➳ Karalanmış Sayfalar | 8
-8-
Dili kadının boynunda gezinirken aklında hiç olmayacak düşünceler geziniyordu. Aklı öyle karışık ve düşünceleri öylesine doluydu ki, yaptığı şeye konsantre olamıyordu. Tuhaf bir biçimde Irmak'ın bakışlarını aklından çıkaramıyordu. Ve kızıyordu. Evet, kendine çok kızıyordu şuan. Neden böyle oluyordu? Niçin bu saçma düşüncelerden arınamıyordu? Irmak denen o kızla aralarında hiçbir şey olamayacağını iyi bildiği hâlde niçin onu aklından çıkaramıyordu? Biraz rahatlamak, aklındaki karmaşık düşüncelerden kurtulmak için gelmişti buraya. Pelin'in kendisine seslenişiyle daldığı dünyadan çıktı.
"Korel diyorum, niye duymuyorsun?"
"Dalmışım." Kadının üzerinden geri çekildi ve sırtını yatağa dayadı. Pencereden ışıldayan ayın yansımasına bakıyordu suskun bir ifadeyle. Kadının "Neyin var senin?" sorusuna verebileceği bir cevap yoktu. Bu yüzden "Bir şeyim yok." diyerek geçiştirdi.
Kadın ihtiraslı bir biçimde Korel'in üzerine süzüldüğünde ateşli bir karşılık bekliyordu. Sağ elinin başparmağı adamın dudaklarında gezinirken onun yüzündeki huzursuzluğun farkındaydı. "Ben seni gevşetmesini bilirim." Elleri adamın göğsünde tutkuyla süzülerek dans ederken dudaklarını onun dudaklarına yaklaştırdı. "Kendini bana bırak." diye fısıldadı arzuyla.
Korel ise karşı koymuyordu ama zevk de almıyordu. İki arada bir deredeydi sanki. O an gerçekten Pelin'in kendisini gevşetmesini umdu. Aklındaki o kovamadığı düşüncelerden kurtarmasını. Ama onun dokunuşlarından, arzulu öpüşlerinden etkilenmezken nasıl olacaktı bu? Biraz zorladı kendini. Ona karşılık vermeye çalıştı. Eskisi gibi sert ve hoyrat. Sağ elini kadının sırtının girinti ve çıkıntılarında gezdirirken dudaklarıyla hoyratça karşılık veriyordu. Aklındaki düşünceleri kovamasa da bir köşeye bırakabilmeyi başarmıştı. Pelin'in inlercesine "Seni istiyorum Korel." deyişi onu harekete geçirmeliydi. Tek hamleyle kadının üstüne çıktı ve kontrolü eline aldı. Bir kadın için asla onu büyütüp yetiştiren bir aileye ihanet edemezdi. Bunu iyi biliyordu. Onun karakterine tersti. Aklında her ne varsa bir an önce kovması gerekiyordu. Hayatına eskisi gibi devam etmeliydi. Başında yeterince bela ve tehlike varken bir de bu saçma duygu ve düşüncelerle uğraşacak hâli yoktu.
Sabahın ilk ışıklarında kollarını ahtapot gibi kendine sarmış uyuyan kadından kurtardı kendini. Telefonuna baktı. Kimse aramadığına göre herhangi bir vukuat yoktu. Yataktan kalkıp bir duş aldı ve giyindi. Aracına binip evin yolunu tutarken dün geceki hâlini düşünmemeye çalıştı. Araf'ta kalmak nasıl bir şeydi, şimdi anlıyordu. İnsan istemediği hâlde bazı duygu ve düşüncelerin esiri olabiliyordu. Ancak bu durumu aklının kalbine oynadığı saçma bir oyun olarak görüyordu. Dün gece Pelin'in dudaklarını öperken sanki o kız Irmak'mış gibi gelmişti. Yalnızca bir an için. Bir anlık bu düşünce bile kendisine öfkelenip delirmesine sebep olmuştu. O böyle düşüncelerin esareti altında kalacak biri değildi çünkü. Kendisini iyi tanıyordu.
