➳ Karalanmış Sayfalar | 5/2
-5- / 2
Kalabalık arkadaş ortamında birasını yudumlarken birkaç fıstık attı ağzına. Dışarı çıktığı için çok mutluydu. Yeniden doğmuş gibi hissediyordu kendini. Kanatlarını arşa kadar açmış bir güvercin gibi özgürdü şuan. Elleri saçlarında gezindi. Arkadaşlarından Helin "Karabatak gibisin kızım, bir batıyorsun bir çıkıyorsun. Nerede olduğunu asla kestiremiyoruz." dediğinde güldü kız. Yaşadıklarını bir bilseydi. Mücadele ettiği saçmalıkları...
Selçuk merakla "Nerelerdeydin kaç zamandır?" diye sordu. Irmak'ın okuldan arkadaşı olmadığı için bölümü bıraktığından, taşındığından, bambaşka bir hayata başladığından haberi yoktu tabi.
"Kuş kafesinde." Oldukça açık ve net bir cevap olmasına rağmen herkes merakla "Ne demek istedi?" der gibi birbirine baktı. Kuş kafesindeydi, kimsenin ulaşamayacağı kadar uzaktaydı. Bu Arda'dan kurtulmak için bir avantajdı. Çünkü eğer eski evinde oturuyor olsaydı Arda her sabah ve her akşam kapısında biter, çiçeklerle çikolatalarla kendisini ikna etmeye çalışırdı. Irmak da eninde sonunda onu kırmak zorunda kalırdı. Şimdiyse genç kızın nerede olduğunu bilmiyordu, bilse de ona ulaşamazdı. Ancak diğer yandan, özgürlüğünün kısıtlanmasından hiç hoşnut değildi. Birasından bir yudum daha alırken kapıdan içeri Korel'in girdiğine inanamadı. Hatta yudumladığı birası boğazında kaldı. Hayal görüyor olabilir miydi? İçkiyi biraz fazla kaçırmış olabilirdi. Başı da dönüyordu ama hâlâ kendinde gibiydi. Yani büyük ihtimalle hayal görmüyordu. Selçuk ve Helen aynı anda "İyi misin?" diye sorduğunda başını sallamakla yetindi. Kâbusu yavaşça ona doğru yaklaşıyordu. "Hakkınızı helâl edin, bir daha ne zaman görüşürüz bilemiyorum." derken arkadaşlarının soru dolu bakışlarını yanıtsız bırakmak zorunda kaldı. Bundan sonra evden kaçması daha zor bir hâl alacaktı. İyi de, bu adam kaçtığını nasıl anlamıştı? Odasını kilitlemişti, geç saatte çıkmıştı. Uyuduğunu sanacaklardı. Ne olmuştu da peşine düşmüştü?
Helen "Ne oluyor kızım?" diye sorsa da yanıt alamadan masalarına bir adam geldi. Uzun boylu, kirliyi biraz aşmış sakalarıyla oldukça karizmatik görünmesi yetmiyormuş gibi bir de sol kulağında varla yok arasında görünen küçük, kalın halka küpesiyle yakışıklılık çıtasını dağlara kaldırmıştı.
Irmak'sa keyifsiz bir biçimde "Gardiyanım geldi, size iyi eğlenceler." deyiverdi yalnızca. Arkadaşının hülyalı bakışları şuan umurunda olan son şeydi. Dev gibi kendisine yukarıdan bir böcekmiş gibi bakan adama kaşlarını kaldırdı. "Eee, kelepçeler nerede?"
Korel ise onunla laf yarıştıracak değildi. "Düş önüme." Kızın hareketlenmesini bekledi. Onun rahat tavırları hem sinirlerini bozuyor, hem de tuhaf bir biçimde genç adamı etkiliyordu. Bu kadar cesur olmayı nasıl başarıyordu? Bildiği tek bir şey vardı, bir insan kaybedecek şeyi kalmadığı zaman korkusuz olurdu. Tıpkı kendisi gibi. Ailesini bir yangında kaybetmişti Korel. Irmak'ın dedesi sahiplenmişti onu. Bir baba gibi kol kanat germişti. Şimdiyse korkusuzdu çünkü kaybedeceği bir ailesi yoktu. Bu aileye minnettardı ama minnettarlık ve aile sevgisi farklı şeylerdi. Şuan hayatında korkmasını sağlayacak biri olmadığı için Irmak'ı çok iyi anlıyordu. Ama bu, her saniye şımarıklık edip evden kaçmasını gerektirmiyordu elbette. Bu yüzden düşüncesizlik edişini bir türlü anlayamıyordu.
