➳ Karalanmış Sayfalar | 30
-30-
Soğuk suyun altında vücudu gevşerken aklında yine o gece vardı. Irmak'ın öfkeyle odaya dalışı, ona hesap soruşu, dövmeyi görme çabaları... O gün tam anlamıyla delirmişti. Kıskançlıktan ayağını yere vuruşunu hatırlıyordu da, istemsizce güldü Korel. Onun gözü dönmüş halini de görmüştü ya, ölse gam yemezdi artık. O gece olanları aklından atamıyordu bir türlü. Irmak'ın aynı tutku ve ihtirası yaşayıp Korel'e de yaşatması öyle muazzam bir duyguydu ki. Bir insanın duygularının arzuladığı insanda karşılık bulmasından daha güzel ne olabilirdi? Hele sevdiği kadının başını göğsündeki nabız dövmesinin üzerine koyup uyuyuşunu unutamıyordu. Öyle huzurlu, öyle rahat bir andı ki Korel için... Tek pürüz, bu duyguların bir süre saklı kalmak zorunda olmasıydı. Çünkü Irmak öyle istiyordu. Henüz hazır hissetmiyordu kendini. Korkuları vardı. Genç adam onu anlıyordu ve kararına saygı duymuştu. Henüz aralarındaki duyguyu bile yeni itiraf etmişken bu ilişkiye üçüncü şahısların sokulması gereksiz bir hamle olurdu. Biraz birbirilerini tanıyıp birlikte vakit geçirmeli, gezip tozmalı, eğlenmelilerdi. Bir an kapı sesi duydu sandı, ancak bekleyip dinlediğinde hiçbir şey duyamadı. Yanıldım herhalde, dedi kendi kendine. Gözlerini kapatıp dudaklarının kızın boynunda, sırtında, göbeğinde, kasıklarında gezindiği o büyülü anları hayalinde canlandırdı. Dili piercingiyle oynarken genç kızın kasılıp yay gibi gerilişi... Mutlu bir andı onun için. Hayatının unutulmayacak nadir zamanlarındandı. Bu dünyadan bir zaman makinasıyla seyahat edip farklı bir boyuta geçiş yapmıştı sanki o anı tekrar düşlerken. Sırtında gezinen ellerin bir hayal olduğunu bilmese gerçek sanacaktı. O kadar sahiciydi ki dokunuşlar... O kuş tüyü gibi hafif eller şimdi beline sarılmıştı. Gözlerini aniden açtı ve karşısındaki fayansla göz göze geldi. Gerçek dünyaya dönmüştü ama dokunuşlar yok olmamıştı. Gerçek gibiydi. Yoksa gerçek miydi? Arkasını döndüğünde Irmak'ı gördüğüne inanamadı. Şaşkınca gülerek "Sen... Buraya nasıl geldin?" diye sordu.
Omuz silkerek her zamanki hazırcevaplığıyla "Yürüyerek." yanıtını verdi. Kısa ve öz. Ha bir de, komik. Âşık olduğu adamı güldürmeyi başarmıştı. Bazı korkuları vardı, doğru. Birilerinin görmesi, öğrenmesi, annesini üzmek, Korel'in aşkının bitmesi... Ama bunların hepsi gereksiz korkulardı ve yenmeye çalışıyordu. Bunun için çaba gösteriyordu. Belki hâlâ sevdiği adamı evin içinde gördüğünde pembeleşen yanaklarını engelleyemiyordu ama korkularına gem vurmaya çalışıyordu.
Belinden göbeğine sarılan ince kolları okşadı adam. Sonra aniden arkasına dönüp kadının dudaklarına baktı. Duş başlığından usulca dökülen su Irmak'ın dolgun dudaklarını ıslatırken aşka gelmişti adam. Sağ eliyle uzanıp o dudaklara dokundu. Hatta başparmağıyla sanki bir ressam eli değmiş gibi görünen şekilli dudakları okşadı. "Ben seni neden bu kadar geç buldum..."
"Kader..."