Araçtan inip eve girdiğinde kapıda duran korumaların tembih ettiğinden daha az olduğuna kanaat getirdi. Adamlarından Celil'i ararken aklında "Yine bu manyak kız durumdan faydalanıp kaçmış olabilir mi?" gibi bir soru işareti dolanıp durdu. İçeri girip etrafa bakındığında Irmak ortalarda görünmüyordu. Umarım odasındadır, diye geçirdi içinden. Yoksa bir daha onu aramaya, bulmaya, eve getirmeye takati yoktu. "Celil, kapıdaki güvenliği arttırın demedim mi ben size? Niye ciddiye almıyorsunuz koçum, illa bir mevzu mu çıkması lazım dikkate almanız için? Hadi, hallet şu işi." Telefonu kapattığında genç kızın kapısının önündeydi. Şimdi onun cırlamalarını hiç çekemeyecekti. Kapıyı tıklattığında cevap gelmemişti. Birkaç kez daha denedi fakat yanıt alamadı. Uyuyor olabilir, diye düşündü çünkü saat daha erkendi. Ama Meltem Hanımın sözlerini hatırladı o an. Irmak hakkında "Uykusu çok hafiftir onun, kuş uykusu gibidir." demişti. Tüm evi aramaya başladı. Kış bahçesini, evin bahçesini, aklına gelebilecek her yeri. En son kapalı havuza bakmak geldi aklına. Merdivenleri inip kapının önüne geldiğinde birinin havuzda yüzdüğünü duyabiliyordu. Sessizce pusu kurmuş gibi gizlendi ve seyretmeye başladı. Irmak, havuzda salına salına yüzüyordu. Burası nereden gelmişti ki aklına? O genelde hin düşüncelerini evden kaçıp eğlenmek için harcardı. İşte ilk defa şaşırtmıştı genç kız onu. Havuzdan çıkıp saçlarındaki suyu sıkarken göbeğindeki piercingin ne kadar tahrik edici göründüğünün farkında olduğunu hiç sanmıyordu Korel. İnce vücudu çok güzel ve etkileyici duruyordu. Dilini ıslak dudaklarında gezdirdiği an Korel sırtını duvara yaslayıp onu seyretmeyi bıraktı. Daha fazla seyrederse onun için hiç iyi olmayacaktı. Hem bu doğru değildi. Son zamanlarda çok yanlış yapmaya başlamıştı. Merdivenlerin başında Ezgi'nin şarkı söyleyen sesini duyunca merdivenin arkasına gizlendi ve o havuza girene kadar çıkmadı. Kızlar kendi aralarında muhabbete dalınca sessizce merdivenlerden yukarı süzülüp gözden kayboldu. Ezgi'nin özendiği kadar vardı. Hiçbir erkek Irmak'ı az önceki gibi gördüğü hâlde arkasını dönüp gidemez, ondan vazgeçemezdi. Ama o yapmıştı. Nedeni çok basitti; mecburdu. İnsan mecbur olunca asla yapmam dediği şeyleri bile yapıyordu. Bu ne ki? Mecbur kalıp adam öldürenler bile varken...
Odasına çıkıp üstünü değiştirdi. Dün gece gözüne uyku girmemişti. Biraz yatıp uyumaya, dinlenmeye ihtiyacı vardı. Ne de olsa bugün yapması gereken işler yoktu. Kendine izin verdi ve yatağa attı kendini. Böylece belki biraz olsun uyuyup dinlenen beyni, bu aptal düşüncelerin ona ne kadar zarar verdiğini anlayabilirdi.
●●●
Bir süre yüzdükten sonra Ezgi'yi annesi çağırdığı için tek başına devam etmek istemedi genç kız. Kurulanıp giyindi ve odasına gitti. Ezgi için gerçekten üzülüyordu. Kendi hayatını başkasının hayatıymış gibi emanet yaşayan, kendi kararlarını veremeyen, bir koyun gibi sürünün başındaki çobandan emir alan bir insana acımayıp ne yapabilirdi ki başka? Telefonuna baktı, hiç arama veya mesaj yoktu. O olaydan beri Arda ne arıyor ne de mesaj atıyordu. Sonunda vazgeçmişti anlaşılan. Rahatladı Irmak. Onunla olmayacağını iyi biliyordu zaten. Birbirilerine o kadar uzaklardı ki... Ve en önemlisi, Irmak Arda'ya baktığında hiçbir zaman kalbi âşık bir kadın gibi çarpmamıştı. Bu yüzden işin başındayken bitmesi daha iyi olmuştu. O an telefonuna bir mesaj geldi. Aceleci mi davrandım acaba, diye düşündü kız. Belki de Arda henüz vazgeçmemişti. Telefonu eline aldığında mesajın Helen'den geldiğini görüp rahatladı.
"Acilen buluşmamız lazım!"
Mesaja nasıl bir cevap yazacağını düşündü. Çıkamam, diyemezdi. Çünkü öyle derse Helen asla inanmaz, görüşmek istemediği için bahane ürettiğini düşünürdü. Irmak'ın daha önce dışarı çıkmak isteyip çıkamadığı görülmemişti. En iyisi onu buraya çağırmaktı. "Evin adresini atıyorum, buraya gel."
"Tamam."
Telefonunu bir kenara bırakıp yatağına uzandı. Helen bu eve geldiğinde vereceği tepkiyi iyi biliyordu. "Vay be, ne ev ama!" diye haykıracağı kesindi. Ama hiçbir şey göründüğü kadar güzel olmadığı gibi bu evde yaşamak da öyle göründüğü kadar havalı ve hoş değildi. Irmak eski evini tercih ederdi. Küçük, mütevazı, gösterişten uzak ve en önemlisi onun evi. Özgürdü orada. Ne isterse yapabilirdi. Kaçta girip çıkacağına veya evden çıkıp çıkmayacağına başkaları karar vermiyordu. Özgür olmanın önemini bu eve geldiğinde anlamıştı genç kız. Bir insanın elindeki en önemli şeydi özgürlük. Kapının çalışıyla uzandığı yerden doğruldu ve "Girin." dedi sakince. İçeri Perihan halanın girmesiyle yatağın üstünde bağdaş kurdu. "Ah, hala. Hoş geldiniz."
