miyim? Bu yüzden sana gerçekten çok kızdım Irmak, ama bir yandan da sevindim." Omuz silkerek "Arda sana göre biri değildi." diye itiraf etti umursamazca.
Şimdi anlaşıldı, diye geçirdi içinden. Bu işin böyle olacağı belliydi. Bir yalan neleri doğurmuştu. Hem de kendi söylediği bir yalan değilken! O Korel'in boynunu koparmak istiyordu şuan. Onu Arda'dan kurtarmıştı lakin yeni bir derdin kucağına atmıştı. Şimdi Helen belasını üzerinden nasıl püskürtecekti? "Sevgilim falan yok Helen."
"Ne demek yok? Ya hâlâ mı benden saklıyorsun Irmak, pes!" Vahiy gelmiş gibi aniden "Ay dur! Yoksa... Yoksa..." diye tekrarladı heyecan ve mutlulukla. "Ya bu zamana kadar nasıl söylemezsin? Çok yakışıyorsunuz?"
"Ay kiminle? Hayır, sevgilimin kim olduğunu bir de ben bilsem iyi olacak Helen. Kiminle yakışıyoruz?" Bu muhabbetin gereksiz uzamasından sıkılmıştı. Gözlerini devirerek baktı arkadaşına. Allah bilir yine hangi olmadık kişiyle eşleştirmişti onu.
"Geçen gece takılırken seni almaya gelen aşk gardiyanın elbette! Ah, çok romantik! Ama bir şey söyleyeyim mi? Ben anlamıştım. Vallahi de billahi de ben anlamıştım senden hoşlandığını! Sana böyle aşkla bakıyordu."
Gözleri büyüdü Irmak'ın. "Saçmalama Helen! Tabi ki Korel'le bir ilişkim yok! Allah beterinden korusun. Hatta yazdıysa bozsun!" Korel'le ilişki mi? Gerçekten hayal dünyasında yaşıyor olmalıydı. Onunla kim olmak isterdi ki? Ha, pardon. Ezgi hariç. O gerçek bir genç kız sayılmazdı. Henüz gerçek hayattan haberi yoktu. "Bak, bizim Korel'le aramızda hiçbir şey yok. Olamaz da. Ama bu aramızda kalsın. Madem Arda böyle sanıyor, bu şekilde devam etsin. Çünkü onunla ve aşkıyla uğraşacak halde değilim. Daha mühim meselelerim var."
Umutsuzca omuzları düştü kızın. Hayalleri yıkılmıştı. "Ne yani, Korel'le aranızda bir şey yok mu?" Şu haliyle şekeri elinden alınmış bir çocuğa benziyordu. Hayal kırıklıklarıyla doluydu.
"Seni üzdüğüm için özür dilerim ama onunla olacağıma Ankaralı Turgut'la olurum daha iyi. En azından daha inandırıcı bir ilişki olur."
"Bence haksızlık ediyorsun. Hem sen değilsen bile o sana karşı bazı duygular hissediyor. Gözlerinde gördüm bunu!"
"Gece kulübünde, o karanlıkta nasıl gördün anlatsana Helen! Bana hayallerinden bahsetme, gerçeklere dönelim."
"Aşkın parıltısı tüm karanlığı aydınlatır şekerim."
Helen'in kendinden emin konuşmaları içine bir kuşku düşürmüştü. Haklı olabilir miydi? Korel kendisine karşı bir şeyler hissediyor olabilir miydi? Yoksa yalnızca gaza mı geliyordu? Düşünmekten kendini alıkoyamadı. Aslında bu bile içindeki soru işaretine bir cevaptı ama Irmak görmek istemiyordu. Ona kapılmak istemiyordu. Bu acınası bir durumdu. Ya Korel o duyguları hissetmiyorsa, ya bu yalnızca Helen'in hüsnü kuruntusuysa? O zaman ne kadar gülünç bir duruma düşeceğini anladı. Ve kararlı duruşunu bozmaması gerektiğine kanaat getirdi.