Korel kollarını kızın beline sardı ve aniden kucaklayıp ayaklarını yerden kesti. Bu hızlı hamleye uyum sağlayan kız bacaklarını adamın beline doladığında boynunda gezinen tutkulu dudakların keyfini çıkarıyordu. Ellerini Korel'in saçlarına daldırıp gezdirdi. Hoyrat bir hamleyle içine süzülen adamı memnuniyetle kabul ederken başını geriye attı. Gözleri kapalı, bulutların üzerinde uçuyor gibiydi. Sırtı soğuk fayanslara yaslandığında başını adamın geniş omzuna gömdü. "Ya birbirimizi hiç bulamasaydık?" diye mırıldanırken buldu kendini. Dudaklarıyla adamın sağ omzunu keşfettikten sonra sağ kulak memesini çekiştirdi hafif dokunuşlarla.
"İşte o zaman biz olmazdık. Doğmadan ölürdük." Kadere meydan okuyan bir aşkın içine düşmüştü. Ve isyan edeceği yerde şükrediyordu. Başını kadının göğsüne daldırdığında o sıcaklığı hissetti. Irmak'ın kalbi deli gibi çarpıyordu. Sanki dudaklarının arasındaydı o kalp, kanatlanıp uçmaya çalışan bir kuş gibi, belki de bir günlük ömrünü yaşamaya çalışan aceleci bir kelebek...
"Seni istiyorum Korel."
Dudakları kadının boynundaki dövmeyi diliyle ıslatırken yanıt vermek yerine o yanıtı hissettirmeyi tercih etti. İçinde hareket ederken kadının kulağına uzanıp fısıldadı. "Ben daha çok istiyorum."
Belinde havluyla yatağına uzanıp televizyona bakarken elindeki havluyla saçlarını kuruluyordu Korel. Az sonra üzerindeki bornozla yanına gelip uzanan kadını elinden tutup kendine çekti. Dudaklarına aheste bir öpücük kondurup başını göğsüne çekti. "Film izleyelim mi?"
"Gitmem gerek Korel."
"Kapı kilitli."
"Olsun, biri gelir falan."
"Çok hainsin."
Kulakları havaya dikilmiş bir tavşan gibi şaşkınca baktı adama Irmak. "Neden? Ne yaptım ki ben şimdi?"
"Önce buraya geldin, beni baştan çıkardın. Sonra benden faydalandın, istediğini aldın ve şimdi gidiyorsun." Üzgün bir yüz ifadesi takınarak "Beni kullandın." dedi.
Küçük kahkahalarının arasında konuşmayı becerebildi kız. "Evet, kirlettim seni. Ama söz, evleneceğim. Gerçekten bak."
"Hadi oradan, yalancı."
Duyduğu bir tıkırtıyla korkuya kapıldı kız. Kalbi hızla atmaya başladı. Tüm sesi kesildi, hayat belirtilerini minimum düzeye indirdi ve kulaklarını kapıya dikti. Yalnızca dudaklarını oynatarak "Biri geliyor galiba." dedi Korel'e. Tam o an kapı çaldı.
Adam sakin bir biçimde yerinden doğruldu ve vücut diliyle Irmak'ı sakinleştirmeye çalıştı. Öte yandan daha fazla gecikmeden kapıdakine bir cevap vermesi gerekiyordu. "Efendim?"
"Korel, ben Meltem."
Annesinin sesini duyunca daha fazla dayanamadı Irmak, içeri kaçtı. Adam endişeyle kızın gittiği yöne bakakaldı. Onu böyle bir panik anında yalnız bırakmaması gerekiyordu. Paniklediğinde vücudu tuhaf tepkiler verebiliyordu. Irmak ya aniden bayılıyordu, ya da burnu kanamaya başlıyordu. Annesi ise onun en büyük zaafı, korkusuydu. Ya korkudan bayılırsa, başını bir yere çarparsa? Kapıya yaklaşıp "Şuan müsait değilim Meltem Hanım, daha sonra yanınıza uğrasam olur mu? Duştan yeni çıktım da." diye açıkladı nazikçe.