Helen arkadaşına dönüp bağırarak "Şaka yapıyorsun herhalde! Sen buna gardiyan diyorsan eğer, her kıza böyle bir gardiyan lazım dostum!" diye karşılık verdi. Düşüncelerini gizleme gereksinimi duymuyordu ve Korel'in gözlerinin içine bakarak söylemişti hepsini. Adamsa oralı olmuyordu.
Genç kız "Dışı sizi içi beni yakar." dedikten sonra bir baş selamıyla oradan ayrıldı. Arabaya bindiklerinde hiç konuşmuyorlardı. Adamdan tek kelime çıkmayınca Irmak da konuşmadı bir süre. Ancak bu laf ebesi adam neden susmuştu, neden kendisini azarlayıp haddini bildirmiyordu anlayabilmiş değildi. Dayanamayıp "Hayret, nutuk çekmeni bekliyordum." diyerek söze girdi. Gardiyanının gözlerindeki öfkeyi görüyordu, ama konuşmamasını tuhaf buluyordu. Şimdiye kadar sayıp sövmesini beklemişti ama yapmıyordu. Gerçi onu tanımıyordu. Belki de göründüğü gibi biri değildi. Azarlamaya, had bildirmeye meraklı sayılmazdı.
"Eve tek parça halinde dönmene şaşırdım, ondandır."
"Anlaşıldı." Başını aşağı yukarı sallarken aklına birden annesi geldi. "Annem? O nasıl?"
"Gerçekten anneni düşünüyor musun?"
"O ne biçim soru, tabi ki-"
"Düşünseydin böyle aptalca şeyler yapmazdın."
"Annem nasıl?"
"Meraktan delirmesi dışında iyi."
Adamın belirli aralıklarla boynuna baktığını fark eden kız "Çok mu beğendin dövmemi?" diye sordu çarpık bir gülümsemeyle. O an Helen'in Korel'e asılışı geldi gözünün önüne. Korel'in bir heykel gibi ifadesiz duruşu ve Helen'in ağzının sularını akıtışı... Komikti doğrusu. Şöyle bir alıcı gözüyle baktığında, Helen haklı sayılabilirdi. Bu adam ortalamanın biraz üstünde bir yakışıklı olabilirdi. Ama yüzündeki o sert hatlar karşısındaki insanı korkutuyordu.
"Niye, bana da mı yaptıracaksın?"
"Neden olmasın?"
Arabanın içini dolduran yoğun tarçın kokusu adamı sarhoş etmişti. Irmak'tan gelen karşı konulamaz bir esanstı bu. O an tekrar boynuna bakmamak için kendini çok zor tuttu. "Bir daha evden kaçarsan gelip seni kurtarmam. Delik deşik olmanı zevkle seyrederim."
Ellerini çırparak "Harika!" diye haykırdı kız. Sesinde hevesli, neşeli ve alaycı bir tını vardı. "Böylece ben de bu aptal kurallardan sonsuza kadar kurtulmuş olurum. Süper olur gerçekten, teşekkürler."
"Manyak olduğunu gördüğüm ilk saniyede anlamıştım. Yine şaşırmadım." Evin bahçesinden içeri girdiklerinde aracı durdurdu Korel. "İn aşağıya. Bir daha da böyle aptal saptal şeyler yapma. Seninle uğraşamayacak kadar meşgulüm çünkü."
Alaycı ve çarpık gülümsemesiyle "Meşgulmüş," diye mırıldandı.
"Bir şey mi dedin?"
"İyi geceler!"
Kızın ne dediğini başından beri duymuş olmasına rağmen renk vermedi ve Irmak'a arkasını döner dönmez sessizce gülmeye başladı. Odasına girerken burnunda hâlâ onun kokusu vardı sanki. Kapısını kilitledi, kazağını çıkardı ve yatağına uzandı. Bugün yeterince macera dolu bir gündü. Ama bu kız hayatında olduğu sürece daha çok aksiyon yaşayacaklarına emindi. Bu normalde kızacağı bir şeydi ama bu defa sebebini anlayamadığı bir biçimde hoşuna gitmişti. Onun asi, hırçın, korkusuz, hazırcevap, dik başlı halleri deli ediyordu adamı. Ama hoşuna da gidiyordu. Nasıl bir duyguydu bu? İsmine ne deniyordu?
...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top