Helen gittikten sonra bu düşüncelere bir son vermesi gerektiğini anlamıştı. O kız olmadık şeyleri olabilecekmiş gibi görmeye meyilli, hayalperest bir insandı. Onun ipiyle kuyuya inerse o kuyuda kalırdı. Kapının çalışıyla bu konuyu kendi içinde kapattı. "Girin." Yardımcılardan Seher güler yüzlü bir ifadeyle "Amcanız Kemal Bey sizi çalışma odasına bekliyorlar Irmak Hanım." dedi.
"Tamam, geliyorum." Seher çıktıktan sonra merakla amcası tarafından niçin çağırıldığını düşünmeye başladı. Yine aile bağlarını pekiştirmek içindir, dedi kendi kendine. Öyle samimiyetsiz pozlardı ki... Aile bağları korkuyla veya çekinceyle kurulmazdı. Bunu anlamaları gerekiyordu. İnsanlar onlardan korkuyordu. Ne giyeceklerini, nasıl davranacaklarını hatta saçlarını bile nasıl şekillendireceklerini onlara sorar olmuştu. Bu aile bağı değil, kölelikti Irmak'ın gözünde. Herkesin özel bir alanı olmalıydı. Tüm bunları düşünürken amcasının kapısını tıklatıyordu. Amcasından olumlu yanıt gelince bekletmeden içeri girdi. "Beni çağırtmışsınız." Ellerini önünde bağlamış, bir robot gibi kendisine söylenecekleri dinlemeye hazır bekliyordu. Biraz dikkatli baktığında amcasının elindeki kâğıtların kendi tasarımları olduğunu gördü.
Kemal Bey oturaklı, babacan tavrıyla tebessüm etti. "Tasarımlarını şirketimizde çalışan, bu konuda uzman birine gösterdim." Bir yandan da yeğeninin tepkisini ölçüyordu. En ufak bir sevinç, heyecan kırıntısı yoktu. İfadesizdi. Sanki tasarımının beğenilip beğenilmemesi umurunda değil gibi görünüyordu. "Gerçekten çok beğendi." Kızın bakışları bir açıklama bekler gibiydi. Yani girişi yapmıştı, gelişmeye gelmişlerdi ve haliyle bu konuşmanın bir sonuca bağlanmasını istiyordu sabırsızca. "Irmak... Ben de düşündüm ki... Bizimle çalışmayı düşünmez misin?"
Irmak'ın böyle bir arzusu yoktu. Geçici olarak yaşadığı bir evin aile şirketinde çalışmak akıllıca gelmiyordu. Nasılsa bu zoraki bağ bir gün kopacaktı. Birbirilerine mecburen katlanıyorlardı. Bu sonsuza dek böyle gitmeyecekti ki. Fakat öte yandan, bu teklifi hemen geri çevirmeden önce artılarıyla ve eksileriyle meseleyi masaya yatırdı. Bu evde bir esir gibi yaşarken gelen bu iş teklifiyle hayatı değişebilirdi. İstediği zaman istediği yere gidebilir, istediğini yapabilirdi. Rahatça hareket edebilirdi ve kimse de buna karışamazdı. Sırf bu düşüncenin parıltıları aklını çelmişti. Beklenmedik bir anda tek kaşını kaldırarak "Neden olmasın." cevabı döküldü dudaklarından. Amcasının böyle bir cevabı beklemediğini iyi biliyordu. Hatta böyle bir tepkiyi asla beklemediği yüzünden, gözlerinden okunuyordu. Belli ki amcası, onu ikna etmeye programlamıştı kendini. Ancak beklediği gibi olmamıştı işte. Buna gerek bile kalmadan teklifi çabucak kabul etmişti Irmak. Şaşkın ve memnun bir biçimde elini uzatarak "Hayırlı olsun." diyen amcasıyla el sıkıştı. "Olsun bakalım." Artık yepyeni bir hayat onu bekliyordu. O da Korel Efendi gibi istediği her yere gidebilecekti ve onun bekçiliğinden kurtulacaktı. Yani umarım, diye ekledi iç sesi. Sonuçta hayatın insana yarın ne getireceği belli olmazdı.
...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top