"Aaa, pardon. Ben Irmak'ı göremediğim için acaba yine dışarı mı kaçtı diye... Tamam, ben biraz etrafa bakınayım. Buralardadır o."
"Tamam, Meltem Hanım." Kadının gittiğinden emin olunca hızlı adımlarla banyoya yürüdü. Irmak aynanın önünde başı eğik, elindeki peçeteyle burnuna baskı yapıyordu. Endişeyle "İyi misin?" diye sordu Korel.
Genç kadın yalnızca başını sallamakla yetindi. Bu korku, bu heyecan, bu sırlar ve yalanlar... Nereye kadar gideceğini bilmediği bir koşuşturmanın içindeydi. En kötüsü de, bunu ona yapan yine kendisiydi. "Annem gitti mi?"
"Gitti." Banyoda bir o yana bir bu yana giderken eli ensesinde ve saçlarında gezindi huzursuzca. "Irmak artık söyleyelim bence, böyle olmaz. Korkunun ecele faydası yok. Hem baksana şu haline, ne kadar gerildin?" Bir süre sessiz kalıp düşündü ve sonra "El ele tutuşur, geçeriz karşılarına. Kim ne diyebilir? Koca koca insanlarız." dedi.
"Olmaz Korel."
"Neden olmaz? Hayır, neden olmuyor yani?"
"Kemal amcamın senin hakkında söylediklerini duysaydın... Resmen amcan sayılır imasında bulundu."
"24 yaşındaki kıza 30 yaşında amca mı olur Allah aşkına, nasıl bir saçmalık bu? Zaten her şey dedenin beni evlat gibi sahiplenmesi yüzünden oldu. Şu hale bak..." Ensesinde sıkıntıyla gezdirdiği elleri öfkesini bastırmıyordu.
"Öyle söyleme. Eğer o seni bu aileye sokmasaydı asla karşılaşamazdık."
Ani bir hamleyle kıza sıkı sıkı sarıldı Korel. Onun boynuna gömdü başını. Kokusunu deli gibi içine çekti. "Seni kaybedemem Irmak. Ellerimden kayıp gitmene izin veremem. İsteme bunu benden. Ben ne olacağını iyi biliyorum, sonunda ailene anlatacak cesareti bulamayacaksın ve beni bırakacaksın. Olmaz. İzin veremem buna."
"Saçmalama Korel! Seni bırakırsam ben... Ben ölürüm Korel. Nefes alamam, saçmalama."
"Beni bırakma Irmak."
"Bırakmayacağım. Yemin ediyorum, sonucu ne olursa olsun seni bırakmayacağım. Tüm bedelleri ödemeye razıyım. Sadece biraz daha zaman ver bana. Bırakmayacağım seni."
Başını kaldırıp kadının cesaretle parlayan gözlerini gördü. Gördü ve inandı. Bu kadın onu bırakmazdı, bırakamazdı. Bu aşkın parıltısıydı. Sevginin gücüydü. Hayatında Irmak'sız bir biçimde karalanmış sayfalara bir yenisini daha eklemeyecekti artık. Sonsuza kadar âşık olduğu kadınla, Irmak'la dolacaktı o sayfalar. Kalbi hep onun için atacaktı. Dudakları onun dudaklarında can bulacaktı. Artık biliyordu. Ancak o kısa korkuyu yaşamıştı, Irmak'ı kaybetme korkusuyla yüzleşmişti. Korkunç bir histi. Bir daha yaşamaya asla tahammülü yoktu. Uzanıp kadının burnuna bastırdığı peçeteyi aldı. "Geçti mi? Geçmediyse doktora gidelim."
"Yok, gitmeyelim. Zaten ne diyeceklerini biliyoruz. Hem geçti, bak." Birkaç saniyelik sessizlikten sonra hiçbir şey olmamış gibi "Ben giyinip gideyim artık. Annem her yerde beni arıyordur." dedi Irmak. "Kıyafetlerimi getirir misin?"