"Hoş bulduk Irmak. Nasılsın canım?"
"İyiyim, siz?"
"Ben de iyiyim. Biz Ezgi'yle kış bahçesinde oturuyoruz, sen de gelsene. Bu odaya tıkılma."
"Ah, çok isterim ama misafirim gelecek."
"Ya, öyle mi? Ne güzel. O da katılsın bize. Ya da rahat edemezseniz o gelince odaya geçersiniz." Kararsız bir biçimde yüzüne bakan yeğenine gülümsedi ve "Lütfen." diyerek ısrar etti. Irmak'ın bir şekilde bu evdekilerle kaynaşmasını istiyordu. Çünkü yalnızlık, içine kapanmak çok kötü bir şeydi ve kimsenin bunu yaşamasını istemiyordu.
Bir süre sessiz ve kararsız bir edayla düşündükten sonra omuz silkti ve "Peki." dedi. "Hazırlanıp geliyorum." Arkadaşı geldiğinde odaya geçerlerdi nasıl olsa.
"Harika o halde, bekliyoruz."
Halası odadan çıktığında son kez telefonuna baktı. Mesaj gelmediğini görünce giyinip hazırlandı. Üzerine uzun kollu beyaz, göbek kısmı dökümlü bir badi, altına lacivert dar kot giydi. Saçlarına ise elleriyle biraz şekil verip açık bıraktı. Korel gördüğü ve fark ettiği hâlde hiçbir şey dememişti. Boyadığı ilk gün kahvaltıda dikkatlice bakmış, sonra gazetesini okumaya devam etmişti. Aklından neler geçtiğini bir bilebilseydi... O küçük beyninde Irmak'a ait neler kuruyordu acaba? O da diğerleri gibi dış görünüşü yüzünden önyargılı mıydı kendisine karşı? Bilmiyordu işte, keşke bilebilseydi. Ona göre davranırdı. Ama maalesef insanların düşüncelerini okuyacak kadar gelişmemişti teknoloji.
Odasından çıktığında aklına birden annesi geldi. Onunla da arası açılmıştı bu olaylar yüzünden. Evden kaçtığı için üzülmüştü annesi. Küs değillerdi, konuşuyorlardı fakat eskisi gibi değildi. Perihan halanın yanına gitmeden annesine uğrayıp gönlünü almalıydı. Koridorun sonunda merdivenleri çıkarken aynı anda aşağı inen Korel'i hiç fark etmedi ve o an çarpıştılar. Yeri boylamak üzereyken adam Irmak'ı belinden yakalayıp kendine doğru çekti ve burun buruna geldiler. Aralarında en fazla üç santim mesafe vardı ve bakışları birbiriyle buluştuğu an genç kızın kalbi gümbür gümbür atmaya başlamıştı.
Korel'se kızın çıplak belinde duran elinin cayır cayır yandığına yemin edebilirdi. Tensel çekim. Ne kadar da yanlış bir insanla yaşıyordu bunu? Hem de farkında dahi olmadan, istemeden... Onun sıcak kahverengi bakışlarında ısındığını hissetti. "Düşmek istemiyorsan önüne bak."
"Sen neden bakmıyorsun?"
"Yukarı çıkan sensin, senin bakman lazım."
Adamın kollarından kurtuldu. "Hadi canım!" Bakışlarını ondan kaçırdı, çünkü adam onun aklını okuyabiliyormuş gibi zeki bakıyordu.
Irmak'ın alaycı ses tonu ve umursamaz bakışları istemsizce güldürdü adamı. Nasıl doğal haliyle bile bu kadar komik olabiliyordu ki? Bunun bir sırrı var mıydı? Konuyu uzatmak istemediği için "Nereye böyle?" diye sordu. Cevabını bildiği bir soruydu.
"Sana ne!"
Kız tıpkı tahmin ettiği gibi bir tepki verdiği için bir kez daha güldü. Normalde sık gülen biri değildi ama Irmak bu huyunu bozacaktı anlaşılan.
"Ne öyle gevrek gevrek gülüyorsun? Yeterince eğlendin sanıyordum."
Eh, tabi bir de ona her baktığında aklına Arda meselesinin geldiği hesaba katılırsa gülmesi çok doğaldı. "Ne yapayım, tutamıyorum kendimi. Çok komikti."
Sinsi bir bakışla "Gül, gül." dedi Irmak. "Son gülen iyi gülermiş. Bir gün düşersin elbet elime. Ben de o zaman sana ver Allah ver, yapacağımı iyi bilirim."
"Ne kadar korktum, anlatamam."
Adamın yanından geçip giderken "Korkunun ecele faydası yoktur." diye mırıldandı iddialı bir biçimde. Korel'in kendisiyle dalga geçtiğini anlıyor ve buna daha çok kızıyordu. Hatasını bilip oturması gerekirken yaptıklarıyla eğleniyordu. Ama bir yandan onu çekici kılan bakışları, tavırları değil miydi sanki? Peki, bir soru daha, bu gıcık adamla her yakınlaştığında neden tensel bir elektriklenme, bir sersemleme yaşıyordu?
...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top