"Tabi." Yatağa ve yere serpiştirilmiş her şeyi toplayıp kıza getirdi. Onun karşısında bornozunu çıkarıp giyinişini seyretti. Baştan aşağı; önce boynundaki "Alea iacta est." yazan, sonra göğüs arasındaki martı sürüsü dövmesinde itinayla gezdirdi bakışlarını. Her biri öyle anlamlı ve etkileyici görünüyordu ki... Hayranlıkla vücudunun her karesini ezberledi. Dudaklarından farkında olmadan "Çok güzelsin." cümlesi çıktı.
Yarım ağız bir gülümsemeyle "Güzel ve marazlı." diye ekledi kız. "Bir bayılıyor, bir burnu kanıyor. Yarın artık ne olur bilemiyoruz tabi."
"Güzel ve marazlı." diyerek tekrarladı Korel. "Hızlı ve Öfkeli gibi." Başını öne eğip güldü. "Olsun, ben bu güzeli marazlı seviyorum belki, sana ne?"
Gri badisini de giydikten sonra gitmek için hazırdı Irmak. "Seninle geçen her saniye güzeldi. Ama artık gitmem gerek."
"Tamam, dikkatli ol. Hatta dur, ben etrafı kolaçan edeyim öyle çık."
Kapının önünde Korel'in etrafı kolaçan etmesini beklerken asla yok olmayacak korkularının varlığıyla ürperdi kadın. Artık güçlü ve cesur olmanın zamanı gelmemiş miydi? Güçlü. Korkusuz. Eskisi gibi. Adamın tek bir işaretiyle yavaşça dışarı çıktı. Koridorda gözden kaybolurken son kez arkasına dönüp âşık olduğu adama baktı. Arkasından el sallıyordu. Güldü Irmak. Aklına alakasız bir biçimde "Kara tren gecikir, belki hiç gelmez." türküsü geldi. Trendeki sevdiğini sonsuzluğa uğurlar gibiydi Korel'in tavırları. Dudak hareketleriyle anlaşabildikleri için adamın dudaklarını oynatarak "Hemen saçlarını kurula, hasta olursun." dediğini anlamıştı. Gülümseyerek başını salladı ve gözden kayboldu.
Korel'se her şeyin farkındaydı. Irmak'ın bu ilişki için fedakârlıklar yapıp kendini yıprattığının, sonsuz bir aşkla kendisine bağlılığının... Her şeyin. Ama o daha fazla yıpransın istemiyordu. Aşkına sahip çıkıp göğsünü gere gere herkese gerçekleri anlatmak istiyordu. Bir korkak gibi sinip oturamazdı.
●●●
Aradan geçen 4 günün ardından içindeki gerginliği ve stresi biraz olsun atabilmişti. Korel'le ilişkisini saklama kararı ne kadar mantıklıydı bilmiyordu ama henüz eve yeni yeni yerleşmişken bir tatsızlık daha çıksın istemiyordu. Üstelik annesi de iyileşeli çok olmamıştı. Bahçede usulca dolanırken onunla geçirdiği güzel anların hayaliyle mest oldu. Ancak bunlar sanki hep bir hayal olarak kalacakmış gibi geliyordu. İlişkilerini kimseye açıklayamaması Irmak'a bu hissiyatı veren en önemli etkendi. Mutfaktan kendine bol sütlü bir kahve aldıktan sonra kış bahçesinde oturup manzarayı içerden seyretmeye başladı. Güzel bir bahar sabahı gibiydi dışarısı. Hafif rüzgârlı, ama güçlü ışıltısıyla etrafı saran bir güneş vardı. Ardından yaklaşan birinin varlığını hissedip arkasına döndüğünde Perihan halayla karşılaştı. "Ah, Perihan hala. Sen miydin..."
"Başka birini mi bekliyordun?"
"Yo. Gelsene."
Perihan Hanım yeğeninin karşısındaki koltuğa kurulduğunda oldukça düşünceli görünüyordu ve bu hâlinin Irmak'ın ilgisini çektiğini fark etmedi bile. Onun aklındaki tek şey, yıllar önce yaşanmış bir aşkın kalbinde yeniden küllenmeye yüz tuttuğuydu. Kadir'i uzun zamandır görmemişti. Şimdi görmeye hiç de hazır olmadığı bir an onunla karşılaşmak... İster istemez kadını darmaduman etmişti.
Halasının dalgın ve düşünceli bakışlarını dışarıya diktiğini görünce "Dalgınsın." diye başladı söze. Böyle durumlarda empati yeteneği daha ön plandaydı çünkü o da aynı şeyleri düşünmüştü. Korel'le uzun zaman köşe kapmaca oynamışlardı. Birbirilerini unutmaya çalışmış, ama yine birbirilerinin kucağına düşmüşlerdi. "Ne düşündüğünü biliyorum."
"Peki, sorunun çözümünü de biliyor musun?"
"Aşk bir sorun değildir. Asıl sorun, iki kişilik aşkın arsına girenlerdir." Aşk konusunda bilgelik taslayacak son kişi olduğunun farkındaydı. Ama halasının içinde bulunduğu durum bilgelik gerektirmiyordu ki. Aşk iki kişilikti. Bu evdeki herkes Kemal Beyin kurallarıyla yaşamak zorunda değildi. Hele onun onayladığı kişilere âşık olmak zorunda hiç değildi. Herkesin kendine ait bir kalbi vardı.
"Kemal amcamı boş ver, hayatını yaşa diyorsun yani." Aslına bakılırsa aklından geçenler de tam olarak buydu. Başkalarının gölgesinde yaşadığı yıllar yetmemiş miydi? Abisinin kurallarıyla heba ettiği bu hayat onundu ve ona başka bir yaşam verilmeyecekti. Bu ilk ve son hakkıydı.
Karşısındaki kadının hislerine tercüman olurcasına "Kimin ne düşündüğünün bir önemi yok, bu senin hayatın." dedi Irmak. Gayet kararlıydı bakışları. Acaba kendi hayatı hakkında da bu kadar rahatça karar verebilecek miydi? Merak konusuydu doğrusu.
Keyifli bir sohbetin ardından odasına doğru yürürken koridorun ortasında Korel'le karşılaştı. Adamın bir şey bekler gibi bir hâli vardı. "Hayırdır?" diye sordu gülümseyerek.
"Sana bir şey getirdim."
Tedirgin bir biçimde etrafına bakınırken "Biri görecek şimdi. Daha sonra verirsin." dedi. Bu adamın kimseden korkusu yoktu ki. Vakti zamanında korkak diye kızdığına inanamıyordu. Deli cesareti gelmişti sanki üzerine.
Korel ise tam baş başa kaldık diye sevinirken tam karşıdan Ege'nin gelmesi keyfini kaçırmıştı. "Geliyor yine karaçalı." Tam baş başa kaldıkları anda bu çocuğun burada bitmesi de nereden çıkıyordu? Ne kadar sinir bozucu bir durum olduğunu gerçekten anlatamazdı. Geçen gün de onu Irmak'ın yanında gördüğü zaman çok kıskanmıştı. Bu bücürden bir zarar gelmeyeceğini, onun sempatik bir çocuktan daha fazlası olmadığını biliyordu ama yine de kıskanıyordu işte. Bunun Ege'yle ya da başka biriyle alakası yoktu. O Irmak'ı herkesten ve her şeyden kıskanıyordu. Çok geç bulmuştu, çabuk kaybetmek istemiyordu.
"N'aber millet ya! Beni özlediniz mi?"
Ağzının içinden "Ya, ne demezsin." diye geveledi Korel. Kesin bir yerde pusuya yatıp onlar baş başa kaldığında ortaya çıkıyordu. Hayır, bunun başka bir açıklaması olamazdı.
"Nasılsın Irmak?"
"İyiyim, sen nasılsın bakalım?"
Havalı bir biçimde duvara yaslandı ve "İyi işte, okul falan. Güzel kızlar. Etrafım onlarla çevrili, çok bunalıyorum." dedi. Irmak'ın gülmeye başladığını görünce abartmaya devam etti. "Yani bakın kızlar diyorum, erkekler böyle çok ilgiye gelemez, sıkboğaz olur. Ama dinlemiyorlar işte. Vahşi cazibemden nasıl etkilendilerse artık."
Korel'se ellerini ceplerine attığında dişlerini sıkarak sabır çekiyordu. "Peki, vahşi cazibene biraz daha vahşet eklememi ister misin?"
"Nasıl olacak Korel abi?"
"Birkaç yumrukla."
Abisi gibi sevdiği adam ona tatlı tatlı çıkışırken oldukça eğleniyordu Ege. Şakacı bir tavırla adamı sırtına atlayarak sevgi gösterisini sürdürürken "Ya Irmak, ben bu adamı çok seviyorum valla! Can bu adam, can! Adamın dibi yani! Korel abi bir yana, dünya bir yana!" diyerek ona olan sevgisini ifade etti. Cidden çok severdi onu. Küçüklüğünden beri onunla iç içe büyümüştü, onun ne kadar vefakâr ve fedakâr biri olduğunu anlatmaya kelimeler yetmezdi.
Korel'se onun samimiyetinin farkındaydı. O da bu evdeki diğer insanlar gibi Ege'yi de kardeşi gibi görüyordu. Onun bu serserilikleri, haşarılıkları hoşun bile gidiyordu aslında. Onun zamanında yaşayamadığı çocukluğu, gençliği temsil ediyordu. "Şimdi bir vuracağım, yere düşeceksin çocuk. İn sırtımdan."
"Deme öyle deme, ben seni çok seviyorum."
Irmak ise ikisinin bu komik ama samimi hâlleriyle çok eğleniyordu. Hatta Ege gittikten sonra "Onunla olan bu ilişkiniz çok hoşuma gitti. İlk defa bu özelliğini görüyorum." demişti. Sevdiği adamın sert ama koruyup kollayıcı hâlleri gerçekten güzeldi.
Genç adam şirkete geçtiğinde Irmak hâlâ evdeydi. Ve o an fark etti ki, Korel ona bir şey getirmişti ama o sohbet arasında unutulup gitmişti. Ne getirmişti acaba? Ne verecekti? Hediye mi almıştı kendisine? Korel ve bir kıza hediye almak... Tanıdığı kadarıyla bu genç adama çok uzak kavramlardı. O romantik bir erkekten çok, sevgisini belli etmekten kaçınan sert ve güçlü tiplerdendi. Hem güçlü hem romantik olunabiliyordu elbet. Ama Korel gibi erkekler romantizmin büyüsünden etkilenip hipnotize olmaktan, gerçek hayatı unutup sevdiklerini koruyamamaktan çok korkardı. Irmak onu tanıyor ve anlıyordu. Ve onu her hâliyle sevdiği de aşikârdı. İster sürprizler yapsın ona, ister yapmasın. Önemli değildi onun için. Yalnızca ona sarılsın, elini tutsun yeterdi genç kıza. Fazla büyük beklentileri yoktu.
Kapı çaldığında şirkete gitmek için hazırlanmıştı bile. "Girin." İçeri Cansel girdiğinde hafif bir biçimde tebessüm etti. "Hoş geldin."
"Hoş bulduk. Geldiğinden beri doğru düzgün görüşemedik. Ben geleyim dedim. Nasılsın?"
"İyiyim, otursana." Kot ceketini giyerken "Asıl seni sormalı. Nasılsın? Hamilelik nasıl gidiyor?" diye sordu kuzenine.
"Güzel ve rahat."
"Çok şanslısın."
"Ben... Aslında biraz Ezgi'yle ilgili konuşacaktım."
Irmak'ın o an tebessümü solsa da rahat tavrından ödün vermedi. "Evet, biraz tuhaf davranıyor."
"Yani, ben de anlamadım. Biliyorsun çok şeker bir kızdır. Aslında hiç böyle yapmazdı. Aranızda bir şey mi geçti sizin?"
"Hayır. Zaten beni şaşırtan da bu. Aramızda herhangi bir tartışma ya da ne bileyim sürtüşme geçmedi. Ezgi birdenbire değişti." Aynada kendine bakarken omuz silkti umursamazca. "Kendi bilir. Benden uzaklaşmak onun tercihi sonuçta."
"Haklısın. Onun bileceği iş." Boy aynasının önünde duran kıza dikkatle bakarken gülümsedi. "Sende ne zamandır bir hâller var."
"Ne gibi?"
"Çok şıksın, güzelsin. Çok da neşelisin. Bu harika güzelliğini neye borçluyuz?"
"Bilmem... Yeniden doğmuş gibiyim. Bilirsin, biraz şey gibi... Sanki yaşadığım süre boyunca eksiktim, ama tamamlandım." Ağzından kaçırdıklarının ayrımına varınca aniden sustu kız. "Ne bileyim, öyle işte."
"Bana baksana, senin hayatında biri var. Birinden hoşlanıyorsun sen!"
"Yok, ne alakası var."
"Hiç inkâr etme, inanmam. Biri var." Merakla ayağa kalktı ve "Söyle ne olur, kim bu? Biz tanıyor muyuz?" diyerek soru yağmuruna tutmaya başladı kızı. Oysa Irmak sessiz kalma konusunda kararlı görünüyordu. "Demek söylemeyeceksin, saman altından su yürüten Irmak Hanım. Ama ben öğrenirim."
Tatlı tatlı gülmeye başladı Irmak. Bu eve geldiği ilk günden beri Cansel'le yıldızları bir türlü barışmamıştı. Ama şimdi baktığı zaman ne kadar yol kat ettiklerini görebiliyordu. Birbirilerine ısınmışlar hatta arkadaş olmuşlardı. Ezgi'yle de tam tersi, uzaklaşmışlardı. Ama bu onun tercihiydi, Irmak'ın değil. Bu yüzden üzülmüyor ya da üzerinde çok düşünmüyordu. Sebebini merak ediyordu yalnızca. Neden?
Cansel gitmeden önce "İstediğin zaman benimle paylaşabilirsin gizemli aşkını." demişti. Sahi, ona güvenebilir miydi? Onunla paylaşmayı istiyordu çünkü. Kalbindekileri biriyle paylaşıp hislerini anlatmaya ve fikir almaya o kadar ihtiyacı vardı ki... Gerçi Helen de bu işi görüyordu ama o ilişkilere biraz farklı bakıyordu. Kısa vadeli. Her an bitecekmiş gibi. Bu yüzden evlenip mutlu olmuş bir kadının duygu ve düşünceleri her zaman daha farklı olacaktı onun için.
Tam çantasını almış odasından çıkarken kapının altındaki parşömen zarf dikkatini çekti. Biri kapının altına atıp gitmişti. Ama kim? Ve zarfta ne vardı? Anlam verememişti. Zarfı yavaşça açtı ve içinden çıkan fotoğraflara bir baktı. Helen'in yemek davetinden dönerken biri fotoğraflarını çekmişti. Ama kim?
Kim olduğunun ne önemi vardı ki, sonuçta herkes olabilirdi. Nitekim Korel'in de bu ailenin de çok fazla düşmanı vardı. Ama buraya dışarıdan yabancı sinek bile giremezdi. Hem girdi diyelim, o zaman kapının altına fotoğraf atmaktan çok daha fazlasını yapabilirdi. Yok yok, kesin bu evden biriydi fotoğrafları çektiren. Ama kim? Ve amacı neydi? Onları neyle tehdit edecekti? Aklı almıyordu cidden.
...
*
YAZAR NOTU: Bölümü merakla bekleyenlere selam olsun. ♥️ Öncelikle Hello diyerek bi girmek istiyorum. 🍹 Bilmeyenler için finale yaklaştığımızı söylemek durumundayım. 36. Bölümümüz final olmakla birlikte siz Karalanmış Sayfalar okurlarımı özleyeceğimi bilmenizi isterim. Her neyse, veda konuşması için çok erken. Şimdilik keyifli okumalar, sevgiler ve bol kokulu öpçükler! 😘
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top